ASALA örgütünün büyükelçilerimizi öldürdüğü yıllar...
Bütün Türkiye ASALA’yı koruyor diye Fransa’ya savaş ilan etmiş durumda...
Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nin önüne her gün kara çelenkler bırakılıyor.
*
İşte o yıl 14 Temmuz gününü hatırlıyorum...
Fransa’nın milli günü yani...
Büyükelçilikteki daveti bütün Ankara protesto etmiş...
Büyükelçiliğin bahçesinde en fazla beş-on Türk var...
Ama arkasında kadın hareketleri açısından muazzam bir miras bıraktı.
*
Bir erkeğin (Otis Redding) 1965 yılında söylediği “Respect” adlı şarkıyı aldı.
İki yıl sonra bambaşka bir şarkı haline getirdi.
*
O şarkıyı öyle bir söyledi ki...
Onu izleyen 40 yıldır dünya feminist hareketinin “Bella Ciao” şarkısı haline geldi.
*
Balyozu eline alıp gözlerimizi yaşartarak emperyalizmin iPhone’unun tepesine indiren mücahitlerimiz...
Hele hele çömelip arkasına dizilen o üç fedaimizin vakur duruşu...
“Allahu ekber” diyerek cep telefonlarını, üzerinden buldozer geçmiş gibi un ufak eden vatan evlatları...
*
Ah bir de o son dakika arka cepteki yedek iPhone çalmayıp façayı bozmasaydı...
Ama boşver, netice hasıl oldu ya... Bütün dünya Türk’ün bu meydan okuyuşunu izledi ya... Gerisi teferruat...
*
Hakan Ural önceki gün TV8’de, restoranda şortla oturan bir kadının başına geleni anlattıktan sonra bu konuda hemen bir bilgi notu istemiş.
Konunun aciliyeti nedeniyle bu not kendisine WhatsApp’la iletilmiş.
Bu notu aynen yayınlıyorum.
Restoranın adı ve şikâyetçi kişinin isimlerini ben çıkardım.
*
- “12.08.2018 günü saat 18.30 sıralarında Anadoluhisarı sahilinde bulunan ... isimli restoranda eşi ve iki çocuğu ile oturan ... isimli şahıs, aynı mekânda yakında oturan bir erkek, iki bayan şahsın müstehcen giyindiklerini ve teşhirde bulunduklarını iddia ederek, işletme sorumlusuyla tartışır. Polisi arayacağını söyleyerek mekândan ayrılır.”
- “Söz konusu kişi saat 18.34 ve 18.54 olmak üzere iki kez haber merkezini arayarak ekip talep eder ve Beykoz Devriye Ekipler Amirliği’ne bağlı ekip bahse konu kişiyle telefonla irtibata geçerek saat 19.13’te bahse konu mekâna intikal eder.”
*
Ciddi insandır.
Öyle siyasi bir tarafgirliği, bu hükümete karşı tavrı falan yoktur...
Medeni insandır.
***
Dün sabah yaptığı televizyon programında anlattığı olayı tüylerim ürpererek izledim.
Düşünebiliyor musunuz...
Kafede oturan bir adam, müessesenin sahibini çağırıp “Şu kadının şortu beni rahatsız ediyor, atın buradan” diyor iyi mi...
Olay orada bitse
Sen konuşma...
Bak zaten adın çıkmış “Şeytan”a, hiç olmazsa o karışmasın bu işe...
*
Orada burada “Çevreye yakınım” diye geziyorsun...
Ağzından çıkanı ciddiye alıyor insanlar...
Ama ağzından çıkanın ne anlama geldiğinin zerre kadar farkında değilsin...
*
Önceki akşam çıkmış ahkâm kesiyorsun:
Yetmiş bir yaşımda, bir “startup dükkânı” açmaya karar verdim.
Şimdi bu nedir diyeceksiniz... Anlatayım...
Startup kelimesi Türkçeye “girişim şirketi” olarak çevrildi.
Genel olarak yirmili yaşlardaki gençlerin bir araya gelip kurdukları daha çok dijital eksenli başlangıç şirketleri.
Tarif böyle olunca “startup dükkânı” lafı da tabiatıyla bir oksimoron oluyor.
Startup ne kadar yeni, ne kadar teknolojikse, “dükkân” kelimesi de o kadar eski, klasik...
Ama ben iddialıyım...
Türkiye’nin ilk
Hürriyet ve Sabah diyor ki:
“Onların doları varsa bizim de halkımız var...”
Sözcü ve Cumhuriyet diyor ki:
“Onların doları varsa bizim Allahımız var...”
***
Allah için ikisi de doğru...
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın tam cümlesi şöyleydi:
“Onların doları varsa bizim de Allahımız var, halkımız var...”