Maalesef, ilk 10 dakikadan sonra sahada futbol namına hiçbir şey kalmadı. Bu iki gol, özellikle Beşiktaş’ın bütün kimyasını bozdu. Akhisar bu devre sanki üçüncü lig takımı gibi... İlk yarıda 3-0 ama keyifli bir futbol yok... Zaman zaman hareketlenme oluyor o kadar... İkinci yarı, bu sefer Akhisar futbol oynamaya gayret ediyor. Beşiktaş, gittikçe geriye düşüyor.
Sahada kötü bir görüntü çizen Fernandes’i, Samet Aybaba haklı olarak oyundan alıyor. Ama Fernandes’in dublörü sahada yok. Çakması bile olsa, taraftar razı... O da yok... Bu sefer, Almeida’da bir tuhaflık başlıyor. Onunla, bununla dalaşmaya... Yani hakeme resmen, “At beni” diyor. O da onu kırmıyor ve atıyor. Akhisar 80’lerde ikinci golü bulsa, her şey değişebilir. İşte size dünkü Beşiktaş-Akhisar Bld. maçı...
BU İSTEKSİZLİK NE?
SEYRETMEYENLER 3-1’i görünce, “Helal olsun Beşiktaş yine döktürdü herhalde” diyecekler. Beşiktaş dün gece döktürmedi. Döktürmediği gibi ikinci yarıda olduğu gibi döküldü. Siyah beyazlı seyirci, eski başkanlarına “Yeter Demirören” diye bağırıyor ama sahadaki dün geceki takım, sanki “Bana da yeter, benden bu kadar” gibi oynuyor ve mücadele ediyor. Almeida ve Fernandes’teki isteksizlik, eğer tesadüfse tamam... Yok eğer profesyonelce tepkiyse, o zaman iki kere düşünmek lazım.
KURALLARI TANIMIYORUZ
BEŞİKTAŞ’ın attığı golden sonra siyah beyazlı futbolcular, İsmail Köybaşı’nın 3 numaralı formasını alarak, hatıra fotoğrafı çektirir gibi gösteri yaptılar. Biz, olan kuralları ve talimatları çiğnemekte ve delmekte müthiş kabiliyetliyiz. Golden sonra formanı çıkarıp, altta isim okunursa, bunun karşılığı sarı karttır.
Fenerbahçe’ye beraberlik kâfi. Marsilya’ya gol lazım. O zaman sarı lacivertlilerin maça başlangıç tablosu doğru. İleride Sow tek, onun arkasında Cristian, biraz sağda Kuyt. Orta sahada ise 3 kişi... Arkada da 4 savunmacı. Meireles hücuma çıkmıyor, ortayı boşaltmıyor, Mehmet Topal da ona yardım ediyor. Yani Fenerbahçe bir bakıma 6 kişiyle işi garantiye alıyor, golü de buluyor. Nasıl? Duran toptan...
Peki rakip ne yapıyor? Onlar da defans yönlerini çok sağlama alıyor, hayrettir 60 dakika onlar da kontratak oynuyorlar. İşin en önemli yanı Marsilya, Fenerbahçe’ye baskı yapıp oyunu daraltmıyor. Orta alanda sarı lacivertlilerin oynaması için büyük bir alan bırakıyorlar. İşte bu alandan özellikle 2. yarı Fenerbahçe kesinlikle faydalanamıyor. Sebebi de Cristian...
Baroni kaçak dövüştü
BREZİLYALI takım liderliğine soyunup, oyunu yönlendireceğine dün akşam çok kaçak dövüştü. Maalesef Aykut Hoca da onu 50-55’te değiştirmesi gerekirken 89’da oyundan aldı. Ve gereksiz yere Fenerbahçe bu Marsilya’dan tam 35 dakika baskı yedi. Maçın neticesi galibiyet olunca bazı şeyleri göremezsiniz. Ama rakibin boş kaleye iki kafa topunu nasıl kaçırdığının sebebini irdelemezsen, ileride oynayacağın maçlarda yanarsın.
İngiliz hakem Atkinson, sanki fındık fıstık yer gibi bu maçı çıtır çıtır yönetti. Atılan korner golünde de yine Gökhan Gönül klasiği vardı. Demek ki Marsilya Teknik Direktörü Fenerbahçe’yi iyi tahlil edememiş.
FENER’iN EN İYİSİ: GÖKHAN GÖNÜL
FENER’iN EN KÖTÜSÜ: CRISTIAN BARONİ
Takımın yarısını ve yıldızlarını da getirmemiş. Aslında bu Galatasaray için çok da iyi değil. Çünkü oynamayan futbolcu her zaman daha tehlikelidir. Nitekim, Galatasaray’ın attığı gole kadar Manchester’in yedekleri sarı kırmızılıların sinirini bozdu. Gol yediler bu sefer onların dengeleri bozuldu. Öyle veya böyle, yendiğin takım Manchester United. Şu anda dünyadaki ilk beş takımdan biri. Sahaya yedek kadroyla çıkmaları onların sorunu.
Galatasaraylı futbolcular Türkiye’de oynadıkları, daha doğrusu mücadele ettikleri maçların çok üzerinde performans sergilediler. Her topa saldırdılar, her pozisyona bastılar. Aynı takım 4 gün önce Karabükspor karşısında sahada yoktu. O zaman daha büyük bir tehlike var. Futbolcular maç seçiyorlar. Profesyonel adam her rakibi aynı görmeli ve saygı göstermeli.
Bizim hakemler görsün
KİMSE kusura bakmasın. Bizim iki hakemimiz Şampiyonlar Ligi’nde düdük çalıyor. Soruyorum size, dün akşamki maçı o iki hakemimizden biri yönetseydi, kaç tane daha ‘artı’ faul verirdi ve sarı kart kullanırdı. İspanyol hakemin Burak’ı tanıdığını hiç zannetmiyorum. Ama daha ilk hakemi aldatmaya teşebbüste İspanyol sarı kartı yapıştırıverdi.
Gerçekleri görürsek, acı reçeteyi kendimize sindirirsek başarılı oluruz. Yoksa havalimanı basarak, camları çerçeveleri aşağı indirirek, rakip takıma küfür ederek taraftarlık yapmaya kalkarsanız başarılı olamazsınız. Yönetici olarak bunlara göz yumarsanız, iş daha tehlikeli noktalara gelir.
Bırakın takımlar sahada mücadele etsinler ve kazansınlar. Dün akşam Galatasaraylı futbolcuların yaptıkları mücadele gibi. Gerisi hikaye...
Kolay atıyorlar, kolay yiyorlar. Tabii ki futbol da bunun sebepleri çok. Öncelikli sebebi şu: Beşiktaş topu kapınca çabuk hücuma çıkıyor, arkadan da destek iyi geliyor. Ama geriye dönerken aynı çabukluğu gösteremiyorlar. O zaman adama şunu derler: “Yapabileceğini yapacaksın, yapamazsan dağlara taşlara yapmayacaksın, haddini bileceksin.”
Mesela Fernandes 60 dakika iyi, sonra yürüyor; sonra da duruyor. Yanından geçiyorlar seyrediyor. Ama diyeceksiniz ki adam 90+4’te gol atıyor. Evet Fernandes yalnızca futbolun hücum yönünü çok seviyor. İki eli kanda olsa bile hücum varsa kovalıyor, gidiyor. Ama takımı çok mağdur duruma bile düşse aynı ısrarı defansta göstermiyor.
MCGREGOR MAÇ KURTARMIYOR
BEŞİKTAŞ kalecisi arkadaşlarına biraz fazla bağırıyor ama öncelikle kendi işini yapmıyor. Mesela yedikleri Antalya’nın üçüncü golünde atılan sert olmayan ortaya diklemesine çıkıp almak varken, enlemisine topu seyrediyor ve golü de kalesinde görüyor. Sonra da arkadaşlarına bağırıyor. Bu kadar maç oynandı, daha Beşiktaş kalecisinin ben bir maç kurtardığını görmedim. İnşallah yanıltır.
Siyah beyazlılar hücumda özellikle ceza alanı içinde müthiş, güzel işler yapıyorlar. Araya attığı toplar, ikiye-üçe birler mükemmel. Sanki Avrupa’da üst düzey bir takım izliyorsunuz.
UKALALIK YAPAN YOK
BENİM gönlüm bu Beşiktaş’ın sezon sonuna kadar şampiyonluğu kovalaması yolunda. Sebebi de basit, diğer rakipleri gibi burunları havada değiller, şımarık hareketler yapmıyorlar. Maç oynanmadan kazandık demiyorlar. En önemlisi sahada ukalalık yapmıyorlar. Bakın puan cetveline rakiplerin harcadıklarına, aldıkları puanlara ve sonuca. Gerçeği görürsünüz. Ben maçtan keyif aldım. Maça gidenler de verdikleri parayı helal etmişlerdir. Emeği geçenlere teşekkürler.
Ve Necati gitti... Direkle topun buluşma noktasında direğe vurarak birşeyler söylemeye... Necati’nin o direğe hiçbir şey söyleme hakkı yok. Hem kendine hem de takım arkadaşlarına, direk namına özür dileme hakkı var. Sen, kaleciyle karşı karşıya bu kadar pozisyon harcarsan, hem de karşında 10 kişi kalmış maçın 3’te 2’sini 1 kişi eksik oynayan bir takım varsa, hiç kimseye, direk dahil ağlama hakkın yok...
Aslında bu maçın kilit ismi Caner ile Fırat Aydınus... Pozisyon fauldü-değildi tartışmasının üstünde bir pozisyon... Benim aklıma bir tek şey geliyor.
Caner, küfür etti. Bunu, A- Fırat Aydınus duydu, B- Dördüncü hakem duydu, C- 1 No’lu yardımcı duydu ve Fırat Aydınus’un kulağına üflediler. Eğer olay buysa, ki böyledir... O zaman bu Caner’e, Fenerbahçe yönetiminin okkalı bir ceza vermesi gerekir.
Sahaya iyi yayıldılar
Yıllar önce, teniste Agassi diye bir oyuncu vardı. Yaptığı tek şey, topu karşı alana hatasız geçirmekti. ‘Ben geçireyim, o bana doğru vururken hata yapsın’ prensibiyle yıllarca şampiyonluklar kazandı. Yani, ‘Ben risk alayım’ hiç demedi. Eskişehirspor da, Fenerbahçe de, aynı prensiple oynadılar. Ama Fenerbahçe 10 kişi kalmasına rağmen, sahaya iyi yayıldı. Eskişehirspor da, bu 1 eksikten faydalanamadı.
Yani Eskişehirspor, ‘Ben bu Fenerbahçe’yi yenerim. Şampiyonluğa oynarım’ düşüncesiyle değil de, ‘Sadece 5. ya da 6. olayım. Klasik tabirle, önümüzdeki maçlar bakayım. Önümüzdeki yıllara bakayım’ gibiydi.
Servet ile 10 kişi
Sow, aldığı her topta etkili oldu. O zaman bir de karşısında kim oynuyor ona bakalım...Servet oynuyordu. Oynadı mı? Ben hiç görmedim. Fener, Caner’le 10 kişi kaldı. Eskişehirspor, oynayan Servet’le maça 10 kişi başladı ve bitirdi. Eskişehirspor’un penaltısı, penaltı mıydı? Bence ‘Evet’... Eskişehirspor, bu kadar gol kaçırıp berabere kalırsa, bu şanssızlık değil, beceriksizliktir. 10 kişi kalan rakibini yenemiyorsan da, ağlamayacaksın.
İki takım nasıl oynadı? Yapılan güzel ve hatalı hareketler nelerdi?’ Kısmı var... Bu ön taraftaki pencereden görünenler... Peki dönelim bir de arka pencereden bakalım. Bu milli takım, nasıl oluşturuluyor? Türkiye’de oynanan futbol, milli takımda oynayan futbolcuların özel ve genel yapıları neler? Mesela, kaç tane Türkiye’de yetişmiş futbolcu var? Veya kaç tane, Türkiye’de doğmamış tamamen Avrupa kültürüyle büyümüş, oradaki takımlarda oynayan futbolcular var?
Hepsini birbirine vurduğunuzda, bizim futbol ‘aşure’ biçimini alıyor. Futbol federasyonlarının belli bir prensibi olmadığı için her gelen futbol federasyonunun, milli takımların teknik adam kadrolarını ‘yandaşları’ tarafından doldurduğu için, böyle maçları seyretmek mecburiyetinde kalıyoruz.
Her şeye yabancı...
Şimdi, yukarıdaki bu ufacık hesaplaşmadan sonra gelin bir de maça bakalım... 75 dakika sahada Danimarka var. Onlar futbol takımı gibi oynuyorlar. Aynı beyinden düşünüyorlar. Yardımlaşıyorlar. Topu alan futbolcunun bu yuvarlağı daha rahat kullanması için en az 4-5 futbolcu boşa çıkıyor. Tıkır tıkır oynuyorlar. Sanki top onları daha fazla seviyor. ‘Ben Danimarkalı futbolcularda kalayım. Onlar benimle daha iyi oynuyorlar’ diyor. Bizimkiler, topa daha yabancılar, maça da... 75’ten sonra, biraz kımıldıyoruz o kadar...
Komedi filmi gibi
Şu çok net... Milli takımımız kötü... İyi olur mu? Şu anda öyle bir ışık göremiyorum. Çünkü, şu andaki futbol federasyonunun yapısı, böyle bir olaya müsait değil. Mesela milli takımlardan sorumlu yöneticimiz, 20 sene sonranın hazırlıklarını yapmaya başlamış. Ne hazırlığı yapıyor? Bu konuda kitaplar okumaya başlamış. Komedi filmi gibi değil mi? Allah da yardım etti. 500. maçta açık farklı bir mağlubiyet yaşamadık. Hep diyoruz ya, ‘A Milli Takım, en formda olan oyunculardan kurulur’ diye... Mesela, şu anda Galatasaray’ın en formda oyuncusu, Emre Çolak... Ama sahada yok. Biraz pişsin, şöyle bir 33-34 yaşına gelsin. Belki oynatırız. Tencerenin dibi yandıktan sonra... Türk Telekom Arena’nın zemini biraz toparlanmış. Ama bu sahanın, tam toparlanması için çok zaman gerekir.
Gösterişe kaçmıyorlar, sabırlı oynuyorlar. Fenerbahçe ise inişli çıkışlı. Bu sene sarı lacivertlilerin oynadığı en iyi maç Mönchengladbach maçıydı. Orduspor gibi dirençli bir takım karşısında, Fenerbahçe’nin nasıl olduğunu daha iyi tartıp, değerlendirecektik.
Bence Fenerbahçe dün akşam iyi mücadele etti, güzel yardımlaştı, haklı bir galibiyet aldı. Sarı lacivertliler için Türkiye Ligi’nde oynayacağı maçlarda sorun kendisinde biter, rakipte değil. Fenerbahçeli oyuncular, o dikdörtgenin içinde gerekli şeyleri yapar ve yardımlaşırlarsa Süper Lig’de bir, iki maç hariç çok fazla zorlanmazlar. Dün gece yardımlaşmanın yanında kaleyi gördükleri yerden topa vurdular. Bunların bir kısmı auta gitti ama hiç fark etmez, bazılarıysa nasıl olsa içeriye girecek.
Sow faydalı bir oyuncu, hem topu iyi saklıyor, hem iyi yerlere giriyor, arkadaşlarına alan boşaltıyor. Çok zor bir gol attı, kolayını kaçırdı.
Doğrusunu yapıyorlar
KUYT hem iyi mücadele ediyor hem de kaliteli işler yapıyor. Fazla yana ve geriye oynamak istemiyor, bunun içinde rakibe top veriyor diye eleştiriliyor olabilir. Ama bence doğrusunu yapıyor o doğrusunu yapıyor. Orduspor’un hücum yönünde eksiklikleri var. Daha çabuk çıkmaları ve rakibe basıcı santrforları lazım. Bu tarz top oynayan takımların ileri uçunda oynayan ikilisinin çabuk, süratli ve kuvvetli olması gerekir. Mehmet Topal belki gösterişsiz ama iyi şeyler yapıyor. Yobo’nun oynaması defansta hataları azaltıyor. Meireles faydalı işler yapıyor ama tam olarak takıma intibak edebilmiş değil. Zaman geçtikçe daha iyi olacağı kesin. Fenerbahçe için en büyük sorun sakatlıklar. Sakatlıklar kolay oluyor ve uzun sürüyor. Bunun da sorunu antrenmanlarda olsa gerek.
Sezer oyuna giriyor, risk alıyor, topa vurup golünü yapıyor. Zaten Fenerbahçe’nin dün akşamki en önemli olayı buydu. Kaleyi gören etkili olarak topa vurdu. Topa vurmadan gol olmuyor.
Diyeceksiniz ki, 6 tane gol var. Hep deriz ya, ‘Goller hatalardan olur.’ Ama bu maçta, hatalar bile kaliteliydi. İki taraf da kazanmak için her şeyi yaptı. Ne katı defans yaptılar, ne de aptalca hücum... Yukarıda Allah var. İki takımdan birisi bu maçı kazansaydı, diğerine yazık olurdu. En son şans Bursa’ya geldi. Atsalar, bitirirlerdi.
Pozisyon devam etse...
Ama Fırat Aydınus’un bence, bir yerde takıntısı vardı. Beşiktaş hücumunda, Beşiktaşlı Necip’in tedavisi için oyunu durdurduğu pozisyon... Devam ettirse olur muydu? Olurdu. Ama bizim futbolcularımız suratlarına ve kafalarına gelen etkisiz pozisyonlarda da yere yattıkları için hakemleri, tehlikeliymiş gibi tedirgin ediyorlar. Yani burada Necip, ayağa kalkıp gitse, Beşiktaş golü kazanacak.
Derslik bir futbol
Maç 3-3. Ama bence dört dörtlük bir maç... Heyecan var. Kalite var. Gol var. Futbolsever olarak daha ne isteyeyim? Maçta öyle pozisyonlar var ki, derslik... Mesela Bursa’nın attığı ikinci golde Tuncay, son derece akıllı hareket ederek, kendini kalenin içine atıyor, ağlara... Ofsaytı kesiyor. Hakemin Beşiktaş lehine verdiği penaltı net... Arkadaki oyuncu, öndeki oyuncunun topuğuna değiyor. Ve o ayak diğer ayağa vurarak düşüyor. Sarı kart da doğru... Hakemin bir hatası, Fernandes’e gösterdiği sarı kart... Bence değil.
Samet Hoca düşünmeli
Beşiktaş yeni yapılanıyor. Tabii Bursa’nın, Ertuğrul ile uzun zaman çalışması avantaj... Mesela düşünün, Batalla ile başlayan, Tuncay ile devam eden, Sestak’la golün olduğu pozisyon... Bu oyuncuların aynı beyinden düşündüğünü gösterir. Beşiktaş’ın böyle bir gol yememesi gerekir. Eğer şampiyonluğa oynayacaksa, Samet’in böyle bir golü nasıl yediklerini düşünmesi ve hesap sorması lazım. Beşiktaş takımı için amatörce bir hata... 11. haftada, ilk defa bir maç seyrettim. Mutlak artıları da olacak, eksileri de... Ama iki takım teknik direktörüne de, futbolculara da, seyircilere de, hakeme de teşekkür ediyorum. Siyasette, çölde gezen bahtsız bedevinin durumu tartışılırken, bence bu maç, yerlerde sürünen futbolumuzun çölde gördüğü vahaya benziyor, kutup ayısına değil...