Bu sorunun yanıtı neredeyse sonsuzdur.
Önce şöyle diyenler çoğunluktadır: “Her gün sevdiğim müziği, sanatçıları dinleyeceğim. Pazar benim için farklı bir zevk zaman dilimi değil.”
Ailenin bütün bireyleri bir kahvaltı masası başında toplandıklarında ortak bir liste yapılabilir mi? Özellikle herkesin üzerinde mutabık kaldığı, beğendiği parçalar nelerdir?
Şimdi bir koşulu yazmanın sırası.
Anılar, o yazarın çeşitli yönlerini ortaya koymakla sınırlı değildir. Yazarın birçok özelliğinin, öneminin dost kalemlerden onaylanmasıdır.
Sait Faik’i ben edebiyat matinelerinde tanıdım. Eski Eminönü Halkevi’nde yapılan edebiyat matinesindeki bir olayı anımsadım.
Sait Faik kürsüye çıkmış öyküsünü okuyordu. Salon yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı. Özdemir Asaf kürsüye fırladı, "Nereye gidiyorsunuz" diye bağırdı, "Hepimiz ondan geldik" dedi. Salonu terk etmeye yeltenen herkes salona dönüp onu dinledi.
Adil İzci’nin hazırladığı 'Anılarda Sait Faik' bir anlamda edebiyat tarihi niteliği taşıyor. Edebiyatın, sanatın değişik adlarından yapılmış bir seçki... Sait Faik’i yeniden okumaya sevk edecek önemde.
Adil İzci’nin 'Önsöz’üne bakalım: "Kimilerimiz ozanın/yazarın art alanını bilmekten yana olmaz. Onlara göre anılar size bir doğrultu gösterir, kendinizi onun güdümünde bulursunuz. Olabilir, hatta yer yer doğrudur da bu yargı; ama ben kendi payıma bir ozanı/yazarı hakkındaki anılarla birlikte okumanın daha kapsamlı bir algılama sağladığı inancındayım."
KİMLER VAR?
Rıfat Ilgaz’dan Agop Arad’a, Salâh Birsel’den Ömer Faruk’a, Abidin Dino’dan Celâl Sılay’a, Orhan Veli’den Cahit Irgat’a, Ziya Osman Saba’dan Haldun Taner’e, Sabahattin Batur’dan Naim Tirali’ye, Bedri Rahmi’den Vedat Günyol’a Türk edebiyatının tarihine geçmiş adları... 60’ı aşkın yazarın anıları size renkli bir Sait Faik portresi sunuyor.
Cenap Şahabettin’in Bakırköy’deki evi konusundaki haberi Hürriyet’te okumuşsunuzdur.
Hürriyet, yazar evlerinin onarılması, ziyarete açılacak duruma getirilmesi için bir kampanya başlatmıştı. O kampanyanın uygulama alanındaki sonuçlarını gözden geçirmenin zamanı geldi. Haberin ateşiyle belediyeler başta olmak üzere sözler veriliyor, vaatlerde bulunuluyor sonra hepsi donup kalıyor.
Aslında birçok yazarın evi müze olmalı, orada kitapları sergilenmeli.
Müze-evler yazarın unutulmamasını sağlıyor.
İstanbul’u düşünüyorum. Tevfik Fikret’in Âşiyan’ı kendi evi.
Teşvikiye’deki Abdülhak Hamit’in Maçka Palas’taki oturduğu kata ve Necati Cumalı’nın Etiler’de oturduğu evin dış kapısına bir plaket konulmuştu.
Cenap Şahabettin’in Bakırköy’deki evinin statüsünü onarım için almalı.
Evin durumu en azından
Benim de çok beğendiğim bir sanatçı Ekşioğlu. Türkiye’deki bütün sergilerine de gittim.
‘Benim Kedilerim’ için de bir yazım yayınlanmıştı.
Orhan Duru, Ekşioğlu’nu nasıl yorumlamıştı:
“Ekşioğlu, antik ve estetik nazik
Kendi başına bir yeryüzü ustası
İnsancıl ve masalsı
Adı ekşi ama yapıtları tatlı
Bir bakışta Yunus Emre’yi arattı.”
Her hafta gerçekleştirilen konser saatinde bu hafta hangi orkestra, hangi eserleri seslendirecek:
- Şef Christian Thielamann
- Dresden Saatskapelle Orkestrası
- Brahms, ‘İkili Konçerto’
Kemancı Lisa Batiashvili – Çellist Gautier Capuçon
- Çaykovski: Romeo Juliet fantezi uvertürü
Elbet bu istek, bu dilek karşılıksız kalmayacak, bir çalışma seferberliğinin ateşleyicisi olacak bu cümle.
Hürriyet Gösteri’nin yayın hayatına nasıl başladığını hatırlatayım bu vesileyle.
Ben hem Hürriyet hem Cumhuriyet’te yazı yazıyordum. O dönem Hürriyet’in genel müdürü Nezih Demirkent benden bir dergi hazırlamamı istedi.
Derginin sahibi de Sedat Simavi olacaktı. O dergi aracılığıyla Sedat Simavi’yi yakından tanıdım, birlikte çalıştığımız günlerde onun bilgisi ve sezgisinden çok yararlandım.
Biraz garip bir durumdu ama iki kurumda da dergi çalışmalarını yapıyordum. İki gazetenin sahibinin, Nadir Nadi’nin de, Erol Simavi’nin de, hatta Cumhuriyet genel yayın müdürü Oktay Kurtböke’nin de bu çalışmalardan haberi vardı.
Dergi idarehanelerinin en hoş yanı yazarların mekânı ziyaretiydi. Hem dergiyi çıkaranlarla hem de birbirleriyle karşılaşıp sohbet ederlerdi. Merkezde, Cağaloğlu’nda olmanın avantajıydı bu.
Hürriyet Gösteri’nin ilk sayısı Aralık 1980’de çıktı. Yazıişleri müdürü olarak da Ergil Tezerdi’nin adı vardı.
Dergide edebiyatın bütün türlerinden, sanatın farklı dallarından yazılar vardı.
Böyle kutlama günlerinin görüntüsü dışında, bu konuda kitap okunması taraftarıyım.
Cumhuriyet’in başlangıcından oluşum sürecine kadar geçen zamanı algılayabilmek için Atatürk’ün ‘Nutuk’unu okumak şarttır.
Birçok baskısı yapılmıştır, ben ilk özgün metnini bir tarih tadı alarak okurum.
Destekleyenlerin, ihanet edenlerin, köstek olanların da belgesel bir romanıdır. ‘Nutuk’tan sonra başka kitapları da okumalısınız. Özellikle siyasal alandaki kitapları okurken, dünya ortamını da unutmayın.
O dönemin tanıklarının kitaplarını ayrıca tavsiye ederim. Atatürk’ü tanıyanların, tanıklıkların eserlerini kitaplığınızda bulundurmalısınız.
Her kuşağın yaşadıklarının ışığında, siyasal ve edebi eserleri okumalarını her zaman öneririm. Devraldığınız bir devrimin aşamalarını izleyerek bugünkü yerinizi belirleyebilirsiniz.
Bazı yazarlar var ki Atatürk’ün adının geçtiği her satırda onları da anmalısınız. Falih Rıfkı Atay ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu başta gelen adlardır.
Tevfik Fikret
Özellikle yazlık yerlerde festivallerin, konserlerin gerçekleşeceği umudundayım. Yazlık yerlere gidenlerin müziğe, sanata ihtiyaçları olmayacak mı? Turizm denince artık kültür turizmi de bunun içine giriyor.
Konserler, film gösterileri açık havada yapılabilir. Eskiden televizyon olmayan dönemlerde, bahçe sinemaları ilgi görürdü. Birkaç yıl önce bazı kurumlar bahçe sinemalarını açtı ama eski seyircisini bulamadı.
İKSV’nin düzenlediği Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma ve Galalar bölümündeki filmler haziran ayında gösterilecek.
Yabancı ve yerli filmlerden yapılacak seçmeler, açık hava sinemalarında gösterilecek.
İKSV, çevrimiçi olarak çalışmalarını sürdürdü. Ama yazın böyle bir uygulamaya bence gerek yok.
Her gün Bodrum’a dair bir haber okuyorum. Doğuş Grubu’nun düzenlediği Bodrum Müzik Festivali’nden, Gülsin Onay’ın danışmanlığını yaptığı Gümüşlük Piyano Festivali’nden haber yok.
İzmir’deki müzik festivalinden söz eden yok.
Yaz aylarında her yer açık hava sahnesi.