Rusya ile durum nanemolla...
En küçük kıvılcım anında bir yangına dönebilir.
*
Ve bir takım adamlar İdlib’de, yani cehennem ateşinin yandığı tam o yerde Cuma namazı çıkışında bu pankartı taşıyor, iyi mi...
Üzerinde FETÖ tezgâhından çıkmış ne idüğü belirsiz, adi bir katilin Ankara’nın göbeğinde Rusya Büyükelçisi’ni vurduktan sonra verdiği o iğrenç poz var...
Bir de altına ne yazmış bakın:
“Onun gibileri üzerinden başarıya ulaşıyoruz. Türkiyeliler kardeşimiz”
Şu an ekonomik bir krizle boğuşuyoruz...
Dört bir tarafımız alev alev...
Yani, bir Ayasofya’nın ibadete açılması meselesi kalmıştı...
Onu da yaptılar...
*
Allahtan bu ülkede hâlâ hukukçular var. Hâlâ mantıklı insanlar var. Hâlâ 21’inci yüzyılın farkında olan insanlar var.
Anayasa Mahkemesi ülkemiz açısından en güzel kararı aldı.
*
*
“Mankurt” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel’in Türkiye’ye gelişini engellemek isteyenler için kullandığı bir kavram.
*
Herhalde sanıyor ki “Mankurt” deyince Cumhurbaşkanı’nın desteğini alacak, bu ülkenin muhafazakâr insanı “Canım ne var bunda...” diyecek.
*
Bak aslanım....
Bu olay Amerika’da olsa bundan rahatlıkla bir “Me too” olayı patlardı.
*
Öğretmenim rahmetli Hatice Birkan’dı...
Hayatım boyunca “sevgili öğretmenim” olarak kaldı.
*
Bir yanımda bugün Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden biri olan Ali Kocatepe oturuyordu.
Öteki yanımda bugün Türkiye’nin en parlak avukatlarından biri olan Şefika Pekin...
Hep sevgili arkadaşım olarak kaldılar.
Ortaokul ve liseyi İzmir Namık Kemal Lisesi’nde okudum.
Şimdi karma, ama o zamanlar bir erkek lisesiydi...
Spora beden eğitim dersinde başladı.
Beden eğitimi öğretmeni onu önce atletizme yönlendirdi.
Üç adım atlama, 100 metre sprinter, gülle atma, cirit atma...
*
Sonra bir gün Mersin’de gülle atma yarışmasına girip dördüncü olduğunda bir güreş antrenörünün dikkatini çekti...
Antrenör hocasıyla konuştu, onu da ikna etti.
*
Geriye ikna edilmesi gereken en önemli kişi kaldı...
“Bana Ellerini Ver” şarkınız var ya...
Bana hayatın boyunca en sevdiğin 20 Türk şarkısını yaz deseler... Banko onu koyarım.
“İkinci Bahar” var ya...
Sezen Aksu’nun o şahane şarkısını, bu Türkiye gökyüzünün altında sizden güzel söyleyen kimse yok...
O sohbeti Bodrum’da yapmıştık.
Çünkü yazın Bodrum harikaydı.
Bu defa Bursa’da buluştuk.
Çünkü Bursa sonbaharda harika.
Osman Hoca’yla 6 günlük bir “yaz kilosunu atma” kuruna girdik.
Vallahi Osman Hoca’nın hiçbir sorunu yok.
Biz orta yaş mıyız değil miyiz diye tartışıyoruz, ama hoca öyle fit ki, sanki gençliği de atmış ve vücut olarak biraz çocuk ölçülerine inmiş gibiydi.
Önce Bursa’nın Cumalıkızık köyüne gittik.
Şehrin efsane restoranı Yedi Mehmet’te yediğimiz yemekten çıkarken, terastaki dev afiş dikkatimi çekti
Bu yıl Antalya Film Festivali’nin en çok konuşulan yanlarından biri bu afiş oldu.
Daha ilk açıklandığı gün sosyal medyada fenomen haline geldi.
Afiş hakkında bugüne kadar 1200’e yakın haber ve yorum yayınlandı.
Yani tartışmaların göbeğindeki festivali bu yıl bir anlamda bu afiş kurtardı diyebiliriz.
Afişin çok da ilginç bir hikâyesi var.
Afiş, şu an Türkiye’nin en büyük sanat eserini hazırlayan Ahmet Güneştekin’in “Adem ile Havva” serisinden bir tablo üzerine kurulmuş.
Ama hikâyenin asıl önemli yanı bu tablonun adı: