Deniz Bayramoğlu

Gözler Fransa’ya çevrildi

16 Mayıs 2005
Öncelikle bir özür ile başlayalım. Geçen haftanın son üç günü sizinle buluşamadık. Bir yandan ağır bir soğuk algınlığı bir yandan da belki de dünyanın en önemli bilim tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in İstanbul ziyareti zamanımızın çoğunu aldı. Ama nihayet zaman açısından rahat bir döneme girebildim ve yazılarıma kaldığım yerden devam edebiliyorum.Efendim, piyasalarımız Fransa’daki referanduma artık sadece günler kala hop oturup hop kalkıyor ama Avrupalıların durumu bizimkinden bin beter. Fransa’da aşırı sağ dışındaki tüm kesimler Anayasa oylamasında evet yanıtının çıkması için uğraşıyor. Ama yapılan kamuoyu yoklamaları hala evetçiler ve hayırcıların oranının eşit, hatta hayırcıların biraz daha önde olduğunu gösteriyor. Anayasa’nın Avrupa Birliği’nin siyasi başkenti kabul edilen Fransa’da reddedilmesi kimi karamsar uzmanlara göre AB projesi için sonun başlangıcı anlamına gelecek. Bu teori elbette şu aşamada gerçeğin uzağında ama mevcut karmaşık konjonktürde başka gelişmelerle de desteklenirse gerçeğe dönüşmesi hiç de olasılık dışı değil.Şu notu da aktarmak gerek. Anayasaya evet diyeceğini açıklayan Fransızlar da hayır diyeceğini söyleyenler de hep aynı gerekçeyi öne sürüyor: Türkiye’nin AB üyeliğinin engellenmesi... Oysa madalyonunu diğer yüzü gerçek nedenin farklı olduğunu ortaya koyuyor. Avrupa’nın en milliyetçi hatta belki de şoven ulus olan Fransızlar yeni anayasa ile hem AB içindeki etkinliklerinin azalacağını hem de iç siyasette inisiyatifin Brüksel’e geçeceğini düşündükleri için anayasaya hayır diyor. Elbette Türkiye’nin üyeliğine de ciddi bir muhalefet var. Ama asıl neden belirttiğimiz gibi Fransızların ulusal gururu... Yani sadece bizde değil Fransa’da da AB’nin manevi şahsında küreselleşmeye karşı, ciddi bir karşı koyuş var. Almanya’daki durumun farklı olmadığını da hatırlatalım. Yani ulus devlet-küreselleşme çatışmasında son günlerde ulusalcıların sesi daha yüksek çıkıyor. Hem içirde hem dışarda... Anayasa tartışmaları düne kadar sadece Fransa içinde cereyan ederken şimdi artık sınırları aşmış durumda. Avrupa Birliği ülkelerinde Fransa’daki durumun büyük tedirginlik yarattığını ve buralardan da Fransızları evet demeye ikna etmek için açıklamalar gelmeye başladığını görüyoruz. Son açıklama AB’nin maliye politikalarını düzenleyen komisyon başkanından, Joaquín Almunia’dan gedi. Almunia Fransa’nın anayasaya evet demesi durumunda büyük ekonomik sıkıntılar yaşayan Avrupa ekonomisinin yeni bir ivma kazanacağını söyledi. Avrupa’daki yatırımcı ve tüketici güvenini anayasa ile ilgili belirsizlik nedeniyle dibe vurduğunu belirten Almunia, bu durumdan AB üyesi ülke liderlerinin de kısmen sorumlu olduğunu belirtti. Financial Times gazetesine konuşan Almunia, isim vermedi ama Almanya ve Fransa’yı kastederek “kimi ülkelerde liberal reformlara karşı hissedilen karşı koyuş da işimizi kolaylaştırmıyor” açıklamasını yaptı. Hatırlayacaksınız Almanya’da SPD liderlerinden Franz müntefering’in yabancı sermaye konusunda söylediklerini geçen hafta sizlere aktarmıştım.Kişisel kanaatim, Fransızların AB projesi içindeki etkisini yitirmek istemeyecekleri ve artık çok vahşi hale gelen ekonomik-siyasi ortamda yok olmamak için güçbirliği yapmak gerektiği fikrinin kazanacağı yönünde. Yani az bir farkla bile olsa Fransa’da anayasa referandumuna evet yanıtının verileceğini düşünüyorum. Ama bu eğer Fransa’da aklı selim kazanmaz ve referandumda hayır yanıtı çıkarsa ne olacak. Açıkçası ben felaket beklemiyorum. Çünkü Türkiye piyasalarında şu aşamada zaten hayır yanıtı geleceği beklentisi fiyatlara dahil edilmiş durumda. Kararın hayır çıktığın varsayarsak akut etkinin bile ciddi bir düşüş getirmeyeceğinin, bunun karşısında çıkacak evet yanıtı ile piyasada yeniden ve hızlı bir yükselişin başlayacağının da piyasa uzmanları arasındaki en güçlü beklehti olduğunu hatırlatalım.
Yazının Devamını Oku

İtalyanlar Telekom’a fiyat biçti: Bir kaç yüz milyon euro

11 Mayıs 2005
Telecom Italia, baştan beri en hevesli talip olarak görüldükleri Türk Telekom ihalesinde taktik değiştirdi. Daha önce Türk Telekom’u almazlarsa AVEA’dan da çekileceklerini açıklayan Telecom Italia Başkanı Provera, şimdi de 10 milyar dolara kadar fiyat biçilen Türk Telekom için bir kaç yüz milyon euro ayırabileceklerini söylüyor.

Geçen haftadan bu yana Türk Telekom’un özelleştirilmesi ile ilgili gelişmeleri ilgiyle takip ediyorum. Son gelişme hepinizin malumudur, ihaleye katılacak kuruluşların “parayı denkleştirmemiz gecikebilir” gerekçesiyle istedikleri erteleme gerçekleşti. 31 Mayıs’ta sona ermesi gereken son teklif verme süresi 24 Haziran’a kadar uzatıldı.

İhale sürecine 10 şirket katılmıştı. Bunlardan İspanyol Telefonica ve Belçikalı Belgacom ihaleden çekildi, geriye 8 şirket kaldı: 

 Telecom Italia,
 Etisalat- Çalık Enerji- Dubai Islamic Bank Ortak Girişim Grubu,
 Saudi Oger,
 Koç Holding,
 Oyak,

Yazının Devamını Oku

Yabancı sermaye ve Şeytan dürtüşü

10 Mayıs 2005
Geçen hafta gazetelerin birinci sayfalarındaki, “Türkiye’de yaşanan istikrarın meyvelerini vermeye başladığı” ve bu çerçevede “Türkiye’ye yabancı sermaye akını yaşandığına” ilişkin haberleri umutla okuduk çoğumuz.

Bankalar alındı, marketler satıldı, yıllardır kataloglarını ağzımızın suyu akarak izlediğimiz dev şirketler Türkiye’de mağaza açtı.

Dünyanın üçüncü büyük (ve en gelişmiş) ekonomisi Almanya’nın başbakanı, peşine 600 işadamını katıp İstanbul’a geldi. Onları burada Türk başbakan ve 600 Türk işadamı karşıladı.

Arap işadamları geçen hafta İstanbul’da devasa bir toplantı gerçekleştirdi ve bu toplantıya Arap ülkelerinden önemli devlet adamları da katıldı.

Ayrıca Forum İstanbul çerçevesinde dünyanın dört bir yanından gelen fikir ve işadamları da İstanbul’daydı.

Asya Kalkınma Bankası Merkez Bankası Başkanları da İstanbul’da toplandı.

Ayrıca sırada daha bir sürü haber var gibi görünüyor…

Türk Telekom özelleştirilmeyi bekliyor.

Tüpraş, Petkim, Erdemir ve THY’deki Özelleştirme İdaresi payları özelleştirilmeyi bekliyor.

Yazının Devamını Oku

Asgari ücret yüksek

9 Mayıs 2005
Şaka olsa gerek! Şaka di mi? <br><br>Öyle sandım, ama değilmiş. Ciddi ciddi söylemiş… IMF’nin demir leydisi, birinci başkan yardımcısı Anne Krueger, Türkiye ekonomisi ile ilgili sıkıntılarını dile getirirken asgari ücretin yüksek olduğunu söylemiş.

Bu söz üzerine gazetecilerden gelen “Siz bu parayla geçinebilir misiniz?” sorusuna verdiği yanıt ise daha bir şık:

 

“Kararlılıkla! Geçinmek zorundasınız, pek çok kişi bundan daha azı ile geçiniyor. Eğer zorundaysanız, zorundasınızdır.”

 

Hatırlarsanız bu hanım daha önce de emekli maaşlarından vergi alınması önerisini getirmişti. Bu öneri büyük tepki görmüş ama yine de sesiz sedasız emekli maaşlarına minik bir diş atılmış ve küçük de olsa emekli maaşları vergilendirilmişti.

 

Anne Krueger’ın bu sözlerine kim nasıl bir yanıt verecek acaba diye düşünüyorken Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’tan gayet anlamlı bir yanıt geldi:

 

Yazının Devamını Oku

Yüksek gerilim

3 Mayıs 2005
TEM Otoyolu üzerinde, Bağcılar istikametinden Fatih Köprüsü’ne giderken, tam Okmeydanı sapağında, sağ tarafta yukarda, binlerce Volt’luk elektrik hattının toplandığı bir merkez vardır. Birkaç trafo ve devasa boyutlarda elektrik kuleleri yükselir; etrafta ise birkaç ev göze çarpar. Zaman zaman da o alanı çevreleyen tellerin altında oynayan çocuklar, dinlenen insanlar görünür. Oradaki insanlar büyük olasılıkla başka şansları olmadığı için o yüksek gerilim hatlarının altında yaşamayı öğrenmişler bir şekilde. Ülkenin geri kalanı gibi. Yüksek gerilim hayatımızın vazgeçilmezi…

Bugün gündemin en sıcak konusu olan türban tartışmalarındaki son durumu kronolojik olarak aktaracağım sizlere. Borsanın neden yükselmediğini merak eden varsa bu dökümü okuduktan sonra kendine bir sorsun: “Ben böyle bir ülkenin piyasasında yatırım yapar mıydım?”

Bu ülkede türban meselesi tartışması aslında rejim tartışması anlamına geliyor ya; o yüzden Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin’in yaptığı konuşma ile başlayan tartışma bir çok insan gibi beni de çok endişelendirmişti. Tam, aklı selimin kendine pek yer bulamadığı bu tartışmanın boyutu umduğumuzdan küçük kaldı diye umutlanmıştık ki, ipler yeniden gerildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç CNN Türk’te katıldığı bir programda yaptığı açıklamalarla, Başbakan Erdoğan’ın İsrail gezisi sayesinde gündemden düşmüş, türban sorununu yeniden alevlendirdi. TBMM Başkanı bir çok konudan bahsetti. Söz Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin’in açıklamalarına gelince de Meclis’in yetkilerini hatırlatırken o ya da bu niyetle “Meclis isterse Anayasa Mahkemesini kapatabilir” dedi. Dediğimiz gibi mesele çok sıcak bir mesele olduğundan ve Sayın Arınç bu sözleri bir kere sarf etmiş olduğundan bize yine tartışmanın hangi boyuta gideceği endişeyle izlemek kaldı.

Dün ise Anayasa Mahkemesi Başkanı bu kez CHP Lideri Baykal’ın ziyareti vesilesi ile konuştu. Bu kez konuşması Meclis Başkanı’nın sözlerine birebir yanıt niteliğindeydi.

Arınç’ın “Gelişmiş batılı ülkelerde Anayasa Mahkemesi yok” sözlerine, “Hukuk devletiyim diyen ülkelerde, yasama dahil yürütmeyi denetleyen yargı organları vardır” yanıtını verdi ve bir de uyarıyla sürdürdü bu sözlerini “Aksi takdirde geçmişteki acı deneyimleri tekrar yaşamak gibi bir durumda kalınabilir,

Arınç’ın “Bugün olsaydı Refah ve Fazilet partileri kapatılmazdı” sözlerine, “Şöyle diyebilirlerdi: (Zaman değişti, içtihatlar değişebilir. Geçmişte böyle kararlar verilmişse bile bundan sonra belki böyle verilmez. Verilip verilmeyeceğini zaman gösterir. O kararlar öyle değildir. Alıntılar da yoktur) deseler, hata yapmışsam ben de tekrar düşünür değerlendiririm”,

Arınç’ın “Meclis dilerse Anayasa Mahkemesini kapatır” sözlerine ise, “Anayasa'ya uygun mu değil mi, bunun değerlendirmesi ve denetlenmesi de bu konuda kompetan olan Anayasa Mahkemesi'ne aittir, dünyanın her yerinde. Laiklikten ne anlaşılabileceğinin takdiri de mahkemeye aittir. Beğenseniz de beğenmeseniz de ben dahil, yasama, yürütme, yargı özel ve tüzel herkes, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundadır. Eleştirebilir, onu saygıyla karşılarım. Değerlendirebilir, anlatabilir, tartışabiliriz ama buradan hareketle 'Anayasa Mahkemesi'ni kapatırız' sözüne karşı benim diyecek hiçbir sözüm yok. Kamuoyu, konuyu değerlendirecektir. Polemiğe de girmek istemiyorum. Böyle sert bir tepkinin kendilerine, partilerine ve ülkemize yarar getirmediğini zamanla anlayacaklardır. O bakımdan, yapısal olarak da ani ve sert tepki veren bir insan değilim” yanıtını verdi.

Bu yanıtların üzerine mi bilinmez ama Meclis Başkanı Bülent Arınç öğlen saatlerine doğru bir kez daha konuştu. Ntvmsnbc’ye göre: “Meclis’in Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini değiştirebilecek yetkiye sahip olduğunu hatırlatan Arınç, (Meclis kimsenin şamar oğlanı değildir) dedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç, yasama yetkisini elinde tutan Meclis’in üstünde bir organın bulunmadığını vurgulayarak, (Yasama yetkisini biz halkımızın egemenliğinden alıyoruz. Bunu da kimseyle paylaşmaya niyetimiz yok) diye konuştu.”

Bu tartışmanın dışında kalmayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bu tartışmanın yaratacağı huzursuzluk ve istikrarsızlıktan uzak kalmak gerektiğini söylediği yani itidal tavsie ettiği konuşmasına, yapılan tartışmanın rejim tartışması olduğu sözlerini de ekleyiverdi:
“Dediğim dedik, güç bendedir, istediğimi yaparım’ deyip siyaset; hukukun özünü de tahrip etmeye, hukukun temel ilkelerini de rejimin, Anayasanın özünü de her gün yeniden tanzim etmeye kalkarsa, ülkede çok büyük huzursuzluk ve istikrarsızlık kendisini gösterir. Bundan uzak kalmak gerekir, bu temel ihtiyaçtır.”

Bu yazıyı tamamladığımda saatler 16:00’ı gösteriyordu. Kim bilir. Bu tartışmaya daha kimler katılır. Gerilim arttıkça artıyor sayın seyirciler. Ardından ne gelecek acaba?

Yukardaki soruyu tekrarlıyorum:
Siz böyle bir tartışma varken Türkiye’de istikrarın kalıcı olduğuna, ekonominin büyümesini sürdüreceğine, şirketlerin kar açıklayacağına güvenip yatırım yapar mıydınız?
Yazının Devamını Oku

3 Ekim’e doğru

2 Mayıs 2005
Borsa, faiz ya da döviz farketmez. Piyasalarda yeni bir hareket yaşanması için bugünün tek koşulu AB ile ilişkilerin yeniden normale dönmesi. Ama maalesef son gelişmeler normalleşmenin pek yakında olmadığını gösteriyor.

Bir kaç ay önce, yani Türkiye 17 Aralık’a zirvesine hazırlanırken Avrupa Birliği içinde bir grubun olur olmaz isteklerle Türkiye’yi yıldırmaya, böylelikle de kendileri reddetmeden Türkiye’nin üyelikten çekilmesini sağlamaya çalıştığını, bir başka grubun da bu durumdan istifade ederek Türkiye’nin normalde kabul etmesi mümkün olmayan talepleri gündeme getirdiğini söylemiştik.

 

O dönem kimi okuyucularımız gönderdikleri elektronik posta mesajlarında bu tespitimize katılmadıklarını hatta böyle bir yorumda bulunmanın meseleyi anlamamakla eşdeğer olduğunu belirtmişti.

 

Bugün Milliyet gazetesinin birinci sayfasında bir haber var. “Gül’den belalı sitem” başlıklı bu haberde bakın neler söyleniyor:


”...Brüksel'deki arkadaşlarınız AB Komisyonu yetkililerine, (Türkiye'de bir yavaşlama görüyor musunuz) diye soruyor. Onlar da hemen bu soruları fırsat biliyor. AB konusunda karşımızda iki çevre var. Birinci gruptakiler bize, (Allah belanı versin) dedirtmek istiyor. İkinci gruptakiler de fırsattan istifade her şeyi sokuşturmak istiyor. Oysa biz AB yolunda üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. 3 Ekim'de başlayacak müzakere süreci öncesi ve sonrasını da iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun bilincindeyiz.”

 

Yazının Devamını Oku

ABD büyümesi, Fransa referandumu

29 Nisan 2005
ABD büyüme rakamları beklenenden düşük geldi. Ama Fransa’da 29 mayıs’ta yapılacak olan Anayasa referandumu Türkiye ile bu kadar ilişkilendirilmeseydi böyle bir piyasa ile karşılaşmayacaktık.

Dün Amerika kadar önemli olduğunu belirttiğimiz Almanya ekonomisinin büyüme verileri ile ilgili tahminleri tartıştık. Aynı günün akşamı ABD büyüme rakamları açıklandı. Beklenenin çok altında gelen bu rakam da dünya piyasalarında satışa neden oldu. ABD büyümesinin düşük gelmesi ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımı politikasının devam edeceğini gösterdiği için önemli. Ama bu veri Türkiye’yi daha fazla etkiledi. Bu durum da yine Avrupa Birliği ile ilişkili...

Malumunuz Fransa’da 29 Mayıs’ta yapılacak olan AB Anayasası referandumu Türkiye tartışmaları ile birlikte yürüyor. Anayasa’ya evet denilmesini isteyenler de hayır denilmesini isteyenler de bunu “Türkiye’nin üyeliğini engelleyici” bir gelişme olarak göstererek prim yapmaya çalışıyor. Hatta dün muhalefet liderlerinden biri “Anayasa’ya evet çıkarsa Chirac ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapacak” şeklindeki açıklaması ile Fransızların ne kadar “tuhaf” bir ruh hali içinde olduğunu gösterdi.

Bu tartışmanın esasta Türkiye ili ilgisi yok. Ama 17 aralık’tan bu yana öyle bir hava yaratıldı ki Fransızlar ve dünyanını geri kalanı, Fransa’da yapılacak referandumun anayasaya değil de Türkiye’ye evet ya da hayır denilecek bir seçim olarak algılanması sonucunu doğurdu.

Tabii bu kadarla kalsa yine iyi... Geçen hafta yapılan araştırma’da şöyle bir cümle yer aldı:

“Fransa’da referanduma hayır yanıtı çıkarsa bu Türkiye’nin AB rüyasını sona erdirecek bir gelişme olarak algılanacak. Böyle olunca da anayasaya hayır yanıtı ile birlikte Türkiye’den ciddi bir sermaye çıkışı yaşanacak. Bu çıkış sonucu YTL dolar ve euro karşısında hızla değer yitirecek ve ülkedeki makro dengeler bozulacak.”

Piyasada dün gördüğümüz ve bugün etkili olan olmusuz, satıcılı havanın nedeni işte bu şekilde özetlenebilir.

Yazının Devamını Oku

Bir de Almanya’ya bakalım

28 Nisan 2005
Almanya ekonomisi alarm veriyor. Bu sıkıntı şimdilik sadece AB’yi ilgilendiriyor gibi görünse de yakında tüm dünyanın sorunu haline gelebilir.

Geçen yıl Amerikan ekonomisinin dünya ekonomisine yaptığı etki ekonomi ile ilgili tartışmaların birinci sırasında yer aldı hep. 2005 yılının ilk ayları da bu tartışma ile geçti ve yılın geri kalanında da yine Amerikan ekonomisinin durumu Türkiye’deki ekonomi tartışmalarının birinci sırasında olacak.

Oysa Türkiye açısından ekonomik anlamda en az Amerika, hatta belki daha da önemli olan bir ülke var. İhracatımızın yüzde 20’sinden fazlasını yaptığımız, üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği’nin ekonomik lokomotifi Almanya...

The Economist’in bu haftaki sayısında Almanya ekonomisi ile ilgili ilginç bir haber var. Haberde altı ayrı düşünce kuruluşunun Almanya ekonomisini ayrı ayrı değerlendirdiği ve çıkan sonuçların maalesef aynı olduğu belirtiliyor:

“Almanya’nın ihracata dayalı ekonomisi yüksek petrol fiyatları ve ortak para birimi Euro’nun ABD doları karşısında aşırı değerli olması nedeniyle bu yıl beklenenin altında büyüyecek.” Uzmanlar bu rapor üzerine şu soruyu soruyor:

“Dünya ekonomisinde bu yıl yüksek bir büyüme oranı beklenirken (IMF’nin revize edilmiş beklentisi yüzde 4,3) Almanya ekonomisi toparlanamıyorsa, bir çok uzmana göre pek yakında olduğunu düşünülen olası bir durgunlukta nasıl tepki gösterecek?”

Oysa koşullar Almanya’nın artık toparlanmaya başlaması için uygun bir atmosfer olduğunu gösteriyor. Örneğin, küresel ekonomik büyüme Almanya’nın ihracatına olan talebi artırmış durumda. Avrupa Merkez Bankası (ECB) son 22 aydır faizleri yüzde 2 seviyesinde sabit tutuyor, yani finansman açısından oldukça istikrarlı bir ortam sözkonusu. Bütçe politikası da ekonomik büyümenin önünü açar nitelikte. Mesela son üç yıldır Alman ekonomisi yüzde 3’ün üzerinde bir bütçe açığı veriyor. Bu yıl da bu durumun Maastricht Kriterleri’ne aykırı olmasına rağmen değişmesi beklenmiyor. Ama bunlara rağmen son dört yıllık büyüme hızı yüzde 1’in üzerine çıkamıyor.

Yukarda bahsettiğimiz kuruluşlar yaptıkları araştırmada Almanya’nın bu yıl daha önce açıkladıkları gibi yüzde 1,5 büyüyemeyeceğini, 2005 yılı büyümesinin yüzde 0,7 ile çok  düşük bir seviyede gerçekleşeceğini belirtiyor. Buna karşılık Avrupa’nın geri kalanınıda yüzde 2, ABD’de ise yüzde 3’lük bir büyüme beklentisi olduğunu da hatırlatalım. Gelecek yıl ise en iyi ihtimalle Almanya ekonomisinin yüzde 1,5 oranında büyüyebileceği belirtiliyor.

Bu kuruluşların Almanya ekonomisinde gördükleri en önemli sorun ise işçileri yakından ilgilendiriyor. Alman ekonomisinde iş ve iş güvenliği yasalarının çok sıkı olduğunu iddia eden uzmanlar, verimlilik artışı sağlanmadan sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor.

Yazının Devamını Oku