14 Nisan 2012
"..mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi, tanıkların henüz dinlenmemiş olması, …" “Bana suçumun ne olduğunu söyleyin!”
“…delillerin tam toplanmamış olması…”
“Bana suçumun ne olduğunu söyleyin!”
“…delilleri karartma ihtimalinin bulunması…”
“Bana suçumun ne olduğunu söyleyin! Hangi maç hangi futbolcu?”
Aziz Yıldırım sürekli soruyor. Ses yok. Hukukçular 10 aydır neden tutuklu olduklarına hala cevap veremiyor. Herşey önceden biliniyordu ise suç üstü yapılmamış soruşturma nasıl güvenilir olur sorusuna da cevap yok.
Mahkemenin yetersiz gördüğü delillerin 9 ay önceki haliyle, üstelik polis tarafından seçilerek yollanmış kısmıyla Mehmet Ali Aydınlar ve federasyonu, Fenerbahçe’yi %100 suçlu ilan etmişti. Diğerlerini ise %100 masum. Bu cesareti tek başlarına, bir güvence almadan sergileyebilirler miydi? Yapmayın, burası Türkiye.
Neyse ki ek klasörler ortaya çıktı da Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a isnat edilen suçların başkaları için nasıl yok sayıldığı, tapelerin başı sonu okunduğunda bambaşka şeyler olduğu, perde arkasında önemli isimlerin tuhaf diyaloglaru, kimlerin gizli soruşturmadan haberdar olduğu, kimlerin halkı devlete karşı galeyana getirme planları yaparken haklarında işlem başlatılmadığı ortaya çıktı.
En tartışmasız teşvik konuşmalarını aslında kimlerin yaptığı da.
Diğer siyasi davalardaki gibi “halk”ın bu 7000 sayfayı okumayacağını zannetmek en büyük hayatdı.
9 aydır kamu önünde, 7 ay da gizli olarak yürütülen soruşturmada hala “delilleri karartma ihtimali” tutukluluğa gerekçe olarak sunuluyor. Aslında deniyor ki “delil bulmaya çalışıyoruz”. Sanıkların hepsi aynı kümeye konuyor. Galiba hukuki olarak detaylarla uğraşmayı kimse de önemsemiyor. Kalıp cümle belli, al-yapıştır.
“Aylardır Fenerbahçe’nin hesapları didik didik inceleniyor. Tek kuruşluk açık bulamadılar.” diyor Aziz Yıldırım. Bu yüzden tutukluluk uzuyor, uzatılıyor. Yalancılığı kamu önünde ispatlanmış güvenilmez tanıklarla, siyasi davalara bağlama girişimleriyle… Böylece unutturacaklarını, tıpkı diğer davalarda olduğu gibi sıradanlaştıracaklarını düşünüyorlar. Fenerbahçeliler takıma, sahaya, hayatın akışına kendisini kaptırıp kişi ile kurumu ayıracak diye zorlamaya devam ediyorlar.
9 aydır yaşananlardan, Fenerbahçe ve ülke gerçeğinden bu kadar uzak olmak, siyasetçiler için büyük eksikliktir.
Evet, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe, iktidarın kendi içindeki pozisyon ve güç kavgasının ortasına atıldı.
Herhangi bir taraf için geri adım kaybetmek demek. Ama duruma gore tekrar işbirliğine ve uzlaşmaya da gidilir. Kurban: Yine Fenerbahçe.
CAS davası olmasa ne Mehmet Ali Aydınlar’ın son dakikada federasyon başkanlığına “atanması”nın arkasında yatan sebepler, ne federasyon içindeki jurnalci kadrolaşmanın UEFA ile çevirdiği dolaplar, ne UEFA’nın hukuksuz icraatleri, ne birilerinin hedefe ulaşmak için etik kurulu ve PFDK’yı kullandığı ortaya çıkacaktı.
Fenerbahçeliler direnmese,yargısız infaza isyan etmese, bunun şike davası olmadığı ortaya çıkmayacaktı.
Tek bağımsız güç Fenerbahçe’yi ele geçirmek için operasyon yapılacak, milyonlara aylarca acı çektirilecek, insanlar aylarca yargısız infazla tutuklu kalacak, isnat edilen suça ait somut delil sunulamayacak, aksine suçlananlar bunları maddi delillerle çürütecek, Şampiyonlar Ligi hakkı gaspedilecek, iddianame ortaya çıkınca Beşiktaş ve Trabzonspor taahhütname imzaladığı için UEFA ile başın belaya girecek, 2020 olimpiyat ve avrupa şampiyonası evsahipliği için UEFA ile pazarlıklar dönecek, Fenerbahçe kupalardaki 18.5 puanını ve en az 4 senesini kaybedecek, maddi hasar ölçülemez seviyede olacak, rakipleri bu haksızlıklar sayesinde para kazanacak – kurtarılacak, tüm oyun ortaya çıkmasına rağmen başkanı içerde tutulacak, PFDK ve etik kuruluna ceza kararı çıkartarak mahkemeye emsal olması için derin planlar yapılacak, kongreye eller uzatılacak, normalde Financial Fair Play yüzünden Avrupa’ya gidemeyecek takımlara bahane üretilecek, bu sürede bu kulüpler yabancı sermayeye teslim edilip borçları kapattırılacak (karşılığında mutlak teslimiyet), Galatasaray başkanını verdiği için siyaset ve futbol düzeninin kıymetlisi olacak, kurgunun bozulmaması için Fenerbahçe aleyhine her şey yapılacak, Fenerbahçeliler ise başkanlarını ve kimliklerini bırakmadıkları için biber gazı yiyecek ...
Sonra çıkıp elbirliğiyle yarattıkları bu fiyaskoyu temizlemek için yine Fenerbahçe mağdur edilecek, haksızlıklara karşı seslerini kesip oturmaları istenecek. Aziz Yıldırım’ın tutukluluğu koz olarak kullanılacak!
Fenerbahçelilerin mücadelesinin altında yatanın, ideoloji ve parti üstü sevgi olduğunu anlamamaya devam ediyorlar. Muhalefeti de iktidarı da… Kendi tabanlarını uzaklaştırdılar.
Politikacı olsam, her şey gün yüzüne çıkmışken Aziz Yıldırım’sız bir Fenerbahçe’nin aleyhime olacağını düşünürdüm. Artık 3 Temmuz’dan karlı çıkmak için çekmecede bekletilen hiçbir yedek plan işe yaramaz. Fenerbahçeli halk kandırılamaz. Ne pazarlığı kabul eder, ne de masa başında başkanlarının değiştirilmesini.
Yazının Devamını Oku 23 Mart 2012
Siyaset ve kurumlar, güç kavgası yüzünden hukuksuzlukla şike soruşturmasını arapsaçına çevirdi. Şimdi de kendilerine vereceği zararı azaltma telaşındalar. Fenerbahçe’ye yaptıkları adaletsizliği gidermek amacıyla değil, paçalarını ve rantlarını kurtarmak için. Ne komik ki kurban olarak yine Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’ı seçiyorlar.
UEFA ile Nyon’da kurulan meze masaları İstanbul’a taşındı.
Başbakan ile görüşüp, kongre açılışını yaptıran Platini, basın toplantısında dalga geçer gibi “siyaset bulaşmasın” dedi.
Sion davasıyla canı sıkılan, CAS davası ile sinirleri oynayan Platini, yaz aylarında Avrupa Birliği kapılarında yatıp, UEFA’ya “daha fazla özerklik ve koruma” istedi.
Yani hukuki yolları iyice tıkamak, neredeyse tamamen dokunulmaz olmak için.
Gerçek UEFA sopası , “futbola siyaset karıştırma”, kırılıp atılıyor. Bizzat Platini tarafından. Temmuz - Ağustos’ta TFF ve UEFA’nın men sürecine müdahale edip, usül hatasını önlemesi gereken Şenes Erzik de o toplantılarda.
Başbakan ile Platini neler konuştu, bilemiyoruz. Ama CAS davasını geri çektirtme dedikoduları dolaşırken, masaya 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası sürüldü. Olimpiyatlar zaten orada! Diyor ki Platini “Türkiye'ye oy vereceğim, bence İstanbul'da oynanmalı.” Karşılığında?
Infantino “UEFA’nın işi değil şampiyonu belirlemek”, “UEFA’nın kendi organizasyonlarında bir sey yaşanırsa müdahale eder, gerisi yerel federasyonların işidir” diyor ama patronuyla beraber CAS için parmak sallıyor: “Mahkemeye yolumuzun düsmesinden memnun değiliz”
CAS davasının görülmesi bile UEFA’nın sorgulanmasına sebeptir. İkinci Bosman olayı yaşamayı, kandırdıkları diğer takımların uyanmasını istemezler. Porto işinde sarsıldılar, Sion’un inadıyla İsviçre yerel mahkemelerine çağrılmaları bile tarihi idi.
Marttaki CAS davasının neden Mayıs ayına, hem kongre hem de TFF’ye karar aldırma takviminin sonuna ertelendiğini anladınız mı? Tek dertleri “bizi bu işten çıkarın, TFF ile aranızda halledin”.
Ermeni tasarıları yüzünden Fransa’yı boykot etmeye davet edilen ülkem el pençe divan, bir yabancı kurumun TFF’ye ve ülkeye yaptığı baskıyı alkışlıyor. Platini ve Infantino’nun kuyruğunda dolaşıp, jurnalcilik yapıyor.
Sahi Mehmet Ali Aydınlar federasyonu da 2. Lig kulüplerine oy karşılığı para teklifinde bulunmuştu değil mi? İnkar edildi ama soruşturma başlatıldı mı?
Platini alışkın. Temmuz ayında da Yunanistan’a çıkarma yapmıştı. Akabinde federasyon alelacele karar açıkladı. Her konuşmasında bahis çetesi, maç bağlama konularında ne kadar radikal olduğunu vurguladı. Elbette Yunanistan veya Türkiye, onun icraatlerini somutlaştırması adına fırsattı. Yunan federasyonu Volou ve Kavala’ya ceza keserken benzer delilleri Olympiakos için yeterli görmedi. Platini’nin umurunda değildi. Tek istediği karardı. Şüphelerle Volou’yu eleme turunda ihraç etti. Ama şüpheli takımı Avrupa Kupalarına gönderdiği için Yunan federasyonuna 8 yıl men vermedi. Belki bu zihniyet, Infantino’nun yazdığı hukuk dışı, skandal mektubu da açıklar.
Silivri, medyanın merkezden yönetiliyormuş tadındaki tek taraflı yayınları, UEFA’ya gönderilenı haberlerin çoğunun yalan çıkması, ek klasörlerlerde yatan gerçekler, yargısız infaz ve soruşturmanın siyasi olması umurunda bile değil Platini’nin.
Sahi, perde arkası gerçekleri onlara veya yabancı basına anlattı mı Fenerbahçe Spor Kulübü?
Şu artık resmiyet kazandı: CAS davası, Fenerbahçe mücadelesinin temel direği, onuru. Yüzde yüz haklı ama aleyhine de sonuçlanabilir. Geri çekme hukuken mümkün değil. Çekerse UEFA’nın eline 2. kez kendisine ceza verme hakkını sunmuş olur. Ama CAS davası sonrası UEFA Fenerbahçe’yi tekrar cezalandıramaz.
Fenerbahçe Kulübü, soruşturmada tüm kozlar elinde olmasına rağmen gücü yeterince kullanamadı. Savunmada kalmasına gerek yok, çünkü haklı. Aksine, saldıranları kendilerini savunmak zorunda bırakacak 9 aylık arşiv ve gerçekler var.
İlerde Cornu’dan Infantino’ya, Lütfi Arıboğan’dan İlhan Helvacı’ya, Mehmet Ali Aydınlar’dan kurul üyelerine kadar herkese yerel ve uluslararası mahkemelerde davalar açılabilir. Açılacaktır herhalde. Kurumlara da. Manevi tazminatı olduğu kadar zarar gören borsası, reklam gelirleri, mahrum kalınan TFF ve UEFA gelirleri, silinen UEFA puanları da var.
Fenerbahçe, sermaye gücüne ve global düzen bekçilerine karşı tek başına. Kurumlar, medya ve fırsatçı kulüpler müstemleke gibi hizmet etti. İktidar partisindeki gizli çekişmenin ortasında kaldılar. Başladığı işi bitirmek isteyen kesim, “Başkanını içerde tutmak elimizde pazarlığa razı ol” “başkanını ver, kurtul” “Fenerbahçe’yi bırak kurtul” mesajı gönderiyor. Düğüm noktası CAS ve Fenerbahçelilerin direnişi. 9 aydır masumiyetini ispatlamaya uğraşan, geri adım atmayan başkanlarını terketmeyecekler. Siyasi otoritede Aziz Yıldırım’sız çözüm üretmeyi düşünenler varsa son 9 aydan hiçbir şey anlamamışlar ve toplumdan uzaklar demektir ki bir politikacı için en büyük hatadır.
Bu kargaşa devam ederken, Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu ve Tamer Yelkovan hala tutuklu. Kimse niye tutuksuz yargılanmadıklarını hala açıklayamıyor.
Ve Fenerbahçe’nin mayıs kongresine eller uzanmaya devam ediyor.
Gri renk yok. Her tazminat davasında uzlaşma görüşmeleri olur. CAS da farklı değil. Ama UEFA ile Türkiye, Ağustostaki gibi Fenerbahçe’yi mağdur edecek pazarlığa girişemez. Fenerbahçe kendisini Super Ligden dışarı çektiği an tüm harici gelirler (reklam, sponsorluk, naklen yayın,hasılat, vb) büyük oranda azalır, 2020 evsahipliği masal olur. En güçlü takımın rekabeti olmadıkça, diğer kulüpler uluslararası kupalarda ayakta kalacak seviyeye erişmek için itici gücü kaybeder. Bir de Financial Fair Play var ki kulüpler hakkında nasıl yanıltıcı bilgiler servis edildiğini ilk fırsatta yazacağız.
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2012
2. dakikada şike olduğu anlaşıldı.
20. dakikada pekişti.
38’de fezleke yazıldı.
56’da iddianame.
64’te play-off, 68’de puan silme..
7 Mart 2011 tarihinden daha eksik, sorunlu ve düşük performanstaki Fenerbahçe, o günden çok daha iyi ve dengeli bir Gençlerbirliği’ne karşıydı. Sanat eseri soruşturmanın yaratıcılarına futbola giriş 101 dersi.
Atılan her golde “şike şike” diye alay eden Fenerbahçe taraftarı, yediği her golde ezilen – töhmet altında kaldığı hissini yaşayan rakipler. Sistemin işaret ettiği takıma kaybederlerken ise kafaları rahat.
Yıllardır, Fenerbahçe karşısında tökezleyen takımların damga yiyerek azarlandığı, boyun eğip sessiz kalanların yüceltildiği bir lig.
6-1, endüstriyel futbol karşıtı aydın yazarların da içini daraltmıştır. Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım yüzünden artık futbol izlemek istemiyorlardı ya. Devlet takımı yaratma projeleri, milletvekili demeçleri, örtülü ödenekler, beleş statlar, siyasi emirle devrilen başkanların ardından şampiyonluk kurguları hiç rahatsız etmiyor neyse ki.
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2012
Mehmet Ali Aydınlar’ın açıklamaları üzerine Rıdvan Dilmen’in anlatmak zorunda kaldığı diyaloglar, 3 Temmuz sonrasının nasıl yürütüldüğünün delili.
Malum televizyon programınin kafasıyla hazırlanmış soruşturmaya böyle bir zihniyet yakışırdı. Temmuzda okuduğu 1-2 telefon konuşması kaydına “şike” hükmü koyan federasyon başkanı ve ekibi varmış meğerse. Diğer şüphelilerin konuşmalarından hiç rahatsız olmayan!
Fenerbahçe, “bak, Sion’a eksi 35 puan vermişler” diyen cehalet ve art niyet ile mücadele ediyor. Zaten bu iki “özellik” bir araya gelince çıkan ürün Türk futboludur.
Mehmet Ali Aydınlar’ın aniden siyasi otorite isteğiyle koltuğa geçirilmesinin amacı buydu: Soruşturmada kullanılacak, Fenerbahçeli kimliğinin tarafsızlığına gölge düşürmediğini ispatlamak için her türlü ihlali ve hukuksuzluğu göze alabilecek, rahatça baskı kurulabilecek, bitmeyen başkanlık hırsı ile Fenerbahçe aleyhine istenen kararı verebilecek profil. Kamuoyu baskısı ve medya linçinin işe yarayacağı biri.
Sonuç: Savunma hakkını, adil yargılamayı ciddiye almayan, “bir suça iki kere ceza verme” hukuk kuralını çiğneyebilecek federasyon. Hık demiş ülke sisteminin burnundan düşmüş! UEFA ile elele, bir takımın her iki kupada iki kere yarışmasına sebep olacak ucubeliğe imza atan federasyon.
Yazının Devamını Oku 6 Şubat 2012
Ankaragücü Kongresi’nde silahlar konuştu... Trabzonspor Asbaşkanı bacağından vuruldu...
Trabzonspor yöneticilerinin halkı kışkırtma girişimleri tape’lerde patladı! Yerel medyayı benzer amaçlarla kullanma girişimleri gibi.
Bir belediye başkanı 2 tane 1. Lig takımını batırdı. Futbolculara yapmadığı ödemeler dahil yığınla ihlal yanına kar kaldı.
Ama Aziz Yıldırım “örgüt” lideri, yöneticileri “örgüt üyesi”. Onlar tutuklu, başka herkes serbest.
3 Temmuz’dan beri medya Fenerbahçe üzerinden yürüttüğü linç ile nefret kasesine kan doğradı. Ama 6222-6250’nin zerresi uygulanmadı. Telegol hala operasyonun resmi propaganda merkezi.
Peki 6222 ve 3 Temmuz’dan beri ne daha iyi? Şiddet azaldı mı arttı mı?! Statta bıçaklama eylemleri arttı mı azaldı mı?! Hangisine ne ceza verildi? Kişilere ceza verildi mi? Kimin attığını medyada bilmeyenin kalmadığı rakı şişesinin dibi hala boş mu?
6222 sonrası ne oldu? Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesi sokak çatışmalarından dolayı kaç kişi spor ortamlarından men cezası aldı? Pardon, böyle bir ceza alan oldu mu?
Tahkim kararı bu ülkede son nokta sözde. Yerel mahkemelere bunu taşıma imkanı yok. Fenerbahçe üzerine tezgahın ana güvencesi bu değil mi? Peki nasıl oldu da Tahkim'de onanan Bursaspor’un 5 maçlık cezası kaldırılabildi? 6222’nin neresinde yazıyor?
Madem artık kişilere ceza verilecek, niye hala küfüre seyircisiz ilkelliği var? Kadın ve çocuklar sizin gözünüzde insan değil mi? Bu karar insan hakları ve eşitlik ilkesi ihlali değil mi?
6222 ve 3 Temmuz’dan beri sporda iyiye giden bir tane şey söyleyin. Susuyorsunuz değil mi? Susarsınız, zira her şey daha da kötüye gidiyor. Dünyada “holiganizm” ve “kulüpler arasındaki düşmanlık” kökeninde etnik, ekonomik, ideolojik farklılıkları barındırırken Türkiye’de sadece diğer takımı sevmeme güdüsü üzerineydi. Özellikle büyük takımlar arasında. Ama bu değişiyor. Futbolu yeniden şekillendirip himayesi altına almaya çalışan operasyon mimarları sayesinde kulüpler arasındaki nefret, artık bu kadar basit duygularla açıklanamayacak.
Yıllardır binbir farklılık üzerinden bölünemeyen ülke bu gidişle futbol üzerinden bölünecek.
6222’yi şaheser gibi yansıttılar. Başta hala aktif görevde olan, Fenerbahçe’nin CAS davasında UEFA ile görüşmelere giden Yunus Egemenoğlu olmak üzere federasyon, medya, kulüp ve meclis erkanı. Oysa taraftar ile ilgili olan kısım, akıl dışı şike-teşvik cezaları kadar dehşet verici. Suçu olanı çekip çıkarmak yerine sıradan taraftarın hakkını gaspediyor. Elini kolunu bağlıyor. Ağzını açmasını, kıpırdamasını, hukuk çerçevesinde tepki göstermesini engelliyor. Yerde gördüğü bir meşaleyi eline alan çocuğu saatlerce sorguda tutup, “Aziz Yıldırım lehine bağırdın mı” diyecek korkutucu bir yetki veriyor. Ama gerçekten o meşaleyi atanı es geçecek keyfiyeti de!
Federasyon, emniyet, bürokrat ve idareciler taraftarı (holiganları değil) dışarda bırakarak sorunları çözmeye çalışıyor. Yılllardır, hala! Üzerlerine düşeni daha iyi yapmak için kafa patlamak işlerine gelmiyor. Yasağı koy, yetmezse daha da ağırlaştır, böylece sorumluluklarından kaç. Dün akşam Fenerbahçe-Beşiktaş maçında olduğu gibi. Dedik ya, olaya sebep olanları alıp çıkarmak, meşaleleri sokturmamak yerine rasgele koyuver gitsin biber gazını. 1 kişi için binlerce insanı cezalandır. Kimin umurunda...
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2012
UEFA’nın önünde güçlü duramadığın ve hukuk yerine lobilere teslim olduğun için sıkışınca UEFA tehditleri uydur, bazı yorumcu ve muhabirlere yalan pompala, propaganda yaptırt.
Medyanın arkasına saklanıp “Federasyon acele karar vermeli” algısı yarat. Hukuk şikesi yap.
Böylece yargıyı etkile. CAS’ı etkile. Kişilere el çektirilmesini sağla. Pardon, 1 kişiye!
Kendini kurtarmak için sezon ortası 58. maddeyi “bir kerelik esnetme” hukuksuzluğuna yelten.
TFF’nin her girişimi, UEFA’nın her telkini şubatta başlayacak ceza davasına müdahaledir. Operasyon mimarlarının amaçlarından biri de bu değil mi? UEFA istediğini alıp “hadi içerde yiyin birbirinizi” dedikten sonra mahkemeyi uzatmak için fırsat doğacak.
UEFA ülke içine karışmaz. Sadece siyasetin federasyona müdahalesi olursa gelir. Ve Türkiye’de futbol, siyasetin avucunda. TFF de.
Esas mesele Ağustosta aynı durumda olan Trabzonspor ve Beşiktaş’ın UEFA’ya verdiği taahhütnamedir. Bununla uğraşmaktan ise onları sıfır ceza ile çıkarmak en kolayıdır.
O yüzden TFF önce şunların cevabını versin:
-TFF, 11 Temmuz’da ligi tescil etti. Yani soruşturma başladıktan 1 hafta sonra. 16 Ağustos’ta “karar verilemez” açıklamasını yaptı, bir hafta sonra “%1 bile masum olma ihtimali yok” diyerek Fenerbahçe’yi men etti. Hem savunma hakkı tanımadan hukuğu çiğnedi, hem de ya 16’sı ya da 24’ünde yalan söyleyerek görevini kötüye kullandı. TFF istifa etmeliydi.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2011
25 Aralık Pazar günü Kadıköy meydanındaki miting, 10 Temmuz’daki yürüyüşün ve 20 Eylül’deki kadın-çocuk isyanının devamıydı. Herşeyin üstündeki Fenerbahçe sevgisi ile kulübünün kimliğini ve takımının emeklerini korumak için oradaydılar. Başkanlarına, yöneticilerine ve Fenerbahçe’ye uygulanan adaletsizliğe karşı mücadele ettiklerini göstermek için oradaydılar.
Tablo hep aynı: Aileler, yaşlılar, kendi halinde vatandaş… Zerre olay çıkarmadan, birbirine destek olmak için orada toplanan halk.
Partilerin, seçim dönemlerinde bile otobüs kaldırarak para ile oluşturduğu kalabalığı Fenerbahçe anında sokağa taşıyor. Galiba bu gerçekle 3. kez yüzleşmiş olmak birilerine fazlasıyla ağır geldi. Üstelik bekledikleri gibi siyasi slogan atılmadı. Hay Allah! Oysa yandaş manşetler çoktan hazırdı.
Midelerinin ağrıması boşa değil. Günler ilerledikçe operasyon, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım etrafında daraldı. 3 Temmuz’da söylediğimiz ama örtülen gerçekler, direnişle kendini açığa vurmaya başladı.
İddaname ve tape’ler de açıklanınca ellerinde belaltı saldırılar, magazin yaygaraları ve TFF’den başka bir şey kalmadı.
Amaç süreci uzatmaktı. Şu an bir çok siyasi davada olduğu gibi. Dosyayı genişletmerek, at izini it izine karıştırarak, teknik detayları kullanıp adaleti geciktirerek.
Sözde ayıklanmış ama özel hayatı ihlal eden şeylerin bırakıldığı tape’ler gibi: Şişir babam şişir ki insanlar başını sonunu kaçırsın, tarihler – olaylar – kişiler arasında “bağlantı” kurmak güçleşsin, sadece bold’lanan – subjektif yorumlarla kesip birleştirilen noktalar göze sokulup kamuoyunda infazlar kolaylaşsın. Güdümlü medyanın önüne konan özetlerle insanlar infaz edilsin. Özel yetiştirilen iliştirilmiş muhabirlerle iftiralar atılsın.
Ama unuttukları bir şey var: Bu dava diğer siyasi davalara benzemez. Kitap okumayan Fenerbahçeli bile oturup 7000 sayfalık ekleri okur. Sadece tape’leri de değil. Tutanakları, dilekçeleri, el yazılarıyla kotarılmış şikayet metkuplarını! Üşenmez, zaman çizelgesi çıkarır. Delil diye gösterilen konuşmaların maçlardan sonra ya da 1-2 ay once yapıldığını, savcının kayda değer bulmadığı diyalogların aslında en önemli deliller olduğunu, suç isnat edilen konuşmaların öncesi veya arkasındaki diyalogların o delili çürüttüğünü bulup çıkarır.
Evet, okuduk. Okuyoruz. Bir kere hazırlayanlar şikenin nasıl yapılacağını bilmiyorlar. Hala bekliyoruz “somut” delil için. Yani paranın gerçekten bir taraftan çıktığını ve direk şikeyi yapacak kişilere ulaştığını, yazılı olarak belgeleyebildiklerini görmek istiyoruz. Oysa tape’lerde gördüğümüz şey: Aziz Yıldırım’ın savaş açtığı menajerlerin insanları kandırıp dolaplar çevirdiği; üçüncü şahısların başka kişilerin ağzından dedikodular ürettiği; medyadaki bazı isimlerin futbolculara ifitiralar atıp hayatlarını kararttığı (mesela Korcan); Aziz Yıldırım’a muhalif Fenerbahçeli diye bilinenlerin, Fenerbahçe’nin rakiplerinin teknik direktörlerini, başkanlarını maçlardan önce ve sonra arayarak şike itirafı almak için yırtındıkları, ama ellerinin hep boş kaldığı…
Yazının Devamını Oku 4 Aralık 2011
Gizlilik kararı devam ediyor. İddianame ise basına sızıyor. 3-4 Temmuz’da ne sızdırıldıysa (!) fazlasını görmeyeceğimizden eminiz. Nefis kurgularla süslenmiş olması dışında. Sonuçta bir kişinin iddiası. Kutsal kitap değil. Yoksa öyle mi?!
4 Temmuz’da çizdiğimiz senaryodan sapma yok. Fenerbahçelilerin direnişi ve Aziz Yıldırım’ın pazarlıkları reddetmesinin karşı tarafı panikletip hızlandırmak zorunda bırakması hariç! Fenerbahçe bazıları gibi iplerini verip sahte serbestlik ve güneşli günler kazanmak yerine, eziyet görüp bağımsız olmayı tercih etti.
Yıllar sonra, ülkemiz hala resmi olarak birilerinin mandasına girmemişse, bayrağı hala dalgalanacak bir gökyüzü bulabiliyorsa o nesil Fenerbahçe’ye teşekkür edecek.
Zira 5 yılda kimsenin anlatamadıklarını anlattı, kimsenin düşüremediği maskeleri 5 ayda indiriverdi.
Görev süresince gelen yasaların bütününü geri göndermemiş bir cumhurbaşkanına, 6222 değişikliğini veto etme zorunluluğu hissetirdi. Üstelik değişiklik suç içeriğinde değil, ceza sürelerinde idi. Tüm hukukçuların yanlış bulduğu, uluslararası standartlara aykırı miktarları makul seviye çekiyordu. Red sebebi “kişilere özel” olması imiş. Bu karar, iddianame hazır haberinden hemen sonra açıklandı. Tesadüf! Şu an iddialara gore Aziz Yıldırım şike sebebiyle tutuklu. Yani yasa değişse tutuksuz yargılanacaktı. Bu kişiye özel red mi o zaman? “zaten mevcut yasayı doğru bulmuyordum” diyen cumhurbaşkanı, 7 ay once 6222’yi sorgusuz sualsiz imzalamıştı. Daha hayati yasaları onaylayan bir cumhurbaşkanının bu hassasiyeti de tesadüf. Hem de tüm partilerin onayı ile gelmişken. Yaşananlar güvenilirliliğe gölge düşürmedi mi? 12 saat geçmeden Bülent Arınç TBMM’ye insani ! uyarıda bulundu: “Herhalde artık yasa rafa kalkar”. Böylece 5 aydır bu ülkede muhalefetin aslında minik iktidar partisi olduğu, kukla vazifesi gördüğü onaylandı. Hem gıklarını çıkarmamaları hem de benzer hukuk dışı tutuklulukları eleştirirken bu soruşturmada tamamen ters tavır sergilemeleriyle. 5 aydır, siyasi-ekonomik-sosyal konulardaki iktidar hamleleri 5 yıla bedelken sustular. Muhalefetin de maskesi düştü. Ülke siyasetinin uçkur kasetleri ve takım ırkçılığından yürüdüğü ispatlandı.
ABD başkan yardımcısının 2 gündür Türkiye’de cirit attığını biliyor musunuz? Suriye neresi biliyor musunuz?
Pardon, bu sadece şike soruşturması.
Bu şike soruşturması ya da temiz futbol girişimi değil. Hayatında tek satır futbol yazmamış yandaş muhabir, köşe yazarları ve şike usulü vekil olanların en çok bağıranlar olması en net delildir. Amaç insanları birleştiren, sistemi ele geçiren gücün bile üstündeki tek gücü kontrol altına alabilmek, onun başkanını devirip tekrar seçilmesini engellemek. Maddi olarak bağımsız tek gücü zayıflatmak. Üstüne Aziz Yıldırım’ın iş hayatındaki rolünü kapıp kendi yandaşlarına kaydırmak. Üstüne korkunç bir manevi ve maddi ranta dönüşen futbolun her noktasını ele geçirmek. Yıkıp kendi düzenini kurmak. Kurgulamak. Sırayla tüm kulüplerin bilinen isimlerini silmek, yeni yüzler çıkarmak. Kongre üyelik profillerini 4-5 seneye yayarak değiştirmek ve böylece seçimlerde mutlak hakimiyet sağlamak. UEFA kriterlerini uyguluyor ve mali yapıları düzeltiyoruz bahanesi ile tehdit oluşturup kişileri çekilmeye zorlamak. Maddi olarak tamamen kendisine borçlu kılıp, istedikleri gibi yönetebilmek. Batmalarına, kişilere borçlanmalarına müsade edip, sonra kurtarıcı olarak dikilmek. Büyük takımlar hariç seyirci ortalaması 4 haneli rakamda kalan futbol liginde, her şehre 5 hanelik statlar yaparak sus payı vermek. Artı, birilerini bu inşaatlarla zengin etmek. Bu muhtaç bırakma projesinin ilk ayağı Galatasaray idi.Şimdi İnönü Stadı bitti. Beşiktaş istemese de artık orayı bırakmak zorunda. Sonra sıra 2005’ten beri rüyalarını süsleyen Saraçoğlu arazisine gelecek. Salı pazarı ve Kalamış’a kadar uzanan müthiş planlarını hayata geçirmek isteyecekler.
Sonra? 3 vakte kadar başta Beşiktaş olmak üzere kulüpler Arap, Çin veya Rus sermayesine (ki favorim Araplar elbet!) satılacak. Tıpkı İngiltere gibi. Dernekler yasası mı dediniz? Bu ülkede değiştirilemeyecek bir şey var mı? Güçlerinin yetmeyeceği?
İddianame resmi olarak açıklanıp gizlilik kararı kalktığında tüm mantık hatalarını, tutarsızlıkları değerlendireceğiz. Merak etmeyin. Mesela “teşebbüste” bulunan bazıları tutuklu iken diğerleri nasıl serbest geziyor, soracağız. 24 Ağustos’ta anlatmaya çalıştığımız UEFA-TFF-siyaset oyununu netleştireceğiz. Beşiktaş ve Trabzonspor’un Fenerbahçe’yi takip ederken kazara yakalandığını, inandırıcı olsun diye dahil edildiklerini, kişi-kurum ayrımı pompalanarak kurtarılacaklarını tekrar anlatacağız. Mesela Şampiyonlar Ligi’nden sadece Fenerbahçe’nin men edildiği gün Mehmet Ali Aydınlar ile Cumhurbaşkanı ne konuştu, soracağız. Savcı, Fenerbahçe Sivasspor’a yenilse bu soruşturmayı açmayacaktım dedi mi demedi mi, soracağız. Paranın kimden kime nasıl gittiği bulunmuş mu, soracağız. Tahmin ettiğimiz gibi çoğu 3. şahısların dedikoduları, dolandırıcılıkları, kasıtlı iftiraları üzerine mi oluşturulmuş göreceğiz. 83 takipsizlik rezalet değil mi diye soracağız. Temmuzda polisin resmi açıklamasının yalan çıkması ve bu yalan üzerine yürtülen soruşturmanın güvenirliliğini bir daha soracağız. Emniyet ve 6222’yi 5 aydır ihlal eden tüm medya aleyhine niye soruşturma başlatılmadığını da soracağız Telegol gibi programlara sezon içinde birşeyler üflendi mi, soracağız. Fenerbahçe’nin sözde muhalifleri veya dost gibi görünen ajanları, sanat eserinin oluşturulmasında ne roller üstlenmiş, arayıp bulacağız.
İlk aşamada hedefleri Mayıs kongresi. Aziz Yıldırım’ı uzak tutmak. Hatta ömür boyu men etmek. Süreci sulandırmak, uzatmak, vakit kazanmak. İnsanları manevi olarak bitirmek, yelken indirtmek. Mücadeleden vazgeçirmek. Boyun eğdirmek. Yeni aşamaya da hazır olun: Her şey boş çıksa da harıl harıl bir ucundan Ergenekon’a bağlamak için uğraşılacak. Ne bileyim, halının altından dvd çıkar, hayırsever bir itirafçı çıkar… Maksat Aziz Yıldırım içerde kalsın.
Kimse umurlarında değil. Kullandıkları Sadri Şener’i, Yıldırım Demirören’i de iki dakikada harcarlar. Hatta Türk futbolunun yıllarca men edilmesi de liglerin oynanmaması da umurlarında değil.
Yeter ki başladıkları iş yarım kalmasın. Şöhretlerine leke düşmesin.
Mehmet Ali Aydınlar TFF’si ara dönemdi. Pisliğe eli bulaştırılacak tampon yönetim. En geç yazın topluca giderler. Tertemiz ortamımıza tertemiz ! isimler gelir. Özerk, siyasi olmayan!
Fenerbahçe için bugün yine 4 Temmuz. Ama Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım operasyonu olduğunu afişe ettiler. Süreci hızlandırdılar, daha da hızlandırmalılar. Karşı tarafın planlarını bozmalılar.
Aylardır istediğimiz iddianamenin çıkması ve mahkemenin başlaması idi. Konuşma sırası artık Fenerbahçe’de. Uyanık olun. Bu soruşturma ile ilgili kritik kararların alınma tarihlerine bakın. Fikstürü operasyona, operasyon hamleleri fikstüre göre ayarlanmış sıcak lig!
Net olan ne biliyor musunuz? Ülkedeki hiçbir futbol kurumunun artık Fenerbahçe veya diğer takımlar hakkında disiplin kararı vermesi hukuken mümkün değildir. Çıkar çatışmasını da aşmıştır.
Fenerbahçe ideolojiler ve partiler üstüdür. Tavanı satın alabilirsiniz ama tabanınız çubuklusunu giyip sırtını size döner, kumpasınızı yıkmak için omuz omuza yapar.
Dün gazetelerin çoğu “şikeye veto” manşeti atmıştı. Televizyonlar aynı ifadeleri kullandı. O şike yasası değil, 6222 sporda şiddeti önleme yasası. Yani şike kelimesi ajitasyon, beyin yıkama, gerçeği çarpıtmadır. O yasanın taraftara karşı getirdiği yaptırımlar da evrensel hukuka aykırı. Ama sorgulayan yok.Ülke medyası gazeteciliğin mezarına işemeye devam ediyor. Yandaş ve liboş olduğun sürece tüm yasalardan, hele hele 6222’den de muafsın nasılsa!
Yazının Devamını Oku