Paylaş
Sen konuşma...
Bak zaten adın çıkmış “Şeytan”a, hiç olmazsa o karışmasın bu işe...
*
Orada burada “Çevreye yakınım” diye geziyorsun...
Ağzından çıkanı ciddiye alıyor insanlar...
Ama ağzından çıkanın ne anlama geldiğinin zerre kadar farkında değilsin...
*
Önceki akşam çıkmış ahkâm kesiyorsun:
“Büyük işadamlarımızın, bu ülkede para kazanmış işadamları, paralarını bir yerlere götürdülerse, gerekirse istihbaratla geri getirilmeli...”
*
Yahu kardeşim sen bu lafı ederken ülkenin Cumhurbaşkanı, Hazine Bakanı işinsanına, şirketlere güvence vermeye çalışıyor...
“Merak etmeyin yok böyle polis tedbirleri” diye hançeresini yırtıyor.
*
Ama sen o kadar haddini aşmış, o kadar kendinden geçmişsin ki farkında bile değilsin ağzından çıkan lafın nereye gideceğinden...
*
Yani diyeceğim lütfen şeytanı karıştırma pişmiş aşa...
ARKADAŞLAR SİZ DE 2 ADIM GERİ LÜTFEN
- BİRİ GÜYA yakın çevreden, yıllardır ekonomik yorum yapıyor.
Biraz koordinat vereyim.
Çok değil daha 3-4 yıl önce zırvalamış...
Şimdi o görüntüleri sosyal medyada komedi dizisi gibi dönüp duruyor...
*
O laflar oradayken çıkmış şimdi yine ahkâm kesiyor...
Öyle laflar ki bu defa üç değil iki hafta sonra belki dönecek böyle bir gırgır zinciri halinde...
Sus artık kardeşim...
Mazideki zırvaların geleceğin garantisi olmayacak...
*
- BİR İKİNCİSİ var ki.
O güya muhalif...
Ergenekon davalarında başı derde girmiş...
Öyle abuk sabuk komplo teorileri döşeniyor ki...
Bıraksan elde kılıç Haçlı ordusuna...
Doların yükselişini iç savaş çıkarmaya kadar götürmüş...
SIRA AKIL SAVAŞINDA
- ŞAHSİ görüşümü söyleyeyim...
İktidar içeride duygusal savaşı kazandı.
Devlet, iktidar, muhalefet, bütün Türkiye bunun bir savaş olduğuna inanmış.
Devletinin arkasında duruyor.
Şimdi sıra akıl cephesine girip orada da savaşı kazanmak.
Ve kazanacağız inşallah...
AKILLI DOST TAVSİYESİ
- TELEVİZYON kanallarının sorumluları farkında mısınız...
Ülkenin bütün mantıklı evlatları köşelerine çekildi, ortalık bu zırvalara kaldı.
Hepimiz devletimizin arkasındayız... Ama bırakın ciddi insanlar bu desteğin avukatı, savcısı olsun...
Güya ülkesinin savaşına destek verdiğini zanneden akılsız dostlar değil...
FATİHÇİĞİM AKILDA KALACAK MANŞETİ EN İYİ BİLENLERDENİM
'Onların doları varsa bizim de Allahımız var’ başlığı mı yoksa “Halkımız var” diyen Hürriyet’in başlığı mı doğru diye sormuş ve Hürriyet’inki doğru demiştim.
Fatih Altaylı da diyor ki “Hayır akılda kalacak olan manşet, Allah’tan söz edenidir”.
Bak Fatihçiğim... Mütevazı olmayacağım.
Ben akılda kalacak, kalmış manşetlerin ustasıyım.
O nedenle başım az da derde girmedi.
*
Ama yazımı bir kere daha okursan ben “akılda kalacak” olan da söz etmedim.
“Allah’a mı güvenmeliyiz, halka mı” sorusunu tartıştım.
*
Dedim ki, Türkiye 2001 krizini, fedakâr bir siyasi irade, devletine güvenip katlanan bir halk sayesinde aştı.
O yüzden Allah’a inanıp halka güvenmenin daha doğru olduğunu anlatmaya çalıştım.
*
Yoksa gazeteci duygusallığının ve cinliğinin elbette “Allahımız var” sloganını manşete çektireceğini ben de senin kadar iyi biliyorum.
BU LAFLARINI NEW YORK TİMES’IN AĞZINA TIKMALIYIZ
AÇIK söyleyeyim...
New York Times bir gazeteci olarak benim ilgiyle ve biraz da hayranlıkla izlediğim bir gazete...
*
Dijital dönüşümü büyük bir başarı ile yapmış...
Son yıllarda içerik olarak devrim üstüne devrim yapıyor.
*
Ama önceki günkü başyazısının sonunda öyle bir yargı var ki...
Tüylerim diken diken oldu.
Üstelik “editorial board”, yani yazıişlerinin ortak görüşü olarak yayınlanmış.
*
Yazı şu cümlelerle bitiyor:
“Türkiye’deki son gelişmeler şu soruyu yeniden gündeme getirdi: İslami değerler ve demokrasi birlikte yaşayabilir mi?”
Yazıişleri bir cümle sonra “demokrasiden” anladığı şeyi de şöyle açıklamış:
“Sadece seçimden ibaret olmayan, eşitlik, basın, ifade ve inanç özgürlükleriyle bütünleşmiş bir demokrasi...”
*
Bu final cümleleri çok ağrıma gitti...
Biz Türkler, 1923’te Cumhuriyetimizi kurduk...
1950 yılından bu yana, üç-beş yıllık istisna dışında seçimlerini yapan ve gerçek demokrasiyi arzu eden bir halk olduk. En zor şartlarda bile seçimlerimizi yaptık, iktidarları değiştirdik.
Ve 68 yıldan bu yana bütün dünyaya İslami değerlerle demokrasinin birlikte yürüyebildiği iddiasını savunduk.
*
Çok ama çok ağrıma gitti sevdiğim gazetenin bu yorumu...
O an içimden şu duygu geçti.
*
Enis Berberoğlu’nu, Nazlı Ilıcak’ı, Ahmet Altan’ı, Osman Kavala’yı, Mümtazer Türköne’yi ve öteki siyasi tutukluları orada tutmanın bize yararı değil zararı oluyor.
Türk yargısının bunları özgür iradesi ile serbest bırakması, emin olun rahibin bırakılmasından daha önemli...
*
Eğer biz Türkler, 1950’den beri sürdürdüğümüz iddiada samimiysek...
Bu lafı en kısa zamanda New York Times yazıişlerinin ağzına tıkmalıyız.
Paylaş