Paylaş
Geçen yıl Amerikan ekonomisinin dünya ekonomisine yaptığı etki ekonomi ile ilgili tartışmaların birinci sırasında yer aldı hep. 2005 yılının ilk ayları da bu tartışma ile geçti ve yılın geri kalanında da yine Amerikan ekonomisinin durumu Türkiye’deki ekonomi tartışmalarının birinci sırasında olacak.
Oysa Türkiye açısından ekonomik anlamda en az Amerika, hatta belki daha da önemli olan bir ülke var. İhracatımızın yüzde 20’sinden fazlasını yaptığımız, üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği’nin ekonomik lokomotifi Almanya...
The Economist’in bu haftaki sayısında Almanya ekonomisi ile ilgili ilginç bir haber var. Haberde altı ayrı düşünce kuruluşunun Almanya ekonomisini ayrı ayrı değerlendirdiği ve çıkan sonuçların maalesef aynı olduğu belirtiliyor:
“Almanya’nın ihracata dayalı ekonomisi yüksek petrol fiyatları ve ortak para birimi Euro’nun ABD doları karşısında aşırı değerli olması nedeniyle bu yıl beklenenin altında büyüyecek.” Uzmanlar bu rapor üzerine şu soruyu soruyor:
“Dünya ekonomisinde bu yıl yüksek bir büyüme oranı beklenirken (IMF’nin revize edilmiş beklentisi yüzde 4,3) Almanya ekonomisi toparlanamıyorsa, bir çok uzmana göre pek yakında olduğunu düşünülen olası bir durgunlukta nasıl tepki gösterecek?”
Oysa koşullar Almanya’nın artık toparlanmaya başlaması için uygun bir atmosfer olduğunu gösteriyor. Örneğin, küresel ekonomik büyüme Almanya’nın ihracatına olan talebi artırmış durumda. Avrupa Merkez Bankası (ECB) son 22 aydır faizleri yüzde 2 seviyesinde sabit tutuyor, yani finansman açısından oldukça istikrarlı bir ortam sözkonusu. Bütçe politikası da ekonomik büyümenin önünü açar nitelikte. Mesela son üç yıldır Alman ekonomisi yüzde 3’ün üzerinde bir bütçe açığı veriyor. Bu yıl da bu durumun Maastricht Kriterleri’ne aykırı olmasına rağmen değişmesi beklenmiyor. Ama bunlara rağmen son dört yıllık büyüme hızı yüzde 1’in üzerine çıkamıyor.
Yukarda bahsettiğimiz kuruluşlar yaptıkları araştırmada Almanya’nın bu yıl daha önce açıkladıkları gibi yüzde 1,5 büyüyemeyeceğini, 2005 yılı büyümesinin yüzde 0,7 ile çok düşük bir seviyede gerçekleşeceğini belirtiyor. Buna karşılık Avrupa’nın geri kalanınıda yüzde 2, ABD’de ise yüzde 3’lük bir büyüme beklentisi olduğunu da hatırlatalım. Gelecek yıl ise en iyi ihtimalle Almanya ekonomisinin yüzde 1,5 oranında büyüyebileceği belirtiliyor.
Bu kuruluşların Almanya ekonomisinde gördükleri en önemli sorun ise işçileri yakından ilgilendiriyor. Alman ekonomisinde iş ve iş güvenliği yasalarının çok sıkı olduğunu iddia eden uzmanlar, verimlilik artışı sağlanmadan sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor.
Almanya’da işsizlik oranı yüzde 12 seviyesinde. Ayrıca Schroeder’in baş ekonomi danışmanı Bert Rürup ise salı günü bir açıklama yaparak ekonomi yüzde 1,5-2 arasında büyümeden yeni iş sahaları yaratılmasının imkansız olacağını söyledi. İşsizlik bu kadar yüksek olunca da iç piyasadaki tüketici harcamalarının artması mümkün olmuyor. Bu da Almanya ekonomisinin sadece ihracata dayanması sonucunu getiriyor.
Almanya 2003 yılından bu yana işçi malietlerini düşürmek için çeşitli girişimlerde bulunuyor. Vergi yükünün azaltılması bunun yollarından biri. Ama işverenler, yasaların daha çok işçiyi koruduğunu belirterek daha fazla değişiklik istiyor. Bu arada Almanya’da saat ücretinin 33 dolarla dünyadaki en yüksek ücret olduğunu da hatırlatmak gerek. AB’ye yeni katılan Doğu Avrupa ülkelerinin işçilerinin bunun yarısı hatta dörtte birine bile çalışmaya hevesli olduğu dikkate alınırsa Almanya’nın işinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkacak.
Bir not ekleyelim. Türkiye’nin bu konuda hiç bir sorunu yok. Hatırlayacaksınız, Pazartesi günü bir Bakanlar Kurulu’na bir açıklama yapan Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Türkiye ekonomisinde 2001 yılından bu yana yakalanan yüksek büyüme oranlarında verimlilik artışının etkisinin büyük olduğunu belirtmişti. Yani Türkiye’de üç kişinin işini bir kişi yapıyor. Çalışma saatleri de OECD ülkeleri içindeki en uzun saatler ve zaten çalışanların yüzde 53’ü kayıtdışı. Yani işverenin bu işçilere yönelik sigorta ya da vergi gibi bir sorumluluğu yok. Evet Türkiye’de ücretlerden alınan vergiler OECD ülkeleri içindeki en yüksek oran. Bunun düşürülmesi kesinlikle gerekli ama söylendiği kadar büyük bir sorun olmadığı da ortada.
Paylaş