28 Nisan 2004
Sevgili Yılmaz Vural... diyorsun ki, <B>‘Elimde bomba geziyorum...’ </B>Ya maçtan evvel o bombayı eline almayacaktın ya da o maça çıktıktan sonra elindeki bombanın pimini çekip sahanın ortasına atacaktın. Maalesef sen elinde bomba, tek başına geziyorsun. YILMAZ Vural heyecanlı bir yapıya sahiptir. İçki ve sigara kullanmaz. Yani kafa kıyakken, kontrolsüz bir şekilde ağzından bazı cümlelerin çıkma şansı yok. Eğlenceyi, espriyi sever. Bunlar iyi yanları...
Pazar günü Beşiktaş- Fenerbahçe maçına gittim. Digitürk’ün locasına girdim. Görüntü enteresandı, loca balkonunun arka ortasında, Rize Başkanı Ekrem Cengiz oturuyordu. Sağında iki kişi vardı, o kişinin yanındaki locanın sınırında da Yılmaz Vural oturuyordu.
Vural’ı gökte ararken locada buldum. Hemen arkadan, bitişik locanın kapısını araladım, çağırdım. Gelmedi. Israr ettim, nafile. Tekrar locama döndüm, bu sefer Yılmaz işaret ederek, balkona çıkmamı istedi. Herhalde benimle orada konuşacaktı, yani Ekrem Cengiz’in beyninin üzerinden. Kısacası Yılmaz hiç bir şey konuşmayacaktı...
Yılmaz Vural, iyi bir teknik direktördür. Gittiği takımlarda başarılı olur. Peki niye onu Haluk Ulusoy aramaz? İşte oralara gelelim..
Yılmaz Vural, Ali Şen’e telefon açar, ‘Beni Fenerbahçe’ye teknik direktör yap’ diye, M.Ali Yılmaz’a telefon açar, ‘Beni Trabzonspor’a antrenör yap’ diye.. Sonra da M.Ali Yılmaz sözleşmeye imza atarken gazetecilere döner, ‘Yılmaz Vural sık sık beni arardı, Trabzon’a antrenör olmak için. Haydi bakalım Yılmaz şimdi başarılı ol’ der. Yani Vural daha imzayı attığı an başarı şansını kaybeder.
Sonra bir gün Yılmaz Vural, ‘Daum tek üniversite bitirdi. Ben futbolda iki üniversite bitirdim’ der. ‘Niye ben büyüklerde çalışmam, Milli Takım’a teknik direktör olmam’...
Sevgili Yılmaz, Sen bu kafayla iki değil, on iki üniversite bitirsen, daha fazla bir şey olamazsın. A.Sebat ile Rizespor anlaşmış olabilirler, Rizespor’u ilk 10’a soktuğun an, 100 bin dolar ya da 100 milyar lira primin olabilir. Rizespor eğer Sebat maçını kaybederse ve ondan sonra oynayacağı 3 maçı daha kaybederse küme düşebilir. Sen yıllarca teknik direktörlük yaptın, tecrübe kazanman lazım.
Şimdi diyorsun ki, ‘Elimde bomba geziyorum’ Ya maçtan evvel o bombayı eline almayacaktın ya da o maça çıktıktan sonra elindeki bombanın pimini çekip sahanın ortasına atacaktın. Kısaca ya maça başlamayacaktın ya da o maçı bitirecektin. İkisini de yapsaydın, pazar günü benimle rahat rahat konuşurdun.
İşte böyle sevgili Yılmaz, onun içinde tek üniversite bitiren Daum Fenerbahçe’ye antrenör oluyor, sen de elinde bomba tek başına geziyorsun.
Erkek hakemler
METİN Tokat, Türkiye Faal Futbol Hakemleri Derneği (TFFHD) Başkanı’ydı. Bu sefer yine aday olup başkan seçilecekti. Ama Spor Bakanlığı’nın hazırladığı yeni Futbol Federasyonu Yasası’nda MHK’nın özerk olması öngörülüyordu. O zaman bu dernek federasyonun eline geçmeliydi.
Haluk Ulusoy, MHK Başkanı Bülent Yavuz’u görevlendirdi. Ama Bülent, kendini perdenin arkasına attı, perdenin önüne Sadık Deda, Hamdi Kutval gibi bölge müdürlerini çıkardı. Metin Tokat, yıllarca kader birliği yaptığı arkadaşları tarafından reddedildi. Hakemlerin hiçbirisi onun listesine girmediler, ‘Affet bizi Saffet’ dediler. Metin cascavlak tek başına kaldı ve adaylıktan çekildi. Eğer Metin’e oy verip listesine girselerdi, bu sefer hiçbirine maç vermezlerdi. Kısacası arkadaşları Metin’i sattılar. Peki, oylarını güdümlu kullanan bu hakemler, yarın maçlarda nasıl bağımsız düdük çalacaklar? Nasıl tesir altında kalmadan, baskı altında kalmadan hareket edebilecekler? Şimdi daha net görüyorsunuz, değil mi beyler..
Neden hakemlere güven kalmadı, niye kimse onlara inanmıyor.. Hakemler oy atmada bile özgür iradelerini kullanamazlarken, kamuoyu onlara nasıl inansın? Hepsine yazıklar olsun..
Bağımsız, bağımlı hakemler, adalet dağıtan hakemler, erkek hakemler...
Etek giyerler
SERDAR Bilgili, Süleyman Seba’dan sonra Beşiktaş camiasının bir kısmına, hatta Türk kamuoyunun bır kısmına ters geldi.
Neden?
Yaşam biçiminden. Bırakın kulüp başkanını, düz vatandaş olarak bile gidemediği yerlere gitti, eğlendi, değişik giyindi. Çok konuşmadı, anlatacaklarını kestirmeden net anlattı. Ama hep içinden geldiği gibi hareket etti. Doğru bildiğini yaptı. Sonunda 3 metreden kendisine, ‘Sen başkalarının kızlarıyla beraber oluyorsun. Biz de senin kızınla birlikte oluruz’ diye sövdüler. Serdar Bilgili’nin kızı 5 yaşındaydı.
O hayasız, terbiyesiz, ahlaksız insanlar kendi yaşam biçimlerinde herşeyi yaparlar. Çünkü onlar her tarafa dönerler. 3-5 kişi olunca erkek kesilirler. Tek başlarına olsunlar, eteklik giyerler.
Böyle bir ortamda Serdar Bilgili niye başkanlık yapsın. İnsan niçin yaşıyor, şerefi için. Bu kadar çok şerefsizin olduğu yerde, Bilgili niye olsun? Bu yazı yalnız Serdar Bilgili ve Beşiktaş için değildir. Bütün takımlar ve seyircileri içindir.
NOT: Serdar Bilgili’ye bu küfürler edilirken, yanında İstanbul Valisi oturuyordu. Aynı küfürler ona yapılsaydı, küfürbazları toplatır mıydı, toplatmaz mıydı? Merak ediyorum. Lütfedip konuşursa da aynen bu sütunlarda yazarım.
Ölsen de farketmez
ÖNCEKİ gün, Trabzon Dernekler Birliği bir bildiri yayınlayarak, 18 yıl önceki ‘Çernobil vakası’ndaki, dönemin yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. O zaman bir bakan vardı, adı Cahit Aral.
Utanmadan, sıkılmadan çıktı, ‘Bu çaylarda bir şey yok’ dedi. Milletin gözünün içine baka baka içti. Sonra ne oldu, sakat doğumlar, kanser oranında inanılmaz artışlar ve ölümler... Politikacının iğrenç yüzü..
Yıllar geçti, iki dönem önce MHP’li Tarım Bakanı Hüsnü Ziya Gökalp ile hormon ve ziraii ilaçlar konusunda tartıştım. Türkiye’nin bazı bölgelerinde aleyhime yürüyüşler yapıldı, pankartlar asıldı. Türkiye’de insan sağlığı politikacının oyundan daha önemsizdir. O kazansın, sen ölsen de farketmez. Bugünlerde Uğur Dündar hormon ve ilaç konusunda mücadele başlattı. Farketmez sevgili Uğur sana da küfür ederler, tehdit ederler bildiklerini yapmaya devam ederler. Ama sevgili Uğur, bu üreticilerin çoğu, yedikleri sebze, meyve ile sattıkları sebze meyveyi ayrı ayrı yerlerde yetiştirirler.
Yazının Devamını Oku 24 Nisan 2004
<B>FAAL </B>Futbol Hakemleri Derneği’nin 26 Nisan Pazartesi günü kongreleri var. Bu derneğin kurucularından biriyim. Biz, Hilmi Ok’un başkanlığında yola çıktığımızda, bu derneğin federasyon güdümünden ayrı, ama federasyonla temasta MHK’nin de özerk olmasından yanaydık. MHK Başkanı’nın genel kurulda ayrı olarak seçilmesini istiyorduk. Nitekim, o zamanlar iyi şeyler yaptık. Fakat, Başkan Şenes Erzik, bu oluşuma şiddetle karşı çıktı. Ve hep, MHK’nin federasyona bağlı, başkanının da federasyon başkanı tarafından tayini fikrindeydi.
Faal olması mahsurlu
Sonradan tekrar eskiye dönüldü. Ve şimdiki sakat durum ortaya çıktı. Yani o hale geldi ki, bozacının şahidi şıracı. Hiçbir şekilde kuvvetler ayrımı prensibi yok. İstediğin hakemi, istediğin gözlemci ile birlikte maça yolluyorsun ve istediğin her şeyi masa başında hallediyorsun.
Düşünün, çok etkili ve güvenilir bir isim, Faal Futbol Hakemleri’nin başına geçmiş olsun ve bu şahsın Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olduğunu düşünün; yine çok etkili bir ismin MHK’nin başında olduğunu...
Faal Futbol Hakemleri’nin başındaki şahsın, faal hakem olması mahsurlu. Çünkü, çok rahat mücadele edemez, kavga edemez. Yönetim kurulundaki ağırlık, faal hakem ve gözlemci olmalı ki, hakemliğin ve gözlemciliğin sıkıntılarını rahatlıkla duyurup, çare bulabilsinler.
Bakın, Faal Futbol Hakemleri Derneği, şu andaki yasayla kukla gibiydi.
Federasyon kararıyla
Ama, Spor Bakanı’nın hazırlamaya çalıştığı yeni yasayla tekrar eski güçlü durumuna gelecek. Onun için de pazartesi günkü kongre çok önemli oldu.
Haluk Ulusoy federasyonu, bir anda Metin Tokat’ın karşısına geçen çarşamba Mustafa Çulcu’yu çıkarıverdi. Siz bakmayın Bülent Yavuz’la Haluk Ulusoy’un ‘biz bu işlere karışmıyoruz’ deyişlerine. Çulcu’nun başkanlık hazırlığı çalışmalarını başlatan kim peki? Sadık Deda. Sadık Deda kim? Futbol Federasyonu’nun Antalya Bölge Müdürü. Peki, şimdi sizce bu seçimi Tokat mı kazanır, Çulcu mu? Tokat’a oy atan hakem de gözlemci de bir daha kolay kolay maç alamaz. Yani, federasyon kararıyla Çulcu olacak. Çünkü bu Çulcu, geçen hafta Metin Tokat’a ‘ben seni destekliyorum, kesin olarak aday olmayacağım’ demişti. Sonra kafasına saksı düştü, başkan olmaya karar verdi.
Hakem torbalarına kimler girer?
ALDIĞIM duyumlara göre, Spor Bakanı önümüzdeki sene hakemleri yine torbaya sokup, kura ile göndermeyi düşünüyormuş. Ve maalesef bunun için de amatör bir grup çalışıyormuş.
Bakın, bilgi, deneyim, görgü, tecrübe torbaya girmez.
Portekiz evvelki yıl, bu torbayı yaptı, bu sene vazgeçti. Yine tayine döndü.
Senin elinde aynı kalitede 9 tane hakem varsa, 1.Lig’deki 9 tane maçı atar, kura çektirirsin. Ama, bu 9 tane maçın bile çok değişik kriterleri ve değerleri vardır. Yani, 9 tane aynı kalite hakem bile olsa zorlanırsın.
Şimdi İtalya bu işi biraz daha değişik yapıyor. Maçları zorluk derecesine göre 5 gruba ayırmışlar, 1’den 5’e kadar. Hakemleri de 1’den 5’e kadar 5 gruba ayırmışlar. Zorluk derecesi 5 olan maçları bir torbaya atıyorlar, o andaki en formda olan 5 yıldızlık hakemleri de bir torbaya atıyorlar ve karşılıklı çekiyorlar. Bu, kademe kademe bir dereceye kadar iniyor.
Eğer böyle bir tarz olursa, belki fayda sağlanabilir. Ve dedikodular da önlenir.
Yoksa, benim zamanımda olduğu gibi, bir Trabzon-F.Bahçe maçına torbaya 3 tane Erman atarsın, bir tane Erman çıkar. Ve maça gittiğinde de takımları sahaya alıp dizildiğinde şeref tribününden birisi bağırır, ‘Ulan Erman seni torbaya atmadan evvel .... lazım’ diye.
Not-1: Akşam Gazetesi’nden sevgili Ömer Gürsoy, hiç hakemlik yapmadığı halde bu konularda güzel yazılar yazıyor, bilgiler veriyor. Tebrik ederim.
Not-2: Beşiktaş-F.Bahçe maçına Cem Papila’yı verseydiniz ya... Haluk Ulusoy demedi mi, ‘En yakın zamanda vereceğiz’ diye. Ben, sizin onu nereye vereceğinizi biliyorum. Beşiktaş’ın kolay kazanabileceği bir deplasman maçında göreceğiz Papila’yı. Yavaş yavaş öpüştürecekler.
Hükmen yenilgide ne olur?
KAMUOYUNDA bir tartışma sürüp gidiyor. ‘İki hükmen yenilgisi olan takım, bir alt kümeye düşer’ diye bir cümle, kara kaplı kitapta yok. Hükmen yenilgi cümlesi, değişik şekillerde oluşuyor. Mesela Beşiktaş’ın, Samsun maçında, 6 kişi kalıp, maça devam edememesi, neticesinde bir hükmen yenilgiyi getiriyor. Ama bu, oyun kuralları çerçevesinde bir hükmen yenilgi. Beşiktaş, bir başka maçta da 6 kişi kalıp, ikinci hükmen yenilgiyi alırsa bu, Futbol Federasyonu tarafından 2.Lig’e düşürülmesine sebep değil.
Eğer, bir takımın seyircisi sahaya atlar, hakeme ve rakip takıma şiddet uygulamaya kalkarsa, veya bir takım, diğer takım futbolcularına, veya hakeme, topluca şiddet gösterisine kalkarsa ve maç yarıda kalırsa, bu da hükmen mağlubiyet. İşte bu ikinci şıktan iki hükmen yenilgi alan bir takım, o zaman Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu kararıyla küme düşüyor. Buradaki bir başka önemli nokta; Ceza Kurulu, bu kararı veriyor ama uygulaması Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’na kalıyor. İster uygular, ister uygulamaz.
Yani, yarınki maçta, öyle veya böyle her iki şekilde de bir hükmen yenilgi dahi olsa, Beşiktaş’ın küme düşürülme olasılığı yok.
Haddini bil!
KAZIM Kanat, ‘Erman Toroğlu benim rakı ve balık masama oturdu’ diye yazmış. Hayır Kazım, seni görünce tüylerim diken diken oluyor. O masada bizim ‘Oynatalım Uğur Yıldırım’la eşi vardı da, onlara saygımdan oturdum.
Hakemliği, zamanımdan önce bıraktım. Hakemliğimin başlangıç ve bitimindeki tek adam Hilmi Ok’tur. Beni bu işe o itmiştir. Biz hala baba-oğul gibiyizdir. Sen kendini ne zannediyorsun da, senden yardım istediğimi yazıyorsun. Müsaade et de bir sorunum olmuşsa eğer, Hilmi Ok’la ben tartışır ve konuşurum. Zurnanın son deliği ile niye konuşayım?
Devreye gazeteci soksam, sana gelene kadar 150 kişinin ismini sayarım. Ama hiçbirinin gücü de Hilmi Ok’a yetmezdi. Onu da bil, haddini de.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2004
Çalıştırdığı bütün takımlarda organizasyonlar dahil her işi yapan teknik patron, menajer Can Çobanoğlu ile nasıl çalışacak? ‘Ekibimle gelirim’ diyen Yanal, ‘Ünal Karaman ve Mehmet Kulaksızoğlu Milli Takım’da kalsın’ teklifi karşısında şaşkına döndü.
Durdum bayram namazına uydum imama... Milli Takım’da önce Fatih Terim, sonra Mustafa Denizli, sonra da Şenol Güneş şimdi de Ersun Yanal devri başladı. Bu süreçte birinci imam Şenes Erzik’ti. İkinci imam Haluk Ulusoy. Ulusoy’un imamlığı Erzurumlu Naim Hoca’ya benziyor. Allah’ı var, kim nederse desin herkesi sonunda aynı safa sokuyor.
Şimdi size aşağıda anlatacağım bir olay var. Siz olayların sonunun ne olacağını çok net bir biçimde göreceksiniz. Tabii bu uzun vadede olacak. Bu yazıyı sık sık hatırlayacaksınız.
Lizbon’a giderken...
Aylar önce daha Ersun Yanal adı Milli Takımlar için yok. G.Birliği ile yurt dışına gidiyoruz. Ersun’un adı yoktu ama bana bir kaç yerden, kopyalar gelmeye başladı. Gündüz Tekin Onay, Ersun Yanal’ı çok beğeniyor. Futbol Federasyonu’nda Onay ne derse olur. Bakın göreceksiniz, eğer Gündüz Tekin Onay karar verirse, Ersun, Milli Takım Teknik Direktörü olacak... Ama Haluk Ulusoy’un o zaman kafasındaki ilk isim yabancı hocalardı...
Lizbon’a giderken Yanal ile uçakta sohbetteyim. Dedim ki, ‘Gün gelir Mili Takım’a teknik direktör olursan sistemin nasıl olur? Hele yakın zamanda bu olursa bir değişiklik düşünür müsün?’
‘Erman abi, ben bu noktalara ekibimle beraber geldim. Milli Takım Teknik Direktörlüğü çok onurlu bir iş. Her Türk antrenörü ister. Ben de isterim. Ama bir şartla, bütün Milli Takımlar’ın patronu olurum. Hepsi bana bağlanır. Hepsinin programını ben yaparım, hepsinin teknik adamlarını ben seçerim’ dedi.
Kahkaha attım, ‘Ersun’cuğum sana böyle yedirmezler’ dedim. ‘O zaman da kabul etmem abi’ diye cevap verdi.
Güneş işi sulandırıldı
Yanımda Baki yok. Yarın Ersun bunlara ‘Demedim’ diye bilir. Bu onun bileceği iş. Tabii alemin içinde 40 sene yaşayınca ben soruları 3-4 ay hatta 5 ay öncesinden soruyorum. Bir de alemdeki insanların yapılarını iyi biliyorum.
Milli Takım için Futbol FederasyonuŞenol Güneş işini sulandırdı. Karşılıklı kayıkçı kavgası yaptılar. Sonunda Şenol’a tazminat vermek mecburiyetinde kalarak ayrıldılar. Oradaki dönen işler enteresan. Adamın mukavelesi zaten 1 ay sonra bitiyor. Sen yeni teknik direktörle anlaşırsın, onunla da anlaşmıyorum dersin, gider. Ne de olsa Futbol Federasyonu’nda para bol.
Neyse.. Biz yine dönelim yeni teknik direktöre. Federasyon bir çok yabancıyla temas kurdu, anlaşamadı. Sonunda da Ersun Yanal’a döndüler. Futbol Federasyonu Başkanı, Ersun Yanal ve menajer Can Çobanoğlu bir toplantı yaptı. Toplantıda Haluk Ulusoy, Ersun Yanal’a hitaben, ‘Bu Milli Takım olayında üçümüz varız. Sen, ben ve beraber çalışacağın Can Çobanoğlu.’
Ersun Yanal da o klasik cümlesini orada beyan etti, ‘Ben ekibimle gelirim’ Ulusoy ‘tamam’ dedi. İmzalar atıldı, yanaklardan öpüşüldü.
Neyin devrimi?
Aradan kısa bir süre sonra (siyasi baskıların da olduğu bir gerçek) Haluk Ulusoy, ‘Ben Ünal Karaman ile Mehmet Kulaksızoğlu’nun görevde kalmasını doğru buluyorum’ dedikten sonra Yanal’a, ‘Sen A1, A2 ve Ümit Milli Takımları kendine bağla ve çalışmalarına başla, diğerlerine karışma. Yanına yardımcın Mesut’u getir, istatistiklere bakan Özcan’ı da getir. Kaleci antrenörü Metin’i beklet, getirme’ dediler.
Futbol Federasyonu diyor ki, ‘Hadi biz 2004’e gitseydik o zaman bir devrim yapabilirdik.’ Yahu kardeşim, 2004’e gitsek o zaman Şenol kalırdı.
Ersun Yanal niye geldi, devrim yapmak için. Bir şeyleri değiştirmek için. Federasyon ne diyor, ‘Yahu kardeşim biz zaten yapılandık. Bir çok sistemi oturttuk. Uganda Federasyonu değiliz ki. Neyin devrimi yapılacak’ Yani Ersun Yanal’ın birinci günden itibaren kolları bacakları kesilmeye başlandı.
Şimdi Ersun Yanal’a soruyorum, ‘Sen değil misin bana bu yetkiler verilmezse ben bunları kabul etmem’ diyen.
Bütün bunlar olurken kamuoyunda öyle bir görüntü oldu ki Ersun Yanal’ı Gündüz Tekin Onay getirmiş oldu. Ama tam öyle değil. Onay, Haluk Ulusoy üzerinde çok etkiliydi. Ulusoy şu anda başkansa, bunun tek sahibi Gündüz Tekin Onay’dır. Ama köprülerin altından çok sular geçince o Haluk Ulusoy, bu Haluk Ulusoy değil. Onay’ı fazla sallamıyor. Dinliyor ama çoğunu yapmıyor. Ersun’u da destekleyen Onay. Şimdi duracağım bayram namazına da, bu işin bir de cenaze namazı var. Bu işlerden biraz anlıyorsam, şu anda sahnede 4 tane kare as var. Haluk Ulusoy, Gündüz Tekin Onay, Ersun Yanal, Can Çobanoğlu.
Bu arada çalıştırdığı kulüplerde seyahatler dahil her şeyi organize etmeye çalışan Ersun Yanal ile menajer Can Çobanoğlu çarpışacak. Sonunda kim kimi yer bilemem. Bu iş öyle bir iş ki, iş paraya gelince kimse kimseyi yemiyor. Paranın yüzü sıcak geliyor.
Adamlığı eksi birisi...
Bayram namazına durup imama uyacağız ama cenaze namazını hangi imam kıldırır onu bilemem. Yani şu anda Ersun Yanal uçmak isteyen ama kanatları kırılmış bir kuş gibi. Kırık kanatla uçmak istiyor, uçamıyor. Bu işin bir de başka yönü var. Yanal daha sonra demesin, ‘Ekibimi getirmediler. Başarısızlık olursa ben karışmam.’ Ama Yanal, ‘Ben bu işi yapabilirim’ diyebilir. Yaparım diyorsa G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav ve A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, ‘Arkadaş, madem böyle çalışıyorsan, yıllarca bize bu masrafları niye yaptırdın’ demezler mi? Hani senin ilkelerin, hani senin tavrın demezler mi?
Geriye dönüp bazı şeyler düşünüyorum, satır başları benim beynimin arka tarafında hep kalmıştır. Eski vali ve emniyet müdürü Orhan Taşanlar ile Cemal Aydın, ‘Ersun Yanal’ın teknik adamlığına bir şey diyemeyiz ama adamlığı konusunda kesin olarak eksi birisidir’ dediler.
İlhan Cavcav dedi ki; ‘Biz bu yola çıkarkan Ersun Yanal yoktu. Bize güzel günler yaşattı. Giderse de fazla üzülmem, kalsa da fazla sevinmem.’
Şu an durum Terim’in G.Saray’a gelişi gibi. Gelirken şartları belliydi. Yaptığı harcamalar da belliydi. Hatta o senin gibi de değildi. Bütün yetkiyi eline almıştı. Zamanında ayrılsaydı yine de yırtardı ama görevden alındı.
Şu çok net bir biçimde gözüküyor. Mili Takımlar Teknik Direktörlüğü işi sakat bir doğum oldu. Ebe de kabahatli, doğumu yaptıran kadın da. Hastane derseniz orada. Kimin ne yaptığı belli değil. Yani Futbol Federasyonu. Çünkü başhakim ile yardımcısı anlaşamıyor. Yazıya imamla başlamıştık, cami, doktor ve hastane ile bitirdik.
Evet... Teşvik var!...
Teşvik pirimi var mı? Köküne kadar var. Ama rakamlar değişik. Bir takım diğerine adam başı 20 milyar, bir hafta sonra diğerine beraberlik için adam başı 20 bin dolar veriyor. Burada para miktarları deplasman, iç saha olarak değişiyor.
20 bin dolarlık maç rakibinin kendi sahasında oynadığı maç. Trabzon bunların hiç birine girmiyor. İkisi birbirlerini vuruyor. İkisi de ağır yaralı. Trabzon da onları parçalamak için hazır bekliyor. En dürüst, ve doğru hareket eden Trabzon.
Ama Allah’ın tokadı yok ki vursun. Çıkın sokağa sorun ‘Şampiyon kim olsun’ diye. Fenerlisi, Beşiktaşlısı ve G.Saraylısı herkes, ‘Trabzon şampiyon olsun’ diyor. Şu sıralar Trabzospor herkese çok sempatik. Diğerlerinden de millet illallah dedi. Aynı bizim yok olan partiler gibi.
Futbolcu bağırıyor, teşvik pirimi var diye. Soruşturma yapan var mı? Demek ki doğru yapıyorlar. Hakan Şükür ‘Trabzon şampiyon olsun’ diyor. Trabzon’un şampiyon olmasını ister. Sen yarın Trabzon’a karşı forma giyeceksin. Bu ne demek? Yine çıt yok. Bu yıl bu lig çok keyifsiz oldu. Ama bakmayın heyecanlı da oldu. Kalite yok ama öyle bir yapıyoruz ki, bu mal iyi dememiz lazım. Bu malı satacağız. Bu malın satıcısı bile diyor ki mal mundar. İyi değil.
Bizim oscarlıklar
Bu Mustafa Denizli ile Lucescu’ya teknik adamlıktan dolayı Oscar vermek lazım. Bunları canlı yayına çıkaracaksın, ‘Arkadaşlar Vestel Manisa ve Beşiktaş’ı bu kadar kısa zaman bu hale nasıl düşürdünüz. Dünya da bunun örnekleri azdır. Anlatırmısınız’ diye soracaksınız. Hakikatten futbolda çok nadir olan bu başarıyı (!) kolay kolay kimse yapamaz, ulaşamaz.
İşte derbinin hakemleri
Bizim Korkut Göze çok kibar adamdır. Kimseyi kırmak istemez. Telefon konuşmamızda ben isimleri söyledim. Dedim ya Korkut kibardır, yazmamış. Beşiktaş-F.Bahçe’nin hakemi Bülent Yavuz olur.
Yardımcıları da Sabri Çelik, Serdar Çakır olmalı dedim. 4. hakem derseniz, Haluk Ulusoy olmalı. Çünkü kenardan her şeye karışmalı!... Gerekirse Bülent’i çıkarıp, sahaya girip maçı yönetmeli. Her şeye karışmalı.
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2004
<B>MAÇ </B>başlıyor, Konyasporlu futbolcular Beşiktaşlı oyuncuları karşılarına alıyorlar, <B>‘bakın</B> <B>arkadaşlar, biz sol taraftan böyle geliyoruz’ </B>diyorlar. Sonra bir bindirme yapıyoruz, bir ara topu, kesme orta, arkadan gelen oyuncular defansın en zayıf olduğu noktada kafayı sokup golü yapıyorlar. 13 dakikada iki tane attılar, birini de direğe nişanladılar.
Beşiktaş’ta ne sağ kanat işliyor, ne de sol kanat? İkisi de yok. İbrahim de eski İbrahim değil. Ronaldo sakatlanmasaydı, belki puan farkı bu kadar olmazdı. Ama o da sakatlıktan döndükten sonra eski havasında değil. Aslında Beşiktaşlılar uyanık değiller. Bak, F.Bahçe ne yaptı? İstanbul’da oynayacağı maçtan bir hafta evvel Zafer Biryol’la Altan’a dördüncü sarı kartlarını göstertti, İstanbul’da bu iki oyuncu onların başlarına çorap örmedi. Bülent Uzun’un o Konya-Bursa maçında, havadan sudan gösterdiği kartlar yüzünden dün kulakları tahmin ediyorum çokça çınlamıştır.
Beşiktaş’ta Serdar golcü olacaksa ve Beşiktaş’ı kurtaracaksa o Beşiktaş zaten yanmış. Dün gece Serdar iki tane gol attı. Ama Serdar, golcü bir oyuncu değil ki... Beşiktaş, elindeki oyuncuları veriyor, ama pinti Lucescu, yöneticileri de kafaya alıp, santrfor aldırmıyor. Hemşehrisi İlie olunca, ‘gel kardeşim’ diyor. Bir ara Türk futbolu Yugoslavlardan çok çekmişti. Şimdi aynı sahnede Rumenler var. Hepsinin günahları boynuna! Ne de olsa Çavuşesku’nun çocukları...
Şampiyonlar Ligi de zor
A.Hassan’ın ne olursa olsun kenara alınması yanlış. Madem maçı kazanmaya oynuyorsun, kaybedince zaten işin bitecek, bu oyuncu kalmalı. Hem kendisi bir şeyler yapıyor, hem rakibi sinirlendiriyor. Yani iki yönüyle avantajlı bir oyuncu. İlie, şeker gibi. Gelince oynuyor, gelmeyince dinleniyor. Sonlara doğru Sergen’le Tümer de aynı işleri yaptılar. Bir tek Sergen -öyle çok rahat top gelirse- can alıcı iş yapabilir. Ama top, Konya’ya geçince, hele 80’den sonra iki-üç topla yeşil beyazlı oyuncular Cordoba ile karşı karşıya kaldılar. Belki de son 10 dakikada Konyaspor net dört gol birden yapabilirdi. Şu gözüküyor ki, artık Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’ne zor gider. Çünkü Fener’i yenmeleri lazım. Bu oyunla da yenemezler. Fener de iyi değil ama hiç olmazsa onlar ne olursa olsun kesin olarak 90 dakika oyun disiplininden kopmuyorlar. Öyle veya böyle, Beşiktaş bu sene, hele bu kadroda Sinan’ı kazanmaya mecburdu. Ama Lucescu, kazanma sevdasını İlie’den yana kullanıyor.
Akılları hocalarındaydı
Konyaspor’da vefat eden Tevfik Lav’ın üzüntüsü görülüyordu. Çünkü Konyaspor dün gece fizik olarak istenilen şekilde değildi. Belki de kimyaları bozulduğundan fizikleri böyle oldu. Altan yine mükemmel. Yalnız Konyaspor’un da bir büyük hatası vardı. Defanstan çıkarttıkları topları oyunun büyük bir bölümünde orta alanda tutup, defanslarını rahatlatamadılar. Çok top geri döndü. Bakalım Lucescu ve Beşiktaşlı yöneticiler şimdi neler diyecekler? Çünkü G.Birliği maçından sonra gözüktü ki, Şampiyonlar Ligi büyük ihtimalle hayal olacak.
İsmet Arzuman çok düdük çaldı, bazı pozisyonlarda ‘ah’ diyenlere verdi. İki tane de gereksiz kart kullandı. Şanslıydı, iki takım oyuncuları da kendisiyle fazla oynamadılar.
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2004
Cem Papila’nın da, Bülent Demirlek’in de kafalarında şeytan yoktu. Ne gördülerse onu çalmaya çalıştılar. Ama ortada federasyon yok ki.. Olsa kimse böyle konuşamazdı. YA herkes konuşacak. Ya kimse konuşmayacak. Futbol Federasyonu var ise, kimse konuşamaz. Demek ki, şu anda yok ki, herkes konuşuyor. Düşünün iki gündür Sergen’in penaltısı verilmedi diye bir yaygara var. Evet doğru Sergen’in net bir penaltısı verilmedi. Ama beyler Ahmed Hassan kendisini yere attı, sarı kart verilecek pozisyonda hakem penaltı verdi. Bunu veren de aynı hakem. Luciano’yu Rize’de Cem Papila atmadı. Tuncay’ın golü yardımcı hakemin bayrağı ile verilmedi.
Şimdi burada bir duralım. Dönelim, düşünelim.
Cem Papila ile Bülent Demirlek ne yaptılar bir bakalım...
Size soruyorum... İki hakem de ard niyetli miydi. Bence hayır.
Fizik olarak kötüler miydi. Bence hayır.
Futbolculara yaklaşımları düzgün müydü? Bence evet.
İki hakemin de iyi niyetinden şüphe var mı? Bence hayır.
Yani ikisi de hata yaptılar ama kafalarında şeytan yoktu. Ne gördülerse onu çalmaya çalıştılar.
Şimdi burada biraz daha duralım. Fenerbahçe, Rize’de nasıl oynadı? Bence çok kötü.
Nasıl mücadele etti? Bence çok kötü.
Takımda futbolcular nasıl yardımlaştılar? Bence çok kötü.
Doksan dakika bitiminde Rizespor kaybetseydi veya berabere kalsaydı, ne olurdu? Bence yazık olurdu.
Maç ne oldu? Hakeden kazandı.
Geçelim İnönü’ye.. İlk yarı maç kimden yanaydı? Bence G.Birliği.
Olmayan penaltıyı Demirlek vermeseydi, devre skoru ne olurdu? Bence 2-0.
İlk yarı pozisyona daha fazla giren takım kim? Bence G.Birliği.
İkinci yarı kim daha iyi oynadı? Bence Beşiktaş.
Bu yarının galibi kim olmalıydı? Bence Beşiktaş.
Net bir penaltı kimin aleyhine verilmedi? Bence Beşiktaş.
Maç nasıl bitti. Berabere. Beşiktaş veya G.Birliği kazansaydı, diğerine yazık olur muydu? Bence evet.
Tahmin ediyorum, şu ana kadar yazdıklarımız ile siz okuyucular hemfikiriz.
Burada bir 15 dakika çay molası verelim duralım. Veya bir kahve söyleyip, yanına maden suyu alsak, bence mahsuru olmaz.
Sırayla yazalım.. Daum- Papila- Lucescu- Demirlek. 90 dakikaları da göz önüne getirelim. Kimleri sınıfta bırakırsınız, kimlere geçer not verirsiniz. Daum- Lucescu bence sınıfta kalır, Papila- Demirlek sınıfı geçerler. Neye göre mi? Birbirlerine oranla yaptıkları hataya göre. Tabi bu arada Yılmaz Vural 8.5’tan 9 alır. Ersun Yanal da 5.5’tan 6.
Yani hakemlere de 5’er puan veririz ve haftayı kapatırız.
KADIN VE GİTAR
ÜÇ hafta önce G.Birliği ile Valencia’ya gittiğimde birkaç şeye tanık oldum. O zaman yer bulup yazamadık. Öncelikle şehrin gecesi gündüzünden güzel. Nedeni; sokak lambaları. İnanın hepsi bir sanat şaheseri. Ve hepsi değişik model. Mübaala ettiğimi sanmayın, gece sokaklarda gazete ve kitabınızı okursunuz.
Sigara alıyorsunuz; paketin üzerinde ‘Şu andan itibaren ölmeye hazırlanın. Çabuk ölmek için para harcamanıza gerek yok’ gibi mesajlar var. Bizde sigara alırsınız, üzerinde ‘Sağlığa zararlıdır’ yazar. Yani bizimki, sigara almayı tahrik eder. Adamlar bu cümlelerle bayağı başarılı olmuşlar.
İspanya’da işin bir başka ilginç yanı ise doğru dürüst güzel bir kadın görememek. Hepsinin kalçası maaşallah bidon gibi. Erkeklerine ‘neden?’ diye sordum enteresan cevap verdiler ve ‘Bizim kadınımız gitarımıza benzer’ dediler.
YEMİNİ BOZDUM
YAZILI basında röportaj yapmama yemini etmiştim. Araya kıramayacağım bir arkadaşım girdi, Tercüman Gazetesi’ne yaptım. Yapmaz olaydım.
MİT ile ilgili 8-10 yıl evvele dayalı bir cümle söyledim. Röportajı yapan kişi merak edip de ‘neden, nasıl, niçin?’ diye sormadı. Sonra da bu gazeteden bir uyanık bu cümleyi manşet yapmış.
Bana bu soruları yöneltseler, haliyle bu cümle manşet olmayacak. İşte Türkiye’de gazetecilik, maalesef böyle yapılıyor. Düşünün bir kere, benim köşem var yazıyorum. Olmayan ne yapacak?.. Yandı... Ve yazılı basınla da benim işim bir daha bitti.
Lucescu ne buyurmuş?
BEŞİKTAŞ - G.Birliği maçından evvel, Lucescu buyurmuşlar, ‘Maçtan önce ve sonra soyunma odası koridorlarında ve tünelde hiçbir kamera istemiyorum..’
Neden? Çünkü olacak hadiselerden kamuoyu bilgilenmesin.
Avrupa’da seyrettiğimiz bütün maçlarda koridorlar ayna gibi naklen yayınlarda. Çünkü adamların kafasında ters bir düşünce yok.
Lucescu ne de olsa Rumen. Kafası bazı şeylere bizden fazla çalışır.
Fazla uzağa gitmeyin. 6 hafta önce Fenerbahçe Stadı’nda oynanan Galatasaray maçında koridorlarda Fatih Terim maçın hakemi İsmet Arzuman’a ağzına ne gelirse küfürü basıyor. Bir rivayete göre hakem bunu raporuna yazıyor, Haluk Ulusoy çıkarttırıyor. Diğer bir rivayete göre de raporuna yazmıyor. Hangisi doğru. Çünkü küfür edildiği gerçek ve koridorda şahitleri de var. Kim isterse, yüzleştiririm. Peki o zaman İsmet Arzuman, küfürü yediğiyle mi kalıyor. Veya bu küfürü hakediyor mu?
İşte beyler, Türkiye’deki hakeme güvensizlik burada başlayıp, burada bitiyor. Herkesin yaptığı yanına kar kalıyor. Bunlar sizin bilmediğiniz perde arkaları. Yani koridor manzaraları.
OTOBAN MI? GÜLDÜRMEYİN
ANKARA- İstanbul TEM yoluna kim otoban diyorsa, onun alnını karışlarım. Üç gidiş gelişli bir yol. Benim bildiğim otoban doğa şartlarına uymaz, doğa şartları otobana uyar.
ŞEKİL FARKI
ŞU anda üç takım şampiyonluğa gidiyor. Trabzonspor’a dikkat ettiniz mi? Kulüp başkanı, futbolcusu, teknik direktörü. Hepsi bir efendi. Saçma sapan çamur atma ve demeç verme şekilleri yok. Sadece futbol oynamaya çalışıyorlar ve gürültü yapmıyorlar. Bir de diğer ikisine bakın. Paralar havada uçuşuyor, karalamalar ve beyanatlar.
Soruyorum size, hangisi şampiyon olsun istersiniz.
Çünkü bir de Türkiye’de çok dikkatle izleyen sessiz çoğunluk var. İnşallah bir gün birileri çıkar da ‘Yeter artık arkadaşlar’ der.
Ne de olsa, futboldan gelen bir başkanları var.
ÇEK VERİLSİN
HAKEMLER soyunma odasına geliyorlar. Maça hazırlanıyorlar, aynen futbolcular gibi. Nerden baksan bu bir, bir buçuk saati buluyor. O sırada mutemetler içeriye hakemlere para vermeye giriyor. Hakemler herşeyi bir yana bırakıp, başlıyorlar bu parayı saymaya. Peki birisi kapıyı açıp baksa, manzara karşısında ne diyecekler. Bu biiiirrr.
İkincisi... Hakemler maçtan önce aldıkları bu paraları nasıl saklayacaklar. Yoksa ceplerine alıp sahaya mı çıkacaklar. Bu paralar Futbol Federasyonu kanalıyla hakemlere çek olarak verilse veya banka hesaplarına ödense daha şık ve doğru olmaz mı?
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2004
<B>ŞAMPİYONLUĞA</B> oynayan takım Rize miydi, Fenerbahçe mi? Futbola <B>Fransız</B> birini getirip bu maçı seyrettirseniz, <B>Rizespor</B>’u gösterir.Yılmaz Vural, Fenerbahçe’yi iyi etüd etmiş. Hertürlü önlemini almış. Ve sahanın içinde de oyunun gidişine göre, oyuncularıyla dama taşı oynar gibi oynuyor. Daum’a bakıyorsunuz, Rize’yi hiç etüd etmemiş. ‘Vatan, millet’ demiş takımını sahaya sürmüş.
Vural’ın taktik hareketlerine karşı en ufak bir cevap veremiyor. Sanki manevra yapamayan arabalı vapur gibi. Ama Daum bunu hep yapıyor. Aynısını Ersun Yanal’a karşı da yapamadı, kupadan elendi.
Armut topladılar
Şener dün gecenin yıldızıydı. Hem Tuncay’a baskı yaptı, hem hücuma kalktı. Çünkü Tuncay onu defansta takip etmedi. Yılmaz, Tuncay’ın bütün hareket alanını daralttı kapattı, kelepçeye aldı. Sağ tarafta Ali Güneş ile Serhat’ta çalışmayınca, Rize defansı 90 dakika yön değiştirmeden oynadı. Sadece karşıdan gelen yüksek topları karşıladılar. Onda da armut toplar gibi çıkıp çıkıp topladılar topları.
Koca orta alan Marko ile Ümit’e kaldı. Bu alanda Rize hep 2-3 kişi fazla oynadı. Ve Fener defansına baskı yaparak, ilk toplara gittiler, 90 dakika boyunca sarı lacivertlilere oyun kurdurmadılar. Yani Fener’in ümüğünü geride sıktılar. Tuncay, Nobre, Hooijdonk üçlüsüne daha top gelmeden göbek bsağı keser gibi hatları kestiler.
Rizespor istediğini yaptı, istediğini oynadı. Peki bütün bunlar olurken, hakemler yine sahnede miydi? Hem de müthiş. Tuncay’ın attığı gol, buz gibi gol. Nihat Mızrak, Tuncay ile beraber önce mızrak gibi depara çıktı. 4 metre gitti sonra aklına ne geldiyse durdu, bayrağı çekti. ‘Kararsız Kasım’ı oynadı.
Hatalı kararlar
Sonra, ilk topu hatalı sektiren Luciano, Okan’ı indirdi. Bence bariz gol şansıydı. Çünkü top hızlı gitmiyordu, kaleci Volkan’da kale çizgisi üzerinde kalmıştı. Zaten Luciano’da gol atacak korkusuyla bunu sezdi, Murat’ı indirdi. Ama Papila yorumunu sarı karttan yana kullandı. Atılan frikikte de, daha topa vurulmadan Tuncay topa 2.5 metreye kadar geldi.
62. dakikada bu sefer Ümit Özat bariz ofsayt değildi ve net bir gol pozisyonu vardı. Ama bu kez Hakan Osman Yavuz bayrağıyla sinekleri kovalıyordu. 67. dakikada kaleci Murat, Luciano’ya geldi, onu bozdu, top Ümit’in önüne düştü. Hakem de hepsini bozdu düdük çaldı. Ama Papila, bu pozisyonda hep ters karar veriyor. Aynen Rize- G.Saray maçında Hakan Şükür’ün lehine verdiği penaltı gibi.
Yani düşünün böyle bir maçta bile hakemler yine sahnedeydi.
NOT: Tevfik Lav trafik kazasında vefat etti. Saygı duruşu yapılıyor. Bir grup Rizeli, terbiyesiz ve saygısız seyirci bağırıyor, ‘Yönetim uyuma, taraftar dışarıda.’ Onlar için Tevfik Lav’ın toprağın altına girmesinin hiç bir önemi yok. Bunlara yukarıda kullandığım iki kelime az bile. Bu ahlaksızlara başka şeyler de yazacağım ama basın ahlak yasası var yazamıyorum.
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2004
<B>3 <B>SENE</B> daha hakemlik yapacak birinin, özellikle FIFA hakem listesinin de ön sırasındayken, hakemliği bırakması onurlu bir olay.Bülent Ecevit'in asansörle başbakanlığa çıktığı, yürürken, konuşurken zorluk çektiği ve daha hala liderliği bırakmadğı bir ülkede, bir hakem, formsuz geçirdiği bir sezondan sonra hakemliği bırakıyorsa, bu önemli bir olaydır.
Şimdi dönelim... Bu olayların başlangıcı Ali Aydın'ın 4 tane G.Saraylı oyuncuya kırmızı kart göstermesidir. Sakın kimse kalçasını başını oynatmasın. O at gözlüğü takan takım yazarları da konuşmasın.
Hagi olayından sonra Erol Ersoy'un kaç sene G.Saray maçına verilmediğini bir tarafa bırakın, daha yakına gelin. Cem Papila'nın idare ettiği Beşiktaş - Samsun maçının tarihi ne?
Kaç haftadır Cem Papila'ya, Beşiktaş maçı verilmiyor?
Fazla uzatmayalım. Ali Aydın, çok düzgün, kişilikli, adam gibi bir adamdır. Bunu hepimize gösterdi. Cem Papila da adam gibi bir adama benziyor..
Ey Türkiye'deki başkanlar... Nereye, hangi makama başkanlık yapıyorsanız, yapın. Sizlerin hepsi dahil, Ali Aydın mı, adam gibi adamdı, yoksa sizler mi?
Helal olsun sana Ali Aydın. Çok yakın mesafende olanlar da dahil hepsinin adam olmadığını gösterdin bize.
Hala makamlarına 404 ile yapışmış gidiyorlar. Net olarak söyleyeyim, bunlara bazı spor yazarları da dahil.
Şimdi bir taraflarına kına yaksınlar, 100. yıllarına hazırlansınlar.
Çünkü artık onlara göre tehlikelerden biri olan Ali Aydın yok.
NOT: Ali Aydın'ın istifası tek taraflı bir olaydır. Saygı duyuyorum. Ama tasvip etmiyorum. En yakınları ve diğerleri dahil mücadeleye devam etmesi gerekirdi. Dünkü yazımda ona ‘‘Acemi hakem’’ dememin karşılığı işte buydu. Saha içi değil, saha dışıydı.
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2004
3 büyük takım Ali Aydın’ın F.Bahçe-Rize maçındaki kural hatası sonrası avantaj sağlamaya bakıyor. Özhan Canaydın da, ‘Ali Aydın G.Saray’la anılmamalı’ diyor. Ali’nin hakemliğe başlamasına O mu karar verdi. İşte bu tür olaylara federasyon çanak tutuyor. ALİ Aydın düzgün ve dürüst bir insan. Yalnız Ali Aydın, acemi bir hakem. Peki Aydın’a ne oldu? Ne oldu da böyle oldu? Aydın’ı koşturabilirsiniz, ayrıca kuralları öğretebilirsiniz. Ali Aydın’a belli bir oranda futbolu da öğretebilirsiniz. Ama Ali Aydın’a yöneticiyi, futbolcuyu, MHK’yı, Futbol Federasyonu’nu anlatmak lazım. Aydın’ın en büyük kaybı Ordu’da yaşaması. Dar bir çevrede. İstanbul ya da Ankara’da yetişseydi avantajlı olurdu. Nedeni etrafındakileri, futbol ve hakem camiasını daha iyi tanırdı.
Ali formayı istemedi
Peki Ali Aydın’ın hiç mi şanssızlığı yok? Mesela yıllar önce Hakan Şükür’ün formasını istedi dediler. Hayır. Hakan Şükür’ün formasını Ali Aydın istemedi. Yardımcı hakemi istedi. Daha sonra diğer yardımcısı hatta maçın Eskişehirli temsilsicisi de G.Saray forması istedi. Maalesef formayı getiren malzemeciden kapıyı açarak formayı elinde bulan adam Ali Aydın’dı. Hiç haberi olmadan. Daha sonra odaya giren Bursalı gözlemci hem yardımcıya, hem de temsilciye güzel bir fırça atarak, bütün formaları top toplayan çocuklara verdi.
Ali Aydın geldi F.Bahçe-Rize maçında okkalı bir kural hatası yaptı, maç tekrar edildi. Aslında burada maç hemen 3 gün sonra oynansa, yeni transferler oynamasa bu kadar toz kalkmayacaktı. Federasyon maçı ileri bir tarihe atarak işi sulandırdı. Bu sefer başta Lucescu olmak üzere Beşiktaş ile G.Saray bunu kullanmaya başladı. Ali Aydın’ın kural hatası üzerine bina inşa edilmeye başlandı. Pazar akşamı maça kadar bina inşası devam etti. Sonunda Ali Aydın’ın artık bu binanın altında direnme gücü kalmadı, iflas etti.
Şimdi 3 büyük takım bu olayların üzerinden avantaj sağlamaya bakıyor.
İşin püf noktası
Nasıl mı?
Beşiktaş, Samsunspor maçından sonra hakem diye diye futbol oynamadan lig ikinciliğini götürüyor. Aslında bırakın şampiyonluğu, ikinciliğe çoktan razılar. Çünkü Şampiyonlar Ligi’ne gidecekler. Hemen arkasında Trabzon belirdi. Trabzonspor yalnız futbol oynuyor. Hiçbir işe karışmıyor. Futbolun içinden gelen beyefendi bir başkanları var. Böyle efendi ve saygılı giderlerse ki, gitmeliler sonunda Şampiyonlar Ligi’ne gidemezler!.. F.Bahçe’de bu işten karlı çıkıyor. O da diyor ki, ‘Beşiktaş hakem hakem diyordu. Samsun maçından sonra 7-8 hatalı hakem kararıyla en avantajlı takım oldular’
Aslında bu işin çok önemli bir başka noktası var. Herkes bunu gözden kaçırıyor. Yeni yönetim kurulu ile beraber G.Saray, önümüzdeki yılın yani 100. yılının şampiyonluk hazırlıklarına bu Beşiktaş maçı ile başladı. Onlar da diyecekler ki, ‘Biz sesimizi yükselteceğiz. Dikkatli olun. 100. yılda Beşiktaş’ı ittiniz, bu sene de bizi iteceksiniz. Arada bir Fener’e bal çaldınız, sıra bizde’
Herkes aynı telden
Ergun Gürsoy beyanat vermeyi sever. Sinirli bir yapısı vardır. Ama şimdi, öyle bir olay var ki, Fener de bu işleri öğrendi, Beşiktaş da. Önümüzdeki yıl herkes aynı telden oynayacak. Hani güzel bir yemeğe oturacaksınız ya önce bir altlık alırsınız. İşte G.Saray için Beşiktaş maçı bir altlıktı. Özhan Canaydın bey buyurmuşlar ‘Ali Aydın hakemliği bıraksın’ Ali’nin hakemliğe başlamasına Canaydın mı karar verdi ki, bırakmasını istiyor. Başarısız derse tamam. Bu sene formsuz dese tamam. Peki birileri de çıkıp, G.Saray çok kötü, rezalet idare eden başkan Özhan Canaydın başkanlığı bıraksın derse o zaman ne olacak.
Maşallah şu anda yönetim kurulu, bizim 70’li yıların eski koalisyon hükümetlerine benziyor. Ama Özhan Canaydın da baktı ki; ses çıkarmayana mama yok. Peki bütün bunlara çanak tutan kim? Futbol Federasyonu. Aslında Canaydın’ın bir cümlesi var, çok entresan, ‘G.Saray adıyla Ali Aydın adı bir daha yan yana anılmayacak’ diyor. Aslında Özhan Canaydın haklı. Yıllar önce Hagi’yi atan Erol Ersoy vardı. G.Saray ile uzun bir süre yan yana gelmedi. Bunlara sebep olan kim? Futbol Federasyonu.
KURAL İHLALİ YOK
G.Saray, Beşiktaş maçında oyun kuralı ihlali var diyor. Pozisyonu dikkatle inceledim. Petre’nin sakatlandığı pozisyondan sonra top orta alanda Yasin’in eline vuruyor ya da Yasin oynuyor. (Ali Aydın bütün maçlarda yaptığı en büyük hatası olan olayı burada da tekrarlıyor.) Sol elindeki düdüğü ağzına götürüyor ama çalmıyor. O sırada Berkant oyun dursun diye topu taca atıyor. Ali Aydın da ağzında üflemediği düdük, ama topun taca çıkmasını bekliyor. Top oyun alanının dışına çıkınca, Petre’nin yanına gidiyor. Petre yerden kalkıyor. Ali Aydın taç atılacak yere doğru yöneliyor. Hasan Şaş taç atmaya kalkıyor. O sırada futbolcular, hep beraber Ali Aydın ile bir konsiltasyon yapıyor. Hasan’ın tacı sayılmıyor ve bu sefer taç atışını Beşiktaşlılar yapıyor. Orada net bir biçimde oyun kuralı ihlali yok. Ne var biliyor musunuz? Ali Aydın’ın sıkça yaptığı hakem tekniği hatası var. Ali sol elinde taşıdığı düdüğü bileğine bağlayan bir hakem tipi değil. Kendine göre düdük çalınacak bir pozisyon var ise düdüğü ağzına götürüyor. Bazen üflüyor, bazen iki eliyle avantaj deyip oyunu devam ettiriyor . O zaman ne oluyor biliyor musunuz? Seyirci ve futbolcu, ‘Ali Aydın’a bakın Bu ne biçim hakem. Çalıcaktı kararından vazgeçti’ diyor. ‘Bizi yanılttı’ diyor ve bunu Ali Aydın’a da kimse söylemiyor.
Bir hakem için en tehlikeli olay, ağzında düdükle koşmasıdır. Hiç aklında yokken zıt diye üflersin ve yanarsın. Bunun en iyi şekli düdüğü bileğe bağlamaktır. Çünkü düdük, ağzındayken, yani kolun yukarıdayken koşmak zordur. Düdüğü ağzına götürme masafesindeki süre hakemin avantaj kararı verme süresidir. İşte hep bir olay geliyor karşımıza. Yazılı veya görsel futbol yorumcusu da olsanız, hakem, antrenör, yönetici de olsanız futbol oynamak farklı bir şeydir.
Ona göre konuşur, ona göre karar verirsiniz. Ona göre yorum yaparsınız. İşte size en son örnek Trabzonspor Kulübü Başkanı.
Vicdanı rahat olmazdı
Celal Doğan, seçilemedi. Celal Doğan tam bir politikacı değildir. Hayır denilecek yerde hayır der. Yüksek sesle konuşur. Onun için seçimi kazanamadı. Onun için Ankara ya da İstanbul’da partisi belediye başkan adayı göstermedi. Onun için partisi ona karşı geldi. Her şeye evet deseydi, şu anda G.Antep’te belediye başkanı olurdu. Sonra ne olurdu? Vicdanı rahat olmazdı.
Lig önemli
UEFA’ya katılacak takımların şartları değiştirildi. Eskiden kupa finalini oynayan takıma fazla şans tanınırdı. Şimdi bu kalktı. Bir tek özel durum hariç. Kupa finalini oynayacak Trabzonspor eğer ilk ikiye girip, ligi bitirirse ve kupa şampiyonu olursa, Şampiyonlar Ligi’ne gidecek. O zaman G.Birliği, UEFA’ya gidebilecek. Yok eğer Trabzon 3. olursa ve kupayı da kazanırsa bu sefer G.Birliği gidemeyecek, ligdeki sıralamaya göre üsteki takım gidecek. Yani artık kupa değil. Lig sıralaması UEFA için daha önemli ve etkili oldu.
İSTENİNCE OLUYOR
Sıraselviler’deki taksi terörüne polis çok güzel, çok kolay, çok pratik bir çözüm bulmuş. The Marmara’nın biraz gerisinden Dilson Oteli’nin köşesine kadar olan yere 8-10 tane huni koyup, üzerine bir plastik şerit çekiyor. O ufak ufak ceplere ve hatta kaldırımın üzerine park eden araçlara engel oluyor. Demek ki, istenince güzel işler oluyor. Yeter ki, istensin.
GRUPLAR HORTLADI
Turgay Kıran diyor ki, ‘Önüne gelen G.Saray’a üye olamaz.’ Yani G.Saray halkın olamaz. Kıran haklı. G.Saray’ın kongresi 10 ya da 12 bin kişi ile yapılsa, Turgay Kıran 200-250 reyle yönetim kuruluna girebilir mi, ya da grup yapablir mi, pazarlık yapabilir mi? G.Saray kongreleri, F.Bahçe’nin eski durumuna düştü. Gruplar bu sefer G.Saray kongrelerinde hortlamaya başladı.
YÖNETİCİLERE STANDART
Hakemlere TSE standartı getiriliyormuş. Yani hakemler önce bu kurumdan damga yiyecekler, sonra MHK’nın önüne dizilecekler. Aslında TSE’nin kulüplerde yöneticilik yapanlara damga vurması gerekir. TSE damgalı yöneticilerin artması lazım. Şu anda azınlıktalar. Düzgün olanlar da zamanla bozuluyor. Onun için de hakemleri bıraksınlar. Bu TSE’ciler yöneticilere yönelsinler.
Yazının Devamını Oku