Yabancı sermaye ve Şeytan dürtüşü

Geçen hafta gazetelerin birinci sayfalarındaki, “Türkiye’de yaşanan istikrarın meyvelerini vermeye başladığı” ve bu çerçevede “Türkiye’ye yabancı sermaye akını yaşandığına” ilişkin haberleri umutla okuduk çoğumuz.

Haberin Devamı

Bankalar alındı, marketler satıldı, yıllardır kataloglarını ağzımızın suyu akarak izlediğimiz dev şirketler Türkiye’de mağaza açtı.

Dünyanın üçüncü büyük (ve en gelişmiş) ekonomisi Almanya’nın başbakanı, peşine 600 işadamını katıp İstanbul’a geldi. Onları burada Türk başbakan ve 600 Türk işadamı karşıladı.

Arap işadamları geçen hafta İstanbul’da devasa bir toplantı gerçekleştirdi ve bu toplantıya Arap ülkelerinden önemli devlet adamları da katıldı.

Ayrıca Forum İstanbul çerçevesinde dünyanın dört bir yanından gelen fikir ve işadamları da İstanbul’daydı.

Asya Kalkınma Bankası Merkez Bankası Başkanları da İstanbul’da toplandı.

Ayrıca sırada daha bir sürü haber var gibi görünüyor…

Türk Telekom özelleştirilmeyi bekliyor.

Tüpraş, Petkim, Erdemir ve THY’deki Özelleştirme İdaresi payları özelleştirilmeyi bekliyor.

Haberin Devamı

Yabancı sermaye nihayet geliyor, ağzımız kulaklarımızda. Haksız da sayılmayız aslında. Türkiye, malum, sermaye fakiri bir ülke. Olmadığından değil, kimi zaman şımarıklığımızdan kimi zaman beceriksizliğimizden sermayeyi kediye yüklediğimiz için fakir. Bizde para olmayınca da o zaman ekonomideki büyümeyi finanse etmek için başkalarının parasına şiddetle ihtiyaç duyuyoruz.

Şimdiden ülkeye giriş yapan doğrudan yabancı sermaye tutarı 3 milyar doları aştı. Yılsonuna kadar 5 milyar dolar, hatta kimi iyimser tahminlere göre 8 milyar dolara varan bir doğrudan sermaye girişi bekleniyor.

Üstelik bu sürekli tehlikesinden dem vurduğumuz, en ufak sallantıda kaçıp piyasayı para krizine sokan hatta kimi zaman iktidarlara siyasi şantaj aracı olarak kullanılan sıcak para da değil. Burada şirket alıyor, şirket kuruyor ve ortaklıklara gidiyorlar. İhtiyacımız olan para nihayet geliyor!

İyi haber almak istiyoruz ya artık az da olsa, ben de bu haberlerin iyi şeyler olduğunu düşünüp sağda solda anlatmaya hazırlanıyordum ki, birden “dur” dedim kendi kendime… “İş böyle de olmayabilir, başka türlü de bakmak lazım”.

Baktık haliyle…Manzara şöyle…

Yabancı sermaye konusunda hem bizde hem dışarıda ciddi bir kutuplaşmaya doğru ilerlediğimiz görülebiliyor. İtalya’dan da, dünyanın üçüncü büyük ve en gelişmiş ekonomisi olan Almanya’dan da benzer sesler yükseliyor. Bu haftaki The Economist dergisinde, Almanya’da, SPD’li bir politikacının piyasa ekonomisine karşı Almanya’nın kendi kapitalizm versiyonu olan sosyal piyasa ekonomisini önermesine ilişkin koca bir makale yer alıyor mesela. Pek sinirlendirmiş bu öneri makale yazarını…

Haberin Devamı

Bu tartışmalara derhal kulağını kapayan ben, Türkiye ilgili haberleri hatırlayıp eski mutluluğuma dönmek için ortamı terk ediyorum. Ama eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeyeceksin bir kere. Şeytan dürtüp duruyor: “Kaldır gerçeğin örtüsünü”! (Yok bu kadar şiirsel dürtmüyor tabi, daha çok “Hop! Hadi!” filan diyor benim şeytanım.) O zaman da şunlar geliyor aklıma:

“Bu hükümetin ne pahasına olursa olsun özelleştirme yapmayı kafasına koyduğunu biliyorum bir kere. CHP lideri Deniz Baykal açıkladı; altında dönemin özelleştirmeden sorumlu bakanı Şener’den imzalı “Borçlandırın, ucuza satarsınız” mealli danışman firma raporu bunun en net kanıtı.

Sonra yabancı sermayenin girdiği alanlara bakın. Ucuza satılan kamu kuruluşları. Yıllık 10 puana varan reel faizden akıl almaz paralar kazanan, reel kesime kredi vermeyi zül sayan bankacılık sistemi ( geçen hafta reel sektöre verilen kredilerde 1 milyar YTL’ye yakın düşüş var), altı ay sonra para basmaya başlayacak bir marketler zinciri yani gıda sektörü…

Haberin Devamı

Elbette yabancı şirketlerin tedarikçisi Türkler olacak, elbette bu şirketler istihdam yaratacak, elbette vergi verecekler, elbette Türkiye’nin ihracatı artacak… Ama bu şirketler pazarı kapacakları için bir çok yerli üretici işinden olacak, bir süre sonra sadece büyükler ayakta kalacak. Hiçbiri vergi vermeyecek. Çünkü mevcut vergi sistemi üretenin yararına düzeltilmedikçe büyük şirketlerden vergi alınamayacak, yük gene ücretlinin sırtına kalacak. “Verimlilik artışı” nidalarıyla iş saatleri artırılacak, ücretler düşürülecek ve üç kişinin işi bir kişinin üzerine yıkılacak. IMF 350 YTL’lik asgari ücreti yüksek bulacak ve kimi şirket yöneticileri “Türkiye artık ucuz işgücü sağlayamıyor. Bu yüzden son yatırımımızı işçiliğin daha ucuz olduğu yerlere yaptık” diyecek. Yine toplumun her kesiminden daha güzel bir Türkiye için fedakarlık istenip, yük yine dargelirli milyonların sırtına yıkılacak. .

Haberin Devamı

Her şeyin bir fiyatı var artık, kalkınmanın fiyatı da böyle biçiliyor.”

Şeytana uyduk, böyle oldu.

Yazarın Tüm Yazıları