Dr. Erkan Aydın

Aklı öldüren 4 şey

25 Mayıs 2018
Akıl, imandan sonra en büyük nimet olarak kabul edilir. Çünkü akıl ilahi teklifin temel şartı, Allah’a kulluğun en önemli aracıdır. Akıl, Allah’ın nimetlerini tanımayı sağlar ve O’na şükretmeye vesile olur.

Akıl ile hevâ ya da şehvet, birbirinin alternatifidir. Akla hevâ egemen olunca onun adı nefis, akıl ruha tabi olunca onun adı gönül olur. İnsandaki nefsi arzular doymak bilmez. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa da ikinci vadiyi ister. Âdemoğlunun gözü doymaz. Onun gözünü ancak kara toprak doyurur.”
Aklı öldüren dört şey vardır: “Şehvet, hırs, tûl-i emel ve makam sevgisi.” Tûl-i emel, insanın dünya hayatında ebedi yaşayacak gibi plan ve program içinde olup çok uzun emeller beslemesine dendiği gibi, açgözlülük ve bitmez tükenmez arzu anlamına da gelmektedir. Oysaki hiçbir kimse ebedi değildir. “(Ey peygamber, sana inanmayanlara hatırlat ki) Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaşayacaklarını mı sanıyorlar?” (Enbiya/34)

Göz, görmek üzere yaratılmış bir organ olduğu halde kendini görmekten aciz olduğu gibi, idrak merkezi sayılan akıl da bizzat kendini tanıyamaz. Kendini tanıyamayan akıldan yaratıcısını kuşatmak nasıl beklenebilir. Allah’ı tanıma noktasında aklın varabileceği nokta, acizliğini kabulüdür. Hz. Ebu Bekir’in söylediği gibi: “Yaratıklarına kendisini tanımak için tanınmasının imkânsızlığından başka bir yol bırakmayan Allah’ı tesbih ederim.”
Akıllı kişiler sanatla yetinir, âşıklar ise sanatı görüp heyecanla sanatkâra koşar. Akıl fayda göreceği şeyi arar. Aşk ise hiçbir şeye aldırmadan vurgun olduğu sanatkâra koşar.

Mecnun bir gün çölde Leylasını ararken namaz kılan bir adamın önünden geçer. Adam namazı bozar, mecnunun yakasına yapışır ve şöyle der: Yahu adam görmüyor musun namaz kılıyorum! Mecnun der ki: “Kusura bakma ben Leyla’ya olan aşkımdan senin namazını göremedim. Sen Allah’a nasıl âşıksın ki önünden geçtiğimi gördün?”

Göz görmek için ışığa muhtaçtır. Göz bakar gönül görür. Kalbin de gözü vardır. Kalbin ışığı Allah’ın nurudur. Kalbinde Allah olmayan baksa da göremez. Asıl körlük gözlerde değil kalplerdedir. Allah’ım gönül gözlerimizi aç!

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT

Yazının Devamını Oku

Oruç ve merhamet - 2

24 Mayıs 2018
Yaratılmışlar arasından merhametimize en fazla ihtiyaç duyanlar çocuklar, engelliler ve diğer canlılardır. Çocuklara duyulan şefkat ve merhamet insan gönlündeki rahmet tezahürlerinin en güçlü alanlarındandır. Nitekim çocuklarını hiç kucağına alıp öpmediğini söyleyen bir bedeviye Allah resulünün söyledikleri bu konudaki değer hükmünü ortaya koymaktadır: “Allah sizin kalplerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa ben ne yapabilirim ki?”

Allah’ın rahmetinin bir tecellisi olarak insanlara gönderilen peygamberlerin en önemli özelliklerinden birisi de merhametli olmalarıdır. Kuran, âlemlere rahmet olarak gönderildiğini (el-Enbiya, 21/107), Allah’ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davrandığını (Âl-u İmran, 3/159) belirttiği Hz. Peygamber’in bu özelliğini şöyle açıklar:

“Ey mü’minler! And olsun ki içinizden size sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, müminlere şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.” (et-Tevbe, 9/128)

Merhamet müminlerin de temel özelliklerindendir. Bu nedenle Kuran müminlerin birbirlerine karşı merhametli olduklarını belirterek kurtuluşa ermek için “iman edip birbirlerine karşı sabırlı ve merhametli olmayı tavsiye edenlerden olmanın zorunluluğunu ortaya koyar”. (el-Beled, 90/17)

Kuran’ın bu tutumuna uygun olarak Hz. Peygamber de merhamet konusu üzerinde önemle durmuş, teşvik etmiş, zaman zaman katı ve acımasız davranan insanları uyarmıştır. Bir hadis-i şeriflerinde, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” (Buhari, Edeb, 18) buyurmuştur.

Diğer bir hadislerinde de insanın merhametli oluşunun, Allah’ın kendisine göstereceği merhametin nedeni olduğunu, “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez” diyerek açıklar.(Müslim, Fezail, 66) “Siz yerdekilere merhamet edin ki Allah ve melekler de size merhamet etsin” hadisi de aynı gerçeği ortaya koymaktadır. (Ebu Davud, Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 16)

 

MÜMİNLERİN GÖREVİDİR

Yazının Devamını Oku

Oruç ve merhamet

23 Mayıs 2018
Hz. Peygamber, bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah merhametini yüz eşit parçaya böldü, doksan dokuzunu kendi katında tuttu, birini de yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.”

MERHAMET; acıma, esirgeme, koruma, sevgi gösterme, yardım etme demektir. İnsanı başkalarına iyilik ve yardım etmeye yönlendiren merhamet duygusudur. Tüm yaratılmışlara sevgi ile yaklaşma, onları kötülüklerden koruma ve kurtarma, zor durumlarında yardım etme, bağışta bulunma, affetme gibi iyi huy ve davranışların başlıca nedeni merhamettir. İnsandaki merhamet duygusunun kaynağı Allah’tır. Merhamet, Allah’ın rahman ve rahim isimlerinin bir tecellisi, bir yansımasıdır.

Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarının Kuran’da, Allah ve Rab isim ve sıfatlarından sonra en çok anılanlar olması, Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu gösterir. Allah bu rahmeti ile yaratır, yaşatır, rızık verir, bağışlar ve peygamberler aracılığıyla insanlara doğru yolu gösterir.

Hz. Peygamber’in gönderilmesi, Kuran’ın indirilmesi de Allah’ın merhametinin bir sonucudur. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır. (el-A’raf, 7/156)

ALEMLERE RAHMET

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya 21/107). Bu ayet Hz. Peygamber’in hem âlemlere rahmet olduğunu hem de Allah’ın âlemlere rahmetinin bir tecellisi olduğunu ifade eder.

“O, merhametlilerin en merhametlisidir” (el-A’raf, 7/151) ve “O, merhamet edenlerin en hayırlısıdır.” (el-Mü’min, 23/109)

Hz. Peygamber, Allah’ın merhametinin büyüklüğünü ve insanlardaki merhametin kaynağı olduğunu dile getirdiği bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah merhametini yüz eşit parçaya böldü, doksan dokuzunu kendi katında tuttu, birini de yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.” (Buhari, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17)

KİN TAŞIMAYIN

Yazının Devamını Oku

Mülkü olmayanın hükmü olmaz-2 /Ticaret sadece kazanç değil

22 Mayıs 2018
İslam kültüründe ticaret sadece bir kazanç aracı şeklinde görülmez. İnsanların ihtiyaç duyduğu maddeleri onlara ulaştırmak suretiyle Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olarak da değerlendirilir. Kuran-ı Kerim Müslümanlar için ideal bir hedef ortaya koyar: Ticaret yapın, kimseye muhtaç olmayın, hüküm altına alınan değil, hükmeden olun.

KURAN ve sünnetten başlayarak İslam kültüründe, ticarî faaliyetlerin temel ahlak ilkeleri ve kuralları çerçevesinde yürütülmesini, ticaretin sadece bir kazanç aracı şeklinde görülmemesini, bunun yanında insanların ihtiyaç duyduğu maddeleri onlara ulaştırmak suretiyle Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olarak değerlendirilmesini telkin eden bir ahlak zihniyeti ortaya konmuştur. Nitekim Gazali gibi bazı İslam âlimleri ahlaki sorumluluk bilinciyle sürdürülen ticareti farz-ı kifâye (asla terk edilmemesi gereken bir alan) olarak kabul etmişlerdir. Ticaret, toplumu ayakta tutan en önemli dayanaklardan biridir. Toplumun âdeta eli ayağı veya şah damarı mesabesindedir. Ticaret hayat demektir, kalkınma demektir, refah demektir, güç demektir. Ticaret ve sanat hayatının bütünüyle ihmal edilmesi halinde hayat durur ve halkın çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

PAZARI BIRAKAN HİZMETÇİ OLUR

Ömer bin Hattâb’tan (r.a.) rivayet edilen şu sözler, İslam’ın ticarete bakış açısını özetler niteliktedir. Hz. Ömer halifeliği sırasında pazara gider ve oradakilerin çoğunun Nebatîlerden (Müslüman olmayan tüccarlar) olduğunu görünce üzülür. Halk onun yanına toplanınca kendilerine bunu haber vererek pazarı terk etmelerinden dolayı onları kınar. Onlar da kendisine şöyle derler: “Allah, bize nasip ettiği zaferle bizi pazarlardan müstağni kılmıştır.” Hz. Ömer (r.a.) ise onlara, “Allah’a and olsun, eğer böyle yaparsanız, yani ticareti, pazarı Müslüman olmayanlara bırakırsanız, muhakkak ki erkekleriniz onların erkeklerine, kadınlarınız da onların kadınlarına hizmetçi olur” der.

KUREYŞ SURESİ’Nİ DOĞRU OKUYALIM

Kureyş suresi sadece geçmişte yaşanan olaylardan haber vermez. Bu surede bahsedilen yaz-kış ticari seferlerini doğru okumalıyız. Kuran’ı Kerim hikâye ya da eskilerin masallarını anlatan bir kitap değildir. Kuran, Allah’ın kelamı ve Müslümanlar için bir öğüt olduğuna göre, yaz-kış seferleri sadece geçmişle alakalı olmasa gerekir. Kuran-ı Kerim bu ifadeyle Müslümanlar için ideal bir hedef ortaya koyar: Ticaret yapın, kimseye muhtaç olmayın, hüküm altına alınan değil, hükmeden olun.

Kuran-ı Kerim’deki “Hüküm Allah’ındır” (Enam 57) şeklindeki ayetleri, sadece hukuki bir metin olarak görmemeli, ayetlerin içerdiği psikolojik ve sosyolojik anlamları da dikkate almalıyız. Bu açıdan baktığımızda şu sonuca varabiliriz: Yeryüzünü imar etmekle sorumlu olan ve yeryüzünde halife olarak nitelendirilen “insan”, gücü temsil eden ticareti başkalarının eline bırakırsa Müslümanlar hükmeden değil, boyun eğen bir toplum olmaktan kurtulamazlar. Üretmediğimizde, ticareti başkalarına bıraktığımızda, ticareti elinde bulunduranların hükmü altına girmek doğal bir sonuç olacaktır. Değerli ağabeyim Dr. Nevzat Demir’in dediği gibi “mülkü olmayanın hükmü olmaz.”

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT

Yazının Devamını Oku

Mülkü olmayanın hükmü olmaz

21 Mayıs 2018
Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslamın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz.

İSLAM Hz. Âdem ile başlayan, diğer peygamberle devam eden ve Resulullah’la (s.a.v.) kemale eren bir dindir. İslam’ın bir medeniyet iddiası vardır. Allah dinin son temsilini, Çin/Hint ile Akdeniz/Avrupa arasında giderek yoğunlaşacak olan ticari ilişkilerin güzergâhında, bir ticaret kentinde, tüccar bir peygamber üzerinden tebliğ etmiştir. İbadetsiz din olmaz fakat İslam sadece ritüeller manasında ibadetlerden de ibaret değildir.

HELAL KAZANIN

Aynı zamanda şehrin sorunlarına çözüm bulacak, toplumu inşa edecek, insanların birbirleri arasındaki münasebetlerini adalet ve ahlak temelinde düzenleyecek bir dindir. Zira Kuran ve sünnette zekât alın diye bir emir olmamasına rağmen, namazı kılın ve zekâtı verin diye onlarca emir bulunmaktadır. Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslamın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz.

GÜÇLÜ OLUN

Daha açık bir ifade ile Batı dünyasında ticaret, ilk defa 15. yüzyılda kavram olarak konuşulmaya başlasa da bugünkü kullandığımız anlamda ancak 18. yüzyılda tanımlandı. Oysa İslam bin beş yüz sene önce ticaretten, ticaretin kurallarından, ahlakından ve toplumu şekillendirmesinden bahsetmektedir. Nitekim başlangıçtan itibaren bütün dini metinlerde, ticaretin belirli ahlak ilkeleri ve kuralları içinde yapılması üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla Müslümanların mutlaka ticaret yapmaları, güçlü olmaları ve başkalarının hükmü altına girmemeleri gerektiğini hem Kuran’dan hem de Peygamber’in hayatından görebilmekteyiz.

TİCARET YAPIN

Bizzat Hz. Peygamber ve Berâ bin Âzib, Zeyd bin Erkam, Ebu Said el-Hudrî ve Abdurrahman bin Avf gibi birçok sahabi ticaretle uğraşmışlardır. Özetle İslam, bir tarım toplumundan değil, ticaret kentinden zuhur etmiştir. Bu nedenle Müslümanların ticari faaliyetleri terk etmemesi gerekmektedir.

Yazının Devamını Oku

İslam ağacı

20 Mayıs 2018
İslam’ı bir ağaca benzetecek olursak kökü ve gövdesi iman, dalları ibadet, meyvesi ise güzel ahlaktır. Kötü ahlak sahibi bir Müslüman kupkuru bir ağaca benzer. Ahlak, niyetlerimizin düşüncelerimize, düşüncelerimizin inançlarımıza, inançlarımızın söz ve davranışlarımıza yansımasının sonucudur.

YARATILIŞ itibarıyla insanın münasebetlerini üç başlık altında sınıflandıra biliriz.

1) Allah ve kul ilişkisi: İbadet.

2) İnsan toplum ilişkisi: Ahlak, adalet ve merhamet.

3) İnsan ve tabiat ilişkisi.

İslam insanın bu üç temel ilişkisini ibadet, adalet ve ahlak çerçevesinde düzenleyen bir din ve evrensel değerdir.

“Ahlak, iyilik yapmanın insanda yerleşik, mutlak bir meleke haline gelmesidir.” (İ.Gazzâlî)

İslam dininin temel amaçlarından bir tanesi de insanların ahlakını güzelleştirmektir. Peygamber Efendimiz “Ben ahlaki erdemleri tamamlamak için gönderildim” (ibn Hanbel, II.381) buyurmakta ve peygamber olarak görevlendiriliş gerekçesini hatırlatmaktadır. Allah Kuran-ı Kerim’de Peygamber Efendimizin bu güzel ahlakına vurgu yaparak şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki Resûlullah, sizin Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzap, 21) 

KALPTEN OLURSA;

Yazının Devamını Oku

Allah’ın en büyük ayeti: İnsan

19 Mayıs 2018
Allah’ın en kutsal ve en büyük ayeti nedir desek hemen herkes Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran’ı düşünecektir. Doğal olarak akla gelen ilk şey peygamberlere indirilen 4 büyük kitap ve yüz sahife olacaktır. Aslında biraz tefekkür ettiğimizde Allah’ın en büyük ayetinin insan olduğunu anlayabiliriz.

ALLAH zamanı ve mekânı, sonra insanı yarattı. İnsandan peygamberler seçti. Doğru yolu göstersinler diye onlara vahyetti, kitap indirdi. Allah’ın varlığının ve tekliğinin, eşsizliğinin belgelerinin yer aldığı vahiy kitaplarından başka bu âlemde okunması gereken başka ayetler de vardır.

“Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı evrenin uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi özbenliklerinde bulduklarıyla tam olarak anlatacağız ki bu vahyin tartışılmaz bir gerçek olduğu apaçık ortaya çıksın.”(Fussilet 53) Allah’ın en kutsal ve en büyük ayeti nedir desek hemen herkes Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran’ı düşünecektir. Doğal olarak akla gelen ilk şey peygamberlere indirilen dört büyük kitap ve yüz sahife olacaktır. Aslında biraz tefekkür ettiğimizde Allah’ın en büyük ayetinin insan olduğunu anlayabiliriz.

MELEKLERDE OLMAYAN İNSANLARA VERİLDİMeleklerin iradesi olmamasına rağmen insanın iradesi, seçme ve karar verme yetisi vardır. Hürriyet, Allah’ın hiçbir varlığa vermeyip, yalnızca insana verdiği temel bir özelliktir. Allah insanı eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi) ve ahsen-i takvim (yaratılmışların en güzeli, üstünü) olarak nitelendirmiştir. Bütün melekler ilk insan Hz. Âdem’in önünde saygıyla eğilmiştir.

Allah, eşyanın tabiatını, eşyayı isimlendirmeyi ve meleklerin bile bilmediği şeyleri yalnızca insana öğretmiştir. Belki de bunun içindir ki Allah kendisine yönelik suçları affederken kula yönelik suçları yani kul hakkını, hakkı yenilen kişi affetmedikçe bağışlamamaktadır. Tek başına bu bile insanın Allah katında ne kadar değerli olduğunu gösteren bir işarettir.

İNSAN ONURU KÂBE’NİN ONURUNDAN DAHA BÜYÜKAllah Resulü (sav) bir gün Kâbe’yi tavaf ederken durmuş ve şöyle demiştir: “Ey Kâbe sen ne güzelsin, kokun ne kadar güzel, sen ne büyüksün, onurun ne kadar büyük, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki bir Müslümanın onuru Allah katında senin onurundan daha büyüktür.” Bundan dolayı, insan onurunu zedeleyen gıybet, iftira, dedikodu ve fitne fesat dinimizce yasaklanmıştır. Aslında, Yunus Emre ne güzel ifade etmiş: “Eğer gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”

HATİM OKUNACAK, GÜZEL PEKİ YA İNSANI OKUMAK!Ramazan ayı geldi. Hatimler, mukabeleler okunacak, ne güzel! Peki ya bu ramazan, insanı okumayı becerebilecek miyiz? İnsanı okumadan, kitabı nasıl anlayabiliriz? Birbirimizi nasıl anlarız? Nasıl bağışlar, nasıl hoş görür, nasıl severiz? Yeryüzünün dört bir yanında gönüller yıkılırken, çocuklar istismar edilir, kadınlar şiddet görürken, Gazze’de hangi suçtan öldürüldüğünü bile anlamadan genç bedenler toprağa düşerken, Allah’ın en kutsal ayetinin yerle bir edildiğinin farkında mıyız acaba? Hani biz yaratılanı sevecektik yaratandan ötürü? Sahi ne oldu bize? Bir damla sudan yaratılmış bir fani iken, herkesin ölüp kendimizin ebedi kalacağı hissine bizi ulaştıran, bizi bu kadar pervasız, hesapsız, kibirli yapan nedir acaba?

HZ. MUHAMMED DİYOR Kİ: ‘KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR’Allah Resulü, “Kendini bilen rabbini bilir” diye buyurmuştur. Biz bütün dikkatimizi dışarıya yöneltirken, kendimizi ne ara unuttuk? Kendini okuyamayan, başkasını okuyabilir mi? Gelin bu ramazan kendimize bir iyilik yapalım. İnsan kitabını okuyalım. Kendimize dönelim, nefis muhasebesi yapalım. Ölmeden önce ölelim. Çünkü nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, nasıl ölürsek öyle diriltileceğiz, nasıl diriltilirsek öyle de hesaba çekileceğiz. Hiçbir yardımcının olmadığı, elimizin ayağımızın lehimize ya da aleyhimize şahitlik yapacağı gün mahcup olmamak, utanmamak için birbirimizi sevelim, anlamaya çalışalım, değer verelim. Allah’ın insana verdiği en değerli şey olan hak ve özgürlüklerimize saygı gösterelim.

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT

Yazının Devamını Oku

O 'güzel ahlak'ın ümmeti kendine bir sor

18 Mayıs 2018
Allah-u Teâlâ Kalem Suresi 4. ayeti kerimesinde, “Sen elbette muhteşem bir ahlak üzeresin” buyurarak, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) henüz kendisine peygamberlik verilmemişken, kitap indirilmemişken bile güzel ahlaka sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu mübarek ramazan ayında İslam dünyası olarak şunu düşünmeliyiz. Kitap nedir, iman nedir bilmez iken bile muhteşem bir ahlak üzere olan peygamberin, kitap nedir, iman nedir bilen ümmetinin ahlak standardı neden yerlerde sürünür?

NUR Dağı Hz. Peygamber’in (a.s.) arayışına ve ilk vahye ev sahipliği yaparak Cebrail (a.s.) ve Habibullah ile müşerref bir dağdır. Resulullah (a.s.) Cebrail (a.s.) ile burada buluştu, insanoğlu yüce Allah’ın, “Gerçekten bu Kuran en doğru olan yola götürür.” (İsra 9) dediği vahyi ile burada muhatap oldu.

610 yılının ramazan ayı. Ramazan ayının son 10 günü. Mekke’de putlara tapılırdı. Kız çocukları hangi suçtan olduğunu bilmeden diri diri toprağa gömülürdü. Adaletsizlik diz boyuydu. Allah resulü yaşadıklarından, gördüklerinden bunalır, sık sık Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’nda inzivaya çekilirdi. Hz. peygamberin (a.s.) kulağında sesler var. Sanki dağdan, ağaçtan, taştan, topraktan anlam veremediği sesler geliyor, “Sen Allah’ın resulüsün” diyordu.

HZ. HATİCE: ALLAH SENİ UTANDIRMAZ
Resulullah (s.a.v.) Hira Mağarası’nda inzivada iken vahiy meleği Cebrail (a.s.) yanına gelerek kendisine, “Oku” diye hitap etti. Hz. peygamber (a.s.) hayret ve korku içerisinde, “Ben okuma bilmem” diye cevap verdi. Bu durum üç defa tekrar etti. Bunun üzerine vahiy meleği, Alak Sûresi’nin ilk 5 ayetini okudu: “Oku! Yaratan Rabbinin adıyla. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerem sahibidir. İnsana bilmediğini kalemle öğretendir.” Allah’ın resulü ayetleri kelimesi kelimesine tekrar etti.

Yazının Devamını Oku