Tüketicilerin yanıltılmasına yol açtığı iddia edilen bu yöntemle pansiyonların otel, üç yıldız kategorisine giremeyecek otellerin de 4-5 yıldızlı diye pazarlanabildiği ifade ediliyor. Ancak yasalar gereği ister tatil isterse iş amaçlı olsun tüketicilerin tercih ettiği söz konusu otellerin uluslararası kıstaslara göre pazarlanması zorunlu kılınıyor.
4 yıldız kategorisine giren otellerde, yüzme havuzu, 100 kişinin aynı anda yemek yiyebileceği lokanta, spor, dinlenme ve toplantı yapabilen salonlar, kahve ya da içki içebileceği barların bulunması gerekiyor. Odalarda mini bar ve kıymetli eşyaların konulabileceği kasaların olması da şartlar arasında bulunuyor. Kurallar, 5 yıldızlı işletmelerde daha da üst seviyelere çıkıyor. Yatak boyutlarından havuzların açık ve kapalı olmasına kadar bir çok unsur, zorunlu standart olarak yer alması gerekiyor.
BAKANLIK DEVREDE
İnternet üzerinden tesislerin pazarlanmasını sağlayan yerli ve yabancı sitelerin, listelerine dahil ettikleri otelleri yeterince araştırmadığı, sadece işletmelerin beyanlarıyla yetinme yoluna gittiği iddialar arasında yer alıyor. Yeterince araştırılmayan otellerin de bu sayede ‘yıldız oyunlarını’ yapabildği öne sürülüyor. Otellerinde ki bir kaç oda ve bölümü 4 ya da 5 yıldız özelliğinde dizayn edip, sadece bu bölümlerin resimlerini internete koyan bu oteller, internete yükledikleri bu resimleri, sahte konuk yorum ve değerlendirme notlarıyla da pekiştirme yoluna gidebiliyor.
TESİSLER İNCELENİYOR
Uluslararası Havayolları Birliği’nin yaptığı araştırmalara göre, bir yılda kaybolan ya da hasar gören valiz sayısı, 30 milyon adedin altına düşmüyor. Sadece bu tip valizler yüzünden havayolu şirketlerinin uğradığı zarar, 2 milyar doları buluyor. Bu 2 milyar doları da, yolculara ödenen tazminatlar, valizlerin bulunması için oluşturulan takip sistemleri ve bulunan valizlerin yeniden sahiplerine ulaştırması için yapılan harcamalar oluşturuyor. Şimdi bu sorunlara bir yenisi daha eklendi. Bu da, geçtiğimiz haziran ayında Milli Sivil Havacılık Güvenlik Toplantısı’nda kilitli valizlerle ilgili alınan karardan kaynaklanıyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün geçtiğimiz kasım ayından itibaren uygulamaya konulduğunu açıkladığı bu karar uyarınca, güvenlik birimleri bundan böyle gerek duyduğu taktirde uçak altı bagaja verilen yolcu valizlerinin kilitlerini kırıp, açacak ve içinde yer alan eşyaları yolcu gözetiminde olmadan inceleyebilecek.
AMERİKA’DA KIRMADAN YAPILIYOR
Oysa, daha önce valiz uçağa yüklenmeden önce yolcu anons edilerek, valizinin başına getiriliyor, kilidi açtırılıp, yolcunun gözü önünde gerekli kontroller yapılarak, işlem gerçekleştiriliyordu. Şimdi bu işlemden zaman kaybına yol açtığı gerekçesiyle vaz geçiliyor ve şüpheli bagajlar yetkililer tarafından sadece kameraların önünde zorlanarak kilidi kırılıp, açılabiliyor. Hasarlı valizi teslim alan yolcu, bu işlemden ancak kontrolü yapan yetkilinin valizin içine koyduğu notu okuyunca haberdar olabiliyor. Bu işlem, Amerika’da TSA diye adlandırılan Transpotation Security Administration yani Ulaştırma Güvenlik İdaresi tarafından yapılıyor. Ancak, bu da Amerika’da bagajlarda tek bir kilit sisteminin uygulanması ve şifre çözücü kilit anahtarının sadece TSA’da bulunması sayesinde oluyor. TSA kilitleri denilen bu sistemde yolcu valizini istediği şifreyi koyarak kilitleyip, bagaja veriyor. Şayet bagaja verilen bu valizden şüphelenilmişse yetkililerin elinde bulunan şifre çözücü anahtarla valiz açılıp, hiç bir zarar vermeden inceleme yapılabiliyor. Türkiye’de ise böyle bir şifre çözen anahtar uygulaması yok. Şüphelenilen çantaların kilitleri zorla kırılıp, açılıyor.
YASAYA GÖRE SORUMLU BELLİ
Ancak bu zorunluluk, özellikle satışa çıkardığı konutun metrekare fiyatını cazip göstermek isteyen firmalar tarafından suistimal edilerek, mağduriyetlere yol açabiliyor. Projelerini cazip hale getirerek, rekabette ön plana çıkmak isteyen firmalar, tanıtımını yaptıkları konutların reklam ve ilanlarında konutların gerçek brüt ve net alanlarına yer vermek yerine, metrekarelerini yüksek tutularak tüketicilerin yanıltılmasına neden oluyor. Denetimlerin ve cezai uygulamaların caydırıcı nitelikte olmaması, uygulamanın art niyetli firmalar arasında yaygınlaşmasını da kaçınılmaz kılıyor.
TAPUDA ANLAŞILIYOR
Bu da, tüketici taleplerinin metrekare fiyatı cazip olan konutlarda yoğunlaşmasından kaynaklanıyor. Tüketicilerin metrekare fiyatı düşük, uygun fiyatlı konut arayışına girmesi, satışa sunulan dairelerin reklam ve tanıtımlarında brüt ve net alanların abartılarak, gerçeği yansıtmayan şekilde kullanılmasına yol açabiliyor. Böyle olunca da net alanı 45 metrekare olan stüdyo daireler, 56 metrekare, brüt alanı 100 metrekare olan daireler de 120 metrekare diye pazarlanabiliyor. İşin rengi ise ancak, tüm işlemler tamamlanıp, tapu alındıktan sonra anlaşılabiliyor. O zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Bunun nedeni ise şirketlerin “Şikâyeti yapan tüketici değil tacir, ondan mesaj gönderdik” şeklindeki savunması.
İNTERNET ve cep telefonu kullanıcılarının onayı olmadan reklam mesajı gönderimini yasaklayan Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun geçtiğimiz mayıs ayı başından itibaren uygulamaya girdi. Bunun sonucunda firmalara, reklam içerikli SMS ya da e-posta göndermeden önce müşterilerinden onay alma zorunluluğu geldi. Yasa, izin vermeyen müşteriye reklam mesajı göndermekte ısrar edenlere de idari para cezalarının uygulanmasının kapısını araladı. Böyle olunca da, ceza yaptırımıyla karşı karşıya kalmak istemeyen firmalar, potansiyel müşterilerinin e-posta adresleri ile cep telefonlarına mesaj göndererek, hepsinden tek tek onay almak zorunda kalıyor. Yüklü para cezalarını ödemek istemeyen firmalar, reklam mesajlarının gönderilmesini istemeyen müşterileri, anında listelerinden çıkarıyor. Ancak, onay vermediği halde reklam mesajı göndermeyi kesmeyen firmalar da yok değil. Bunların sayısı da hiç azımsanmayacak kadar fazla. TİCARİ YAZIŞMA BAHANESİBunun da nedeni, onay verilmediği halde ısrarla reklam mesajı gönderen firmaların üzerine ciddi olarak yeterince gidilmemesinden kaynaklanıyor. Yapılan başvuruların bir çoğu aylarca karara bağlanmayıp, sürüncemede bırakılırken, tüketicilerin lehine karara bağlananların oranı da oldukça düşük seviyede kalıyor. Tüketicilerin lehine sonuçlanan başvuruların parmakla sayılacak kadar az olmasının nedeni ise gönderilen reklam mesajlarının “Ticari yazışma” olarak değerlendirilmesinden kaynaklanıyor. Hakem heyetleri ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü’nün web sitesi üzerinden yapılan izinsiz reklam başvurularının karar gerekçeleri incelendiğinde, aşırı yoğunluk nedeniyle genellikle sadece firmaların savunmalarına bakıldığı, firmaların yaptığı savunmaların ise doğru olup, olmadığının yeterince araştırılmadığı açıkça görülüyor. Firmaların lehine sonuçlanan bu kararlarda şikayette bulunanlar, genellikle “ticari unvan sahibi kişi” olarak değerlendirildiği ve “tüketici olmadıkları” gerekçesiyle, başvurularının aleyhlerinde sonuçlandığı ortaya çıkıyor. Bu da, şikayette bulunan tüketicilere gönderilen karar yazılarında açıkça görülüyor. Bu karar yazılarında, “Şikayette bulunduğunuz firmanın tarafımıza gönderdiği savunmada, sizin tacir olduğunuzdan dolayı onay alınmadan SMS gönderildiği belirtilmektedir. Yapılan incelemede 6563 Sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında kanunun 6. Maddesi 2. Fıkrası uyarınca suç oluşmadığı düşünüldüğünden şikayetiniz işlemden kaldırılmıştır” deniliyor.
Araştırılmadan karara bağlanıyor
ŞikÂyette bulunanların mesleki durumları incelendiğinde büyük çoğunluğunun özel ya da kamu kurumlarda çalıştığı, bugüne kadar ticaretle hiç uğraşmadıkları ve tacir olmadıkları açıkça görülebiliyor. Buna rağmen, tüketici aleyhine karara varılması, şikayette bulunanlardan alınan savunmaların doğru kabul edilip şikayetçiye sorulmadığını, araştırılmadığını gösteriyor. Yaşadıkları sorunu Hürriyet Gazetesi’nin Tüketici Köşesi’ne aktaranlar, “Bugüne kadar ticaretle hiç uğraşmadım. Bakanlığın ya da Bakanlığa bağlı il müdürlüğünün beni nasıl tacir ilan ettiğini hiç anlamış değilim. Konuyla ilgili şikayet edilen tarafla görüşülmesine rağmen, savlarının doğru olup olmadığı yönünde benim görüşüm alınmadan ticari unvan sahibiymişim gibi olay kapatılmış.Anladığım kadarıyla bakanlık bu tür şikayetleri araştırma soruşturma gereği duymadan kapatma yoluna gidiyor” diye özetliyor.
HAKEM Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri’ne yapılan başvuruların tüketiciler lehine sonuçlanmasının ardından bir anda türeyen, kredi masraf ve kredi kartı aidatları bedellerini garantili geri alma taahüdünde bulunan fırsatçılar, bu kez engele takıldı. Reklam Kurulu, asıl faaliyet alanları otomotiv, iş makinesi, yedek parça, elektrik gibi farklı iş grupları olmasına karşın, tüketici haklarıyla ilgili faaliyet gösteriyormuş gibi siteler oluşturup, tüketicilerin bilgi ve tecrübesizliğinden yararlanan bazı internet sitelerine ceza yağdırdı. Reklam Kurulu, bu bedelleri yüzde 100 garanti vererek, geri alacakları taahhüdünde bulunan fırsatçılara, reklam durdurma ve 55 bin 55 lira para cezası verdi.
YÜZDE 100 GARANTİ YALANI
Bu siteler, yaptıkları reklam ve tanıtımlarda, tüketicilerin internet üzerinden bedavaya temin edilen dilekçelerle mahkeme ve hakem heyetlerine yaptıkları bireysel başvurularda, netice alamayarak, ceza ödemek durumunda kalabildiğine vurgu yapıyor. Sitelerde yer alan bilgilerde, “Konusunda profesyonel avukat ve danışmanlarımız ise hakem heyetlerine yapılacak başvuralar dahil tüm işlemleri gerçekleştiriyor ve bankalardan çektiğiniz kredilerin dosya masraflarını yüzde 100 geri alacağımızı taahhüt ediyoruz” deniliyor.
Bu reklam ve tanıtımlarda ayrıca, açılacak olan davalarda 890 lira olan avukatlık ücretinin talep edilmeyeceği, bu bedelin dava sonunda mahkeme tarafından bankadan alınıp, kendilerine ödeneceği de savunularak, “Kazanılan dava sonrasında tüketicilerden herhangi bir komisyon ücreti almıyoruz. Hakem heyetlerine yaptığımız başvuru sonrasında, hakem heyetinin verdiği karara rağmen bankalar ödeme yapmayabilir. Bu durumda avukatlarımız hemen devreye girerek, yasal süreç sonunda icra takibi başlatıyor. Bu yolla, ödemelerinizi icra yoluyla bankadan tahsil ediyoruz. Bu işlem içinde tüketiciden hiçbir avukatlık ücreti ve komisyon talep etmiyoruz” deniliyor.
Kredi kartı ve GSM operatörü kuruluşların mobil ödeme sistemleri üzerinden gerçekleştirilen bu vurgunlara şimdi de, “Hediye forma kazandınız” diye cep telefonlarına gönderilen mesajlar eklendi. Bu SMS mesajlarına kanıp geri arama gafletinde bulunanlar, piyasa değeri 25- 30 TL olan minyatür elektrik tasarruf cihazları için 270 TL ödemek zorunda kalabiliyor.
TEBRİKLER KAZANDINIZ!
Bunu da, ‘Tebrikler, 4 büyük takımın taraftar formasından birini hediye olarak kazandınız. Hediye formanızı almak için hemen arayın’ diye gönderilen mesajlarla yapıyorlar. Bedava forma kazandığını düşünerek, geri arama yapanlara ‘Enerji Tasarrufu Genel Merkezi’ diye yanıt veriliyor. Görüşmelerin kalite standartları gereği kayıt altına alındığı gibi uyarılarda bulunularak da, arayanlar üzerinde resmi bir kurumla görüşüldüğü imajı yaratılmak isteniyor. Geri aramalara yanıt verenler, aranan servisin devlet ve TEDAŞ’la yaptığı işbirliği sonucunda ayda 30 TL üzerinde elektrik faturası ödeyen abonelere forma hediye edildiğini söylüyor. Hediye formaların kargoyla gönderileceği ve forma, kargo bedeli gibi adlar altında hiç bir ücret ödenmeyeceği, ancak kampanyadan sadece kredi kartı kullanıcılarının yararlanabildiği söyleniyor.
GÜVEN DUYGUSU
TÜKETİCİ Yasası ve Borçlar Kanunu, ayıplı mal ve hizmetten ötürü zarara uğrayan tüketicilere tanıdığı haklar, kuruluşlar tarafından kolayca göz ardı edilebiliyor. Yasalar, ayıplı mal ve hizmetten ötürü zarar gören tüketicilere, ürün ve hizmeti almaktan vazgeçip, ödediği bedeli geri talep etmenin yanı sıra, ürünün tamirini ya da başka bir ürünle değiştirilmesini ya da ayıp oranında indirim yapılmasını talep etme hakkı tanıyor. Yasalar, ayıplı mal ve hizmetten ötürü tüketicilere sağladığı bu haklara ek olarak, görülen zarardan ötürü tazminat talep etme hakkı da tanıyor. Haklar arasında yapılacak seçimi de, tüketicilere bırakıyor.
Ancak, bazı kuruluşlar, yasal zorunluluk olmasına rağmen, ayıbın giderilmesi konusunda seçimi, tüketicilere bırakmak yerine, istediği gibi kendisi belirleme yoluna gidiyor. Böyle olunca da ayıplı mal ve hizmete para iadesinin yerini, hediye bilet ya da alışveriş çekleri alıyor.
HIZLA YAYILIYOR
BİLİM dünyasında son 1.5 yılda gerçekleşen çalışmalar, doymuş yağlar konusunda ezber bozan bulguların ortaya çıkmasına yol açtı. Buna da, toplam 650 bin tüketiciyi kapsayan, 77 farklı araştırmadan elde edilen sonuçlar yol açtı. Bu analizlerden elde edilen ortak sonuçlarda, doymuş yağların insan sağlığı üzerinde herhangi bir olumsuz etki yaratmadığı, aynı zamanda doymamış yağların da olumlu etki oluşturmadığı ortaya çıktı.
Bu sonuçlara bir de Amerikan Kalp Cemiyeti (AHA) ile Avrupa Kardiyoloji Birliği’nin (ECU) yaptığı son değerlendirmeler eklenince, tüm dünyada “yağlarda yaşanan savaşlar artık bitiyor mu?” sorusu tartışılmaya başlandı. Bir anda trans yağ içermeyen margarinler, tüm yağ çeşitleri arasında önemli bir alternatif haline dönüştü.
DOYMUŞ YAĞ AKLANDI MI
Bu tartışmaları da geçtiğimiz aylarda Time Dergisi’nin konuyu “Yağ üzerinde yapılan savaşa son” başlığıyla kapağına taşımasının ardından, geçtiğimiz 12 Ağustos günkü baskısında British Medicine Journal’in de (The BMJ) doymuş yağların kalp hastalıkları ile ilgisinin olmadığını vurgulayan bir araştırmayı yayınlaması ve Kanada McMaster Üniversitesi’nin son yaptığı meta analizlerin sonucunda, asıl riskin sadeci trans yağ asitlerinden kaynaklandığını ortaya koyması, iyice alevlendirdi.