Bunda da, her yıl saç rengini değiştirip, beyazları kapatmak için boya kullanan kadınların, sürekli kullandıkları boyaların saç dökülmesine yol açtığından ve kalıcı olmadığından yakınması etkili oldu.
ŞAMPUANDAN sonra dökülmeleri engelleyip, saçların zarar görmemesinin önüne geçen boyaların piyasaya sürülmesiyle birlikte, yıllık pazar hacmi 26.9 milyon adetle, 215 milyon liraya ulaşan saç boyalarında rekabet iyice kızıştı. Bunda da, saçlarını boyatan kadınların sürekli boyaların saç dökülmesine yol açtığından ve kullandıkları boyaların kalıcı olmadığından yakınması, etkili oldu. Yıllık hacmi 1 milyar lirayı aşan şaç bakım ürünleri pazarından yüzde 20 pay alan saç boyaları segmentinde yaşanan tüm bu gelişmeler, pazarın bir anda hareketlenmesini sağladı.
GÜRLEŞTİRMEK İSTİYORLAR
Yapılan araştırmalar, saç boyasını en fazla renk değişimi için kullanan, ancak saç sağlığından da vazgeçmek istemeyen Türk kadınlarının, boya uygulamasını en az zararla atlatmak istediğini ortaya koyuyor. Bunun öncülüğünü de Türkiye’de Bioblas yapıyor. Türkiye’nin ilk saç dökülmesini engelleyen saç boyasını piyasaya sunan Bioblas, yeni ürünleriyle boya yüzünden saçları dökülen kadınları hedef alıyor. Bunda da yapılan araştırmalarda kullandıkları boyalarda saçları gürleştirme özelliği arayanların yüzde 37’yi bulması etkili oluyor. Ayrıca, bu oran saç dökülmesine karşı şampuan kullananlarda yüzde 86’ya kadar çıkıyor.
Aydınlatma sisteminin tamamen yeni sisteme uygun olması gerekiyor. Ancak çoğunlukla eski aydınlatma armatürlerine kalitesiz LED ampuller takılarak, dönüşüm gerçekleştiriliyor. Bu da, enerjiden tasarruf yerine, artış ve arızaları beraberinde getiriyor.
YILLIK hacmi 112 milyon Euro’ya ulaşan aydınlatma sektöründe, büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bunda da yıllık satışları 50 milyon Euro’yu bulan tasarruflu ürünlerde tasarruf oranının ortalama yüzde 60’ları bulması etkili oluyor. Yeni aydınlatma sistemlerinde oluşan “elektrik faturalarında önemli oranda düşüşlere yol açacak”, “kaliteli aydınlatma sağlayacak”, “ekonomik ömrü uzayacak” beklentisi, sadece iç ortam aydınlatmalarında değil, aynı zamanda dış ortam aydınlatmalarında da LED’li (ışık yayan diyot) sistem uygulamalarını beraberinde getiriyor. Peş peşe ihaleler açılıyor, sokak, cadde ve otobanlar, bina, köprü ve parklar artık ekonomik ömrü 50 bin saati bulan LED sistemlerle aydınlanıyor. 5 yıllık geçmişine rağmen Türkiye’nin LED chip ithalatı, daha şimdiden yılda 1 milyar adetleri buluyor.
Ancak iş, 100 watt’lık ampulü çıkartıp, 10 watt’lık LED chip takmakla bitmiyor. Aydınlatma sisteminin tamamen yeni sisteme uygun hale getirilmesi gerekiyor. Oysa, şu anda Türkiye’de ağırlıklı olarak eski aydınlatma sistemlerine kalitesiz led Chipler takılıp, yeni nesil LED sistem diye pazarlanıyor. Bu da, enerjiden büyük oranda tasarruf yerine, hesapta olmayan tüketim artışlarını beraberinde getiriyor. Ayrıca, sistem gücü 25 watt denilen ürünlerin aslında 39 watt enerji tüketiyor olması, son kullanıcıların da bilgi kirliliğiyle yanıltılmasına yol açıyor. Tüm bunlara rağmen asıl sorunu, Türkiye’de henüz LED sistemlerle ilgili özel bir standardın hazırlanmaması oluşturuyor.
KABARIK FATURALAR DÜŞÜYORHalojenlere oranla yüzde 94, klasik ampullere oranla da yüzde 60’a varan verim artışının yakalandığı yeni nesil LED ürünlerde günde 10 saat kullanım sonucunda oluşan elektrik faturası, bir yılda sadece 3 TL oluyor. Oysa aynı aydınlatmayı sağlayan 50 Watt’lık halojen ampulün günde 10 saat kullanımının yıllık faturası, 63 TL’yi bulabiliyor. LED, icerisinde barındırdığı fosfor ve mikro elektronik elemanlardan oluşan bir mikrochip özelliğinde ürün. Bunun da temel ismi Dioyot. Şu anda Türkiye’de LED Chip üreten bir firma bulunmuyor. LED Chipler, ithal edildikten sonra Türkiye’de farklı tasarımlara sahip aydınlatma armatürlerininin içine yerleştiriliyor. Böyle olunca da ortaya vahim sonuçlar, mühendislik hataları çıkabiliyor. Piyasada bulunan kalitesiz ürünler de bu hata zincirinin önemli bir unsurunu oluşturuyor. Özellikle dış ortamlarda uygulanacak sistemlerde farklı iklim şartlarına uygun malzemelerin kullanılması gerekiyor. Genellikle de bu kurala uyulmuyor.
STANDARD YOK
BAZI elektronik cihaz üreticilerin TSE’nin 2001 yılında çıkartıp, 2010 yılında iptal ettiği standardı, sanki hiç iptal edilmemiş gibi uyguladığı ve tüketicileri piksel yanması sonucu ekranlarında siyah görüntü noktaları oluşan ayıplı televizyon ve bilgisayarlara mahkûm ettikleri ortaya çıktı. Yargıtay’ın Ankara 7’nci Tüketici Mahkemesi’nin onayladığı kararına göre, firmalar bundan böyle TSE’nin 3 yıl önce iptal ettiği ISO 13406-2 standardını gerekçe göstererek, piksel sönmesi yaşanan TV’leri garanti kapsamı dışında bırakamayacak. Ölü piksel sayısı kaç olursa olsun, televizyondaki sorunu garanti kapsamında çözmek zorunda kalacak.
NE ANLAMA GELİYOR
LCD ve LED gibi yeni nesil ekranlara sahip televizyon ve dizüstü bilgisayarlarda parlak ve net görüntü, piksel adı verilen çok sayıdaki görüntü noktaları sayesinde elde ediliyor. Her piksel, üç adet alt pikselden oluşuyor, Bunların her biri de kırmızı, yeşil ve mavi olmak üzere bir temel rengi sağlıyor. Örneğin, 1024 x 768 çözünürlüğündeki 15 inç bir bilgisayar ekranında yaklaşık 768 bin adet görüntü noktası (piksel) bulunuyor. Bu sayı büyük ekran televizyonlarda milyonlara ulaşıyor.
YÜRÜRLÜKTE DEĞİL
Sayıları milyonları bulan bu görüntü noktalarından bazılarında zaman zaman hatalar oluşabiliyor. Hatalı pikseller de televizyonun ya da bilgisayarın ekranında göze hoş gelmeyen siyah noktaların yer almasına yol açıyor. Televizyon izlerken ya da bilgisayar kullanırken rahatsız edici bir görüntü ortaya çıkabiliyor. Ölü pikseller, tüketiciler ile firmalar arasında tatsız tartışmaları da beraberinde getiriyor. Buna da üç yıl önce TSE tarafından iptal edilen ISO 13406-2 standardını bazı firmaların yürürlükteymiş gibi hala uygulamaya devam etmesi yol açıyor.
PİKSEL SINIRI NEDİR
Standardı gerekçe gösteren bazı firmalar, belli bir sayının altında kalan ölü piksel sorunlarını garanti kapsamı dışında tutuyor. Bunu da, ürünün ekran çözünürlüğüne göre belirliyor. Firmalar, sözkonusu standardı gerekçe gösterip, 1600 x 900 çözünürlükteki bir ekranda 3 pikseli, 1600 x 1200 çözünürlükte 4 pikseli, 1920 x 1080 ile 1920 x 1200 çözünürlükteki bir televizyonda ise 5 piksel ve üstünü garanti kapsamındaki hata sayısı olarak kabul ediyor. Bu 1024 x 768 ekran bir dizüstü bilgisayarda 2 piksel oluyor.
Mahkeme tarafından ayıplı mal kapsamında
Yurtdışına tur düzenleyen bazı seyahat acenteleri, havayolu şirketlerinin kampanyalarını takip edip, cazip fiyatlarla uçak bileti yakalayanlar ile biriken uçuş millerini değerlendirmek isteyen tüketicileri yakalamak için “bilet sizden, tur bizden” kampanyalarını devreye soktu. Bu kampanyalar sayesinde, elinde ucak bileti olan tatilciler, 199 Eurodan başlayan fiyatlarla Uzakdoğu ülkelerinde 5 gece 6 gün tatil yapma imkanını yakalayabiliyor. Üstelik bu fiyatlar, sadece konaklama bedelini de kapsamıyor. Ayrıca, havalimanından transfer, panaromik şehir turu, Türkçe- İngilizce rehberlik hizmeti, siggorta şehirlerarası transfer ve kahvaltı da dahil oluyor.
Uygulamanın öncülerinden Tur Andiamo’nun Genel Koordinatörü Ahmet Tıkır, Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen bu organizasyonlarla, tatilcilerin yurt dışında çok cazip koşullarda tatil yapmalarına imkan sağlandığını söylüyor. Tıkır, “Yurt dışından bir havalimanından otellere yapılan transferlerin ücreti, 100 doları buluyor. Bu Bankok’ta 120 dolara ulaşıyor. Oysa biz, 199 dolara Bankok’ta transfer, şehir turu, Türkçe rehber ve kahvaltı dahil 5 gece 6 gün konaklama imkanı sağlıyoruz. Bizim paket olarak tüm müşterilerimize uyguladığımız fiyatları, diğer acenteler, ancak gruplara uygulayabiliyor” dedi.
BİRİKEN MİLLER DEĞERLENDİRİLİYOR
Bu tur organizasyonlarının belli bir başlangıç ve bitiş tarihinin olmadığına da değinen Tıkır, “Turların hareket gün ve saatinin bulunmaması, istenilen günde turun başlanıp, bitmesine imkan tanıyor. Bu yolla müşterilerimiz biriken uçuş millerini bu turlara katılarak değerlendirme imkanına da kavuşabiliyor. Ayrıca, tatil için akıllarında belli bir tarih olmayan tatilciler de havayolu şirketlerinin belli dönemlerde devreye soktuğu kampanyaları takip edip, erken rezervasyon yaptırarak, çok ucuz fiyatlarla yurtdışı uçak bileti alma imkanını da yakalayabiliyor. Aldığı biletlerin tarihlerine uygun paketlerimizden yararlanarak, çok cazip koşullarda 3 yada 4 yıldızlı otellerde tatil yapma olanağına kavuşmuş oluyor” dedi.
Doğrudan Satış Derneği Başkanı Tayfun Ergün, uygulamanın yasalar çerçevesinde gerçekleştiğine dikkat çekerek, “Satış temsilcilerinin vergileri, ana firmalar tarafından kaynağında kesilerek, yüzde 20 oranında ödenmesi sağlanıyor” dedi.
YILLIK hacmi 1 milyar 152 milyon dolara ulaşan alternatif pazarlama sistemi doğrudan satışta uygulanan faturalandırma işleminin vergi kaybına yol açıp açmadığıyla ilgili tartışma giderek büyüyor. Faturalandırma işlemini nihai tüketici adına gerçekleştiren doğrudan satış şirketleri, asgari ücretin bile vergilendirildiği Türkiye’defaturaların satış temsilcileri adına düzenlenmesi yüzünden 1 milyon 190 bin temsilciye vergi ayrıcalığı sağlandığını, bunun da yılda 140 milyon dolar vergi kaybına yol açtığını savunurken, uygulamayı gerçekleştiren şirketler ise bu iddialara karşı çıkıyor.
YÜZDE 20 GELİR VERGİSİ
Bakanlık izniyle Türkiye’de faaliyet gösteren 60 doğrudan satış şirketenden 9’unu temsil eden Doğrudan Satış Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Ergün, iddialarla ilgili yaptığı açıklamada, faturanın nihai tüketici yerine satış temsilcileri adına düzenlenmesinin sistem gereği yasalara uygun olarak gerçekleştiğine dikkat çekerek, “Satış temsilcilerinin elde ettikleri kazançlar üzerinden ana firmalar tarafından kaynağında stopaj kesintisi yapılarak, yüzde 20 oranında Gelir Vergisi ödemeleri sağlanıyor” dedi.
Sistemi AVM’lerin yanısıra pek çok kamu binası da uyguluyor. Peki bu sistemler, iddia edildiği gibi üzerinde yer alan çiviler yüzünden gerçekten de kuşların acı çekip, yaralanmalarına yol açıyor mu, yoksa sadece caydırıcı özelliğe mi sahip?
GEÇTİĞİMİZ günlerde ‘Yuva yapsınlar diye evlerinin mimarisine kuş evleri koyan bir milletten, kuşlar pislemesin diye AVM pencerelerine çivili tuzaklar yerleştiren bir millete’ başlığıyla bir fotoğraf paylaşıldı sosyal medyada. Bu paylaşım doğa dostları ve hayvanseverlerin tepkisini ‘kuş kondurmaz’lara çevirdi. Sistemi uygulayan bazı alışveriş merkezleri ile, Anıtkabir’den Başbakanlık Konutu’na, havalimanlarından otellere kadar bir çok bina bir anda hedef haline geldi. Binaların dış cephesinde, yemek katı ve teras çıkış bölgelerinde bu sistemler yaygın olarak konumlandırılıyor. Peki, bu sistemler, iddia edildiği gibi üzerinde yer alan çiviler yüzünden gerçekten de kuşların acı çekip, yaralanmalarına mı yol açıyor? Yoksa uygulayanların savunduğu gibi sadece caydırıcı özelliği mi bulunuyor? Konsolosluk, banka, karakol, cezaevi gibi binalara uygulanan güvenlik amaçlı benzer sistemlerden farkı var mı? Hürriyet’in Tüketici Köşesi olarak biz de bu hafta, tüm bu sorulara yanıt bulabilmek için kuş kondurmaz sistemlerini masaya yatırdık. Bu sistemlerin güvenlik amaçlı uygulanan çitler gibi kuşların da canını yakıp yakmadığını, yaralayıp yaralamadığını araştırdık.
AĞ VE TENTEYE ALTERNATİF
Kuşların yemek yiyenleri ya da ziyaretçileri rahatsız etmemeleri için Türkiye’de olduğu gibi bir çok ülkede pek çok farklı uygulama yapılıyor. Bunlar genellikle binaların çevre, avlu ve açık kısımlarının ağ ya da tente gibi masum meteryallerle kaplanıp, kuşlların girmesi ve zarar vermesi önlenebiyor. Çivili sistemler ise genellikle kuşlar için değil, bilinçli olarak zarar vermeyi planlayan hırsızlıklara karşı uygulanıyor.
Kuş kondurmaz sistemlerinin Capacity, İstinye Park gibi alışveriş merkezlerinde, Ankara’da Esenboğa Havalimanı, Anıtkabir, Hipodrom, Vali Konağı, ABD Konsolosluğu, Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’da İETT Genel Müdürlüğü, Mesa Plaza, İETT Tünel Binası, Yeşilköy Çınar Otel, Ümraniye Kültür Merkezi, THY Teknik gibi binalarda hızla yaygınlaşması, görüntü kirliliği oluşturan ağ ya da tente gibi önlemlere alternatif olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’de yıllık hacmi 1 milyar 152 milyon dolara, temsilci sayısının da 1 milyon 190 bine ulaştığı alternatif pazarlama sistemi ‘doğrudan satış’ta faturalama işleminin nihai tüketici yerine bağımsız temsilciler üzerinden gerçekleştirilmesi, yılda 140 milyon dolarlık vergi kaybına yol açıyor. Türkiye’de faaliyet gösteren 60 doğrudan satış firmasının büyük bölümünün bu yöntemi uyguladığına dikkat çeken Malezya merkezli QNet’in Türkiye Genel Müdürü Cem Geyik, devletin uğradığı vergi kaybının yasal düzenlemelerle giderilebileceğini savunuyor.
1.2 MİLYON TEMSİLCİ
Türkiye, 1 milyon 190 bin kişi doğrudan satış şirketlerinin temsilcisi konumunda. Doğrudan satış şirketlerinin temsilciliğini yüretenlerin sayısı, Tayland ve Amerika’da 15 milyonu, Malezya’da 7.4 milyonu, Hindistan’da da 4 milyon kişiyi buluyor. Rusya’da 4 milyon, Fransa’da da 480 bin kişi doğrudan satış işiyle uğraşıyor. Türkiye’de yılda ortalama yüzde 18 büyüyen sektördeki bu büyüme dünya genelinde ise yüzde 10 civarında gerçekleşiyor. Sektörde dünya genelinde 91.5 milyon kişi tam ve yarı zamanlı olarak bu alanda faaliyet gösteriyor. Doğrudan satış sistemini uygulayan alanlar arasında kozmetik, kişisel bakım, gıda takviyeleri ve temizlik malzemeleri ön plana çıkıyor. Ayrıca tencereden bahçe bakımına kadar her türlü ürün bu yöntemle satılıyor.
MÜŞTERİYE FATURA YOK
Forbes Dergisi’ne göre yıllık cirosu 4.3 milyar doları bulan QI Group’un, 150 ülkede 9 milyon bağımsız temsilcisi bulunan doğrudan satış firması QNet’in Türkiye Genel Müdürü Cem Geyik, sektörün Türkiye’de yol açtığı vergi kaybının faaliyet gösteren firmaların bağımsız temsilcilerinin gerçekleştirdiği ürün satışlarından kaynaklandığını söyledi. Geyik, “Oysa ürünü satın alan temsilci değil, onların müşterisi. Satın alınan ürün ve bu ürüne ait fatura, doğrudan bağımsız temsilciye gitmekte ve bağımsız temsilci ürünü nihai müşteriye satmakta. Satış işlemi gerçekleştiğinde nihai tüketici vermiş olduğu ürün bedeli karşılığında ise herhangi bir fatura almamakta” dedi.
Tüketici de mağdur oluyor
32 bin 564 elektrik abonesi bulunan Türkiye’de, sadece kendilerinin değil kaçak elektrik kullananların da faturalarını ödemek zorunda kalan aboneler, yasal düzenlemeye rağmen şimdi de zorla değiştirilen elektrik sayaçların değişim ve montaj bedellerini ödemek zorundalar. 1 milyon aboneyi kapsayan uygulama, elektrik faturalarında toplam 58 milyon TL’lik kabarıklığa yol açıyor. Elektrik Mühendisleri Odası, dağıtım şirketlerinin haksız olarak abonelerine yansıttığı bu bedellerinin geri ödenmesi gerektiğini savunuyor. Mart ayında Elektrik Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılarak, abonelerin elektrik sayaçlarının mülkiyeti dağıtım şirketlerine devredildi. Düzenlemeyle dağıtım şirketlerinin abonelerinden talep ettikleri sayaç değişim ve bakım ücretlerine de açıklık getirildi. Düzenlemeye göre, dağıtım şirketleri artık değiştirdikleri sayaçlar ve bu sayaçların bakımı karşılığında abonelerinden herhangi bir bedel talep edemiyor. Ancak, yapılan yasal düzenlemeye rağmen dağıtım şirketleri, yılbaşından itibaren tüketicilerin isteği dışında 10 yılını dolduran mekanik elektrik sayaçları söküp, yerine elektronik sayaçlar takıyor.
FATURAYA EKLİYORLAR Arkadaşımız Birol Öner’in yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de kullanılan sayaçların üçte ikisi mekanik sayaç. Bunların da yarısına yakınını 10 yılı doldurmuş sayaçlar oluşturuyor. Dağıtım şirketleri sayaçları 10 milyona ulaşan bu mekanik sayaçlardan ilk etapta 1 milyonunu değiştirmeyi planlıyor. Şirketlerin, yasal düzenlemeye rağmen abonelerinin faturalarına sayaç ücreti ve sökme-takma bedeli eklenmesi, tepkileri de beraberinde getiriyor. Aboneler 10 yılı doldurmuş mekanik sayaçlarını kurumun temin ettiği sayaçla kendileri değiştirirse KDV hariç 37.3 TL ödüyor. Abone sayacı kendisi temin edip, değiştirmeyi dağıtım şirketine bırakırsa bu kez sadece sökme-takma bedeli olarak KDV hariç 21.5 TL ödüyor. Hem sayacı hem de değiştirme işlemini dağıtım şirketine bırakan aboneler toplam KDV hariç 58.8 TL ek faturayla karşılaşıyor. Abone mevcut sayacını değiştirmeyi kabul etmediği taktirde cezalandırma yoluna gidiliyor. Sayacını değiştirmeyen abonelere ayar, kalibrasyon ve bakım bedeli adıyla KDV hariç 65.8 TL fatura çıkarılıyor.
HAK ARAMA KAMPANYASI
Yasal düzenlemeye rağmen dağıtım şirketlerinin zorla sayaç değiştirtme uygulamasına karşı çıkan Elektrik Mühendisleri Odası, dağıtım şirketlerinin abonelerin faturalarına haksız yansıttıkları sayaç bedellerinin geri ödenmesi gerektiğini savunuyor. Elektrik abonelerinin haklarını aramalarını sağlatmak için bir de kampanya başlatan EMO, “EPDK, tüm elektrik dağıtım şirketlerine gönderdiği yazıyla sayaç değişiminde bedel alınmaması yönünde bildirim yaptı. Buna göre, ‘yeni Elektrik Piyasası Kanunu‘yla dağıtım şirketlerine sayaçların bakım ve işletilmesine ilişkin sorumluluk ve sayaç mülkiyeti dağıtım şirketlerine bırakıldı. Bu nedenle tüketicilerin sayaçlarının zorunlu olmadıkça değiştirilmemesi, değiştirilmesi zorunlu olan sayaçlara ilişkin yeni sayaçların mülkiyeti şirketinize ait olmak üzere temin edilmesi ve sayaç değişimi ile ilgili tüketiciden bedel alınmaması konusunda uyarılarda bulunuldu. Ancak, sayaçlar zorla değiştiriliyor ve bedeli abonelerden tahsil ediliyor” denildi. EMO’ya göre, dağıtım şirketlerinin son dönemlerde sayaç değişimi yoluyla abonelerden aldığı bedellerin iade edilmesi gerekiyor. Mağduriyetlerin önlenebilmesi için EPDK’nın denetimleri sürdürmesi ve yaptırım uygulaması isteniyor.
100 aboneden 15’i kaçak kullanıyor