Paylaş
Dünyanın devleri Cevher markası kullanıyor. Özyavuz’u takip edenler gastronomiye olan ilgisini de iyi bilir. “gevrekandginger” sosyal medya hesabıyla gastronomi kültürümüze büyük katkılar yapıyor. Sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en güzel lezzetlerini onun bu lezzet yolculuğunu izleyerek takip ediyorum.
Geçenlerde sosyal medya hesabından bir metin paylaştı.
Aynen katılıyor altına imzamı atıyorum.
“Açık konuşacağım, pandemide kabak ne yazık ki restoranların başına patladı. Tanıdığım, sevdiğim birçok restoranın mutfak ekibiyle veda yemeğinden kareler paylaşması, beni hem üzüyor, hem kızdırıyor.
Evet, marttan kasıma 5 kat artışla korkunç bir tablo içindeyiz.
Evet, insanların bir arada olduğu yerler ciddi risk teşkil ediyor.
Evet, az sayılarıyla çok kişiye yetişmek için canla başla hayat kurtaran sağlık çalışanlarımız gitgide hasta seçecek yoğunluğa sürükleniyor.
Evet, insanlarımız hâlâ tatlı psikolojileri bozulmasın diye kuralları hiçe sayarak sosyalleşmenin derdinde.
Ama bunun tek sorumlusu restoranlar mı?
Keşke pandeminin ilk sinyallerinde gezegenin şalterini 15 günlüğüne indirebilseydik de şeflerimiz, işletmecilerimiz, kendilerine kesilen faturayı ekonomimizin dokunulmaz kalesi AVM’lerde ya da otellerde tenceresini kaynatmaya devam eden restoranları izleyerek, destek paketi olmadan nasıl ayakta kalacaklarını düşünerek, haksız şekilde bir bedel ödemeselerdi.
2 milyon insana istihdam sağlayan; tedarikçisiyle, dağıtımcısıyla, iş birlikçisiyle, işsiz aileleriyle 10 milyon emekçiye ulaşan bir kısıtlama; ancak restoranların yanı sıra çok sayıda insanı bir arada bulunduran başka iş yerleri, berberler, kuaförler, masaj salonları, hamamlar da kapatılınca, toplu taşıma kısıtlanınca, okullar hepten eve taşınınca, hoşgörünün kıblesi ibadethanelerimiz bir müddet boş kalınca, kısacası herkes elini taşın altına koyunca anlamlı olabilir. Zira ekonomimiz için endişelensek de çare ne yazık ki bir süre dişimizi sıkıp tam kapanmaktan geçiyor.
Paket servis ve gel-al sistemin uygulanacağı yer var, uygulanamayacağı yer var. Urla’da menü olmadan yerel malzemeyle çalışan işletmeler, mutfağımızı yüksek standartlara çıkarmaya uğraşan rafine restoranlar ya da büyük umutlarla açılmış yeni adresler, mahallemizde motoruyla pide dağıtan köklü esnaf dostumuz kadar şanslı olmayabilir. Dolayısıyla biz tüketici olarak elimizden geldiğince güvendiğimiz, sevdiğimiz, yarın da sofrasına oturmak istediğimiz restoranlardan sipariş vererek onların yanında olacağız. Ama pandemi yönetimi bu günah keçisi ilanını ne kadar sürdürecek, orası meçhul...”
Pandemi sonrasında sevdiğimiz mekanları yine yerli yerinde bulmak istiyorsak hepsine bu dönemde destek olalım.
Haluk Özyavuz’a katılıyorum.
Anketler de kentsel dönüşümü gösteriyor
İSTANBUL Ekonomi Araştırma’nın yaptırdığı Türkiye raporunun son anketinde deprem ele alınmış.
Türkiye bulunduğu coğrafyanın getirdiği koşullar nedeniyle deprem riski en yüksek olan ülkelerin başında geliyor. Buna ek olarak, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70’inin deprem bölgesinde yaşıyor olması, olası bir deprem sonucunda oluşacak hasarların önemli büyüklükte maddi ve manevi kayıplara yol açmasına sebep oluyor. 2020 yılında Elazığ ve İzmir’de yaşadığımız deprem felaketleri, bizleri her an etkileyebilecek olası bir depremin ne gibi sonuçları olabileceğini hepimize tekrardan gösterdi. Geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Şehirclik Bakanı Murat Kurum ülkemizde riskli statüsünde bulunan 6.7 milyon binanın 1.5 milyonunun acilen yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini belirtmişti. Bu anlamda vatandaşın deprem bilincine ek olarak önümüzdeki dönemde yapılacak kentsel dönüşüm projeleri bir hayli önem taşıyor.
Türkiye Raporu kasım ayının ikinci anketinde katılımcıların bilinç seviyesini ve kentsel dönüşüme olan bakışlarını araştırmış.
Katılımcılara “Eviniz depreme dayanıklı mı?” sorusu sorulduğunda ankette yüzde 56 “Evet” yanıtını verirken, yüzde 20 “Hayır” diyor. Bu sonuçlara bakarak katılımcıların yarısından fazlasının evlerinin depreme dayanıklı olduğunu düşündüklerini, bildiklerini söylüyor.
Ancak en önemli sonuç katılımcıların yüzde 24’ünün evlerinin depreme dayanıklı olup olmadığını bilmemeleri olmuş.
Depreme hazırlık konusunda önem taşıyan bir diğer konu olan kentsel dönüşüm konusunda katılımcıların fikirlerini anlamak adına “Evinizin kentsel dönüşüme girmesini ister miydiniz?” sorusu yöneltilmiş.
Sonuçlara göre katılımcıların yüzde 38’i evlerinin kentsel dönüşüme girmesini istediğini belirtirken, yüzde 56 gibi bir çoğunluk istemediğini belirtti. Son olarak katılımcıların yalnızca yüzde 6’sı evlerinin zaten kentsel dönüşüme girdiğini ifade etti.
En son yaşanan İzmir depremi ile birlikte kentsel dönüşüm projelerinin yeterliliği konusunda eleştiriler yapılmıştı. Bu anlamda kentsel dönüşümün önündeki en büyük engelin ne olduğunu katılımcılara sorulmuş. Sonuçlara göre katılımcıların yüzde 39’u kentsel dönüşümün önündeki en büyük engelin kötü uygulamalar, müteahhitler olduğunu ifade ediyor. Katılımcıların yüzde 20’si kaynakların kısıtlı olması yanıtını seçerken, yüzde 17’si ise en büyük engelin rant olduğu görüşünde. Son olarak yüzde 14, kentsel dönüşümün önündeki en büyük engelin mal sahiplerinin isteksizliği olduğunu düşünüyor.
Pandemi her şeyi değiştirecek
BODRUM, Çeşme’de kalanların sayısında çok artış var. Perakende mağazalarının bazıları genellikle ekim sonu kapılarını kapatırdı. Bu yıl hepsi açık... Üstelik kasalarda da yoğunluk devam ediyor. Bence pandemi bu yaşam biçimini kalıcı hale getirecek. Çoğu insan yaz tatillerine erken başlayacak ve mümkün olduğu kadar uzatacak. O yüzden artık yazlık evlerin ısınma, yalıtım gibi konuları da öne çıkacak. Artık ısınma çözümleri olan evler daha çok rağbet görecek. Çünkü maalesef bizde yazlıklar iki ay, en fazla üç ay kullanıldığından ve kışları açılmadığından ısınma klimalarla çözülürdü. Ama bunun yeterli olmadığını da çok iyi biliyoruz. Pandemi birçok şeyi değiştirecek gibi gözüküyor.
O konserleri de özledim
PANDEMİNİN ilk döneminde sosyal medya üzerinden harika konserler, söyleşiler dinledik. Kalabalıklar içinde bunları yapamadığımız dönemde bana çok iyi gelmişti.
Birkaç haftaya havalar daha da soğuyacak.
Ben şirketlerin yerinde olsam şimdiden aralık ortasından marta kadar olan takvimi programlardım.
Hem sanatçılarımız biraz nefes alır, hem de şirketlerimiz sosyal sorumluluk projeleriyle pandemi sürecinde markalarına yatırım yapabilirler.
Elbette dışarıda ya da bir salonda yapılacak konserleri hiçbir şeye değişmem ama bu dönem böyle geçecek.
Hep birlikte, evde kalarak ama bu dönemi de eğlenceli hale getirerek.
Paylaş