Alkol kullanımına yeni başlayan genç, ne kadar içeceğini ve nerede duracağını bilemeyebilir hatta böyle bir kaygısı bile olmayabilir.
Gençlerin alkol kullanımıyla beraber daha yüksek riskleri düşünmeden alabildiği yapılan çalışmalarda kanıtlıyor. Örneğin; Alkollü araba kullanımı, hız yapmak ve öfke kontrolünün kaybıyla beraber , şiddet kullanmak ve kavgaya karışmak. Tüm bunların sonucunda da yaralanmalar, ölümler ve başkalarınında yaralanmasına ve ölümüne neden olma kaçınılmaz hale geliyor.
ABD’de adolesan intiharlarının üçte biri alkol ve madde kullanmayla ilişkili bulunmuştur. Ergenlerin neden olduğu cinayet ve trafik kazaları olaylarının yarısında da alkol ve madde bağımlılığının rol oynadığı bilinmektedir.
Ergenlik, sakarlığın çok yaşandığı bir dönemdir. Sakarlık alkol kullanımıyla birleştiğinde boğulma, yanma, düşme olayları sık rastlanmaktadır. Alkol, ergenlik ile birleştiğinde kazalar kaçınılmaz hale gelir.
Adolesan döneminde sık kullanılan alkolün olumsuz sonuçlarından bazıları; ergenlerin akranlarıyla, öğretmenleriyle, aileleriyle aralarının bozulması, okulda başarının düşmesi, otoriteye karşı gelmeleridir.
Ergenlerin alkol kullanımı konusunda ailelerin farkındalıklı olması, çocuklarıyla sohbeti, iletişimi hep korumaları olabilecek olumsuz olayları önlemede en etkin koruyucu yoldur.
Alkol kullanımına yeni başlayan genç, ne kadar içeceğini ve nerede duracağını bilemeyebilir hatta böyle bir kaygısı bile olmayabilir.
Gençlerin alkol kullanımıyla beraber daha yüksek riskleri düşünmeden alabildiği yapılan çalışmalarda kanıtlıyor. Örneğin; Alkollü araba kullanımı, hız yapmak ve öfke kontrolünün kaybıyla beraber , şiddet kullanmak ve kavgaya karışmak. Tüm bunların sonucunda da yaralanmalar, ölümler ve başkalarınında yaralanmasına ve ölümüne neden olma kaçınılmaz hale geliyor.
ABD’de adolesan intiharlarının üçte biri alkol ve madde kullanmayla ilişkili bulunmuştur. Ergenlerin neden olduğu cinayet ve trafik kazaları olaylarının yarısında da alkol ve madde bağımlılığının rol oynadığı bilinmektedir.
Ergenlik, sakarlığın çok yaşandığı bir dönemdir. Sakarlık alkol kullanımıyla birleştiğinde boğulma, yanma, düşme olayları sık rastlanmaktadır. Alkol, ergenlik ile birleştiğinde kazalar kaçınılmaz hale gelir.
Adolesan döneminde sık kullanılan alkolün olumsuz sonuçlarından bazıları; ergenlerin akranlarıyla, öğretmenleriyle, aileleriyle aralarının bozulması, okulda başarının düşmesi, otoriteye karşı gelmeleridir.
Ergenlerin alkol kullanımı konusunda ailelerin farkındalıklı olması, çocuklarıyla sohbeti, iletişimi hep korumaları olabilecek olumsuz olayları önlemede en etkin koruyucu yoldur.
İnsan başkasının acısını kendinden bilir çoğunlukla. Kendi acılarından kendi yaşanmışlığından bilir. Aynısı değildir ama kendine göre taşıyabildiğidir, gönlünü kavuran taraftan bilir…
Yetişkinler empati ve sempati kurabildiğinde algılar bir diğerinin duygusunu, bunun için akıllarının ve gönüllerinin açık olması gerekir. Çocuklar, biz yetişkinlerden farklı olarak gönülden algılarlar ve hissederler yüreklerinde bir diğerinin acısı.
Çocukluktan yetişkinliğe geçerken ve yetişkinlikte ise, “ama o da böyle yapmasaydı bu başına gelmezdi, ama bu onun başına geldiyse haketmiştir, büyüklerim ne diyorsa odur bu konuda düşünmek ya da sorgulamak beni bozar…” vb. pek çok zihin sesi ses vermeye başlar.
Büyüdükçe birbirimizi algılamak ve hissetmek, söylenenin ötesini görmek, oyunları idrak etmek için hep farkındalıklı olmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü artık çocukluk dönemi bitmiş ve yetişkine ait oyunlar başlamıştır.
İnsan çocukluktan yetişkinliğe geçtikçe egosu devleşir çoğu zaman. Büyüdükçe zihnimizin oyunları devreye girer. İnandığımız şeylere körü körüne inanmak isteriz. İnançlarımız, düşüncelerimiz bizim güvenli limanlarımız olur çoğu zaman. Güvenli limanlarımızdan çıkmak içinse hep sorgulayan ve soru soran bir akla ve gönlüne yatmayanı kabul etmeyen bir vicdana ihtiyaç vardır.
Akıl bize bütünlük bilincinden bakıp soru sorabilmek için, gönül ise vicdanımızın sesini hep duyabilmek için verilmiş bence. Akıl ve gönülün birlikte çalışması da çok önemlidir. Doğru ve yanlışı bu şekilde ayırt eder ve adımlarımızı buna göre atarız. Örneğin; tüm dünya karşımızda olsa bile ya da “deli misin bu parayı nasıl geri çevirsin altı üstü bir imza” dese bile… Akıl ve gönülü işbirliği yapan insanlar aklına ve gönlüne yatmayan hiçbir şeye evet demez. Güvenli limanını terk edip azgın sularla boğuşmak pahasına bile olsa…
Güvenli limanlardan çıkmayı severim ben, hep sorular sormayı severim, kendi iç meclisimle konuşmayı, onu eleştirmeyi ve aklıma ve gönlüme yatanı yapmayı severim ben! Acılar yaşayan insanlar gördüğümde ise susarım ve saygıyla acısını paylaşırım taşıyabilme kapasitem yettikçe. Bununla birlikte aklım hep soru sorar sessizce:
Bu acı yaşanmayabilir miydi?
Adolesanlarda yani ergenlerde madde bağımlılığın görülme sıklığı ülkemizde giderek artmaktadır ve ilk kullanım 9 yaşa kadar inmiş ve ne yazık ki madde kullanımın en ağır sonucu olan uyuşturucu ve hapların kullanımı da ülkemizde çok küçük yaşlara düşmüştür.
Adolesan dönemi yani ergenlik döneminde, risklerin çok rahat alındığı, farklı şeylerin deneyimlenmek istendiği bir dönemdir. Ayrıca bu dönemde bir an önce büyümek ve büyüdüğünü kanıtlamak çok önemlidir. Alkol ve sigara kullanımını arkadaşlarıyla birlikte deneyimlemek işte tam da bu noktaya denk düşer. Bunlara ek olarak da merak, stresi azaltmak ve bir grubun üyesi olduğunu kanıtlamak gibi niyetlerle de madde kullanımı denenir.
‘Denesene’ diye uzatılan bir sigara ya da alkolü reddetmek için bu konuda çok farkındalıklı ve çok kararlı olmak gerekir. Çünkü sigarayı ya da alkolü reddeden ergen, alay konusu olmayı göze alıyor demektir.
Madde kullanımı bazı adolesanlar için geçicidir, sadece denerler. Bir kısmı sadece grupla kullanırlar ve bırakırlar, büyük bir çoğunluğunda ise bağımlılık gelişir.
Alkol ve sigaraya erken yaşta başlayan çocukların ilerleyen yaşlarında diğer maddeleri kullanma riskleri vardır.
Kimlerin sadece deneyici, kimlerin bağımlı, kimilerinse uyuşturucuya başlayacağını önceden bilmek zordur. Bununla birlikte risk altında olan ergenlerin risk faktörleri kısaca şöyledir:
Adolesanların maddeye yönelimini engellemede ilk sorumluluk tabii ki anne babalarındır. Aileler bu risk faktörlerini azaltarak ergenlerin maddeye başlamasını önleyebilirler. Anne babalar, çocukluk döneminden başlayarak adolesanlarla yakından ilgilenerek ve sevgilerini belli ederek, iletişimi, sohbeti hep koruyarak ve ergendeki farklılıkların ergenlikten mi yoksa maddeye bağlı mı olabileceğini ayırt edebilecek farkındalıkta olarak, öğüt veren değil model olan ebeveyler olarak çocuklarını madde kullanımından koruyabilirler.
Pek çok genç kadın ve erkek duygusal ilişkiye başlamakta ve sürdürmekte sorun çekiyor. Son yıllarda çok dinlediğim, gözlemlediğim bir konu ikili ilişkilerdeki sorunlar...
İkili ilişkilerdeki sorunlar, ayrılıklar, ihanetler söz konusu olunca erkeklerin kadınlarla ilgili kadınlarında erkeklerle ilgil pek çok fikri hatta sabit fikri mevcut.
Örneğin;
Kadınların erkeklerle ilgili en çarpıcı önyargıları:
Erkek tarafına sorduğunuzda ise önyargılı cümleler:
Liste uzar gider…
Her iki cinsiyet birbiriyle ilgi bu önyargılara şans verdiklerinde aşka ve sevgiye şans vermiyorlar.
Aşık olmaktan, acı çekmekden korkan kadınlar ve erkekler…
Bugün sizlerle, cinsel şiddetle ilgili 5 yaygın önyargıyı ve gerçeklerini paylaşmak istiyorum. (Cinsel şiddet kapsamında; taciz, tecavüz, ensest, elle taciz, sözle taciz, evlilik içi cinsel şiddet vb. düşünebilirsiniz.)
Gerçek: Bu önyargının çıkış noktası; kadının dış görünüşünün, davranışlarının ve konuşmasının kendisini ve erkeği, cinsel şiddete sürüklediği yönündedir. Fakat yapılan araştırmalar kurban seçiminin tamamen tesadüfen olduğunu ortaya çıkarmıştır. Cinsel şiddet kurbanı kadınlar, şimdiye kadar uğradıkları tüm saldırılar sırasında saldırıya uğramamış kadınlardan daha farklı giyinip daha farklı davranmamışlardı. Erkekleri tahrik etmek için kadın olmak yeterliydi.
Gerçek: Bu görüşü kadın kaslarının güçlü kasılma yeteneğine dayandırarak ispatlamaya çalışanlar çoktur. Ancak kaslarını her kadın kullanmayı bilmez kullanabilse bile tecavüz anında kadına yapılan tehditler, şiddet ve o anki şokla kaslarını bilerek kasmak ve penisin gişine izin vermemek imkansız gibidir. Ayrıca erkekler tarafından verilen cevaplar bu iddiaların tersini doğruluyor. Kadının direncini kırmak, tehdit ve şiddet aracılığıyla istediğine ulaşmak erkeklerin asıl istediği. Pek çok durumda kadının gösterdiği direncin ve karşı koymanın erkeğin şiddet miktarını ve motivasyonunu arttırdığı bilinmektedir. Kadın bu yoğun şiddet altında (bir veya daha fazla erkeğin) olayı sineye çekerek canını kurtarmaya çalışır. Yine de kadınlara direnmelerini, saldırganı şaşırtmaları, bağırmalarını öneririz çünkü şiddetten kurtulabilenler bu yöntemler sayesinde kurtulmuştur.
Gerçek: Kadınların cinsellikte sertlikten hoşlandığı fikri bazı erkeklerin kafasında yer etmiş durumda. Kadınlarla yapılan çalışmalar ise yalnış anlaşılmaya yer vermeyecek şekilde, kadına karşı kullanılan şiddetle, kadının haz almasının birbiriyle ilgisi olmadığını ortaya koymaktadır. Kadınların şiddeti arzulamış olması bile komiktir. (Mazoşistler hariç tabii ki) Sadece cinsel ilişkiyi tecavüzle bağlantılı gören ya da bir tutan biri böyle bir düşünceye varabilir.
Gerçek: Bu yargıya inanan insanların büyük çoğunluğu erkeklerin biyolojik zorunluluktan dolayı kadınlara karşı cinsel şiddette bulunduklarını söylüyor. Yani ‘’Erkektir yapmasa olmaz, dayanamaz! Kadınla erkek bir olur mu?’’ gibi pek çok, taraflı oluşturulmuş ve inanılmış inanç. Sözü edilen içgüdülerinin esiri olan erkekler belli bir noktayı geçince içgüdülerinin esiri olup kadınlar istemese bile ilişkiye girmeleri gerekiyormuş, geri dönemiyorlarmış! Kaçınız erkeklerin bu kadar aciz olduğuna inanıyorsunuz? Eğer öyleyse üzüldüm erkekler için. Evlilik içinde yaşanan tecavüzlerin kadın üzerinde derin izler bıraktığı bir gerçek. Erkeklerin kadın istemeden ilişkiye zorlamaları kabul edilebilir bir durum değil.
Gerçek: Birini tanımaktan oluşan yakınlığın, şiddet kullanma olasılığını düşürdüğüne inanılır. Oysaki gerçek bunun tam tersidir. Araştırmalar gösteriyor ki saldırgan erkeklerin çoğu kurbanlarını tanıyordu. Aynı şekilde saldırıya uğrayan kadınların büyük çoğunluğu kendisine saldıranı tanıyordu. Oysaki bizlere çocukluktan itibaren ne denir? ‘’Tanımadığın insanlarla konuşma, çağırırlarsa gitme.’’ Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki tüm yabancı erkekler kuşkulu her an herşeyi yapabilir. Amcalar, dayılar, babalar, eşler ise hep güvenilirmiş gibi… Söz konusu cinsel şiddet ise yabancı erkeklerin daha güvenilir olduğu söylenebilir.
Sonuç: Kadınlara, kendilerine yönelik yapılan saldırı sırasında sakin kalmaları, kaçmamaları, bağırmamaları, bunun yerine saldırganla dostça konuşmaları yönünde yapılan öğütler yanıltıcıdır ve işe yaramaz. Bu öneriye uyan kadınların şiddete boyun eğdikleri görülmektedir. Cinsel saldırıyı atlatan kadınların çoğu, vargücüyle saldırıya karşı koyan, bağıran, kaçan, saldırganı paniğe sokan ya da yardım çağıranlardır.
Vajen kaslarının kontrol dışı kasılması ve kadının cinsel birleşmeye izin verememesi durumuna vajinismus denir. Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerde tam birleşmeyi deneyecekleri an kadında kontrol dışı kasılmalar, bacağı kapatma davranışı, kalçasını kaçırma gibi istenmeyen ve girişe izin vermeyen davranışlar görülür.
Vajinismus sorunu yaşayan çoğu kadın cinsellikten keyif alır, eşiyle ön sevişme sürecinde rahattır, orgazm olur. Ancak penis girişini denemeye çalıştıklarında kadın kasılır tüm cinsel isteği biter sanki bambaşka biri olur ve girişe izin veremez. Vajinismus sorununu yaşayan kadınların çoğu vajinalarına dokunamaz, bazıları bakamaz yani vajinayı yok sayar. Kendi cinsel organından bahsederken ‘o’ ya da ‘orası’ diye bahsederek vajinayı ötekileştirir.
Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, penisin büyük vajianın küçük olduğuna dair gerçek dışı bilgiler, penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama” olacağına dair korkular vajinismus sorunun kökeninde yatar.
Vajinismus, ülkemizde çok sık görülen ve çifti çaresiz bırakan bir cinsel işlev bozukluğudur. Özellikle kadın, hiçbir zaman bu sorunu aşamayacağını düşünür fakat eğer doğru terapi yöntemi uygulanır ise tedavisi en kolay olan cinsel işlev bozukluğu vajinismustur. Bunu yaşayan kadınlar buna pek inanmak istemezler ama gerçek budur, yeter ki çözmeye niyet etsinler.
Vajinismus bir erteleme sorunudur. Kişi kendini gün içinde cinsel birleşmeye hazırlar ve “Kesin bu akşam yapacağım” der ancak o an geldiğinde “Hayır, sonra yaparım, şimdi değil” derken bulur kendini ve bu şekilde günler, aylar ve hatta yıllar geçer.
Aslında doğru adreslere gelindiğinde çözülebilecek bir sorundur vajinismus. Fakat ne yazık ki vajinismus sorununu yaşayan çift doğru adresi buluncaya kadar çok acı deneyimler yaşayabilmektedir. Bekaret zarının alınması, vajen girişinin gerekmediği durumlarda dahi genişletilmesi, kas gevşetici giderici krem ya da ilaçlar, 1-2 seans da çözüm vaatleri, maddi sömürü...Tüm bunlar bilim adına yapılan ama bilimle hiç alakası olmayan ve en acısı tedavi sürecinde hiçbir yardımı olmadığı gibi tersine zararı olabilen ve insanların uzmanlara inancını azaltan uygulamalardır.
Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerde genellikle eşler arasında iyi iletişim, uyum ve saygı gözlemlenir. Sevgileri tamdır, çoğunlukla cinsellikten keyif alırlar sadece birleşmeyi gerçekleştiremezler. Bence vajinismus problemi yaşayan çiftler, cinsel birleşmeyi gerçekleştirebilen ama sevginin saygının azaldığı, cinsel keyfin tek taraflı yaşandığı ya da rollerin yapıldığı ilişkilere göre çok daha mutlu ve şanslı çiftlerdir.
Eşler arasında şiddet, sevgi, uyum, iletişim, anlayış sorunları varsa vajinismusun tedavisi zorlaşır.
İlk adet olma yaşı 11-14 yaş arasındadır. Bazen bu süreç16 yaşına kadar uzayabilir. Ama çocuğunuz 13-14 yaşındaysa ve beden gelişimi, fiziksel değişimleri yok denecek kadar azsa bir uzmana başvurmalısınız.
Adet olmak çoğu ergen için kabul etmesi zor bir deneyimdir. Özellikle erken denebilecek yaşta adet gördüyse daha da zorlanacaktır. Bu nedenle kız çocuklarına mutlaka önceden bilgi vermek ve onları bu döneme hazırlamak gerekir. Eğer kızınızda bedensel gelişim başladıysa yani göğüs gelişimi, kalçaların belirginleşmesi, tüylenme, sivilcelenme gibi fiziksel değişimler varsa, adet görme ile ilgili bilgi vermenin zamanı çoktan gelmiş demektir. Aslına bakarsanız bu bilgilendirmenin alt yapısını çocuğunuz cinsellikle ilgili soru sormaya başladığında oluşturmalısınız. 5 yaşının altında da sorabilir sonrasında da… O sordukça sorduğu kadarının cevabını verebilirsiniz bu şekilde onunla olumlu iletişimi geliştirmiş ve cinsellikle ilgili konularda konuşulabileceğini öğretmiş olursunuz. Bu şekilde basamak basamak bilgi vermiş olursunuz.
Kız çocuklarımıza adet olmayla ilgili henüz adet olmadan bilgi vermek onları bilgiyle hazırlamak, yaşayacakları deneyimi bir parça kolaylaştırabilir. Büyümek çok ama çok emek isteyen, bilgi ve sevgi isteyen bazen ağrılı, bazen acılı, bazen keyifli bir süreç… Adet öncesinde kızınızı hazırlamak ikinizi birbirinize daha da yakınlaştıracaktır.
İlk adet olma yaşı 11-14 yaş arasındadır. Bazen bu süreç16 yaşına kadar uzayabilir. Ama çocuğunuz 13-14 yaşındaysa ve beden gelişimi, fiziksel değişimleri yok denecek kadar azsa bir uzmana başvurmalısınız.
Adet olmak çoğu ergen için kabul etmesi zor bir deneyimdir. Özellikle erken denebilecek yaşta adet gördüyse daha da zorlanacaktır. Bu nedenle kız çocuklarına mutlaka önceden bilgi vermek ve onları bu döneme hazırlamak gerekir. Eğer kızınızda bedensel gelişim başladıysa yani göğüs gelişimi, kalçaların belirginleşmesi, tüylenme, sivilcelenme gibi fiziksel değişimler varsa, adet görme ile ilgili bilgi vermenin zamanı çoktan gelmiş demektir. Aslına bakarsanız bu bilgilendirmenin alt yapısını çocuğunuz cinsellikle ilgili soru sormaya başladığında oluşturmalısınız. 5 yaşının altında da sorabilir sonrasında da… O sordukça sorduğu kadarının cevabını verebilirsiniz bu şekilde onunla olumlu iletişimi geliştirmiş ve cinsellikle ilgili konularda konuşulabileceğini öğretmiş olursunuz. Bu şekilde basamak basamak bilgi vermiş olursunuz.
Kız çocuklarımıza adet olmayla ilgili henüz adet olmadan bilgi vermek onları bilgiyle hazırlamak, yaşayacakları deneyimi bir parça kolaylaştırabilir. Büyümek çok ama çok emek isteyen, bilgi ve sevgi isteyen bazen ağrılı, bazen acılı, bazen keyifli bir süreç… Adet öncesinde kızınızı hazırlamak ikinizi birbirinize daha da yakınlaştıracaktır.
Ergen kendini akranlarıyla kıyaslar, çünkü onlarda olan şeylerin kendisinde de olması onu popüler yapacaktır. Aşık olmak ve karşı cinsiyetten bir ergenle çıkmak da onu popular yapacak alanlardan biridir. Ayrıca duygusal büyümesi ve ilişkileri öğrenmesi için de deneyim alanıdır.
Ergenlik döneminde karşı cinsle duygusal ilişkinin görülmeye başlandığı yaşlar sıklıkla 12-14 dir. Bir erkek ya da kız arkadaşının olması ergen için çok ama çok önemlidir. Eğer yoksa ya da platonik aşık olmuşsa zor ve acılı günler geçirir. O yaş grubundan bir ergen şuna benzer cümleler kullanacaktır: "Çevremdeki pek çok arkadaşımın sevgilisi oldu, benim yok. Bana öyle geliyor ki bir ömür boyu da olmayacak, hep yalnız kalacağım ve arkadaşlarım bana acıyarak ve alay ederek bakacaklar. Bir sevgilim olsa da göstersem onlara…"
Bir ergen için sevgilisi olması işte bu kadar önemlidir. Bazen sadece çıkmak için çıkarlar, yani sadece göstermek için bazen de dibine kadar aşık olurlar, tutulurlar.
Duyguları çok değişken ve uçlarda yaşadıkları için de aşık oldukları bir kız/erkek tarafından terkedilmek dayanılmazdır. Terk edilmiş ya da platonik seven bir ergeni hayatın anlamsızlığı, boşluğu ve yaşamanın gereksizliğiyle ilgili felsefe yaparken bulabilirsiniz. Tam tersi felsefeyi karşılıklı aşkı yaşadığında yani biriyle çıktığında duyabilirsiniz. Yani ergen uçlarda gidip gelemeye devam eder.
Ergen çocuğunuz varsa ve aşk acısı yaşıyorsa ona yardım etmenin en güzel yolu onun anladığınızı ifade etmektir. Konuştuğu zaman yorum yapmadan dinlemek, anlamak bir ergenin en çok ihtiyaç duyduğu ebeveyn modelidir. Onunla sohbet ederseniz ve o anlaşıldığını hissederse bu dönemi atlatması daha kolay olacaktır.
Ergenlik, risklerin alındığı bir dönemdir. Aşk acısı, terk edilmek bazen ergene dayanılmaz gibi gelebilir, hayatın sonuymuş gibi algılayabilir. Bu dünyadan çekip gitmek bile isteyebilir. Bu nedenlerden dolayı baskı yapmadan ona yakın olun, destek ve sevginizi hep gösterin. Onun gelgitlerine anlayışla yaklaşmayı deneyin ve çok zorlanıyorsanız da bir uzmandan destek almakta rahat olun.
Ergen kendini akranlarıyla kıyaslar, çünkü onlarda olan şeylerin kendisinde de olması onu popüler yapacaktır. Aşık olmak ve karşı cinsiyetten bir ergenle çıkmak da onu popular yapacak alanlardan biridir. Ayrıca duygusal büyümesi ve ilişkileri öğrenmesi için de deneyim alanıdır.
Ergenlik döneminde karşı cinsle duygusal ilişkinin görülmeye başlandığı yaşlar sıklıkla 12-14 dir. Bir erkek ya da kız arkadaşının olması ergen için çok ama çok önemlidir. Eğer yoksa ya da platonik aşık olmuşsa zor ve acılı günler geçirir. O yaş grubundan bir ergen şuna benzer cümleler kullanacaktır: "Çevremdeki pek çok arkadaşımın sevgilisi oldu, benim yok. Bana öyle geliyor ki bir ömür boyu da olmayacak, hep yalnız kalacağım ve arkadaşlarım bana acıyarak ve alay ederek bakacaklar. Bir sevgilim olsa da göstersem onlara…"
Bir ergen için sevgilisi olması işte bu kadar önemlidir. Bazen sadece çıkmak için çıkarlar, yani sadece göstermek için bazen de dibine kadar aşık olurlar, tutulurlar.
Duyguları çok değişken ve uçlarda yaşadıkları için de aşık oldukları bir kız/erkek tarafından terkedilmek dayanılmazdır. Terk edilmiş ya da platonik seven bir ergeni hayatın anlamsızlığı, boşluğu ve yaşamanın gereksizliğiyle ilgili felsefe yaparken bulabilirsiniz. Tam tersi felsefeyi karşılıklı aşkı yaşadığında yani biriyle çıktığında duyabilirsiniz. Yani ergen uçlarda gidip gelemeye devam eder.
Ergen çocuğunuz varsa ve aşk acısı yaşıyorsa ona yardım etmenin en güzel yolu onun anladığınızı ifade etmektir. Konuştuğu zaman yorum yapmadan dinlemek, anlamak bir ergenin en çok ihtiyaç duyduğu ebeveyn modelidir. Onunla sohbet ederseniz ve o anlaşıldığını hissederse bu dönemi atlatması daha kolay olacaktır.
Ergenlik, risklerin alındığı bir dönemdir. Aşk acısı, terk edilmek bazen ergene dayanılmaz gibi gelebilir, hayatın sonuymuş gibi algılayabilir. Bu dünyadan çekip gitmek bile isteyebilir. Bu nedenlerden dolayı baskı yapmadan ona yakın olun, destek ve sevginizi hep gösterin. Onun gelgitlerine anlayışla yaklaşmayı deneyin ve çok zorlanıyorsanız da bir uzmandan destek almakta rahat olun.