Çoğunlukla ezbere öğrendiğimiz ve uyguladığımız pek çok kavramdan biri de namustur.
Yetiştiğimiz ailede, toplumda, insanları gözlemleyerek, olaylar karşısındaki tepki ve yorumlarına bakarak, namus tanımının içeriğini diğer pek çok kavramın içeriğini doldurduğumuz gibi doldururuz. Çoğu zaman, namus nedir, hangi davranışlar namuslu hangileri namussuzdur tam olarak öğretilmez ya da kendi bildikleri kadar öğretirler. Üzerinde pek tartışmayız, bizden ezberlememiz ve uymamız istenir.
Pek çok değeri, kavramı nasıl öğreniyorsak bunu da öyle öğreniriz; yani kulaktan duyma/dolma. Eğer araştıran ve sorgulayan bir birey olarak yetişmenize şans tanındıysa ya da siz bu konuda sınırları zorladıysanız; William Shakespeare’in; ‘Namus gizli bir cevherdir; çoğu kere ona sahip olmayanlar sahipmiş gibi görünürler’ sözünün derinliğini, Hz. Muhammed’in; ‘Başkalarının kadınlarına karşı namuslu ve iffetli olun ki sizin kadınlarınızda namuslu ve iffetli olsunlar’ hadisindeki sorumluluğu ve Cicero’nun; ‘İnsanlar ne kadar namuslu olurlarsa başkalarının namuslarından o kadar zor şüphelenirler’ sözündeki bilgeliği de o kadar iyi kavrayabiliriz.
Soru sormadan ve derin derin düşünmeden, özümüzle konuşmadan, akıl gönül süzgecinden geçirmeden “Namus” kavramını anlamak bence imkansızdır.
“Namus nedir?” diye Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda “bir toplumda ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık” ve “dürüstlük, doğruluk” olarak tanımlanmıştır.
Demek ki yazılı kuralları yok namusun… Hepimizin hücrelerine işleyen toplumsal kuralları var! Yaptırımları, cezaları bazen çok ağır! Bazen töre cinayetleriyle bazen genç kız intiharlarıyla bazense kadınların eşleri ya da kardeşleri tarafından öldürülmesiyle sonuçlanabilecek kadar ağır, akıl ve gönül almaz cezalar!
Namus deyince çoğumuzun aklına çoğu zaman iki bacak arası ve kadın geliyor. Neden?
Dürüstlük, doğruluk namus sadece cinsellikle mi sınırlanıyor kafamızda?
“Doğru bilgiyi, sevgiyle, hoşgörüyle, içsel barışla, saygıyla, tutkuyla, keyifle, keşifle, farkındalıkla, neşeyle, anda olmakla harmanladığımızda ortaya çıkan duygunun adı orgazmdır” diyen Psikolojik Danışman ve Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu, kadın ve erkeklere bu konuda önemli bilgiler verdi.
Kadın orgazmı; bazı kadınlar için hayal, bazı kadınlar için zar zor olan, bazı kadınlar için Kaf Dağı’nın ardında, bazıları için mecburen taklidi yapılan, bazıları için ise adı bile bilinmeyen, cinsel keyif yaşanan en üst düzey duygu, cinsel rahatlamanın adı…
Kadın için orgazm olmak kolaydır çünkü kadın bedeni fizyolojik olarak buna uygun tasarlanmış ve de erkeğe göre kat be kat daha fazla keyif alabilir. Zor olan ne derseniz? Kadının kendini, bedenini keşfetmesi, sorular sorması, cinselliği yaşama hakkına sahip çıkması ve bunu talep etmesi, uyumlu bir ilişki… İşte zor olan bunlar.
Orgazm sorunlarının kökeninde çoğunlukla abartılı beklentiler, yanlış bilgiler, cinsel eşle ilgili iletişim sorunu ya da erken boşalma sorunu yatabilir. Bazen erkekler eşlerinin orgazm olmasını, onun da bu duyguyu yaşaması adına ya da eşini orgazma ulaştırarak erkekliğini kanıtlayabilmek adına çok isterler. Ve bu durumu çoğunlukla “Eşimin orgazm sorunu var, o orgazm olamıyor” şeklinde bize aktarırlar.
KADIN VE ERKEK ORGAZMI FARKLI MIDIR?
Çoğunlukla kadının orgazm olabilmesi için ön sevişme süresinin yeterince uzun ve doyurucu olması gerekir. Eğer bu yapılamıyorsa cinsel birleşmede ereksiyon kontrolünün erkekte olması ve önce kadının sonra erkeğin orgazm olması, kadının vajinal orgazmı için önemlidir. İki tarafın da fizyolojik ve psikolojik olarak birbirlerini iyi tanımaları karşılaştıkları sorunları aşmalarına yardım edecektir.
İnsanın doğası, merak, soru sormak, farketmek, keşfetmek ve dönüşmek üzerine kuruludur. Çocuk, doğduğu dünyayı, kendini, çevresindekileri, doğayı yani herşeyi sorarak keşfeder. Çocukların soru sorması çoğu evebeynin işini zorlaştırır ve sinirlendirebilir. Ve çocukların sorularına cevap vermeyerek dalga geçerek onları soru sormaz hale getirir. Bazı iflah olmaz, akılllanmaz, inatçı çocuklar aradan fırlar, sorularına devam eder. Bu kez sorularını bazen kendileriyle ilgili bazen yaşadığı ülkeyle ilgili bazen dünyayla ilgili bazen de evrenle ilgili sorarlar.
- Anne ben nasıl oldum?
- Oldun işte kızım leylek getirdi desem inanmazsın ama leylek getirdi
- ???
- Baba ben çişimi oturarak yapıyorum, kreşde gördüm Mete ayakta yapıyor neden?
- Erkekler ayakta yapar.
- Neden?
Geçmiş zamanlardan birinde, padişahın biri bir rüya görmüş ki vay anam vay! Kan ter içinde uyanmış, söylenmiş "bu rüya da nereden geldi buldu beni" diye. Rüyasında bile olsa tüm dişlerini dökülmüş görünce sinirden ne yapacağını bilememiş. Çağırmış hemen tabirci başını, saat de gecenin bir yarısı. Tabirci başı uyku sersemi, padişahsa rüyayı gelecekten haber saydığı için endişeli…
- Hele söyle bakalım tabirci başı, bu rüya hayır mıdır, şer midir?
Tabirci başı utanmış, sıkılmış, parmaklarını kıtır kıtır kıtlatmış, kaşlarını çatıp alnındaki çizgileri çıtır çıtır çıtlatmış da demiş ki:
- Şerdir, felaket haberidir, ne kadar üzülseniz yeridir! Uzun yaşayacaksınız yaşamasına ama ne fayda, tüm sevdiklerinizin birer birer ölüp gittiğini gördükten sonra… Ah ah yalnız kalmaktan beter acı var mı insana?
Padişahın gözbebekleri büyümüş, ateş dilli ejderhalar gibi kükreyip hükmünü vermiş:
-Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!
Padişah bu yorumu beğenmedi ya çağırmış bir yenisini. Bu yorumcu da pek yumuşak, pek güleryüzlü biri, baldan tatlı sesiyle demiş ki:
-Hayırdır padişahım, hem de çok hayırdır! Rüya diyor ki: Daha nice seneler halkınızı sizin gibi bir padişaha sahip olmakla mutlu edip onurlandıracaksınız. Bütün yakınlarınızdan daha uzun yaşayacaksızınız.
Siz de aşağıdaki soruları yönelten okurlarımız gibi sorunlarınızı çözmek için ilk adımı bugün atabilir ve uzmanımızdan yardım alabilirsiniz.
İşte okurlarımızdan gelen sorulardan birkaçı:
Siz de uzmanımız Psikolojik Danışman/ Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu'na soru sormak için tıklayın!
Siz de aşağıdaki soruları yönelten okurlarımız gibi sorunlarınızı çözmek için ilk adımı bugün atabilir ve uzmanımızdan yardım alabilirsiniz.
İşte okurlarımızdan gelen sorulardan birkaçı:
Siz de uzmanımız Psikolojik Danışman/ Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu'na soru sormak için
Bebek sahibi olmak isteyen ama olamayan çiftlerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de 'sperm sayısının düşük olması ve buna bağlı sorunlar’. Sperm sayısı açısından bakıldığında 40 yıl önceyle bugün arasında farklar var mı? Neler oldu da erkeklerde sperm kalitesinde ve sayısında azalmalar yaşandı?
Uzun yıllardır tüp bebek tedavisinde psikolojik destek hizmeti veren biri olarak bu konunun giderek arttığını gözlemleyebiliyorum. Bununla birlikte konunun uzmanından bilgi almak ve sizlere de aktarmak istedim.
Sevgili çalışma arkadaşım Uzm. Emb. Gamze Karababa, hem son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarından hem de sperm sayısının azalma nedenlerinden bahsetti ki.
Ülkemizdeki erkeklerde ortalama sperm sayısının günümüzdeki düzeylerinin belirlenmesini sağlamak, saptanan değerlerle geçmişteki değerler arasında karşılaştırma yaparak olası farklılıkların nedenlerinin araştırılması konusunda zemin hazırlamak, ülkemizde görülen infertilite vakalarının değerlendirilmesine katkıda bulunmak ve ileri yılarda sperm sayısı ve kalitesine yönelik ortaya çıkması olası değişiklikler konusunda ilk bilgileri sağlamak amacıyla HŞ Klinik Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Merkezi olarak yaptığımız çalışmada:
Sperm sayısı yıllar içinde azalıyor çünkü dünyaya baktığımızda dünya üzerinde pek çok süreç insanın sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde değişiyor.
Ozon tabakası deliniyor, doğal besinlere ulaşamıyoruz, obezite hızla artıyor, stres, kortizonu artırıyor, bu da sperm üretimini olumsuz etkiliyor. Genetiği ile oynanmayan gıda kalmadı, sigara, uyuşturucu, radyasyon, kimyasallar, ağır metaller, mesleki maruziyet (uzun yol şoförleri, maden işçileri, radyasyona maruz çalışanlar, ...vb.)
İşte tüm bunlardan dolayı infertilitede ve testis kanserinde artış gözlüyoruz. Üremek, sağlıklı çocuklar dünyaya getirmek gitgide zorlaşıyor dersek abartmış olmayız.
11 yılı aşkın süredir tüp bebek tedavisindeki çiftlere psikolojik destek veriyorum. Bize gelen çiftler 1-20 yıl arasında bebek sahibi olmaya çalışan bunun için maddi manevi emek veren çiftler.
Danışmanlık sürecinin ilk seansında onlardan tabii ki çoğunlukla kadınlardan duyduklarımdan ‘çocuk olsun sonra’ ile ilgili olanların bazılarını paylaşmak isterim:
• Yıllardır tatile gitmiyoruz, çocuk olsun sonra gideriz önce bunu bir halledelim!
• Çok kilo aldım, sporu da bıraktım, çocuk hele bi olsun hemen kilolarla ilgileneceğim!
• Eşimle aramızda sorunlar var; iletişimimiz az, çok çalışıyoruz az paylaşıyoruz, tek konuştuğumuz konu tüp bebek denemeleri ve planları. Çocuğumuz olduktan sonra sorunlarımız bitecek ve aile olacağız.
• Yıllardır kitap okumuyorum. Eskiden yeni şeyler öğrenmeyi severdim, pek çok şeyi merak ederdim, değişik kurslara giderdim. Mesela origami kursuna gitmiştim. Denemeler başladıktan sonra ertelemeye başladım, merak ettiğim ve internette araştırdığım tek konu tüp bebek tedavisi, gittiğim tek yer ise tüp bebek merkezleri oldu. Tek düşündüğüm şey neden çocuğum olmuyor, ne zaman olacak, neden tutmadı, olacak mı olmayacak mı…Çıldıracağım!
• Kendimi eksik ve en önemlisi BAŞARISIZ hissediyorum. İnsanlar bana neden çocuğun yok dediğinde, okulda tahtaya kalkmış bir öğrenci gibi hissediyorum…Hani hocanın sorduğu sorunun cevabını bilen ama dili kitlenen cevap veremeyen bunun için başı önünde…Çocuğum olunca bunların hepsi bitecek biliyorum.
***
Vajinismusun neden psikolojik olduğunu anlamıyorum, vajinayla ilgili bir sorunun neden jinekologlar tedavi edemiyor?
Vajinismus, vajen girişindeki kasların istem dışı kasılması ve kadının hiçbir şekilde girişe izin verememesi durumudur. Kadın, vajendeki kasılmalar üzerinde kontrol sağlayamaz bu nedenle psikolojik bir durumdur. Yani kontrol dışı/bilinç dışı bir davranışa sahiptir ve bu davranışı yeni bir davranışla yer değiştirmek gerekir. Kaslarını kontrol ederek, rahat bırakabilmek... Bunu yapabilmek aslında kişinin kendi duvarlarını yıkması, kendi cinselliği ile barışması, vajinasını fark ederek kabul etmesi de demektir. Vajinismus; penise dair bir korkudur, cinsel ilişkiye girme korkusu yani fobidir. Fobilerin kalıcı çözümleri için psikoloji alt yapısı olan ve cinsel terapi deneyimi olan uzmanlara başvurmak gerekir. Jinekologlar vajinanın, rahimin, yumurtalıkların organik ve fizyolojik, cerrahi süreçlerinde uzmandırlar ancak vajinismus psikolojik bir sorundur. Jinekologların bu tip durumlarda tıp etiğine uygun davranmaları hasta mağduriyetini önlemek için çok ama çok önemlidir.
Jinekolog tedavi ederse ne olur?
Tedavi sadece vajinaya penisin girmesi demek değildir. Penisin vajinaya rahatça girmesi, kadının kendi bedeniyle barışması, keyif süreçlerini fark etmesi ve cinsel birleşmeyle bunu deneyimlemesidir. Yani tedavi hem fiziksel hem de ruhsal süreçleri kapsamalıdır. Kadın doğum masasında yapılan tedavilerde ruhsal bölüm ve bazen fiziksel taraf da eksik kalır. (kasılmalar tam bitmez, ağrı hissedilir, kadının dirençleri devam eder, kadın rahat vajinal muayene olamaz vb.) Cinselliğin bir ömür boyu süreceği düşünüldüğünde bence en önemli bölümü orasıdır. Sözün özü ruh ve beden sağlığını bütünleyen bir tedavi gerçek tedavidir. Bu da cinsel terapidir.
Vajinismus tedavisi yani cinsel terapide ne yapılır? Ne kadar sürer?
Cinsel terapi seansları çiftle birlikte yapılır. Cinsellik, cinsel anatomi ve fizyoloji bilgisi, kontrolsüz kasılmaların nasıl olduğu, cinsel mitler, vajinismus tedavi teknikleri, ev uygulamaları, cinsel yaşamda duyuların ve iletişimin önemi, vajinismus sorunu yaşayan kadınların ve erkeklerin yanlış inançları, zihni olumluya programlamanın önemi gibi konular çalışılır. Terapi de bilişsel ve davranışçı teknikler kullanılır. Kadının tüm kaçınmaları ve korkularıyla ilgili çalışılır. Aslında cinsel terapide kadın kendi gizli kalmış ya da bildiği ama çözemediği kaygılarla baş etmeyi öğrenerek, cinselliği ile tam olarak barışır.
Tedavi 4-8 seans arası sürer. 4-8 seans diğer cinsel işlev bozukluklarına ya da diğer psikolojik sorunlara göre daha kısa bir süredir. Tedavide sadece ilişkiye girmezsiniz aynı zamanda cinsellikle ilgi doğru bilgileri edinir, korkunuzu yener, keyif almayı keşfeder ve eşinizle birbirinize destek olmaya dair bir deneyim yaşarsınız.