Sanırsınız üç gün sonra tek başına kılıcı eline alıp hilafeti ilan edecek.
Atatürk’e hakaretin bini bir para...
Nankörlük, ürkütücü bir maske gibi suratına yapışmış...
*
O pespaye video, önceki günden beri en az 20-25 kişiden bana da gönderildi...
Toplumun bir bölümünde korku yaratacak apaçık bir nefret söylemi...
Basbayağı bir terör belagati...
*
Yer New York’un Brooklyn bölgesi...
Vakit gece yarısını geçmiş, sokaklar iyice ıssızlaşmış.
Üzerinde “Casa Storta” yazılı restoranın kapısında üç kişi görüyoruz...
*
Çünkü bu küresel markalar “çirkin ülke” damgası yemiş bir ülke yüzünden “çirkin marka” haline gelme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar.
*
Nedir geçen perşembe günü dünya ekonomisinde ve tüketim pazarında yaşanan bu deprem?
Size ama daha çok “Made in Turkey” damgası taşıyan markalara duyurayım.
Duyurayım ki herkes aklını başına alsın...
*
Olay şu:
36 ülkeden 190 kuruluş geçen perşembe günü ortak bir deklarasyon yayınladı.
İktidarıyla muhalefeti ile kararlı bir çıkış gördük.
İktidar kanadındaki en kararlı çıkış ise MHP Genel Başkanı Bahçeli’den geldi.
En önemlisi de şu: Sadece cinayeti kınamakla kalmadı.
Kadınlara karşı vahşetin önlenmesinin hepimiz için artık bir şeref meselesi haline geldiğini söyledi.
Çok önemli bir şey daha yaptı.
Şu günlerde yeniden tartışılmaya başlanan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tavrını da ortaya koydu.
İstanbul Sözleşmesi’
O soruyu bugüne kadar bir defa sormuştum...
“Arkadaşlar içimizde Alevi var mı?”
Göçmen ailemde hiçbir zaman, kimseye sorulmamış bir soruydu...
Hafızamda, şahsi lügatimde yoktu böyle bir soru cümlesi...
1995 yılıydı...
Gazi Mahallesi olayları başlamıştı...
İşte öyle bir gün, sırf merakına sormuştum.
Yani o alçak artık hepimizin mahallesinde...
Ey erkek milleti... Önce teşhisi koy...
BİR: Pınar, kendine erkek diyen bir alçak tarafından katledildi...
İKİ: Hepimizin gözü önünde katledildi.
ÜÇ: Bir kere daha katledildi.
DÖRT: Artık, kayıp haberi verilen her kızımızın, her kadınımızın hayatından umudu kestiğimiz günlerde yaşıyoruz.
BEŞ:
Ortalarına doğru öyle bir sahne geliyor ki, gözlerim faltaşı gibi açılıyor.
Yanlış mı gördüm diye geri dönüp tekrar seyrediyorum...
Hayır doğru görmüşüm.
“Deadwind” Finlandiya ve Estonya’da geçen bir polisiye dizi...
Dizinin bu bölümünde kadın dedektif istihbarat merkezini arıyor ve aralarında şu konuşma geçiyor:
Tulsio’nun telefonunu dinliyor muyuz?
“Tabii...”
“Huysuz Virjin”i ekranlardan biliyordum, ama sahnede ilk defa orada tanıdım. Aslında o gece bir değil iki gerçek insan tanıdım...
*
Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olmuştum.
43 yaşındaydım ve öğretim üyeliğinden direkt gazeteciliğe geçmiştim.
İstanbul’da neredeyse kimse beni tanımıyordu. Tanıyanlar da nedense bir türlü kabullenememişti...
*
İşte öyle yapayalnız bir gecemde Taksim’deki kulübe gittim. Kapıdan girdiğimde küçük mekân kapkaranlıktı ve sadece sahne aydınlanmıştı...
Sahnede