9 Kasım 2003
FENERBAHÇE, gerçekten enteresan. Karşısında defans yapan takımlara karşı futbol oynayamıyor, daha doğrusu oynayacak saha bulamıyor. Peki bu tip futbol oynayan rakiplere karşı hep böyle mi olacak? Bireysel becerisi son derece az olan bu oyuncularla oynarsan böyle olacak. Allah'tan Ali Aydın, bir hata yaptı da Fenerbahçe'ye gün doğdu. Yatıp kalkıp, ona dua etsinler. Tekrar maçında belki iyi oynayıp, kazanırlar. Ali Aydın gibi tecrübeli ve güvenilir bir hakemin, çift sarı kart gösterdiği Victoria'yı oyundan atmaması tam bir skandal.
Neyse, biz gene maça dönelim... Topu kullanmak, hakim olmak başka şey, pozisyon üretmek başka şeydir. Fenerbahçe pozisyon üretemiyor. Ancak ne yapıyor, içeriye dolduruyor. Böyle oynayan bir takımın gol bulması da tamamen şansa kalıyor. Defans hata yaparsa, topa vurdurursa veya karambol olursa, gol atabiliyor. Ki, dün Semih'in attığı gol de böyleydi. Buna karşın Rizespor'un attığı gol de olağanüstü güzeldi. Hem verilen pas, hem topa vuruş, hepsi olağanüstü. Fenerbahçe böyle bir pozisyon bulamıyor, saha da bulamıyor.
Sadece Ümit'le olur mu?
Fenerbahçe'de adam eksilterek topu kullanan adam çok az. Bunu bir tek Yusuf yapabilir. Ama onun da, kendine güvenini kazanabilmesi için en az 5-6 maç aralıksız oynaması lazım. Serhat, önündeki adamı geçemiyor. Tuncay, topu önüne aldığı vakit süratli, ama hep ayağından fazla açıp, kaybediyor. Hooijdonk'un sahası da zaten kısıtlı. Sağ kanatta Fatih, çok gayretli. Ama, ne pas verebiliyor, ne de orta yapabiliyor. Topu havalandırmayı bilmiyor. Dün, Yusuf'un dışında topu kullanan tek adam Ümit'ti.
Haa Fenerbahçe gayretli mi, gayretli. Bu tamam. Ama sahada becerikli oyuncusu yok. İkinci yarıda, Rebrov ve Aurelio'nun oyuna girmesinden sonra Fenerbahçe futbol oynamaya başladı. Biraz çabuk oynayıp, adam eksilten bu oyuncular sayesinde rakibi sahasına hapsetti. Ama gene de gol pozisyonu bulamadı.
İlk yarı sol kanatta oynayan iki tane adam vardı, tam evlere şenlik. İleriye doğru bir tek olumlu hareketleri yok. Koca 45 dakika sokağa atıldı. İlk devrede Mahmut Hanefi'nin kafasına gelen bir gol pozisyonu dışında Fenerbahçe'nin yarattığı bir tek tehlike yoktu. Demek ki, futbolcuları yetenekli değil.
Sen, esas yeri stoper olan Ümit'i orta sahaya çekiyorsun. Orta alandaki elemanların yetersizse, bunları neden aldın, diye sorarlar adama. Kısacası bir sürü sual var Fenerbahçe'de sorulması geken.
Fenerbahçe bir türlü tatmin etmiyor. Seyircisini de mutlu etmiyor. Ki, o seyirci dün tek kelimeyle mükemmeldi. Takımını motive etmek için gereken herşeyi en güzel, en centilmence biçimde yaptı. Ama sen, oynadığın futbolla onları tatmin etmiyorsun. Bu kafayla, bu oyuncularla Fenerbahçe'nin bir yerlere gelmesi çok zor.
Yazının Devamını Oku 4 Kasım 2003
G.Saray, Beşiktaş ile F.Bahçe kaptanları kendilerini ve kulüplerini küçük düşüren davranışlar içindeler. Sinan Engin çıkıyor, ‘‘Biz yatıştırmasak olaylar büyürdü. Onlar oradan çıkamazdı’’ diyor. Kabadayılığa, o da kabadayılıkla yanıt veriyor. * G.Saray Kaptanı Bülent, Beşiktaş soyunma odasını basıyor. Beşiktaş Kaptanı Tayfur, ‘‘Soyunma odasından çıkamazdı’’ diyor. F.Bahçe Kaptanı Fatih'in Şenol Güneş'le konuşup, bütün Trabzonlulara küfür ettiği belirtiliyor. Kaptanların böyle olayların içinde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu futbolcular kaptanlık ne demek, onu bilmiyorlar. Kaptanın görevi kendi takımını sakinleştirme, yatıştırmadır. Kaptanlar, o takımın bütün hukukunu temsil ederler. Camiayı temsil eder o kaptanlar. Sorumsuz haraket edemezler. Yoksa kaptan olamazlar.
Son günlerde kaptanların yaptıkları ne kadar ayıp. G.Saray kaptanı, niye, ne yapmaya gidiyor Beşiktaş soyunma odasına? Yani, çok mu delikanlı? Üstelik bunların hepsi arkadaş, ekmek parasını da futboldan kazanıyorlar. Ne diyecekmiş, ‘‘Doğru oyna.’’ Kardeşim, futbol sahada biter. Soyunma odasına gidersen iş farklılaşır. Teşekkür etmeye, başarı dilemeye gidersin. Takım kaptanı da bunları yapar. Kaptan evsahibiyse, ‘‘Eksiğiniz var mı?’’ diye sormaya gider. Yoksa, bir futbolcu kabadayıca konuşmalarla, ‘‘Ne yapıyorsun?’’ demeye başkasının soyunma odasına gidemez. Ve televizyonlara çıkıp, bir de yaptığını ispat etmeye çalışmak, çok basitce bir davranış. Kendilerini küçük düşüren, takımını küçük düşüren davranışlar.
Neyin güvenliği?
Nedir o, soyunma odası koridorlarının hali? O kadar insanın orada ne işi var? Hiç mi soyunma odası görmedik. Orada kimseye rastlamadan gidersin. Üzüntülü olursun, sevinçli olursun, bu duyguları kendi arkadaşlarınla paylaşırsın. Bir sürü insan, bir sürü güvenlikçi koridorlarda. Neyin güvenliği bu? Kimsenin girmediği yerde güvenliğin ne işi var? İdareciler soyunma odasında. Devamlı beyanatlar.
Bir de şu var. Sarhoş başka, içki içmek başka. Adam 1-2 viski de içebilir. Böyle ‘‘sarhoş’’ suçlaması da yapamazsın. Seni oynanan futbol ilgilendirir, idarecinin tutumu değil. İdareci gırtlağına sarılırsa, o zaman bir takım şeylere hakkın doğar.
Sinan Engin çıkıyor, ‘‘Biz yatıştırmasak olaylar büyürdü. Onlar oradan çıkamazdı’’ diyor. Bunlar ne demek? Ayrı bir kabadayı da o. Kabadayılığa kabadayılıkla cevap veriliyor. İki tane yüz yıllık kulübün geldikleri duruma bakın. Bunun içine F.Bahçe de dahil.
F.Bahçe Kaptanı olmak Fatih'e, o açıklamaları yapma hakkını vermez. F.Bahçe Kulübü hiç vermez. Sen kim, kaptanlık kim, o kadar. Kaptanlık sadece sahada el sıkışmak değil. Kulüpler de kaptanını seçerken dikkat etmeli. F.Bahçe Kaptanı oldum diye böyle şeyler yapamaz. Sinirli, kendine hakim olamayan tipler bu olayları yaratıyor.
Sonunda kan akacak
* Derbide ve A.Sebat-F.Bahçe maçındaki olaylar hakkındaki değerlendirmeniz. Türk futbolu nereye gidiyor?
Türk futbolu fevkalade kötü yere gidiyor. Taraftar dediğimiz artık stada takımı desteklemek için değil, olay çıkarmak için gidiyor. Esasında gövde gösterisi yapıyor. Hem karşı kulübün taraftarına, hem de kendi kulübünün yönetimine, ‘‘Biz böyle güçlüyüz’’ mesajı vermeye çalışıyor.
Derbide Beşiktaş seyircisinin yaptığı, yenilir yutulur şey değil. Bir takım kendisinden daha süratli bir takımı durdurmak için, rol yapar. Taçı 80 saatte atar, kaleci degajı geç yapar, sakatlanma bahanesiyle yere düşen kalkmak bilmez. Beşiktaş seyircisi ne yaptı, yaktığı meşalelerle ortalığı karanlığa büründürdü. Akıllarınca iş yaptıklarını sandılar. Bu hem kendi, hem de futbolcuların sağlığı için de zararlı. Ayrıca hem kendi takımı, hem de rakip takım soğudu. Beşiktaş'ın da hızını kestiler. Yani seyirci, oynanan futbolu kötüleştirmek için elinden geleni yaptı. Oyunun kalitesi, o mücadele ortadan kalktı. G.Saray seyircisi de demir parmaklıkları yıktı. Ne federasyon var ortada (Zaten federasyonun görevi teknik direktörlük yapmak) ne de hakem. Böyle bir maç oynandı.
İdareciler sokuyor
Lucescu, ‘‘Bu olayların yüzünden futbolumuz geri gitti, Türkiye de aynı şeyleri yaşıyor’’ demiş, iyi de söylemiş. Buyrun bakalım.
Peki, yasak olan şeyler stada nasıl giriyor? Tabii ki bunları idareciler sokturuyor. Polis de arama yapsa bulacak. Neymiş, yiyecek satanlar stada sokmuş. Kontrol edin o zaman. Kontrol edin ki, bulasınız. Bunlar önü alınmayacak şeyler değil. Ama bu kadar taviz verilirse, hepsi kulüplere maledilemese de büyüyor.
Başta da söylediğim gibi, artık stada gelen seyirci maç seyretmeye değil, kendi gövde gösterisi yapmaya, kendini teşhir etmeye geliyor. Artık statta futbolcuyu değil, onları seyredeceksiniz. İnsanlar karaborsadan bilet bulmaya çalışırken, bunlar futbolun içine ediyor. Yazık, böyle devam etmez.
Ne hale geldi
Kanun mu çıkar bilemem. Esasında yasalarda var bunların önlemi. Ama yasaları tatbik etmiyorlar. Leeds-Arsenal maçını izledim. Statta tel örgü falan hiçbir şey yok. Leeds evinde 4-0 geride, seyirci bir ayaklandı, insanın gözleri yaşarır. Takımını öyle bir ateşledi ki, ancak bu kadar olur ve bir gol de attırdı. Bunu yaparken de ne meşale yaktı, ne küfür etti.
Hiç kimsenin kimseye küfür etme hakkı yok. Sen küfür edeceksin, diğeri de reaksiyon gösterecek. Sonra da haklı olacak. Böyle bir şey var mı, dünyanın neresinde görülmüş bu? Neden bu kin? Taraftarları bu hale sokanlar piyasada dolaşıyor, Fair-Play mesajları veriyor. Yazık, günah, en sonunda kan akacak, birileri ölecek. Hem Türk futboluna, hem de insanlara yazık.
Taraftar maçtan 3-4 saat önce geliyor stada, amacı takımının yanında olmak. Takımına sevgi böyle mi gösterilir? Bu derbiler, zevk, keyif ve şölendi. Bunları bile ne hale getirdik.
F.Bahçe futbol fakiri
* Akçaabat Sebatspor maçındaki Fenerbahçe, Lorant ve Oğuz Çetin'in Fenerbahçesi'nden farksızdı. Ve takım son 3 haftadır kötü oynuyor. Fenerbahçe’yi yine geçtiğimiz yıllardaki hayal kırıklıkları mı bekliyor?
Kötü oyun sürüyor, bu doğru ama fark var. Daha çok birbirlerine yardım eden, birbirlerini kollayan, 90 dakika daha çok mücadele eden bir takım var. Ama futbol yönünden fakir bu takım. Çünkü futbol oynayacak futbolcusu yok. Tavsiyeler yanlış yapılmış. Onay veren yönetim de yanlış iş yapmış.
Beşiktaş ve G.Saray berabere kalmış, burada avantajlı olan kim, F.Bahçe. Ama F.Bahçe, A.Sebat karşısına öyle bir takımla, öyle yetenekli futbolcularla sahaya çıkıp, öyle bir futbol oynuyor ki, mağlubiyetten zor kurtuluyor. Oyunun sonunda 1-2 pozisyona giriyor, değerlendiremediği doğru dürüst gol pozisyonu yok. Baştan sona kötü oynuyor. Yanlış takım kuruyor, yanlış oyuncularla oynuyor. Ama zaten yanlış transferler yapmış. Bu futbolcuları kim tavsiye ediyor, yönetim ve başkan bu transferlerde kimi dinliyorsa, akıl verenleri de, alanları da tebrik etmek lazım. Sonra da ağlıyorlar, ‘‘İyi oynayamadık’’ diye. Bu futbolcularla iyi oynanmaz kardeşim.
Yeteneksiz futbolcular
İşte bir tek koşuyor F.Bahçe. Koştuğu için de beraberlik alıyor. Daum, futbolcu kalitesinden anlamıyor. Ne dahiymiş, aynı hamam, aynı tas gidiyor F.Bahçe. 3 kişi (Aurelio, Selçuk, Kemal) orta sahada, 3'ü de topu kullanamayan futbolcular. Becerisi olmayan, kaleye şut atamayan bu üç futbolcu hala orada oynuyor. İkisi (Aurelio ile Selçuk) tamamen yetenek özürlü. Geriye top atarlar, ileriye oynama alışkanlıkları yoktur. Böyle olunca da F.Bahçe ne pozisyona girer, ne de gol atar. Ayrı bir yeteneksiz de 2-3 maç iyi şeyler yapan Serhat. A.Sebat maçında varlığıyla yokluğu belli olmayan Tuncay. Sen bekle ki, frikikten gol atacaksın. Böyle bir takım olur mu, bu transferlerle ancak böyle olur.
Daum'un keyfine bağlı
* F.Bahçe'de tek sorun Yusuf'un oynamaması mı? O oynasa, tüm sorunlar bitecek mi?
Sorun Yusuf'un oynayıp, oynamaması değil. O teknisyen olarak diğerlerinden iyiyse, onu bulup çıkarmalısın. Onu diğerlerinden ayırmalısın. Hakan da topu iyi kullanan adamdı, ama şimdi o da ‘‘Bu takımdan gideyim’’ diyor. Adamı kadroya almıyor Daum. Kadroya almayı bırak, yüzüne bakmıyor. Bu adamlarla ilgileneceksin. Bunların hepsi para. Daum kendi keyfine, ‘‘Bunu seviyorum, onu sevmiyorum’’ diye hareket edemez.
Tek santrfor oynarsa işi zor
* G.Saray, Olympiakos'la deplasmanda, Beşiktaş, Sparta Prag'la İstanbul'da oynayacak. Temsilcilerimizi nasıl maçlar bekliyor ve gruptan çıkma şansları ne?
Gruptan çıkmak diğer takımların alacağı sonuçlara bağlı. Tek santrfor oynarsa Beşiktaş'ın fazla bir şey yapacağını sanmıyorum. Yener de, ondan sonraki maçı da kazandıracak, seyirciyi rahatlatan bir anlayış yakalayamaz.
G.Saray farklı oynayacak. Rakibini biliyordu, ilk maçta daha iyi tanıdı. Hani G.Saray, Yunanistan'da defansif düşünüp, tek santrfor oynayabilir de, Beşiktaş aynı tercihi yaparsa sonuca zor ulaşır.
Yazının Devamını Oku 3 Kasım 2003
Karşılaşmada biri A.Sebat, diğeri F.Bahçe için şansa 2 gol oldu. F.Bahçe kalecisi Recep'in özürü var. Top çarptı, kontrpiyede kalınca gol oldu, yapabileceği bir şey yoktu. A.Sebat kalecisi Metin'in yaptığı ise olacak gibi değil. Top karpuz tutar gibi tutulmaz. Metin yıllarca Trabzon'da oynadı, milli takıma seçildi, ama hala top nasıl tutulur farkında değil. Metin, avuçların paralel şekilde top tutulmaz, işte böyle top aradan kaçar. Her neyse, takımların kaleci antrenörleri var, bunları onlar öğretsin.
Fenerbahçe futbol oynama yönünden eksik takım. Futbol, yalnız koşmak ve mücadeleyle olmuyor, zeka ve beceri istiyor. F.Bahçe'de bu zeka ve beceriyi gösterecek oyuncular ya oynamıyor, ya da yanlış yerde oynatılıyor. Yusuf hala kenarda oturtuluyor. Hakan kadroda dahi yok. Devamlı geri oynayan Aurelio ve Selçuk kadroda.
Neyse Daum'da 12 dakikalık bir ilerleme var. İlk 11'de düşünmediği Yusuf'u 70'lerde oyuna alırdı, bu kez 58. dakikada sahaya sürdü. Normal İngiliz ve Alman antrenörleri gibi o da, iyi oynayanı değil de, daha çok topu dürteni seviyor. Sonuçta F.Bahçe de bu hale geliyor.
Mantıklı olanı
Ligin en zayıf takımlarından birinin karşısında F.Bahçe aciz kaldı. Neymiş, A.Sebat koşuyormuş. F.Bahçe de koşuyor. Ama F.Bahçe'ye önce şunu, düzgün, uzun top atmayı öğretmek lazım. Sarı lacivertli futbolcular iyi pas veremiyor. İki tane açığı (Serhat-Tuncay) var ki, sormayın gitsin. İkisi de o kadar usta ki, topu ayaklarına bekliyor. Bir şey de yapamıyorlar. Serhat ya adamı delip geçmeye çalışıyor, ya da düşüyor.
Petkov ise ayrı bir alem. Adam ya ileri gitmiyor, ya da gitti mi geri gelmiyor. Hiçbir özelliği de yok. Oysa elinde Ümit Milli Takım'ın da pırlanta gibi oyuncusu Mahmut var, oynamıyor. Neymiş, Daum istemiş ve Petkov alınmış. Daum'un istediği yapılır, ama mantıklı olanı.
Göbekte oynaması gereken Kemal sola açıkta. Böyle bir mantalite var mı? Futbolcu en iyi verimi vereceği yerde oynatılır. O varken, Selçuk ile Aurelio'u kim aldırdı?
Seçimler yanlış
F.Bahçe'nin büyüklüğü kayboluyor. Aurelio, Selçuk, Petkov ve her ne kadar birara patlama yapsa da Serhat, bu futbolcular F.Bahçe'de oynamaz. F.Bahçe kimi transfer etse yıldız zannediyor, seçimlerini hep yanlış yapıyor. Düşünün, F.Bahçe'nin yüzde 70 top hakimiyeti var, gol pozisyonu üretemiyor. Doğru dürüst tek gol pozisyonu yok. Böyle olur mu? F.Bahçe'nin, hani derler ya ‘‘ölüsünün bile’’ pozisyon üretmesi lazım. 90 dakika ‘‘Ahhh... Vahhh... Tühhh'' diyeceğiniz bir pozisyon yok, atılan gol de şansa.
F.Bahçe kendi kendini aldatmasın, bu oyuncularla oynadığı sürece işte böyle olacak. Daha iyisi mümkün değil. Orta sahada bir beyin adamı, Yusuf'u ve Hakan'ı kazanamazsa, sahada da kazanamaz. Şansı varsa böyle berabere bitirir veya kazanır. Kör topal, gidebildiği yere kadar gidecek.
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2003
F.Bahçe elindeki bu büyük yeteneği kullanamadığı sürece, rakip takım, Bursa, Adana, G.Birliği maçlarında olduğu gibi alır topu istediği gibi oynar. Sarı lacivertliler de Van Hooijdonk'un frikiğine sığınıp, böyle kör topal gider. * Adanaspor karşısında da iyi futbol oynamayan F.Bahçe’nin, orta sahasında Yusuf'a ihtiyaç yok mu? Bu futbolcu neden kullanılmıyor?
Yusuf'a ihtiyaç var, ama herhalde Daum bunu görmüyor. Topu oyuna sokamayan, uzun top atamayan, topu ayağına aldığında hem kullanamayanı hem de yakıştıramayanı tercih ediyor. Oysa Yusuf'un bu takımda yeri olması lazım. F.Bahçe'de topla en iyi bütünleşen futbolcu o. Eğer iyi kanalize ederseniz, takıma büyük faydası da olur. Ufak rötuşlarla Türkiye'nin en büyük futbolcularından biri ortaya çıkar.
Ne var ki, bir futbolcu düşünün ki ilk 11'de düşünülmüyor. Oysa o, yerinin ilk 11 olduğunu düşünüyor ve böyle olması gerektiğini biliyor. Bunların etkisinde nasıl oynayacak? Sonra da bir şeyler yapsın diye, son 20 dakika oyuna sokuyorsunuz. O da G.Birliği ve Gaziantep maçlarında olduğu gibi birşeyler yapıyor.
Yusuf neden kenarda oturuyor? Yeteneklerine baktığınızda, bunun tek nedeni hazır olmayışı olabilir. Peki, 10. haftaya geldik. Buna hazırlık devresiyle, milli maçlar nedeniyle lige verilen arayı da eklediğinizde çok uzun bir süre geçtiğini görüyoruz. Yusuf hala hazır değilse, sebebi ne olabilir? Onu hazırlayamıyorlarsa hatayı kendilerinde aramalılar.
Problem çözüldü
Futbolcuyu hazırlamak da bir yere kadar. Siz onu ne kadar hazırlarsanız hazırlayın, maç başka, antrenman temposu başka. Güç, oynaya oynaya kazanılır. Yusuf bilinen oyuncuydu, takviye olarak Selçuk gibi Aurelio gibi yeniler büyük umutlarla alındı (Futboldan ne kadar anladıkları belli) ve hala onlarda ısrar ediyorlar. Yusuf gibi değerler de kenarda oturuyor. Yapılan iş baştan yanlış. Transferler baştan yanlış. Bu futbolcular kötü mü, değil. Ama çok da iyi değil. F.Bahçe'de oynayacaklar farklı olmalıydı. Böyle futbolcular her takımda var, hatta daha iyileri. Daum bunlardan medet umuyorsa, kendine ve takıma en büyük kötülüğü yapıyor. Yusuf şimdi sakatmış ve oynamayacak herhalde. Daum da rahatlamıştır, aslında rahatlamak değil de, bir problemden kurtulmuştur.
Kendi tecrübelerime dayanarak söylüyorum, son 15 dakikada oyuna sokulan futbolcu, ısınana, adaleleri kendine gelene kadar 7 dakika geçer. Devre arasında oyuna girerse durum biraz daha farklı olur. Yusuf'u kaybetmek için uğraşılıyor. Mustafa Denizli zamanında da uğraşıldı. Lorant zamanında sol bek, sağ bek oynatıldı, nasıl bir anlayışsa. Daum da topu dürten adamları ona tercih ediyor. Bu da antrenörün fikridir, ama hata yapıyor. Biz de söylüyoruz. Söylediklerimiz tenkid değil, öneri. ‘‘Kazan bu adamı’’ diyoruz. Yaklaşık 2 aydır Yusuf'u kazanamadı. Kazanamazsan da, rakip takım, Bursa, Adana, G.Birliği maçlarında olduğu gibi alır topu istediği gibi oynar. Sen de Van Hooijdonk'un frikiğine sığınıp, böyle kör topal gidersin.
Ahmed Hassan'a BÜYÜK JEST...
* Beşiktaş'ta İlhan attığı goller sonrası Lucescu'yu pas geçip, kulübedeki Ahmed Hassan'a koştu. Diğerleri de ona eşlik etti. Bu ne anlama geliyor?
Bu şu anlama geliyor ki, Ahmed Hassan'ın çok iyi futbolcu olduğunu takım arkadaşları da biliyor, bu bir. İkincisi, ona moral vermek için koşuyorlar ki, ‘‘Biraz sabret, bu takımda yerin var’’ demek için. Üçüncüsü, Lucescu'nun Prag'da Ahmed Hassan'ı suçlaması (Bir oyuncu bir yerlerde top kaybeder, bir sürü futbolcu kaybediyor) sonrası, moral aşısı yaptılar. Arkadaşlarının kendisini sevdiğini anlayarak o da farklı bir motivasyon kazandı.
Bu hareket Lucescu'yu protesto anlamı taşımıyor. Arkadaşlarına bir jest yaptılar. Çünkü önlerinde kritik, zorlu, stresli maçlar da var. G.Saray ve ardından Sparta Prag ile oynayacaklar.
Şimdi bu arada bir şeyin de altını çizmek lazım. Yeni bir adet çıktı. Gol atan, bir yerlere koşuyor. Arkadaşı yüzde yüz gol pası veriyor, futbolcu golü atıyor, sonra tribünlere koşuyor. Yahu sana gol pasını veren, o golü attıran arkadaşın, ona koşsana. Türkiye'de düzen hep aldatma, prim toplama üzerine kurulu.
Beşiktaş'ın derbide sadece artısı çok
* Beşiktaş ve G.Saray'ı kantara koyduğunuzda, bizi cuma günü nasıl bir derbi bekliyor?
Şu ana kadar gözükene göre, Beşiktaş, F.Bahçe'den de, G.Saray'dan da iki gömlek yukarıda futbol oynuyor. Kadrosu da mükemmel. Bu birinci bölümü. İşin ikinci tarafı, İlhan Mansız normale dönüyor. Beşiktaş'ta oynamanın verdiği gücü, verdiği popülariteyi şimdi anlamış durumda. Bundan önce kendine oynayan futbolcuydu. İlhan, şimdi takımı için oynuyor, onun için goller atıyor. Serhat'ın geçirdiği evre gibi daha da büyüyecek. Almanya'dan gelenlerde görülüyor, önce biraz problemli oluyorlar, her şeyi küçümsüyorlar. İlhan gibi bir gücü var Beşiktaş'ın. Üçüncüsü, takım olarak daha organizeler, uzun zamandır birlikteler ve iyi oynuyorlar. İyi kalecileri var, defansları gedik vermiyor.
G.Saray kötü değil
Ama bunlar G.Saray maçını kazanacakları anlamına gelmiyor. Bunlar sadece Beşiktaş'ın artıları. G.Saray, daha takımı oturtamamış. Beşiktaş'ın hızlı adamlarına karşı defansı ne kadar direnebilir, bu soru işareti. Ama Beşiktaş'ın karşısında da G.Saray var, büyük bir kulüp ve firma. Bütün tenkitlere ve uyarılara rağmen, Beşiktaş'ın sadece 5 puan gerisinde.
Şimdi bazı kimselerin dediği gibi G.Saray kötü değil. Ama tabii özlenen futbolun karşısına koyduğunuzda kötü görünüyorlar. Son maçta bir sürü pozisyon yarattılar, kalelerinde tehlike yaşamadılar. Kalecileri Mondragon düzeldi.
Yine söylüyorum, Beşiktaş'ın çok iyi olması, G.Saray'ın çok kötü olması demek, Beşiktaş'ın kazanacağı anlamına gelmez. Bu tip maçlar farklı olur. Bunun farkı da ezeli rekabetten gelir. Maçın yankıları da çok büyük olur. Yönetimi sallayacak kadar tesirli bir maçtır ve bu yüzden streslidir.
İnşallah güzel, centilmence bir maç olur, hakem de kararlarıyla skor üzerinde etkili olmaz.
Yanlışlar düzelmeli
* Fenerbahçe'nin şu anki görüntüsüyle şampiyonluk yarışındaki şansı nedir?
Düzelirse tabii şampiyonluk yarışında şansı var. Doğru oyuncuları, doğru yerde oynatırsa, F.Bahçe hedeflerine ulaşır. Ama orta sahanın göbeğinde oynayan, orada başarılı olan Kemal'i sol açığa atarsan (G.Saray maçında iyi işler yaptı), bu çalışkan adamı orada hapsedersen olmaz.
Hala Aurelio'da, Selçuk'ta ısrar edersen, Tuncay'ı sol açıkta mahkum edersen (Son maçta dolaşmaya başladı, bir sürü gol pozisyonuna girdi) olmaz. Topu Serhat ile Tuncay'ın önüne attıramazsan, onları rakip defansın içine kaçıramazsan, bu ikiliyi orta sahaya yardıma getirtemezsen olmaz. Hadi olur da, şansı çok az olur. Bu yanlışlar düzelmeli.
G.Saray ve grupçuluk
* G.Saray'da Pinto giderken, takım ve arkadaşları hakkında ağır eleştirilerde bulundu. Bu eleştirileri değerlendirir misiniz?
Bu eleştiriler eskiden beri var. Takımda gruplar olduğunu, Fatih Terim de biliyor. Hatta bir ara, çok önceden, bir sürü oyuncu da tasviye edilmişti. Ayrıca takımda dinine düşkün bir grup da var. Olabilir. Mesela şimdi, Pinto'ya tavır da almış olabilirler. Ortega'da olduğu gibi yanlış, ama Arjantinli de gitmeden önce çok şeyler yaptı. Pinto bir şey de yapmadı, içine kapanık bir çocuk. Söyledikleri doğru olmalı. Neden yalan söylesin, parasını almış, ayrılmış.
Sıcak karşılamamışlar. Grubun içinde o yerde oynayacaklar, Pinto'ya tavır koymuş olabilir. Böyle şeyler olabilir. Güzel değil. Hangi dine mensup olursanız olun, kime sempatiniz olursa olsun, takımın büyüklüğü önemlidir. Siz yine kendi anlayışınızda dininizi yaşarsınız, bu bir çatışma konusu oluyorsa yaralıyor.
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2003
<B>FENERBAHÇE</B>'nin dünkü rakibi Adanaspor, maddi ve manevi yönden resmen düşmüş bir takım. Uçak ve otel paralarını bir sponsor karşılamış. Dönüş yolculuğu, para olmadığı için otobüsle olacak. Anlayacağınız para, pul yok, moralmen bitik bir vaziyetteler. Bu şartlarda lige devam ediyorlar. Böyle bir rakip karşısında Fenerbahçe'nin oynadığı futbola bakın, tam anlamıyla içler acısı.
İki tane üst üste pas yok, uzun top atmasını hiç bilmiyorlar. Çünkü hepsi kesici hüviyetinde. Bu iş Aurelio ile falan olacak iş değil. Fenerbahçe'nin bu orta sahayla ve futbol anlayışıyla iyi oynaması mümkün değil. Topu devamlı geriye ve yana oynuyorlar. Ortanın göbeğinde yer alması gereken Kemal, sol bekin önünde oynuyor. Bu nasıl iştir, anlamak mümkün değil. Bir tek Ümit Özat mücadele ediyor. Hoş, onun da fazla bir şey yaptığı yok ya! Ümit Özat demişken, aklıma geldi. Oyundan çıkarken kaptanlık bandını bu sefer yere atmadı, Fatih'e verdi.
Kanatlarda yer alan Serhat ve Tuncay, top durduktan sonra kesinlikle adam geçemezler. Sadece önlerine atarsan birşeyler yapabilirler. Bu adamların önüne uzun top atılmadığı için de haliyle fazla etkili olamıyorlar.
Rakibe mahkum
Fenerbahçe hangi takımla mücadele ederse etsin, rakibine mahkum oynuyor. Çünkü topu kullanamıyor. Adanaspor her ne kadar gol pozisyonu bulamadıysa da, topla daha çok oynayan ve kullanan onlardı. İyi bir forvetleri, en azından kadro dışı olan Necati oynasaydı, Fenerbahçe kalesinde büyük tehlikeler yaratabilirlerdi.
Fenerbahçe, bütün bu kötü oyuna rağmen ikinci golü erken bulsaydı, daha rahat olacaktı. Ama skor 1-0 olduğu için, ‘‘Acaba bir gol yer miyim?’’ korkusuyla hep diken üstünde oynadı. Sadece ilk yarıda üç tane yüzde yüz gol kaçırdı. Hele bir tane Serhat'ın atamadığı pozisyon var ki, akıllara zarar. Şahsi çabasıyla götürdüğü topu, kaleye gönderemedi. Okyanusu geçti, yüzünü yıkarken boğuldu!
Fiks menü!
Takımda topu kullanacak tek adam olan Yusuf, neden hala 60'ta, 65'inci dakikada oyuna giriyor? Lig başlayalı 10'uncu maç oldu, bu adam hala hazır değil mi? Hazırlanamıyorsa da, bu sadece Daum'un hatasıdır. Bırakın 90 dakika oynasın şu adam. Eğer, kendi kabahati yüzünden hazırlanamıyorsa ve disiplinsizse gönderin gitsin. Böyle bir skandal olur mu? Topu kullanacak tek adam oyunda yok. Fiks menü Yusuf 65'te giriyor.
Maçın en güzel hareketi Hooijdonk'tan geldi. Tuncay'a ‘‘al da at’’ diye nefis bir kafa pası verdi, Tuncay da golü yazdı. Hooijdonk kendisi de vurabilirdi ama, daha müsait diye Tuncay'a bıraktı. Aynı pozisyonda Tuncay olsaydı, aynı şeyi yapar mıydı, merak ediyorum.
Yazının Devamını Oku 21 Ekim 2003
Hakemler, federasyon başkanının listesinden seçime girerlerse ve maaşlarını da MHK Başkanı Bülent Yavuz gibi federasyondan alırlarsa, o başkanın dediğini yapacak. Boşuna transfer yapıp, kimse ağlamasın. * Fenerbahçeli yöneticilerin hakemlere ve Futbol Federasyonu'na tepkileri var. Hakemler, Fenerbahçe'nin sahada alacağı sonuçlarda etkili oluyor mu?
Hakemler, F.Bahçe'nin sonuçları üzerinde mutlaka etkili oluyorlar. Örneğin Tuncay'a 18 içinde yapılan gibi bir şarj olmaz. İkincisi gol pozisyonundaki Semih, rakibin ayaklarını makas gibi birleştirerek çelmesiyle yere indiriliyor. Şimdi bu iki pozisyona bakıp, verilmeyen penaltılarla, nasıl hakem maça tesir etmiyor diyebilirsiniz?
F.Bahçe'ye kötü davrandıkları kesin. Ama bu bu kötü davranışlarına rağmen, F.Bahçe'nin penaltısı verilmemiş de olsa, iyi oynayıp bu hakemleri susturması gerekir. Hakemler, federasyon başkanının listesinden seçime girerlerse ve maaşlarını da Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı Bülent Yavuz gibi federasyondan alırlarsa, o başkanın dediğini yapacak. Türkiye'de bunlar olacak, bu 2+2=4. Bir yerde ekmek parası.
Kimse ortaya çıkıp palavra atmasın. İşleyiş düzeltilmediği müddetçe, bu işler Türkiye'de böyle devam edecek. Federasyonun başındaki başkan taraflı yönetirse bu saydıklarım olacak. Bugüne kadar bu konularda konuşmadım, ama artık ben de dayanamıyorum. Boşuna transfer yapıp, kimse ağlamasın. Türkiye'de şampiyonu hakemler belirliyor.
Beşiktaş için dezavantaj
* Beşiktaş, Chelsea deplasmanında bir sürpriz yapmıştı. Aynı şeyi Sparta Prag karşısında da gerçekleştirebilir mi?
Beşiktaş, Chelsea'yi evinde yenebiliyorsa, Sparta Prag karşısında da neden yapamasın? Ayrıca Sparta Prag, Chelsea ayarında değil. Tabii gönülden istediğimiz bu deplasmandan da galibiyetle dönmesi, ama orta Avrupa futbolunda kısa paslarla çabuk oynanır. Macarlar ve Çekler de bunu iyi yapar.
Şimdi Ronaldo'nun ağırlığı dezavantaj olabilir, çünkü rakip aradan atılan toplarla çabuk gidiyor. Katı İtalyan defansına bile 2 gol attılar. Zago, Ronaldo ve Cordoba Beşiktaş'ın sert savunmasının güvenilen oyuncuları. Ronaldo zamanlama konusunda çok iyi, ama hamleyi kaçırırsa bir futbolcunun peşinden kovalayıp yakalayamaz. Tabii Beşiktaş defans yapılması gerekiyorsa yarın defans yapacak. Lucescu, nasıl oynatacağını iyi bilir, 9 yıllık bir İtalya deneyimi var. Kötü oynayan takıma bile kazanacak pozisyon ürettiriyor. Kendi kalesinde de gol görmüyor. İnşallah bu Prag'da da böyle olur.
Daum, o kadroyla ne bekliyordu?
* Daum, Bursaspor karşısındaki beraberlik sonrası ‘‘Hayal kırıklığı yaşıyoruz’’ dedi. Peki Alman teknik adam kazanmak için herşeyi yaptı ve silahlarını kullandı mı?
Daum neden hayal kırıklığı yaşıyor, esasında yaşamaması lazım. Çünkü çıkardığı kadro bu sonucu getirecek takımdı. Futbol oynayamayan, topu kullanamayan bir takım vardı sahada. Alman çalıştırıcı, ne kadar topu kullanamayan adam varsa takıma koymuş, sonra da çıkmış ne diyor. Ne bekliyordu yani, farklı mı olacaktı?
Stoper Ümit'ten orta saha yapıyorsun. Kendini toparlayamayan Selçuk'u, hiç birşey yapmayan Rebrov'u koyuyorsun o mevkiiye. 61 dakika böyle oynuyor, sonra da yine hayal kırıklığı diyorsun. Demek ki Daum bu 3 futbolcuya çok güvenmiş ve onu hayal kırıklığına uğratanlar da onlarmış. Esas hayal kırıklığını, seyirci ve yönetim yaşıyor. Daum'unki o kadar önemli değil.
F.Bahçe'nin ileride oynayan 3 oyuncusu vardı Bursa'da; Van Hooijdonk, Serhat ve Tuncay. Ancak Tuncay ile Serhat kanatlarda o kadar çakılı futbolcular ki, Van Hooijdonk kafayla indirdiğinde, yanına gidip topu da almıyorlar, bakıyorlar. İkisi de top ayaklarına gelecek ve hareketlenecekler, bunu bekliyorlar. Hem Tuncay hem de Serhat öyle çok becerili, karşılarındaki adamları kolay geçecek futbolcular değil. İkisi de süratleriyle ve önlerine atılacak toplarla birşeyler yapar.
Kaleci acemilik yapıyor
Bursaspor maçında Serhat, Tuncay, Selçuk, Ümit, Rebrov'un katkıları yok. Bir tek Tomas çalışan adamdı. Luciano'nun durumu da entresan, hiçbirşeye karışmıyor. Kendi mıntıkasından sorumlu gibi. Sol bek Petkov, yerinde yok. Kaleci acemilik yapıyor. Bu F.Bahçe takımı sahada ne yapacak?
Takımı yanlış kurmuş. Bu oyuncularla başlamış bir takımın alacağı netice de bu olacak tabii. Yenilmediğine şükretsin. Şunu da gözardı etmemek lazım. F.Bahçe kaybetmek istemiyor, çalışıyor doğru, ama yeteneksiz bir takım hüviyetinde. Bursaspor karşısında sonuna kadar mücadele etti ve 88'de de golü buldu. Serhat maç boyunca tek doğru hareketini, bu dakikadaki ortayla yaptı. Bu arada maç 1-1'ken Tuncay'ın kaçırdığı bir gol pozisyonu var, F.Bahçe'nin ileri ucunda oynayan onu golle sonuçlandırmalı. O bu pozisyonu bir kez yakaladı. F.Bahçeli bir oyuncu bu pozisyonları 1 değil, 2-3 kez yakalamalı. Birisi olmazsa diğeri olur.
Bambaşka bir G.Saray olacak
* Terim sakatlıklar nedeniyle kadro kurmakta sıkıntı yaşadığını belirtiyor. G.Saray'ı Olympiakos karşısında nasıl bir maç bekliyor. Sarı kırmızılıların bundan sonrası için Avrupa'da şansı nedir?
G.Saray, istenilen G.Saray değil, bu gerçek. Fakat Olympiakos maçı da alalade bir maç değil. Oyuncular bu tip maçlarda farklı koşar, farklı mücadele eder, farklı randıman verir. Ama Fatih Terim'in az parayla star yaratma çabası başına problem oldu. Burada hata yaptı, alınanlar star olmadı, paralar da sokağa gitti.
İstenilen güçte bir takım yaratmak, mali güçle alakalı bir şey. Terim'in rahatsızlığı, istediği oyunu oynatamaması, istediği oyuncuları bulamaması. Tabii kötü sonuçlarla da takım içinde çalkantılar oldu. Normal olarak bu durum Fatih'e de yansır ve tabii sıkıntı yapar. Bu yüzden G.Saray istenilen seviyede değil, ama kimse zannetmesin ki G.Saray çıkacak Olympiakos karşısında da Ç.Rize maçındaki oyunu oynayacak. Bu maç bambaşka olacak. Seyirci de farklı, futbolcu da farklı olacak.
Yazının Devamını Oku 20 Ekim 2003
Fenerbahçe, Bursaspor karşısında çıkardığı takımla ve oynadığı futbolla bırakın beraberliği, yenilgiyi bile haketmişti. Sarı lacivertlilerin teknik direktörü Daum, 62. dakikada futbol oynamaya elverişli adamları oyuna sokunca, takım değişti de daha güzel ve derli toplu oynamaya başladılar. Yoksa bu dakikaya kadar F.Bahçe sahada yoktu.
Daum takımın orta sahasına 3 oyuncu koymuş ki, koşmayan futbolcular. Bu nasıl anlayış? Ümit Özat stoper, oranın adamı değil. İyi niyetle koşuyor, mücadele etmeye çalışıyor. Bazı maçlarda orada iyi oynar da, her maçta değil. Selçuk ortada yok, ağır kalıyor. Rebrov ne topu ayağında tutabiliyor, ne de adam geçebiliyor.
F.Bahçe'nin anlayışı
62 dakika sahada olmayan ve mücadele etmeyen bir takım nasıl maç kazanacak? Bir kere anlayış yanlış. Rakip topu alacak, istediği gibi paslaşacak, üstüne gelecek, ancak onlar top kaybeder ve kendisine fırsat kalırsa topla oynama fırsatı bulacak, F.Bahçe'nin futbol oynama anlayışı bu. Futbolcularda mücadeleye gireyim, topu kapıp, bunu iyi kullanayım düşüncesi yok. Bunu sadece Bursaspor'a karşı yapmıyorlar, her takıma karşı anlayış bu. Bundan önceki maçlarda da böyle oynadılar, ama şansları yaver gitti ve kazandılar. Bu sefer de beraberlikle kurtuluyorlar.
Bursaspor sahada istediğini yaptı. Bu da F.Bahçe'nin futbol oynamamasından kaynaklandı. Bursaspor geriden yavaş çıkıyor, kendi sahasında çok pas yapıyor. Eğer hızlı hücum geliştirseler -ki 2 kez çabuk hareket ettiler, ikisi de gol oldu- skor farklı olabilirdi. Çünkü bir çok pozisyondan da yararlanamadılar.
Çehresi değişti
62. dakikada Daum, futbol oynamaya elverişli adamları Yusuf ile Kemal'i oyuna soktu da takım değişti. F.Bahçe biraz top oynamaya, en azından ileriye gitmeye başladı. Bu arada gol de yedi, ama dedik ya takımın çehresi değişti ve futbol oynama iştahı biraz olsun kabardı.
Daum takımı yanlış kuruyor ve yanlış oyuncularla oynuyor. F.Bahçe bu kadar kötü oynamamalı ve oynamaya hakkı da yok. Yoksa maç fevkalade centilmence geçti. Ne sertlik vardı, ne de F.Bahçelileri rahatsız eden futbol. Bursa elini kolunu sallayarak oynadı. Berabere kalabilir, mağlup olabilirsiniz, galip de gelebilirsiniz, ama bu anlayışla değil.
F.Bahçe şöyle seyircisini rahatlatacak, güven verecek bir futbol oynamıyor. Zaten oynayacak futbolcular da oynatılmıyor. Futbolu futbolcular oynar, antrenör değil. Düzgün futbolcular sahada olmalı. Bu da antrenörün görevi.
Yazının Devamını Oku 14 Ekim 2003
Olayları başlatan bizim futbolcumuz. Alpay'ın penaltı kaçıran adama neden gidip birşeyler söyleme ihtiyacı duyduğunu, anlamak mümkün değil. Alpay, onu kolundan tutarak kaldırıp, sırtını sıvazlasa, daha çok prim kazanırdı. * Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, İngiltere beraberliği sonrası ‘‘Bizi olaylar yaktı’’ dedi. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Ben bu görüşe katılmıyorum. Alpay'ın penaltı kaçıran adama neden gidip birşeyler söyleme ihtiyacı duyduğunu, anlamak mümkün değil. Halbuki Alpay, onu kolundan tutarak kaldırıp, sırtını sıvazlasa, daha çok prim kazanırdı. Ama bilmiyorum ne söyledi, küfür etti mi? Küfür etmesi için birilerini tanıması da gerekmiyor. Beckham, ‘‘Küfür etti’’ diyor. Ayrıca soyunma odasına girerken Alpay, Beckham'ın kulağına birşeyler söyledi ve koştu. Beckham da eliyle yetişip, ona vurmaya çalıştı. Bunlar olayların benim güzümün önünde gerçekleşen kısmı.
Şimdi Şenol Güneş, soyunma odasında taktiği kime verecek, orta saha ve forvete. Ayrıca ikinci devre Alpay takımın en iyi oyuncusu. Kestiği topu oyuna en iyi sokan adam. 11 kişilik takımda, bir kişi hakemin yanına gitti diye taktik verilmeyecek mi? Böyle saçma bir müdafa olmaz. Bu mazeret, yeterli bir mazeret değil. Durumu kurtarmak için yapılmış bir açıklama.
Teknik direktör ne yapar, futbolcularını oturtur, sakinleştirir ve onlardan ne istediğini söyler. Yani futbolcular soyunma odasında oturup, birbirlerinin suratına mı baktılar?
İngilizler de konuşmadı
Soyunma odasında ne olması gerektiğini çok iyi biliyorum. Bunu senelerce yaşadım ve Milli Takım'ın kaptanlığını da yaptım. Bir kişi gitti diye susmak olmaz. Böyle bir şey yok. Beckham gitti diye herhalde İngilizler de konuşmadı.
Beckham üzerine bir taktik yapabilirsin, ama Alpay üzerine olmaz. Onun görevi belli. Beckham için ise nasıl oynayacağını, nasıl kaçacağını, arkadaşlarının neler yapması gerektiğini hazırlayabilirsin. Soyunma odasında olaylar konuşulmayacak. Zaten olayların neyini konuşacaksın, başlatan Alpay.
Olay orada kapanır. Soyunma odasında konuşamıyorlarsa, o zaman orada işleri yok. Teknik adamın o anda daha becerili, daha soğuk kanlı ve daha düşünceli olması lazım.
Hakem Collina ne gördüyse çaldı!
* Hakem Pierluigi Collina İngiltere maçı sonrası bazı kesimler tarafından ağır biçimde eleştirildi. Sizin bu konu hakkındaki yorumunuz?
Ne bekleniyordu yani, Collina 1-2 gol mü atsın, yahut penaltılar mı versin? İtalyan hakem ne gördüyse, onu çaldı. İngiliz futbolcu suratına bir top geldiğinde oyundan çalmak için gerekli zamanı kullanıyorsa, bunu da hakem kullandırmak zorunda. Collina ne yaptı, Rooney oyundan yavaş yavaş çıkarken, arkasından itti. Rüştü'nün hareketi kırmızı kart, adam onu atmadı. Oyun durmuşken, Emre'nin Tugay'ın bir sürü dirsekli faulleri vardı, adam bunları görmedi mi zannediyorsunuz. Collina bunları gördü.
Efendim Collina, bütün takdir haklarını İngilizlerden yana kullanmış. İngilizler bizim beceriksizliğimiz ve güçsüzlüğümüz dışında hiçbir sert harekette bulunmadılar. Problemli duruma düştüklerinde sert ve iki ayakla sert girerler, böyle bile yapmadılar. Maç öncesi benim bütün korkum, futbolcularımıza sert girerek sinirlendirip, oyun düzenimizi bozmalarıydı. Ama biz bunu kendi kendimize yaptık.
Pozisyon üretemedik
İyi oyuncularımız topa iyi sahip olup, onu yönlendiremedi. Emre, Sergen, Nihat gibi teknisyenlerimiz oyuna istenilen ağırlığı koyamadı. Ergün'ün ilk 11'de oynamaması hataydı. Topu kullanabilecek adamdı. Yıldıray da bir alternatifti. Avrupa tecrübesi fazla olan Yıldıray bu tip maçta oynayabilirdi. Takımında hiç oynamayan Okan, ilk 11'de değil, sonradan düşünülebilirdi.
Bazı hatalar yapıldı. Bir sürü alternatif vardı. Hakan Şükür'ü oraya koyduysanız, topu şişirecektiniz. Hakan, topu alacak diye öyle oynadınız, ama o alamadı. Bizim top kaybettiğimizde moralimiz bozuldu, rakibin morali yükseldi. Sakin sakin oynadılar. Rakip kalede 3-5 tehlike yaratsaydık, İngilizleri telaşa sürüklerdik, pozisyon üretemedik.
Recep daha iyi olacak
* F.Bahçe'nin kalecisi Recep, Ümit Milli Takım'da da başarılı performansıyla dikkat çekiyor. Recep, geleceğin Rüştü'sü olacak mı?
Recep, F.Bahçe kalesini başarıyla koruyor. Ufak tefek hatalarına rağmen çok anormal hareketleri yok. Skoru değiştirecek hatası olmadı. Ama bunlar biraz izafi, çünkü F.Bahçe maçlarını kazanıyor.
Maç kazanırken hatalar pek gözükmez. Kaybedildiği zaman hatalar çıkar. Arkadaşlıklar maç kaybedildiği zaman bozulur ve güllük gülistanlık ortamda gözükmeyen olaylar, birden bire kötü yansımaya başlar.
Recep'in bundan sonra daha iyi olacağı ve tecrübe kazanacağı kesin. Fiziği, boyu mükemmel. Biraz bacaklarını kuvvetlendirmesi lazım. Topa vurmasında biraz zaafı var. 1-2 ufak hata dışında, kalede sorun yaşamadı.
Ayrıca Recep olmazsa Volkan var. Recep gibi Volkan da kaleyi dolduran oyuncu. İkisi de Ümit Milli Takım'da oynuyor. İkisi de çok iyi olabilir, piyasadan çekilebilerler de. Gelecekleri önlerindeki maçlara ve kazanacakları tecrübelere bağlı. Recep, ümit vaadediyor. Futbolda bir şans faktörü vardır, bu kaleciye de, hakeme de yardım eder. Bazen de şanssızlıklar üstüste gelir. İnşallah bu şanssızlıklar Recep'in başına gelmez.
Türkiye nerede?
* Milli Takım’a baktığımızda uzun süredir aynı isimleri görüyoruz. Bu avantaj mı, dezavantaj mı?
İyi hazırlanırsa, avantaj olur. Birbirine alışmış, tecrübeli oyuncular var. Biz maçta fiziki mücadele bakımında İngilizler'den aşağı değildik. Ancak İngilizlerin avantajı olan, topları havalandırarak oynayıp yanlış yaptık. Bir de becerili oyuncularımız iyi gününde değildi. Hep iyi oynamak zorunda da değiller. Ama bir Milli Takım’ın çok kanıksamadıktan sonra beraber oynaması büyük avantaj. Bunun içinde 1-2 değişiklik yapılabilir. Hakan'ın yerine İlhan oynayabilirdi. Tabi İlhan da gereksiz bir hareketle oyundan atılırsa, bu da tehlike.
Oyuncularımızı hep popülist yaklaşımlarla curcuna içinde sahaya çıkarıyoruz. Bir de İngilizlere bakın, fevkalade bir terbiye içinde oynuyorlar. İngiltere neresi, Türkiye neresi. Bizim iyi tarafımız, 2 kere santrayı geçip sevindiğimiz günlerden, bu günlere gelmemiz.
Yazının Devamını Oku