Bomba elde tek başına

Sevgili Yılmaz Vural... diyorsun ki, ‘Elimde bomba geziyorum...’ Ya maçtan evvel o bombayı eline almayacaktın ya da o maça çıktıktan sonra elindeki bombanın pimini çekip sahanın ortasına atacaktın. Maalesef sen elinde bomba, tek başına geziyorsun.

YILMAZ Vural heyecanlı bir yapıya sahiptir. İçki ve sigara kullanmaz. Yani kafa kıyakken, kontrolsüz bir şekilde ağzından bazı cümlelerin çıkma şansı yok. Eğlenceyi, espriyi sever. Bunlar iyi yanları...

Pazar günü Beşiktaş- Fenerbahçe maçına gittim. Digitürk’ün locasına girdim. Görüntü enteresandı, loca balkonunun arka ortasında, Rize Başkanı Ekrem Cengiz oturuyordu. Sağında iki kişi vardı, o kişinin yanındaki locanın sınırında da Yılmaz Vural oturuyordu.

Vural’ı gökte ararken locada buldum. Hemen arkadan, bitişik locanın kapısını araladım, çağırdım. Gelmedi. Israr ettim, nafile. Tekrar locama döndüm, bu sefer Yılmaz işaret ederek, balkona çıkmamı istedi. Herhalde benimle orada konuşacaktı, yani Ekrem Cengiz’in beyninin üzerinden. Kısacası Yılmaz hiç bir şey konuşmayacaktı...

Yılmaz Vural, iyi bir teknik direktördür. Gittiği takımlarda başarılı olur. Peki niye onu Haluk Ulusoy aramaz? İşte oralara gelelim..

Yılmaz Vural, Ali Şen’e telefon açar, ‘Beni Fenerbahçe’ye teknik direktör yap’ diye, M.Ali Yılmaz’a telefon açar, ‘Beni Trabzonspor’a antrenör yap’ diye.. Sonra da M.Ali Yılmaz sözleşmeye imza atarken gazetecilere döner, ‘Yılmaz Vural sık sık beni arardı, Trabzon’a antrenör olmak için. Haydi bakalım Yılmaz şimdi başarılı ol’ der. Yani Vural daha imzayı attığı an başarı şansını kaybeder.

Sonra bir gün Yılmaz Vural, ‘Daum tek üniversite bitirdi. Ben futbolda iki üniversite bitirdim’ der. ‘Niye ben büyüklerde çalışmam, Milli Takım’a teknik direktör olmam’...

Sevgili Yılmaz, Sen bu kafayla iki değil, on iki üniversite bitirsen, daha fazla bir şey olamazsın. A.Sebat ile Rizespor anlaşmış olabilirler, Rizespor’u ilk 10’a soktuğun an, 100 bin dolar ya da 100 milyar lira primin olabilir. Rizespor eğer Sebat maçını kaybederse ve ondan sonra oynayacağı 3 maçı daha kaybederse küme düşebilir. Sen yıllarca teknik direktörlük yaptın, tecrübe kazanman lazım.

Şimdi diyorsun ki, ‘Elimde bomba geziyorum’ Ya maçtan evvel o bombayı eline almayacaktın ya da o maça çıktıktan sonra elindeki bombanın pimini çekip sahanın ortasına atacaktın. Kısaca ya maça başlamayacaktın ya da o maçı bitirecektin. İkisini de yapsaydın, pazar günü benimle rahat rahat konuşurdun.

İşte böyle sevgili Yılmaz, onun içinde tek üniversite bitiren Daum Fenerbahçe’ye antrenör oluyor, sen de elinde bomba tek başına geziyorsun.

Erkek hakemler

METİN Tokat,
Türkiye Faal Futbol Hakemleri Derneği (TFFHD) Başkanı’ydı. Bu sefer yine aday olup başkan seçilecekti. Ama Spor Bakanlığı’nın hazırladığı yeni Futbol Federasyonu Yasası’nda MHK’nın özerk olması öngörülüyordu. O zaman bu dernek federasyonun eline geçmeliydi.

Haluk Ulusoy, MHK Başkanı Bülent Yavuz’u görevlendirdi. Ama Bülent, kendini perdenin arkasına attı, perdenin önüne Sadık Deda, Hamdi Kutval gibi bölge müdürlerini çıkardı. Metin Tokat, yıllarca kader birliği yaptığı arkadaşları tarafından reddedildi. Hakemlerin hiçbirisi onun listesine girmediler, ‘Affet bizi Saffet’ dediler. Metin cascavlak tek başına kaldı ve adaylıktan çekildi. Eğer Metin’e oy verip listesine girselerdi, bu sefer hiçbirine maç vermezlerdi. Kısacası arkadaşları Metin’i sattılar. Peki, oylarını güdümlu kullanan bu hakemler, yarın maçlarda nasıl bağımsız düdük çalacaklar? Nasıl tesir altında kalmadan, baskı altında kalmadan hareket edebilecekler? Şimdi daha net görüyorsunuz, değil mi beyler..

Neden hakemlere güven kalmadı, niye kimse onlara inanmıyor.. Hakemler oy atmada bile özgür iradelerini kullanamazlarken, kamuoyu onlara nasıl inansın? Hepsine yazıklar olsun..

Bağımsız, bağımlı hakemler, adalet dağıtan hakemler, erkek hakemler...

Etek giyerler

SERDAR Bilgili, Süleyman Seba’dan sonra Beşiktaş camiasının bir kısmına, hatta Türk kamuoyunun bır kısmına ters geldi.

Neden?

Yaşam biçiminden. Bırakın kulüp başkanını, düz vatandaş olarak bile gidemediği yerlere gitti, eğlendi, değişik giyindi. Çok konuşmadı, anlatacaklarını kestirmeden net anlattı. Ama hep içinden geldiği gibi hareket etti. Doğru bildiğini yaptı. Sonunda 3 metreden kendisine, ‘Sen başkalarının kızlarıyla beraber oluyorsun. Biz de senin kızınla birlikte oluruz’ diye sövdüler. Serdar Bilgili’nin kızı 5 yaşındaydı.

O hayasız, terbiyesiz, ahlaksız insanlar kendi yaşam biçimlerinde herşeyi yaparlar. Çünkü onlar her tarafa dönerler. 3-5 kişi olunca erkek kesilirler. Tek başlarına olsunlar, eteklik giyerler.

Böyle bir ortamda Serdar Bilgili niye başkanlık yapsın. İnsan niçin yaşıyor, şerefi için. Bu kadar çok şerefsizin olduğu yerde, Bilgili niye olsun? Bu yazı yalnız Serdar Bilgili ve Beşiktaş için değildir. Bütün takımlar ve seyircileri içindir.

NOT: Serdar Bilgili’ye bu küfürler edilirken, yanında İstanbul Valisi oturuyordu. Aynı küfürler ona yapılsaydı, küfürbazları toplatır mıydı, toplatmaz mıydı? Merak ediyorum. Lütfedip konuşursa da aynen bu sütunlarda yazarım.

Ölsen de farketmez

ÖNCEKİ
gün, Trabzon Dernekler Birliği bir bildiri yayınlayarak, 18 yıl önceki ‘Çernobil vakası’ndaki, dönemin yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. O zaman bir bakan vardı, adı Cahit Aral.

Utanmadan, sıkılmadan çıktı, ‘Bu çaylarda bir şey yok’ dedi. Milletin gözünün içine baka baka içti. Sonra ne oldu, sakat doğumlar, kanser oranında inanılmaz artışlar ve ölümler... Politikacının iğrenç yüzü..

Yıllar geçti, iki dönem önce MHP’li Tarım Bakanı Hüsnü Ziya Gökalp ile hormon ve ziraii ilaçlar konusunda tartıştım. Türkiye’nin bazı bölgelerinde aleyhime yürüyüşler yapıldı, pankartlar asıldı. Türkiye’de insan sağlığı politikacının oyundan daha önemsizdir. O kazansın, sen ölsen de farketmez. Bugünlerde Uğur Dündar hormon ve ilaç konusunda mücadele başlattı. Farketmez sevgili Uğur sana da küfür ederler, tehdit ederler bildiklerini yapmaya devam ederler. Ama sevgili Uğur, bu üreticilerin çoğu, yedikleri sebze, meyve ile sattıkları sebze meyveyi ayrı ayrı yerlerde yetiştirirler.
Yazarın Tüm Yazıları