Cüneyt Ülsever

USAK raporuna göre Kuzey Irak

19 Haziran 2007
KUZEY Irak hakkında çok şey söyleniyor, çok büyük laflar ediliyor, çok yoğun münakaşalar yapılıyor, çok ağır suçlamalarda bulunuluyor ama ben Kuzey Irak ile ilgili nadir yapılan ciddi çalışmalardan birini nihayet geçen hafta sonu okuma şansını yakaladım. Başkanlığını Doç. Dr. Sedat Laçiner’in yaptığı "Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu - USAK"ın (www.usak.org.tr) yayınladığı "Kuzey Irak Operasyonu" (Ankara-13.06.2007) başlıklı rapor "Kuzey Irak meselesi"ni enine boyuna tartışıyor.

Bu haftaki üç yazımda 63 sayfalık bu raporu elimden geldiğince özetlemeye çalışacağım ki, belki hayati bir konuya birileri sağduyu ve aklıselim ile bakabilir.

Bugün; olası Kuzey Irak operasyonuyla ilgili bazı saptamaları yansıtacağım.

* * *

Sınırötesi operasyon, Türkiye’nin 1990’lar boyunca sıkça başvurduğu bir yöntem olmuştur ve genel olarak başarılı olduğunu söyleyebilmek zordur. Kısmi başarıların, karşılaşılan maddi ve manevi kayıpları karşıladığı da söylenemez. Şu ana kadar Türkiye’nin bölgeye yaptığı belli başlı sınırötesi operasyonların sayısı 24’ü bulmuştur.

Fiiliyatta Türk askerleri 1992 yılından bu yana Irak sınırının içindedir. Özellikle Zaho, Haftanin, Duhok, Amediye dörtgeni arasında yoğun bir Türk askeri gücü mevcut. Türk askeri zaman zaman birkaç km’den 60 km derinliğe kadar operasyonlar yapıyor.

* * *

Kuzey Irak’taki PKK teröristlerinin sayısı 3000 ile 5000 arasında değişiyor. Sınır boyunda aktif PKK’lı sayısı 2000 olarak tahmin ediliyor. Bu teröristler içinde nispeten daha iyi yetişmiş olanların sayısı ise 1000 civarında. Türkiye’de ise 1500 teröristin olduğu tahmin ediliyor.

Özellikle 2003 sonrasında Kuzey Irak’ta 10’dan fazla nispeten büyük çaplı silahlı PKK kampı kurulmuştur. Toplam kamp sayısı 20’den fazla olarak değerlendirilmektedir. Bunlarda silahlı ve ideolojik eğitimler de verilmektedir.

* * *

PKK’nın en yoğun bulunduğu Kandil Dağı, Türkiye sınırının hemen yanıbaşında değil. Kuş uçuşu mesafe ile en yakın noktası yaklaşık 80-89 km. Karayoluyla gidildiğinde mesafe 100 km’yi aşıyor. Terör kampları dikkate alındığında karayoluyla mesafenin 150 km’yi aştığı görülüyor. En yakın hava desteği Diyarbakır veya Malatya’dan gelecek. Yani hava desteğinin operasyon bölgesine uzaklığı 456 km kadar. Dağın tamamen kuşatılması çok zor. Böyle bir girişimde kuşatmanın 235 km’den 317 km’ye kadar uzaması gerekiyor, bu durumda kontrolü gereken alan 3000 km kareyi aşıyor.

PKK’nın üslendiği vadi, yerden 1300-1500 metre yükseklikte. Vadinin çevresindeki dağlar ise 2900 metre civarında. Dağın zirve noktası ise 3500 metre. Yani PKK bir anlamda doğal bir kalenin içinde yer bulmuş. Bu alanın büyüklüğü 13.4 x 4.6 km olarak tahmin ediliyor. Dağa çıkış da zikzaklar çizen geçitlerden geçiyor.

* * *

Kandil Dağı ve çevresindeki terörist sayısının sınırötesi operasyon tartışmaları üzerine azaldığı tahmin ediliyor. Yine de birkaç yüz teröristin bu dağda iyi hazırlanmış sığınaklarda konuşlandığı da biliniyor. Bazı uzmanlara göre sayı 600 civarında. Dağ daha çok eğitim amaçlı kullanılıyor. Yeni teröristler buraya getiriliyor ve bomba, saldırı vs. eğitiminden geçiriliyor. "Mahsum Korkmaz Askeri Akademisi’ ve "Haki Karer İdeolojik Eğitim Akademisi’ bu dağda yer alıyor.

(Yarın: Kuzey Irak, PKK terörü açısından neden önemli)
Yazının Devamını Oku

Kendi cenazesini kaldıran adam: Ufuk Güldemir

17 Haziran 2007
BU yazı bir dosta veda yazısı değildir. Bu yazı 85 yılı 50 yıla sığdırdığı için erken ölen bir insana ağıt yakmayı hiç istemiyor. Bu yazı zaten kendisine teslim edilen "başarılı gazeteci", "cesur insan", "candan dost" gibi sıfatları tekrar etmek için de yazılmıyor.

Hatta yazı amacı açısından, belki daha net anlaşılır beklentisiyle, geç bırakılmış bir yazıdır.

* * *

İngilizce’deki bazı kelimelerin Türkçe’de tam karşılığını bulamıyorum. En azından ben beceremiyorum. Bu yazının belkemiğini İngilizce’de "pioneer" olarak geçen kelime oluşturuyor. "Öncü", "yol gösteren", "yol açan" sözcükleri karşılığı olarak kullanılabilir ama hiçbirisi "pioneer" kelimesinin yüklendiği sembolik anlamı taşımıyor.

Bir kişiye "pioneer" denmesi için onun daha önce gidilmemiş, gidilmeye cesaret edilmemiş veya basitçe gidilmesi akıl edilmemiş bir yoldan tüm riskleri yüklenerek gitmiş olması gerekir. Ayrıca, o yoldan gitmenin faydalı, doğru, verimli olduğu o gittikten sonra anlaşıldığı için sonradan peşinden birçok insanı sürüklemiş olması da şarttır.

"Pioneer" daha önce kimsenin gitmediği yolda giderken Frank Sinatra’nın "My way" şarkısını sever ama sonradan o yol insanlarla dolar taşar.

* * *

Bir Osmanlı paşası olarak Mustafa Kemal bu topraklarda yetişmiş en büyük "pioneer"dir. O İstanbul’dan Samsun’a yola çıkarken yalnız adamdır, belki de dudağına dönemin "My way" şarkısı pelesenktir ama "cumhuriyet yolu" o bütün riskleri alıp gittikten sonra tek onun değil, tüm cumhurun kulvarında koştuğu yol olmuştur.

Cumhuriyet kavramını Atatürk yaratmamıştır ama bu topraklarda o yolun ilk yolcusu olmuştur.

Tersine, silah arkadaşı İsmet İnönü 1946’da "demokrasi yolu"nu göremediği, o yolu seçemediği, o riski alamadığı için çok değerli bir asker, muhteşem bir müzakereci olmasına rağmen "pioneer" olamamıştır.

* * *

Ufur Güldemir de bir "pioneer", bir "öncü", bir "yol gösteren", bir "yol açan"dır ve bu yazının amacı bunun kayıtlara geçmesidir.

Ufuk Güldemir, Habertürk Televizyonu’nu kurduğu için bir "pioneer" değildir.

Ufuk Güldemir, Habertürk adı altında Türkiye’de ilk internet gazeteciliğini kuran kişi olduğu için bir "pioneer"dir!

* * *

İnternet gazeteciliği geleceğin gazeteciliğidir. Maalesef, bildiğimiz "káğıt baskısı gazetecilik" artık ölmektedir. Geçen yıl "internet gazeteleri"nin reklam geliri ABD’de "káğıt gazeteler"in gelirini geçmiştir. Neden? Çünkü "internet gazeteleri" daha kolay okunur, daha rahat ulaşılır hale gelmişlerdir.

Bugün Türkiye’de de büyük gazetelerimiz "internet gazeteciliği" üzerinden büyük bir rekabet yaşamaktadır. Birçok da sade "internet gazetesi" var. Ancak, büyük gazetelerin dahi akıl edemedikleri bir dönemde, 1990’ların sonlarında Ufuk Güldemir her şeyi bıraktı, her türlü riski aldı ve ilk Türk haber portalını kurdu.

* * *

Bir gün gelecek, káğıt gazeteler tarih-nostalji olacaklar. Herkes gazeteleri internetten okuyacak. Birileri soracak:

"Türkiye’de internet gazeteciliğinin önünü ilk kim açmıştı?"

Cevap:

"Ufuk Güldemir!"
Yazının Devamını Oku

Başbakan’ı kutluyorum

14 Haziran 2007
HÜKÜMETİN bir türlü "Kuzey Irak politikası" üretemediği ve bu politikasızlığın iç mesele haline getirilip seçime giden Türkiye’de belden aşağı vurmak için malzeme yapıldığı bir ortamda; Recep Tayyip Erdoğan’ın sınırötesi harekáta açık ve net sözlerle set çekmesi, siyaseten çok riskli ama ülke açısından hayırlı bir karardır. Her geçen gün şehit kanlarıyla yıkanan ülkemizde böyle bir kararı vermek cesaret işi olduğu kadar akıl işidir.

Başbakan zaman zaman kapıldığı milliyetçi rüzgára bu kez kapılmamış ve harekátın askeri getirisi ne olursa olsun; ülke için ekonomik ve siyasi götürüsünün kat be kat fazla olacağını doğru hesap ederek kararını vermiştir.

Ülkede yükselen milliyetçi dalgaya karşı durmamak için seçimlere kadar Kuzey Irak meselesinde ipe un sermesinden korkuyordum. Yanıldım.

Recep Tayyip Erdoğan, siyasi riski de göze alarak ortaya net bir tavır koymuştur.

Tabii ki, bu kararının kendisi için de bir getirisi-götürüsü olacaktır. Bunu kendisi de bilir. Kararının götürülerine katlanmayı göze alması, bir devlet adamına yakışır tavırdır.

* * *

Başbakan’ın Kuzey Irak konusunda ilk defa açık politika ifade etmesinin hemen ardından yapılan "Güvenlik Zirvesi"nde askeri ve sivil kanat eteklerindeki taşları dökmüşlerdir.

Bu toplantıdan "uyum" çıktığına göre artık Genelkurmay Başkanı, medya önünde konuşmaktan vazgeçmelidir.

Sınırötesi harekát yapılmaması askeri açıdan yanlış olabilir, ama siyasi otorite makro mülahazalar ile bir karar almış ve bunun siyasi riskini yüklenmiştir. Artık, TSK açısından bu konuda yapılacak bir şey kalmamıştır.

* * *

Öte yanda PKK’ya karşı yürütülecek sınıriçi harekát için hükümet, TSK’nın ihtiyaç duyduğu her türlü maddi ve manevi desteği sağlamalı, tüm çabalar harcandıktan sonra yine de sınırötesi harekáta ihtiyaç duyulursa, bunu da tartışmaya açık olduğunu açıklamalıdır.

* * *

Her fırsatta yazıyorum. Bana göre, Kuzey Irak ile husumet değil, işbirliği üzerine bir ilişki kurulmalıdır.

Türkiye, Kuzey Irak’ın hasmı değil hamisi olmalıdır!

Gönlümde siyasilerin Kuzey Irak’a sahip çıkıp bölgenin garantörlüğüne soyunması var.

Bir gün ABD’nin bölgeden gideceği, yalnız kaldıkları anda Irak’taki Şii ve Sünni güçlerin Kuzey Irak’ın tepesine binecekleri karşı tarafça zaten bilinmektedir.

1) TSK’nın hasmı olmaktan çıkıp hamisi haline gelebileceğini gören,

2) Türkiye’nin insan ve teknik birikimi sayesinde bölgede ortak yatırımların yapılmasına karşılıklı soyunan,

3) Kuzey Irak’ın petrolü için enerji yolunun Türkiye üzerinden dünyaya açılması için ortaklaşa hareket etmenin nimetlerini kavrayan,

Kuzey Irak yönetimi PKK konusunda da, Kerkük’te de Türkiye’nin istediklerini vermeye dünden hazır olacaktır.

* * *

Abiliğe, hamiliğe, işbirliğine soyunan Türkiye’ye Kuzey Irak yönetimi hálá kalleşlik yapmaya kalkarsa sınırötesi harekátın haklı gerekçeleri işte o zaman oluşur. Türkiye’nin iyi niyetine iyi niyetle cevap vermeyen Kuzey Irak’a ne ABD, ne de AB sahip çıkabilir.

Siyaset, zor olanı yapma sanatıdır.

Başbakan, Kuzey Irak konusunda zor olanı yapmıştır.

Kendisini hem kutlar, hem de teşekkür ederim!
Yazının Devamını Oku

Sınırötesi harekát Türkiye’ye zarar verir

13 Haziran 2007
(Bu satırların yazıldığı saatlerde Başbakanlık’ta Güvenlik Zirvesi toplantısı başlamamıştı.) * * *

Hükümeti "Kuzey Irak politikası" olmadığı için açıkça eleştiriyorum. Başbakan’ın Kuzey Irak ile ilgili tutarsız sözlerini dün yayınladım. Ayrıca Başbakan’ın, yuhalanacak olsa bile, şehit cenazelerine gitmemesi beni çok kızdırdı.

Bir Başbakan, şehidinden neden kaçar ki? Ama, ortada başka bir gerçek de var:

Birileri, er meydanında yenemeyeceğini bildiği AKP’yi sıkıştırmak için "Kuzey Irak" gibi bir milli meseleyi siyasi malzeme yapmaya çalışıyor.

Hesap şu:

AKP, TBMM’den sınırötesi harekát yapmak üzere tezkere çıkarması için sıkıştırılacak ve Kürt asıllı milletvekillerinin açık itirazıyla karşı karşıya bırakılacak. Böylece, AKP hem "şeriatçı", hem de "vatan haini" ilan edilecek, belki de parti bölünecek.

Kazara, AKP’nin bölünmüş oyları ile CHP’nin oyları birleşerek tezkereyi çıkarırsa, bu sefer de savaş nedeniyle seçimlerin ertelenmesi seçeneği ortaya atılacak.

* * *

Benim AKP Hükümeti’nin genelde politikalarını ne kadar açık eleştirdiğimi bu köşeyi zerre kadar takip edenler bilir.

Ama, aynı seviyede eleştirdiğim başka bir olgu da AKP’yi belden aşağı vurarak iktidardan düşürme gayretleridir.

İsteyen istediğini söyler ama son kertede ortaya sandık konur ve son sözü millet söyler!

Türkiye ne zaman ki tersine niyetlenmiştir; önce ülke, sonra da demokrasiye el uzatanlar kaybetmiştir.

* * *

Şu zor günde dahi aklımızı başımızda tutmalıyız.

Türkiye sınırötesi harekát yapamaz, yapmamalıdır.

* * *

Her bireyin, her işletmenin, her ülkenin yapacağı yeni bir hamlenin hem getirisi, hem de götürüsü vardır. Hayatta sadece getirisi veya sadece götürüsü olan eylem yoktur. Ölümün bile götürüsü gibi getirisi de vardır.

İnsanoğlu, Allah’ın bahşettiği aklı kullanarak, yapacağı her yeni hamle öncesi getiri-götürü (kár-zarar) hesabı yapar ve yeni hamleyi yapmaya ancak getirisinin götürüsünden fazla olacağı hükmüne varırsa karar verir.

Sınırötesi harekátın getirileri ne olacaktır, bunu en doğru asker hesaplar ama siyasi ve ekonomik alanda götürüleri de olacağı aşikárdır.

Hemen söyleyelim; Kuzey Irak’a yapılacak sınırötesi harekát muazzam bir zaferle bitse, hatta AKP’yi de iktidardan etse dahi; Türkiye için götürüsü maalesef getirisinden kat be kat fazla olacaktır.

Bunu hesap etmek için müneccim olmaya da gerek yoktur.

* * *

Siz bu satırları okurken aynı zamanda Başbakanlık’ta alınan güvenlik kararlarını da bileceksiniz. Ben görüşümü önden yazıyorum. Karar öncesi kayda geçsin diye!

Seçimlerden zaferle çıkacak AKP’nin makyajının 6 ayda silinmesinden ve daha beter Milli Görüş politikalarına teslim olmasından ben de korkuyorum. Ama panzehir harekát değil!

* * *

Dilerim; TSK, AKP’yi TBMM’den sınırötesi harekát tezkeresi çıkarmak için zorlamaz!
Yazının Devamını Oku

Kuzey Irak ve AKP’nin hal-i pür melali

12 Haziran 2007
SEÇİME giden Türkiye’de siyasi arenada AKP açık ara önde gidiyor. Ancak, son 2 yıldır ısrarla yazdığım gibi AKP’nin "Kuzey Irak politikası" yok.

Bu kadar önemli bir meselede politikası olmayan AKP’nin ayağına taş dolanması ihtimali de her geçen gün katlanarak artıyor.

* * *

AKP’nin "Kuzey Irak politikası" olmadığı sadece şu iki haberde açıkça gözüküyor:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir gün diyor ki:

"Bizim muhatabımız oradaki Kürt liderler değildir, Irak’ın merkezi hükümetidir. Ben merkezi hükümetin cumhurbaşkanıyla da başbakanıyla da görüştüm. Bunun dışındaki bir kabile reisi ile ben görüşemem. Görüşmesi gereken olursa onlara ’git görüş’ de deriz, bunu da yaparız (ama) ben görüşemem, Barzani veya bir başkası..." (Milliyet-07.06.07)

Aynı Başbakan, çok değil 4 ay önce de demişti ki:

"Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt hükümetiyle ilişkileri geliştirecek adımlar atılabilir. Neden olmasın. Yeter ki bu yakınlaşma huzur getirsin, barış getirsin, olumlu gelişmelere yol açsın. Eğer atacağımız her adım bizim için huzur getirecekse, onlar için huzur getirecekse biz buna her zaman varız." (Hürriyet-15.02.07)

* * *

En "can alıcı" meselesinde ne yapacağını, hatta ne diyeceğini bilmeyen Başbakan’ı çok fena sıkıştırıyorlar. Aylardır bir senaryoyu tekrar tekrar vurguladım. En son 30.05.2007 tarihinde, Ankara-Ulus’taki kalleş saldırının ardından yine bu senaryoyu yazmıştım:

"Menfur saldırılar tırmanarak artar. Herkesin sabrı daha da beter taşar. ABD, Kuzey Irak’ta sınırımıza yığınak yapmaya devam eder. Sonunda Genelkurmay hükümetten Kuzey Irak’a müdahale etmek üzere izin istemek zorunda kalır. CHP ve parlamentoda temsil edilen diğer partiler TBMM’ye ’yeni tezkere’ gelirse destekleyeceklerini açıkça ilan ederler. Ancak, AKP’de 80-90 Doğu ve Güneydoğu kökenli milletvekili tezkereye açıkça karşı çıkarlar.

Tezkere TBMM’ye gelirse ret oyu kullanacaklarını ilan ederler.

Böyle bir gelişme karşında AKP ne duruma düşer, hayal edebiliyor musunuz?" (Hürriyet- "Bir iç mesele olarak Kuzey Irak!")

* * *

Hükümetin önünde sadece iki seçenek var:

1) Ya, sınır ötesi operasyon için TBMM’den tezkere çıkaracak.

2) Ya da, gerekçelerini açıklayarak sınır ötesi operasyona ihtiyaç olmadığını açıkça ilan edecek.

* * *

AKP’nin, Kürt kökenli milletvekilleri dışında, şimdi de küskünleri karşısına aldığı bir dönemde sınır ötesi operasyon için TBMM’den karar çıkarması çok zor.

Öte yanda, sınır ötesi operasyonun fayda-maliyet analizine girildiğinde operasyonun götürüsünün getirisinden çok daha yüksek olacağı da açıktır.

Kimse, 1998’da Suriye’ye verilen gözdağından da dem vurmasın. O zaman ABD yanımızda idi, şimdi karşımızda. AB yanımızda idi, şimdi karşımızda duracaklar. Eğer, bazı TV programcılarının iddia ettiği gibi Barzani’yi derdest etmeyi düşünen askerler var ise (ben var olduklarına inanmıyorum, bence programcı hayal kuruyor) bunlar zır cahil maceraperesttirler. Sakın ha CHP lideri bu zırvalara kulak vermesin!

* * *

Öte yanda, ortada sayıları her gün artan şehitlerimiz var. Azan terör var, bizi Kuzey Irak çukuruna sokmaya çalışan PKK var! Abdullah Gül demiş ki: "Her şeyi göze aldık!"

Ben de Gül’e soruyorum: Her şeyden kastınız nedir?

Başbakan’ın şehit cenazelerine bile gidemediği bir ortamda ne demek istediğiniz anlaşılmıyor!
Yazının Devamını Oku

İnsanlar ve sorular

10 Haziran 2007
GERÇEKTEN insan olmak zor zanaat. Kriz dönemleri insanların yaşadıkları ikilemleri, içine düştükleri çelişkileri daha net ortaya koyuyor. Bugün bazı insanları yad edeceğim ve bazı sorular soracağım: Nazlı Ilıcak:

Ben eskiden Nazlı Hanım’a hayrandım. Demokrat ve cesur duruşu beni çok etkilerdi. Ancak, son yıllarda gerek yazıları, gerek TV programları açık ve seçik AKP iktidarının propagandasına adanmaya başladı. Nazlı Hanım AKP’ye neden bu kadar pervasızca yaranıyor diye çok merak ediyordum. Meğer, gönlünde milletvekilliği varmış. Nazlı Hanım AKP aday adayı oldu. Ama, AKP kendisini değil seçilecek bir yerden aday yapmak, listeye dahi almadı. Şimdi merak ediyorum: Nazlı Hanım, nasılsınız?

* * *

Yaşar Okuyan:

Memleketi Yalova’da sokakta rahat yürüyemeyeceği, zira ilkesizliği kendine şiar edindiği söyleniyordu. Siyaset hayatına MHP’de başlamış, ANAP’ta devam etmiş, 2002 yılında ANAP çökerken tekrar MHP’ye dönmüş, en nihayetinde de Hür Parti genel başkanı olmuştu.

Okuyan Türk siyasetinde yeni bir gelenek başlatarak evvelsi gün de CHP’ye ilhak etti. TV’den gördüğüm kadarı ile Deniz Baykal ilhakı ayıp olmasın diye kabul etti.

Yaşar Okuyan’a soruyorum: Deniz Baykal’ın emrine girmek nasıl bir duygu veriyor?

* * *

Yiğit Bulut:

CNN-Türk
gibi ciddi bir TV kanalında paranın metresini ölçen bu genç arkadaş yaptığı programı bir ekonomi-politik bir program edasında takdim ediyor. Ancak, bazen ettiği kelam beni şaşırtıyor. Geçenlerde (8.6.07) de zamanında Apo’yu TSK’nın teslim aldığını, şimdi de Türkiye’deki terörün başı olan Kuzey Irak lideri Barzani’nin derdest edilmesi gerektiğini söyledi. Apo’yu Türkiye’ye ABD’nin teslim ettiğini zamanın başbakanı rahmetli Bülent Ecevit bizzat ve resmen söylemişti. Merak ediyorum:

Başbakan’ı yalanlayan istihbarat bilgisini nereden aldınız? Barzani’nin Türkiye’deki faaliyetleri hakkındaki üst düzey bilginiz hangi kaynağa dayanıyor? Barzani derdest edilirken sadece eli mi bağlanacak, yoksa gözüne siyah bant da çekilecek mi?

* * *

Recep Tayyip Erdoğan:

Kuzey Irak konusunda ne dediğini anlamak mümkün değil. Zaten bir dediği bir dediğini tutmuyor. Son günlerde arazi olmayı ise tercih ediyor. Sınır ötesi operasyon için grubundan karar alacak gücünün olmadığı dedikodusu aldı başını yürüdü.

Soruyorum:

Sınır ötesi operasyon yapmak için TBMM’ye tezkere getirecek misiniz, yoksa buna gerek olmadığını açıkça beyan edecek misiniz?

* * *

Mesut Yılmaz:

Rize’den bağımsız aday olmak cesaret işi. Kutlarım. Sonradan sağı da birleştirir. Ancak, aklımda basit bir soru var. Seçimde propaganda yapmak çok pahalı bir iş. Acaba, şeffaf politika yapmak adına; harcamaları kalem kalem kamuya açıklaması için seçim bütçesini bir heyete teslim eder misiniz? Böylece ülkede bir ilkin başlatılmasına önayak olur musunuz?

* * *

Mehmet Ağar:

Siyaset tarihinde
böyle kaç rezalet yaşandı, bilmiyorum.

DP’nin genel başkanlığından istifa etmek için seçim sonrasını mı bekleyeceksiniz, yoksa hemen istifayı düşünüyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

AKP merkeze gelebilir mi?

7 Haziran 2007
MERKEZ sağın kendi göçüğünün altında ezilip kalması, muhakkak ki en çok AKP’nin işine yaradı. Ayrıca, AKP’nin Milli Görüş kökenli milletvekillerini büyük çapta tırpanlaması ve listesinde sol ve liberal adaylara oy vermesi de partinin merkez sağa doğru bir açılımı olarak yorumlanabilir.

Nitekim bazı köşe yazarları, merkez sağa yerleşmesi için AKP’ye büyük şans tanıyorlar.

"Zamanında Turgut Özal yaptı, Recep Tayyip Erdoğan neden yapmasın?" diye soranlar da var.

Merkez sağ boş, neden oraya AKP yerleşmesin?

Ayrıca, AKP cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşadıklarından ders almış olamaz mı?

Bu sorulara yekten "hayır" diye cevap vermek insafsızlık olur, değişim hakkını başkalarından esirgemek kimsenin haddi değildir.

Ancak, bazı soruları da sormadan edemiyorum.

* * *

Bir siyasal partinin yapısı, tıpkı bir ağaç gibi yerin altındaki köklere ve görünümdeki gövde ve dallara dayanır. Kaba bir benzetmeyle söylersek; gövde merkez teşkilatı (MKYK), dallar TBMM’de temsili (milletvekilleri) ve kök de taşra teşkilatını (il-ilçe-bucak teşkilatları ve belediyeleri) oluşturur.

Üçü bir arada var olmadan bir partinin yapısı çatılamaz.

Ancak, varlıklarının ötesinde bu üçlü organik olarak da uyum içinde olmak zorundadır.

Kurucu üyesi olmaktan gurur duyduğum YDH köklerini geliştiremediği için ilk seçimde yok olmuştur.

Keza, köklerini toprak altında besleyemeyen ANAP, Turgut Özal’ın ölümünden sonra bir türlü kendini toparlayamamıştır.

Öte yanda, DP-AP-DYP çizgisi ve CHP ne kadar badire atlatırsa atlatsınlar, hep ayakta kalmaktadırlar. Zira, toprağın altında kökleri çok güçlüdür.

AKP çok genç bir parti olmasına rağmen; kök, gövde ve nihayet katıldığı ilk seçimde dallarını çok güçlü kurmuştur.

Dışarıdan bakanlar sadece gövde ve dalları görürler ama bir siyasi partiyi ayakta tutan, dışarıdan görülmeyen köklerdir.

AKP kuruluşundan itibaren güçlü köklere sahip olmuştur, zira bir anlamda hazıra konmuştur. Türkiye’de mahalle politikasını en doğru uygulayan kuruluşlardan olan Milli Görüş büyük çapta Erbakan’dan kopmuş ve Erdoğan’ın yanında yer almıştır.

Milli Görüş, tıpkı şimdi yapıldığı gibi, 2002 seçimlerinde ortalık yerlerde fazla dolaşmamış ama 2004’ün sonunda AB’den müzakere tarihi alınmasıyla artık partinin meşruiyet kazandığı inancıyla harekete geçmiştir.

Bugün AKP’nin kökleri (il-ilçe-bucak teşkilatları ve belediyeleri) neredeyse tamamen Milli Görüş’ün denetimi altındadır.

Artık kimsenin gücü onları oradan koparıp atmaya yetmez.

* * *

AKP; dallarında budama yaparken kesilen dallar arasında Milli Görüş’ün yıpranmış (iddialara göre, Genelkurmay Başkanı’nın Dolmabahçe’de Erdoğan’a verdiği söylenen listede yer alan) isimleri de var ama Ertuğrul Yalçınbayır, Mehmet Dülger gibi liberaller, Mehmet Elkatmış, Yarbay Ersönmez gibi şahsiyetini ön planda tutanlar da var.

Bu isimlerin vitrine yeni girenlerden ne eksiklikleri vardı?

* * *

Dallar zaman zaman budanır ama yeni dalları yine kökler ve gövde besler!
Yazının Devamını Oku

Mehmet Ağar’a açık mektup!

6 Haziran 2007
SAYIN Ağar;Sizinle káh baş başa, káh başka gazeteci dostlarla keyifli sohbetlerimiz oldu. DYP ile Anavatan birleşmeye karar verdiklerinde sizinle ilk röportajı büyük bir hevesle yapan da bendim. Siz adı geçen sohbetlerde bana ve diğer gazeteci arkadaşlara değişim rüzgárına açık, herkesi kucaklamaya hazır, Kürt meselesinde özeleştiri yapan ("dağda siyaset yapacaklarına ovada yapsınlar"), liberal-demokrasiyi 21. yüzyıla taşıyacak lider görüntüsü çizmiştiniz.

Ancak, aklıma bir konu takılmış olmalı ki:

Sizinle yaptığım röportajın ardından partinizle ilgili yazdığım üç makaleden 9 Mayıs 2007 günü yayınlanan "Mehmet Ağar Ne yapmalı?" başlıklı yazıda siyasette insan sermayesine atıfta bulunmuş ve aynen şöyle yazmıştım:

* * *

"Eğer DYP 2002’de i) meydanları AKP’ye teslim eden, ii) özellikleri kendinden menkul, iii) suratları çoktan eskimiş ve iv) milleti bıktırmış insanları öne sürecekse, şimdiden bilinsin ki, birleşmenin ateşi kısa sürede sönecektir.

Zaten, onların yarattığı alerji milleti 2002’de AKP’ye itmiştir...

...Eski suratlar ön plana çıkarsa, bir liberal demokrat olarak, şu anda heyecan duyduğum merkez sağdaki yeni oluşumdan ilk soğuyacak kişilerden birisi olacağımı şimdiden ilan ediyorum!"

* * *

Sayın Ağar;

Birleşme çöktüğünde çok kızdım ama milletvekili aday listeniz yayınlanınca değil soğumak, DP’den tamamen koptum!

Mümtaz Yavuz, Muzaffer Atılgan, Turhan Tayan, Orhan Keçeli, Necdet Menzir, Yaşar Topçu, Eyüp Aşık, Sedat Bucak vb. (adlarını yazmayı unuttuğum eski tüfeklerden özür dilerim) gibi son kullanma tarihi çoktan geçmiş insanlarla yola çıktınız.

Birkan Erdal, Ülkü Deniz Arıboğan gibi partinize gönül vermiş gerçek değerleri es geçtiniz!

Ülke nüfusunun %65’i 35 yaşın altındayken, Allah aşkına neden kullanılmış malzemeden yeni bina yapmaya kalkarsınız?

Madem siz bu isimlerle yola devam etmek istiyorsunuz, size hayırlı yolculuklar dilerim!

Eski tas eski hamam siyaseti size ne getirecek, hep beraber göreceğiz!

* * *

Partinizi bir sonraki seçimde TBMM’ye sokamazsanız siyaseti bırakacağınıza dair sözünüzün takipçisi olacağımı da önden ilan ediyorum!

Bazıları baştan DP’den umudu kesmiş olmalı ki:

Yılların Kırat’ı Antalya, Bilecik, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Mersin illerinde aday dahi bulamıyor.

Kamer Genç Tunceli’de 1. sırada olmasına rağmen DP’den ayrılıyor.

Keza, Mesut Yılmaz bağımsız aday olmayı tercih ediyor.

Saffet Arıkan Bedük 2. sırayı beğenmiyor.

Düne kadar sağ kolunuz olan Bahattin Şeker, Mümtaz Yavuz’a "Girdiğin her yeri karıştırıyorsun" diyerek bağırıyor ve DP adaylığından çekiliyor.

Sağ kolunuz çok ağır bir ithamda bulunuyor, akçeli işlerden bahsediyor:

"Ben teşkilattaki şaibe işler nedeniyle istifa ediyorum. Başka bir partiye de gitmiyorum. Arkadaşımız cebinden çıkardığı káğıtlara göre liste yapıyor. Böyle birilerini hoşnut etmek için particilik yapamayız." (Hürriyet.com.tr-05.06.07)

* * *

Elveda Sayın Mehmet Ağar!
Yazının Devamını Oku