“Notos’un geleneksel yıllık soruşturmalarının on beşincisinin sonuçları belli oldu. Bu yılki konumuz: ‘Yüzyılın 100 Şairi’.
Şiirin edebiyat içindeki yerini hiçbir edebiyatçı tartışmaz. Şiir her zaman doruk noktasındadır. Hem bütün sanatların anası sayılır hem de olağanüstü soyutlama yetisiyle yaratıcılığın sınırlarını kaldırır.
Notos’un ‘Yüzyılın 100 Şairi’ soruşturmasında ortaya çıkan 100 şairin 53’ü dünya edebiyatlarından, 47’si bizim edebiyatımızdan. Bu sonuç elbette dünya şiirinin yarıya yakınını bizim şairlerimizin temsil ettiğini göstermiyor. Bunu hiç kimse düşünmez ama seçim yapılırken önce bizim edebiyatımızın şairleri geliyor akla, sonra dünya şairleri.
Bunun nedeni yeterince şiir okumamak mı, dil sorununun aşılamaması mı, merak eksikliği mi... Bunların tümünün de etkisi olmalı...”
Soruşturmanın 365 seçicisinin de adı yer alıyor.
Listedeki ilk 20 şair şöyle sıralanıyor:
Nâzım Hikmet Ran
Pablo Neruda
Masa başında oturmaktan çok uçak koltuklarında geçer zamanınız.
Hem dünyanın gidişatını takip edeceksiniz hem de ünlü liderlerle konuşacaksınız.
Kitabın adı, ‘Sami Kohen Anlatıyor-Ver Elini Dünya’.
‘70 Yıllık Gazeteci Serüveni’ni okurken bu durumu da anımsadım.
Söyleşi ve yayına hazırlayan: Nihal Boztekin.
Kohen’in anılarında hem bir Musevi ailesinin yaşamını, hem iyi bir gazetecinin meslekteki serüvenini, hem de uzun bir dönem Babıâli’nin tarihini okuyoruz.
Yazmaya devam edişini belgeleyen satırlar:
“Evet, halen yazıyorum ama bu büyük bir gayret gerektiriyor. Bir süreci var, zaman alıyor ama bu bir yerde de irade meselesi. Sabah kalktığımda karbon kâğıdını alıyorum, şeritsiz daktiloda yazmak beni motive ediyor. Bu bir azim meselesi, devam edeceğim yazıya.”
Belli günler, belli kutlamalar iz bıraktığı oranda bir anlam taşır.
Birçok kadının öldürüldüğü, birçok kadına şiddet uygulandığı bir dünyada kadın derneklerinden, kadın haklarına gönül vermiş herkesten eyleme dönük planlar bekliyorum.
Pozitif ayrımcılık sadece bir terim değil bir hareketin başlatıcısı olursa etkili olur.
Şimdi televizyonlar ve basın, kadın çalışanları, üretenleri, emek verenleri gündeme getiriyor. Böyle günlerde kitabevleri kadın yazarların kitaplarından bir armağan paketi yapmalılar.
Bir ülkede hatta alanı büyütelim dünyada, kadının durumunu edebiyattan öğrenebilirsiniz. Dünya klasikleri kadın kahramanların zihinlerde yer ettiği örneklerle doludur.
Kadınların tarih içinde siyasetteki belirleyici ve öncü kimliklerini öğrenmeliyiz, dünden bugüne bakış açısı ancak böyle oluşur.
Edebiyat dışında sanat dünyasındaki kadınların da küçük boyutta biyografileri hazırlanmalıdır.
Artık az sayfada çok şey öğreten kitapların modası geçerli.
Bir zamanlar çok kullanılan bu söz, bizim siyasal hayatımıza ‘Markopaşa’ dergisiyle (25 Temmuz 1946 - 19 Mayıs 1947) girdi. Tek parti yönetimini keskin bir üslupla eleştiren dergiyi; Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve karikatürist Mustafa Mim Uykusuz çıkardılar. Markopaşa dergisinin mizah ve siyasal tarihimiz içindeki yerini öğrenmek istiyorsanız, Levent Cantek’in ‘Markopaşa- Bir Mizah ve Muhalefet Efsanesi’ kitabını okumalısınız.
Bu dergiye Markopaşa adının verilmesinin isabetli bir karar olduğunu, tanıttığımız kitabı okuduktan sonra kabul edeceksiniz. Adını kullandığımız Marko Paşa kimdi? Sefa Saygılı - Cihan Okuyucu’nun kitabı bu sorunuzun cevabını veriyor: ‘Arşiv Belgeleri Işığında Marko Paşa, Hayatı - Çevresi - Şahsiyeti’. Kitabın kapağındaki ithafı özellikle vurgulamalıyız: “Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf...” İnceleme üç ana bölümden oluşuyor:
Birinci bölüm: Marko Paşa: Ailesi ve İlk Tahsil Yılları
İkinci bölüm: Marko Paşa’nın Aile Çevresi ve Çocukları
Üçüncü bölüm: Şahsiyeti ve Yöneticiliği
Yaşamının özet sunumu şöyle yapılabilir: Önce talebe, sonra tabip ve 18 yıl da görev yaptığı Mekteb-i Tıbbiye yılları. Bu süreç içinde kimlerle çalışmış: Abdülmecit, Abdülaziz, İkinci Abdülhamit...
Arşiv Belgeleri Işığında Marko Paşa, Hayatı- Çevresi - Şahsiyeti
Ferdi Özbeğen’in long play’inin (uzunçalar) kısa sürede çok sattığını, o yılların yeniden yaşandığını gazetelerde okudunuz.
Peki Ferdi Özbeğen kimdir? Ali Rıza Türker’in hazırladığı ‘Şöhret Dediğin–Ferdi Özbeğen’* kitabında bu sorunun ayrıntılı yanıtını bulacaksınız.
Ben de yeni uzunçalarını yazmıştım.
Bir okur mektubunu da bu vesileyle yayınlıyorum.
Bu alandaki birçok kişiden önce ilk piyanist şantör Şefik Uyguner’i hatırlattı. Onu da rahmetle anıyoruz.
Kitabı yazış nedenini Önsöz’de açıklıyor: “Akıllara, ‘Yazmak için neden Ferdi Özbeğen’in hayatı seçildi?’ diye bir soru gelebilir.
Hemen belirteyim. 30 yıllık dostluğumuzda, özellikle faal gazetecilik yıllarımda Ferdi Özbeğen’le çok geniş sohbetlerimiz oldu.
Müzisyenlikteki becerisi bir yana; üslubu, çevresindeki kişilerle ilgili yaptığı karakter çözümlemeleri, siyasi yorumları ve günlük olaylar karşısındaki mizahi yaklaşımlar Ferdi Özbeğen’in ilginç özellikleriydi.
Orkestra Türkiye’nin birçok kentinde konserler verecek.
Türkiye’de CSO, İDSO gibi büyük orkestraların yoğun çalışmalarının ihtiyaca cevap vermekte yetersiz olduğu kaale alınırsa, bu orkestranın kurulmasının gerekçesi ortaya çıkar.
TRT FO’nun yapısı farklı olacak. Orkestra değişik türdeki müzikleri seslendirecek.
Senfoniler, konçertolar, operalar, film müzikleri, pop parçalarını seslendirecek.
Klasik Batı müziğinin önemli bestecilerinin yanı sıra önemli Türk bestecilerini de seslendirecek.
TRT’nin tarihinde bu tür çalışmalar yapılmıştır.
Yeni bir orkestra yeni bir seyirci kitlesini çekecektir.
Geçmişten bazı örnekler verelim.
‘Tekerrür’, Ebüzziya’nın 2019’da bu sergi için ürettiği yüksek pişirimli seramik çanaklardan oluşuyor.
İsmini Sören Kierkegaard’ın ‘Tekerrür’ başlıklı kitabından alan sergi, Alev Ebüzziya’nın gündelik ve kadim bir nesneyi tek bir malzemeye, yönteme ve biçime odaklanarak, kendi özgün yorumuyla sunan yapıtlarını bir araya getiriyor. Sanatçının tekrar eden formlar arasındaki nüansların keşfini izleyiciye bıraktığı sergiyi görmek için 5 Mart Cuma gününe kadar zamanınız var.
Sanatçının tasarladığı, Kopenhag merkezli tasarım firması Raawii tarafından farklı renklerde sırlanarak üretilen seramik serisinin zarif ve çok yönlü örneklerini Arter Kitabevi’nde bulabilirsiniz.
Sanatçı için epey yazdım, Paris’te de beraber resim atölyelerini gezdim.
Arter’in hazırladığı Alev Ebüzziya Siesby–‘Tekerrür’ kataloğundaki bazı yazılardan bilgiler aktaracağım.
Eda Berkmen: “Alev’in çanağını, görünmeyecek kadar küçük ayağından, tek renkte sırlanmış oluşundan, ince ağzının hafifçe kıvrılarak bir öncülün varlığını ima eder. Bir önce ile bir sonra olduğunu varsayar. Yüksek pişirimli bu çanakların genelde birkaç ince yatay çizgi hariç süslemesi yoktur.”
Nermin Kura: “1960’lardan beri stüdyo seramik sanatçısı olan Alev Ebüzziya Siesbye 20. yüzyılın başlıca seramik çanak ustalarından biri olarak anılır.”
Ali Kayaalp
Geçen hafta dinlediklerimden biri ‘Arif Sağ-70’ler’ uzunçaları.
Plağın içinde Türkçe–İngilizce olarak hayatının, sanatının yer aldığı bir yazı yer almaktadır.
Oradan alacağım birkaç cümle, hayatı üzerine bir hatırlatma özelliği taşıyor.
Sanatçının dönemlerini, o çalışmalardaki ürünlerini buradan okuyabilirsiniz.
Köln’de, Hollanda’da birçok konserler verdi.