Paylaş
Geçmiş zamanlardan birinde, padişahın biri bir rüya görmüş ki vay anam vay! Kan ter içinde uyanmış, söylenmiş "bu rüya da nereden geldi buldu beni" diye. Rüyasında bile olsa tüm dişlerini dökülmüş görünce sinirden ne yapacağını bilememiş. Çağırmış hemen tabirci başını, saat de gecenin bir yarısı. Tabirci başı uyku sersemi, padişahsa rüyayı gelecekten haber saydığı için endişeli…
- Hele söyle bakalım tabirci başı, bu rüya hayır mıdır, şer midir?
Tabirci başı utanmış, sıkılmış, parmaklarını kıtır kıtır kıtlatmış, kaşlarını çatıp alnındaki çizgileri çıtır çıtır çıtlatmış da demiş ki:
- Şerdir, felaket haberidir, ne kadar üzülseniz yeridir! Uzun yaşayacaksınız yaşamasına ama ne fayda, tüm sevdiklerinizin birer birer ölüp gittiğini gördükten sonra… Ah ah yalnız kalmaktan beter acı var mı insana?
Padişahın gözbebekleri büyümüş, ateş dilli ejderhalar gibi kükreyip hükmünü vermiş:
-Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!
Padişah bu yorumu beğenmedi ya çağırmış bir yenisini. Bu yorumcu da pek yumuşak, pek güleryüzlü biri, baldan tatlı sesiyle demiş ki:
-Hayırdır padişahım, hem de çok hayırdır! Rüya diyor ki: Daha nice seneler halkınızı sizin gibi bir padişaha sahip olmakla mutlu edip onurlandıracaksınız. Bütün yakınlarınızdan daha uzun yaşayacaksızınız.
Padişah pek mutlu, kovayla altın verip göndermiş tabirciyi. Yolunu kesip sormuş bütün bunlara tanıklık eden biri:
-Yahu anlamadım gitti, ikiniz de aynı şeyi söylemediniz mi? Biriniz gitti zindana, birinizin kovayla altın kucağında.
Gülmüş tabirci:
- Eh doğruya doğru, ikimiz de aslında aynı şeyi söyledik. Ama kimileri için verdiğin haberden çok nasıl verdiğin önemlidir. Zindan da, altın da haberde değil: onu veren dilin kıvrımlarında gizlidir.(Masal Masal Matitas kitabından)
Bu masaldan neler öğrendik derseniz:
1. Başımıza gelen bir olaya verdiğimiz anlam ya da onunla ilgili yaptığımız yorum bakış açımızı olumlu ya da olumsuz etkiler. Bakış açımızı değiştirdiğimizde pek çok şey değişir.
2. Hepimiz dilimizden çıkan kelimelerin tutsaklığında ya da özgürlüğünde yaşarız. ‘Söz var kese savaşı söz var kestire başı’ diye boşuna söylememiş büyüklerimiz.
3. Aslında hepimiz iletişimde en büyük sorunları, yalnış anlamaları duyduklarımız ya da duyamadıklarımız, söylediklerimiz ya da söyleyemeklerimiz yüzünden yaşıyoruz.
4. ‘Söz büyüdür’ derler ya…Ne kadar da doğru! Çoğumuz küçükken bize söylenenlerin gerçek olduğunu hala inanıyor ve potansiyelimize uyumaya devam ediyoruz. Örneğin; ilkokul öğretmeni tarafından sesinin güzel olmadığı söylelen biri, 40 yaşına gelse bile buna inamaya devam edebiliyor ve toplum içinde konuşmaktan kaçınıyor ya da şarkı söylemiyor. Çoğumuz birbirimizi büyülemeye devam ediyoruz!
5. Bu masaldan bir şey daha öğrendim: Rüyalar çoğu zaman kişiye özeldir. Ve çok sevdiğim bir söz der ki; rüyayı gören yormalıdır! Yani rüya alanı çok özeldir ve bilinçaltı rüyalarda semboller kullanarak (at, araba, köprü, yol….) rüyayı görene bir mesaj vermeye çalışır. Bu mesajı başkalarına sormak ya da rüya kitaplarına bakmak pek de doğru değildir. Bilinçaltı sembollerle kişiye ulaşarak ona kendisiyle ilgili olumlu mesajlar vermek ister. Bu nedenle rüyalarımızdaki sembollerin anlamını sadece kendimize sorup cevabın gelmesine izin vermeliyiz.
Paylaş