8 Aralık 2003
<B>FENERBAHÇE </B>önceki maçlarına göre A.Gücü karşısında daha farklı bir görüntü sergiledi. Fark mı, Tuncay kenarda durmadı, geriye gelip orta sahaya yardım etti. Aynı şekilde Rebrov da sağ taraftan içeri gelerek orta sahaya yardımcı oldu. İşte F.Bahçe'deki can alıcı nokta buydu. F.Bahçeli futbolcular iyi mücadele etmekle kalmadı, sahada daha bir birbirlerine yakınlaşıp, yardımlaştılar. Ne var ki, Tuncay ve özveriyle oynayan Ümit Özat'a rağmen orta sahada yük fazla. Çünkü Ümit hücuma da gidiyor ve bu yükü kaldırmakta zorlanıyor.
F.Bahçe maçta topa daha fazla sahip gözüktü, ama meşin yuvarlağı iyi kullanamadı. Attıkları gollerin çoğu duran toplardan. Burada Hooijdonk çok önemli. Hollandalı hem duran toplarda önemli bir silah, hem de hava toplarına hakim. Yalnız bu maçta açıkca gördüm ki, rakipleri Hooijdonk'un sırtına merdiven çıkar gibi çıkıyorlar, ama hakem faul vermiyor. Verilen faul de ‘‘Buradan birşey olmaz’’ düşüncesiyle oluşanlar.
Otorite kuramıyor
Ankaragücü yabana atılacak bir takım değil. F.Bahçe karşısında başabaş oynadılar, korkmadılar. Oyunda özellikle ilk yarıda gol pozisyonlarına da girdiler. Başta da dediğim gibi, F.Bahçe 3 ileri uç adamıyla oynuyor eğer kenardaki adamlar geriye yardıma gelmezlerse -ki Daum bu oyun tarzında ısrar ediyor- o zaman F.Bahçe orta sahası ilk devrede olduğu gibi büyük sıkıntı yaşıyor. Orta sahada hakimiyet A.Gücü'ne geçti ilk devre, A.Gücü de beraberlik golünü kazandı. F.Bahçe, daha doğrusu Daum bu hatasından dönmek istemiyor. Buna rağmen Tuncay ve Rebrov dün orta sahaya yardımcı oldular da F.Bahçe kazandı.
Ayrıca F.Bahçe topu kullanırken, tekniğiyle ve futbolcuların bilgisiyle rakibi üzerinde bir ağırlık, otorite kuramıyor. Çünkü oyun tarzı ve anlayışı da farklı. Orta saha bir tek Selçuk'a bırakılıyor. Ümit biraz daha ileriye oynuyor. Sarı lacivertliler dün çok gol attılar, ama analarından emdikleri süt de burunlarından geldi. Orta saha yardım görünce oyuna ağırlıklarını koydular.
Önemli kazanç
F.Bahçe güzel ve önemli bir galibiyet aldı. Bu galibiyet, moral getirecek, arkadaşlık getirecek, çatlak sesleri önleyecek. Takım da daha bir bütünleşecek. Bunlar F.Bahçe'nin kazancı oldu. Bir de Volkan daha bir kendine güven duyan kaleci görünümü verdi. İnşallah böyle devam ederler.
Son sözüm hakem Ali Aydın'a. Ali Aydın'ın maçı iyi niyetle idare ettiğini zannetmiyorum. Çünkü Aydın öyle lüzumsuz kartlar çıkardı ki, bunların acısını F.Bahçe ileride çekecek. Ali Aydın şayet 2 sarı kart gösterdiği futbolcuyu oyundan atmadığı için cezalandırılacaksa, ona hizmetlerinden dolayı teşekkür edip evine gönderilecek, yoksa 2. Lig'e gönderip küçük düşürmeyeceksin. Aydın bu maçı F.Bahçe ezikliği içinde yönetti. F.Bahçe'nin en ufak şeyinde faulü vereceğim diye anormal işler yaptı. Hakeme inanıyorsan, devam edeceksin. Yoksa 20 gün ceza ver, 2. Lig'de maç yönetmeye gönder, bunlarla bu iş yürümez.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2003
F.Bahçe'ye kaleci lazım. Dersen ki, idare edebilirim, idare edersin, ama kötü goller yediğinde ağlamayacaksın. F.Bahçe 2 tane enayi transferle ‘‘Şampiyonluğa oynayacağım’’ diyor. Bu futbolcular takımda oynayacak düzeyde değil. Sadece mücadele
* Christoph Daum, derbide Fenerbahçe yi, oynaması gerektiği gibi mi oynattı?
Yine oynatamadı. Bakmayın futbolcular büyük mücadele verdiler. Bu madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü ise Beşiktaş da ‘‘Oyunu uyutayım, ben becerimle kazanırım’’ havasına girdi, ama sahada bozuldu.
Fenerbahçe yanlış oynadı, ama bir şey üretememelerine rağmen dedim ya anormal mücadele ettiler. Ümit, Selçuk, Aurelio iyi mücadele etmelerine rağmen hücumda üstünlüğü sağlayamadılar. Kazanacakları maçı kaleci hatasından berabere bitirdiler. Aynı şey Galatasaray karşılaşmasında da olmuştu...
Tatlı, kaba ve çirkindi
* Lucescu, hakem konusunda eleştiriler getirdi, Daum da Rumen teknik adama yanıt verdi. F.Bahçeli yöneticiler de Serdar Tatlı'nın yönetimine tepki gösterdi. Peki, Tatlı maçı nasıl yönetti, bu polemik nereye varır?
F.Bahçelilerin gocunduğu kısım, Serdar Tatlı oyunu çok kesti, sudan fauller verdi, lüzumsuz kartlar çıkardı. Ama Tatlı maçın sonucuna tesir edecek hata yapmadı. F.Bahçe belki de son dakikada gol yediği için böyle konuşuyor. Lucescu ise Türk insanına uydu. Bir bahane bulunacak ama nereden. Kırmızı kartlar, çirkin laflar konuşarak bunu yaptı. Ben bu tarz konuşmaları Avrupa'da duymadım, bizim Türkiye'de oluyor. Serdar Tatlı'ya bakarsak, futbolcularla diyaloğu kaba, çirkin ve yakışıksız. Hakemin herkesi sakinleştirmesi gerek. İngiltere Ligi maçlarını hiç mi seyretmiyorlar? Hakemin futbolcuya bir güler yüzle yaklaşması vardır, sinirlenen oyuncuyu sakinleştirir. Ama bu Tatlı'da yok. Aklınca davranışlarıyla futbolcular üzerinde otorite kurmaya çalışıyor, ama oyuncuyu strese sokuyor.
Terim önce kafasında bitirmeli
* Galatasaray bir değişim rüzgarına kapıldı. Bu değişim takımı nasıl etkileyecek?
G.Saray enteresan bir takım. 1.5 senedir sürekli değişiyor, sürekli oyuncu değiştiyor. Takımın bir omurgası, temel oyuncuları olmazsa, her dakika birşeyini değiştirmek ne Fatih Terim, ne de G.Saray'a kazandırır. Bence yapılan yanlış. Anladığım kadarıyla Terim, bu değişimle, kendini kanıksamış futbolculara gözdağı veriyor. Her hafta ayrı bir 11'le sahaya çıkarsanız, o takım oturmaz. Hiçbir futbolcu da ben oynayacağım diye güvenip kendini hazırlayamaz. Terim'in kendisi de futbol oynadı, bunu bilmiyor mu?
Operasyonmuş, değişimmiş, 1.5 senedir bir şeyler oluyor G.Saray'da. 25 tane yabancı oyuncu gelmiş, bir sürü yerli alınmış. Bir karmaşa. Terim daha kafasında arayışını tamamlamamış. Bu hem kendisine hem takımına zarar veriyor.
G.Saray'ın Dortmund'u seçmesi tuhaf
* Galatasaray'ın Juventus maçını yurt dışında oynaması, kendisine ne gibi bir avantaj veya dezavantaj getirecek?
G.Saray İstanbul'daki seyirci desteğini, Almanya'da da bulur. Ama seçtikleri stat, yani Dortmund kenti bana biraz tuhaf geldi. Tamam Dortmund'da oynadı 2-0 kazandı, bunu uğur olarak mı görüyorlar?
Esasında bütün Alman ırkçılığının merkezi orası. Seyirci potansiyeli derseniz, Almanya'da kentler birbirine çok yakın. Ben olsam Köln'de oynardım. Gelsenkirchen, Moenchengladbach da sanayi bölgesinde. O yörede Türklerin sayısı çok.
Sahadaki futbol açısından fazla bir şey fark edeceğini sanmıyorum. G.Saray yenecekse, orada da yener. Tabii evinde oynasa, kendi ülkesidir daha rahat eder.
Yalnız benim anlamadığım Juventus'un ısrarla İstanbul'a gelmek istememesi. İtalyan takımı sürekli korku içinde. Bir İtalyan takımı gelip burada basketbol maçı oynadı. Herhalde içlerinde terörden ziyade G.Saray korkusu var. Çünkü daha önce de bir gerginliği bahane edip İstanbul'a gelmek istememişlerdi.
İstanbul'a gelmek istememelerinin tutarlı bir tarafı yok, ama İngilizlere bir yere kadar hak verebilirsiniz. İngiltere konsolosluğuna, bankasına saldırı olmuş, çekinmelerini normal karşılayabilirsiniz, ama İtalyanlara karşı bir şey yok. Ayrıca devlet garantisi verilmiş. Buna rağmen korkuyorlar. Aslında bu konuda kendi başımdan geçen bir örnek vermek istiyorum. Yıllar önceydi, bir milli maç için İrlanda'ya gittik. Bombalar patlamış, insanlar ölmüş, polis yolları kesmiş.
Terörün merkezinde milli maç vardı. Milli Takımımız’da kimse ağzını açıp tek kelime söylemedi. O zaman biz de gitmeseydik. Ama biz o zaman ‘‘Maç başka sahaya alınsın’’ gibi şeyler bilmiyorduk.
* F.Bahçe'de derbi sonrası, sakatlığı da bulunan kaleci Recep eleştiriliyor. Yöneticiler ‘‘Türkiye'nin en iyi kalecisi bizde. Avrupa'da iyi kaleciler var, ama sözleşmeleri sürüyor’’ diyor. F.Bahçe kaleci konusunda nasıl hata yaptı?
Recep derbide kötü oynadı, 2 kötü gol yedi. İki golde de topu rahat alabilirdi. Frikikte top 90'a gitmedi, kafayla atılan golde de öyle. Bunlar Recep'in kötü kaleci olacağı anlamına gelmiyor. Ne var ki, yediği goller kötüydü. İleride nasıl bir kaleci olacağını biraz da bu olaylar belirleyecek. Bir sakatlığı olduğu da belli. F.Bahçe öyle bir durumda ki, kasığında problem olan Recep'i iğne ile sahaya çıkartıyor.
Ümit Milli Takımımız’ın iki kalecisi F.Bahçe'de. Bugüne kadar Ümit Milli Takım'da da Volkan oynuyordu. Ne zaman ki, F.Bahçe'de antrenör değişikliği oldu, Recep kaleye geçti. Rüştü'den sonra Daum'un isteğiyle -belki iyi kaleciydi, iyi şeyler yapabilirdi ama- geçmişi o kadar parlak olmayan Alman Enke'yi aldılar. Belki de ucuz diye onu tercih ettiler. Çünkü transferlerin bir de mali boyutu var. Ama Alman ilk maçta 3 gol yiyince, kaleci 2 tane ümit milliye kaldı.
Seçmeyi bilmiyor
Rüştü de kötü goller yemiş, kötü maçlar çıkarmış bir kaleciydi, ama güvendiğin kaleciydi. Takımın belkemiğiydi. Şimdi sen böyle bir kaleciyi gönderip, bu görevi hiç oynatmadığın 2 gence veriyorsun. Onlarla idare ederiz diyorsun, ama idareyle, tahminlerle olmuyor, iyi oyuncular alınmalı. Baştan tercihleri iyi yapabilselerdi herşey farklı olabilirdi. F.Bahçe'nin en büyük zaafı da bu, oyuncu seçmeyi bilmiyor. Şimdi kaleci lazım.
Kaleci yanında transfer edilen iki yabancı ve Türk oyuncular da F.Bahçe'de oynayacak kapasitede değil. Kime danışılıyor, hangi bilgiyle alıyorlarsa bu futbolcuları, anlamak mümkün değil. Şimdi de ağlıyorlar.
F.Bahçe'ye kaleci lazım. Dersen ki, idare edebilirim, idare edersin, ama kötü goller yediğinde ağlamayacaksın. İleride iyi olabilir, inşallah da olur. Bunu seyirci kaldırabilir mi, sorun orada.
Sen 2 tane enayi transferle ‘‘Şampiyonluğa oynayacağım’’ diyorsun, böyle bir komedi yok. Sonra bakıyorsun, bu futbolcular takımda oynayacak düzeyde değil. Geri de dönemiyorsun. Aslında geri dönmek de erdem, ama sen dönmek bir yana onları müdafa ediyorsun, sonra bu hallere düşüyorsun. F.Bahçe'ye gelen standart oyuncular bu formanın büyüklüğüyle kendilerini olağanüstü görüp, öyle oynamaya çalışıyorlar. Bu da iki misli kötü oluyor. Yapılacak bir iş var, transfer.
Sorular ve sorunlar
2 yabancı alınacak diyorlar. Kim seçecek bunları, Daum mu? Ben bile Daum'un seçtiğinden şüpheliyim. Bir kaleci seçti ki, faciaydı. Şimdi nasıl oyuncular alınacak? Ucuz mu tercih edilecek, takımı ileriye götürecekler mi? Sorunlardan ilki bu. Bunları kim seçecek, kim tavsiye edecek, bu da ikinci sorun. Başkan kimleri dinleyip, kimleri alacak bu üçüncüsü.
6 senedir bu kadar iyi işler yapan, F.Bahçe'nin geleceğini yükseklere taşımayı hedefleyen başkan ve yönetim, bu transferlerle hedef tahtası haline geliyor, yine de aynı hataya devam ediyor. İşin garip olan tarafı da bu. Biz nerede yanlış yapıyoruz diyemiyorlar. Bak bunlara danıştık da bugüne kadar bu hale düştük diye düşünmek, akıllarına gelmiyor. Bir hata yaparsınız, ikincisini, üçüncüsünü yaparsınız. Sonra ‘‘Ben ne yapıyorum?'' dersiniz. Ancak aynı hatayı 4, 5, 6 kere yaparsanız, bu artık hata olmaktan çıkar, resmen aptallık olur. Yine bir sürü bir şey bilmeyen adama danışıp, futbolcular alacaklar, Allah sonlarını hayır etsin.
Samsun'da neden koşmadınız?
* Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin sonucunun yansıması nasıl olacak?
Beraberlikten Beşiktaş memnun, liderliği ve puan farkını koruyor. G.Saray, Trabzon berabere kalmıştı, F.Bahçe ile de kendi oynadı ve berabere kaldı. Yarıştaki herkes puan kaybetti. Beşiktaş istediği sonucu almış gibi. Ancak bu skor F.Bahçe için sorun. Kazanmak üzere olduğu maçı berabere bitirdiği için üzülüyor. Esasında üzülmemesi lazım, asıl Samsunspor maçına üzülmeli. Üzünülecek maç oydu.
Beşiktaş ile F.Bahçe maçları, ikisinden biri ne kadar kötü olursa olsun, diğer maçlarla kıyaslanmayacak bir mücadele ve sonuç ortaya çıkarır. Bunu bakanından milletvekiline, sokaktaki çocuğa herkes biliyor. Samsunspor maçı 10 puanlık maçtı. Ama F.Bahçe, Samsun'a 3-0'lık skorla öyle yenildi ki, herşeyin üstüne rakip bir de şov yaptı. Madem Beşiktaş maçında bu kadar çok koşuyorsun, Samsun maçında da koş. Niye koşmadınız? Koşsanız, F.Bahçe böyle kötü durumlara da düşmez.
Yazının Devamını Oku 1 Aralık 2003
<B>BÜTÜN </B>yanlışlarına rağmen Fenerbahçe büyük bir mücadele örneği verdi. Neydi bu yanlış, hala çizgide iki adamla oynuyor.Tuncay iki kere gollük pasla gitti, iki tane gol attılar. Ama ne bu pozisyonlardan önce, ne de sonra oyunda yoktu. Serhat iyi başladı, ilk 15 dakika birşeyler yapma gayretindeydi, ama bir şey üretemedi. Zaten F.Bahçe'nin ileri uçları o kadar birbirlerinden açık oynuyorlar ki, santrfordaki Hooijdonk kafayla top aşırsa bile aralarında 30 metre var.
Selçuk varını yoğunu ortaya koydu. Ümit açıkları kapattı, Aurelio da çok koştu, defansif müdahaleyi iyi yaptılar. Başta da dediğim gibi F.Bahçe çok iyi mücadele etti, bundan önce de böyle mücadele etseydi, farklı şeyler olabilirdi. Tabii mücadele de yetmiyor. Çünkü ne iyi pas atabildiler, ne de iyi top kullanabildiler. F.Bahçe'nin en büyük eksiği topu iyi kullanamaması. Ayrıca Fenerbahçe'nin acil olarak iyi bir kaleciye ihtiyacı var. Recep de iyi kaleci olur, ama kötü giden F.Bahçe'yi taşıyabilecek bir kaleci değil. F.Bahçe iyi oyunuyla şu anki Recep'i kurtarabilir de, Recep bu takımı kurtaramaz. Şu anda kalede gözüken sıkıntı bu.
Beşiktaş avantajlıydı
F.Bahçe'nin mücadelesinde gözardı etmememiz gereken en büyük etken ise Beşiktaş'ın oyunu rölantide tutma isteği. Siyah beyazlıların bu hareketi, F.Bahçeli futbolculara da güç kazandırdı. Oysa Beşiktaş sahaya avantajlı çıkmıştı. Çünkü moralliydiler, karşılarında kötü giden bir F.Bahçe vardı. Ancak Beşiktaşlı futbolcular, yavaş hareket ettiler. Taç kullanırken, aut atarken ağırdan aldılar. Samsun'dan farklı yenilgiyle dönmüş, moralsiz F.Bahçe'yi uyandırdılar. Bunun yanında futbolcuların varlarını yoklarını ortaya koymaları için de sebep yarattılar. Tabii bunda F.Bahçe seyircisini de göz önünde tutmak lazım. Bu olağanüstü seyirci desteği, hangi takımın arkasında olsa, ateşler, koşmayan adamı koşturur.
Mücadele gücü
Sonuç da bu skor ne Beşiktaş'ı ne de F.Bahçe'yi fazla etkilemedi. F.Bahçe hala yarışın içinde. Ancak F.Bahçe bu kadro ile ancak bu kadar oynuyor. Tek avantajları mücadele güçleri, enerjileri.
Daum, ileride 3 oyuncuyla oynuyor ve bu yanlışta ısrar ediyor. Böyle oynanır ama elindeki futbolcular yetenekli olursa. Yoksa gülünç duruma düşer. Bu futbolcularla, bu sistemle yürümez. Özellikle önemli olan sistem. Sistem iyi olur da futbolcularınız bir iki maç kötü oynayabilir. Ne var ki, sisteminiz kötüyse bu işin üstesinden gelemezsiniz. Bu sistem F.Bahçe'nin oyun tarzı değil. F.Bahçe'de herşey ligin devre arasında olacak. Takıma yapılacak transferler ve oyun anlayışındaki değişiklikler herşeyi değiştirir.
Yazının Devamını Oku 25 Kasım 2003
Futbolda oyunu görmek, futbolcularının kapasitesini bilmek var. Futbolcunun nerede daha iyi oynayacağını anlamak var. Bütün bunları yapana, akıllı, zeki antrenör denir. Daum şu anda bunları beceremiyor. * Daum dahi mi, deli mi?
Daum'un dahilikle alakası yok. Futbolda dahilik yok. Futbolda zeki ve akıllı olmak var. Futbolda oyunu görmek, futbolcularının kapasitesini bilmek var. Futbolcunun nerede daha iyi oynayacağını anlamak var. Bütün bunları yapana, akıllı, zeki antrenör denir. Dahi falan ne demek?
Daum şu anda bunları beceremiyor. Takım tertibinde fazla oynuyor. Orta sahasını kalabalık tutup, top kullanacak adam bulamıyor. Bir orta saha oyuncusunun yanına kenarda iki adam koyuyor. Böyle bir orta saha kurgusu yaratıyor. Türkiye'de hiçbir takım 4-3-3 oynamaz. O yetenekte, ne futbolcu var, ne de birbirleriyle bu düzende bağlantı sağlayacak anlayış var. Bunları da görüp, anlayamazsan, böyle saçma sapan takımlar sahaya çıkarıp, böyle kötü sonuçlar alırsın.
Defans düzene girdi, tam Tomas ile Luciano'dan iyi, başarılı bir ikili oluşturdu diyorsun, her şeyi allak bullak ediyor. Tutuyor Tomas'ı sağa koyuyor, sol bekte de 1.5 senedir sakatlığı nedeniyle futbol oynamamış İsmail'i sahaya sürüyorsun. Bu maç F.Bahçe için final gibi. Sonra da bu anlayışta 70 dakika ısrar ediyorsun. Yani hata üstüne hata. Bu konuda futbolcularda da hata var. Kenarlara gidip avanta top alacaklarına, orta sahada biraz daha kapanıp, birbirlerine yardımcı olsalar farklı olacak.
Deneme tahtası değil
Daum şunu anlamalı, F.Bahçe deneme tahtası değil. Hem bu oyun düzeniyle, hem de bu futbolcularla olmaz. Dünyada hiçbir takım, (Ne Real Madrid, ne de Manchester United) 3 forvet oynamıyor. F.Bahçe bu takımlardan çok mu güçlü? Artı, elindeki imkanlara göre sistem kurarsın. Orta sahan topu kullanamıyorsa da, işte böyle komik durumlara düşersin.
Samsun, Bursa, G.Birliği, F.Bahçe karşısında şov yaptı. Daum, hala uyanamıyor mu? A.Sebat ile Ç.Rize karşısında beraberliği zorla kurtardı. Daum niçin yapıyor bunları, anlamak mümkün değil. Birine ceza verilecekse de, böyle ceza verilmez. Bir futbolcudan memnun değilsen, genç takımda oynatırsın, ama düzenini bozmazsın. Her şeyi curcunaya çevirmezsin. Takımda bir huzursuzluk olduğu belli, oynaması gerekenler oynamıyor.
Tuncay saçmalıyor
* Tuncay olayından sonra Hakan Bayraktar olayı patladı. F.Bahçe'de bir disiplin sorunu mu var?
Huzursuzluk her takımda olabilir, ama bunların dışarıya yansıması farklıdır. Eğer bu huzursuzluk gazetelere taşınırsa, problem büyür, kopmalar başlar.
Tuncay'ın huzursuzluğu, sol açıkta oynaması kendini gösterememesi. Tuncay'ın orta sahada oynayacak, takımı idare edecek becerisi de, böyle bir kalitesi de yok. Bu yüzden de bazen saçmalıyor.
Hakan olayını bilmiyorum, gitmek istiyorsa Fenerbahçe ile anlaşır, başkan da izin verir ve gider. Oyuncu memnun olmayabilir. Maddi konular da görüşülüp, anlaşılır. Bu konu, uzatılacak, polemik yapılacak şey değil. Zaten antrenör memnun değil ki, kadroya almıyor. Oyuncu da bundan rahatsız demek ki. Ne var ki, Hakan yetenekli, ama antrenör de onun yeteneğinden faydalanamadı, sağ bekte oynattı. Adam orta sahanın göbeğinde top kesen, topu oyuna sokan oyuncuydu.
Ortega büyük silah
* F.Bahçe'de orta saha sorunlu, bir beyin de yok. Ortega gelmeli mi, gelirse ne olur?
Ortega tam orta saha oyuncusu değil. Ortega forvetin arkasında oynayan oyuncu. Adama pres yapacak, mücadele edecek, güzel toplar atacak tarzda futbolcu değil. Santra ile forvetin arasında bağ kuran, orada iyi işler yapan, ileri gidip gol atan oyuncu. Yetenek, beyin, o ayrı. Ortega'yı orta saha oyuncusu düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Ortega gelmeli, ama onun dönmesi konusunda yönetim de temkinli, sanki yoğurdu üfleyerek yiyor. Ne olacağını, ne biteceğini, hukuku prosedürü inceliyor. Antrenör ondan faydalanmak istiyor mu, takıma katkı yapacağına inanıyor mu, bunları düşünüyor. Ortega yetenek, bir silah. Ama bu silahı daha önce kullanamadı Fenerbahçe.
Kendilerini Pele zannediyorlar
* Futbolcular başka takımlarda güzel oynuyor da F.Bahçe'ye transfer olunca değişiyor. Bunun nedeni nedir?
Başka takımlarda top oynarken Fenerbahçe idealleri bu futbolcuların. Geldiklerinde ise kendilerini, gerçek hallerinden 5 misli fazla görüyorlar. Gelmeden önceki hallerini sahaya yansıtsalar, aynı beceriyi gösterseler yetecek. Ama onlar, daha sahaya çıkmadan gazetelerde manşetlere taşınıyorlar, aldıkları arabalar, hayatları değişiyor. Kendini çok koşan, çalışkan oyuncu olarak göstermişken, F.Bahçe'ye geldiğinde bir Pele, bir Beckenbauer havasına kapılıyor. Böyle olunca da her şey farklı oluyor. Hala tam profesyonellik yok.
Teşhisi koyamadı
* Samsunspor F.Bahçe'den daha iyi takım mıydı? F.Bahçe neden yenildi?
Samsun'un oynadığı futbol, Fenerbahçe'den 3 gömlek iyiydi. Futboluyla, sahaya yayılışı, topu kullanması, ürettiği pozisyon bakımından da Samsunspor üstündü.
İki takımın maliyetine bakarsak F.Bahçe çok farklı. Ama bunun sahaya yansıması tamamen ters. Burada acı olan nedir biliyor musunuz? Samsun, F.Bahçe'ye iyi oynamış, 3 gol atmış, bu sorun değil. Sorun F.Bahçe'deki hastalığa teşhisin konulamaması. Bu Gençlerbirliği, Bursa, Adana maçlarında, 2 Karadeniz takımıyla oynanan maçlarda yapılamadı. Eğer oyuncuları randıman vermeyecek yerde, kendi kafana göre oynatırsan, o takım düşer, futbol oynayamaz.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2003
Öncelikle Samsunspor'u tebrik etmek lazım. Çok sakindiler, topu da çok güzel kullandılar. F.Bahçe karşısında şov yaptılar. Evsahibi takımın şu oyuncusu kötüydü, diyemezsiniz. Hepsi birbirleriyle mükemmel uyumlu bir oyun ortaya koydu. Orta sahası mükemmeldi. İleri ucu da öyle, hava hakimiyeti de. Ancak Samsunspor'un bu kadar iyi oynamasının başlıca nedenleri, Fenerbahçe'nin ne yaptığını bilmeyen futbolu, zayıflığı ve sahaya yayılamayışı.
Bir takımın iyi oynaması için en başta orta sahasında iyi organize olması gerekir. F.Bahçe'nin orta sahasına bakın. Ortada Selçuk, sağda Aurelio, solda Tuncay. İleriye yardımda bir tek Rebrov var. Bir takım orta sahasında bir kişiyle top oynayamaz, oyunu yönlendiremez. Diyelim ki, kenarlardaki bu adamlar birbirlerine yakın oynadılar. Yine de bunlar orta sahadaki problemi çözecek kalitede futbolcular değiller.
Riske girilir mi?
İleri uçta bir tek Van Hooijdonk var. Servet ilk defa oynuyor. Defans zaten bir felaket. Savunmanın sistemi de tertibi de bozulmuş. Sol bekteki İsmail 1.5-2 senedir ilk defa oynuyor, çok da kötü değildi, ama böyle maçlarda riske girilir mi? Özel maç oynamıyorsun, lig deplasmanı bu.
Herşey yanlış F.Bahçe'de. Oyun sistemi de, seçilen futbolcular da. Bütün bunlara rağmen Daum hala uyuyor. Sahada olup bitenin farkında değil.
Bütün bu kötü oyuna rağmen F.Bahçe beraberliği de yakalayabilirdi. Van Hooijdonk'un Rebrov'a indirdiği iki top var. Rebrov bunları atsa, belki oyunun kaderi değişecek. Ama adam kaleye 2 metreden bu pozisyonları değerlendiremedi. F.Bahçe'de hava toplarına çıkacak tek adam var Van Hooijdonk, diğerleri kenarda. Sahada sahip olduğun topu kullanacak adam yok.
Kafası değişmeli
F.Bahçe bu futbolun ve farklı yenilginin sinyallerini Bursaspor, G.Birliği maçlarında verdi. Samsunspor biri sürü gol kaçırırken, Fenerbahçe bu futbol anlayışıyla bir şey yapamazdı. Aslında F.Bahçe'nin eline mükemmel bir imkan geçmişti. Beşiktaş berabere kalmış, G.Saray yenilmişti. Bu maç 3 puanlık değil, 8 puanlıktı. F.Bahçe'nin oynadığı futbola bakın.
Burada söylenecek tek şey, Daum'un bir an önce futbol kafasını değiştirmesinin gerekliliği. Bir orta saha, yanında kenardaki iki adamla futbol oynanmaz. Böyle bir futbol anlayışı yok. F.Bahçe komik duruma düşüyor. Bu kafada giderse de çok daha komik durumlara düşecek.
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2003
İngilizleri çime gömüyorduk, Letonya'yı rakip görmüyorduk. Centilmen değiliz, hakemlere saldırıyoruz. Seyirci alkışlayacağına futbolcunun kafasına bir şeyler atıyor. Medyada ‘‘Mısır'ı yedik’’ tipinde rakiplerimizi küçük düşürücü başlıklar atıldı, peki şimdi ne olacak?
Aslında bu beraberlik ve Portekiz'e gidememezin nedeni dün geceki oyundan kaynaklanmıyor. Biz geçen yaz oynadığımız Konfederasyon Kupası'ndan beri bu hataları yapıyoruz. A Milli Takımımız'da oynayabilecek bir sürü ümit milli takımımız var, ama biz takımımızı bir türlü gençleştiremedik.
Artık bazı oyuncuların milli takımda yeri yok. Hakan Şükür'ün Letonya'da oynayıp, oynamaması olay oldu. Hakan dün akşam sahadaydı. 4 topu geri verdi, birini kontrol edemedi, bir tane gol attı. Ama bundan sonra Hakan'ın takımda yeri yok. Bülent'in bütün çalışkanlığına rağmen artık geri çekilmesi lazım. Tugay'ın da öyle. Hakan, Bülent, Tugay olağanüstü işler yaptılar. Ama bunlar artık geçmişte kaldı. Herkes yüreğini koyuyor, belki Bülent onlardan fazlasını yapıyor ama artık süratli futbolcular karşısında yetersiz kalıyor. Bu futbolcular milli forma ile sözleşmeli değil. Eskiler üzerinde durursak olmaz. Gençleri, İbrahim Toraman, Gökdeniz gibi futbolcuları ilk 11'de sahaya sürmeliyiz.
Üretken olamadık
Riga'daki maçtan farkı dün akşam en azından futbol oynamaya çalıştık. Topları dan-dun ileriye vurmadık. Top çoğunlukla bizde kaldı bunlar olumlu şeylerdi. Ama top bizde kalırken, bir şey üretemedik. İşte bizim ipimizi çeken de bu oldu. Takımda üretkenlik beklediklerimiz Emre, Nihat, Tümer. Hem takımı, oyunu yönlendirecekler hem de yaratıcı olacaklardı. Bunu tam gerçekleştiremediler.
İlhan'ın attığı gol olağanüstüydü. Kaç kere bir futbolcu topa vurur da öyle yere gider. O sertlikte gider ve gol olur. En zorunu yaptık, sonra ikinci golü çabuk getiremedik. Neden, az önce de belirttiğim gibi pozisyon üretemedik. Geride iyi paslaştık, iyi yardımlaştık. Ama topu ileride kullanmak için beceri gerekiyor. Oyuncu eksiltip pozisyon hazırlamak gerekiyor. Bir kere oyuncu eksiltip pozisyon hazırladık. Onu da Gökdeniz yaptı. Adamı geçti, Hakan'a ‘‘Al at’’ diye bir pas verdi. Bunun dışında Hakan sahada yok.
Çabuk ve süratli olan, adam eksilten Gökdeniz ilk 11'de oynasaydı, Nihat ve Emre ile birlikte 3 güçlü oyuncumuz sahada olurdu. Emre ve Nihat ileri ucun gerisinde, ama Gökdeniz ileride büyük katkı yapardı.
Yeteneksiz değiller
Ya yediğimiz goller... Bazı hataları yaparsınız da bir şey olmaz, ama öyle bir hata yaparsınız herşey değişir. Deniz çok iyi oynarken bir kafa topunu aşırdı, bu gitti kalemizde gol oldu. Arkadan yine bir adam kaçırdık skor 2-2. İlk golde o top hızlı olabilirdi, kaleci zamanında çıkmış olabilirdi. Deniz geriye doğru vermek istese, belki daha rahat vurabilirdi. Bir adım önde olsa belki topu kafayla alırdı. Ama süratli adam orada ve deparla topa yetişti. Bu gole rağmen biz yine oyunun hakimiydik ama golü üretemedik. Demek ki, can alıcı yerlerde işi bitiremiyoruz. Ama şu da bir gerçek ki birinci maçta böyle oynasaydık herşey çok farklı olabilirdi.
Bu arada yediğimiz gollerde şanssız olduğumuzu da gözardı etmeyelim. Ömer biraz daha uzun boylu ve Rüştü tipinde bir kaleci olsa ilk golü çıkarabilirdi.
Cezasını çekiyor
Bazıları Letonya'yı çok küçümsediler, ama onların söylediği gibi yeteneksiz bir takım değiller. Nasıl futbol oynanacağını, ne zaman savunma yapıp ne zaman hücuma çıkacağını bilen bir takım. Bir sürü de süratli ve yetenekli oyuncusu var. Biz 4-5 kere topa dokunanı yetenekli zannediyoruz. Letonyalılar ise gayet basitini oynuyorlar, koşuyor ve mücadele ediyorlar.
Biz ukalalığımızın da cezasını çekiyor, Portekiz'e gidemiyoruz. İngilizleri çime gömüyorduk, Letonya'yı rakip görmüyorduk. Centilmen değiliz, hakemlere saldırıyoruz. Seyirci alkışlayacağına futbolcunun kafasına bir şeyler atıyor. Böyle tuhaf bir spor kamuoyu oluşturuldu. Medyada ‘‘Mısır'ı yedik’’ tipinde rakiplerimizi küçük düşürücü başlıklar atıldı, peki şimdi ne olacak?
Avrupa'da olay yarattık
LETONYA Milli Takımı Teknik Direktörü Alexander Starkovs, ay yıldızlı ekibimizi eleyip, 2004 Avrupa Şampiyonası'nın vizesini aldıkları maçtan sonra yaptığı açıklamada, ‘‘Avrupa'da olay yarattık’’ dedi. Taraftarlarımıza da övgüler yağdıran Starkovs, ‘‘Dünya üçüncüsü olmuş bir takımı eleyip, Avrupa Şampiyonası'na gitmek kolay iş değil. Beni en çok duygulandıran şey, maçtan sonra seyircinin bize gösterdiği olağanüstü centilmenlikti’’ yorumunu yaptı.
8 trilyonluk rüya bitti
A Milli Takımımız, ilk kez bir baraj maçından hüsranla ayrıldı. Ay yıldızlılar, 2000 Avrupa Şampiyonası elemelerinde İrlanda Cumhuriyeti'ni (1-1 ve 0-0'la), 2002 Dünya Kupası elemelerinde de Avusturya'yı (1-0 ve 5-0'la) saf dışı bırakarak, baraj maçlarında gülen taraf olmuştu. Türkiye, Portekiz vizesini alamayarak, UEFA'dan finallere katılım payı olarak alacağı 7.5 milyon İsviçre Frangı'ndan (8 trilyon 250 milyon lira) oldu.
Yazının Devamını Oku 18 Kasım 2003
Futbolcular, kulüplerinde çok para kazandıkları için, milli takımlarda varını yoğunu ortaya koymuyor. Bu, futbolda öne çıkmış bütün ülkelerde böyle. Korkarım, bu hastalık bizde de başladı. * Milli Takım'ın Letonya ile Riga'da oynadığı maçta hataları neydi? Takım tertibi mi yanlıştı? Bu yenilgi neyin habercisi?
GENÇLERİ gayet güzel monte etmeye başlamıştık Milli Takım’a. Konfederasyon Kupası'nda çok başarılı maçlar çıkaran, ileride bu Milli Takım’da oynayacak, bu formayı hakedecek oyuncular çıktı. Ama Şenol Güneş ne yaptı, takımlarında uzun zamandır oynamayan futbolculardan kurulu, eski takıma döndü. O zaman Konfederasyon Kupası'nda bu futbolcuları neden denedik? Tuncay olsun, Gökdeniz olsun, bir sürü oyuncu vardı.
Yalnız şu konuya dikkat edin, dünyada profesyonellikte ileri giden ülkelerde de bu tip problemler var. İspanya, İngiltere, Almanya, İtalya olsun, forma giydikleri kulüplerde çok para kazandıklarından futbolcular milli takımlarında varını yoğunu ortaya koymuyor. Bunların arasına Arjantin'i de koyabiliriz. Çünkü bir sürü milli takım oyuncusu yurt dışında oynuyor. Bir tek Brezilya bunlardan kendini sıyırabiliyor. Çünkü çok yetenekli oyuncuları var. Benim korkum bizim milli futbolcularımızın da, yurt dışında oynayanların da böyle bir havaya giriyor olmaları.
Federasyonun eli açık
Ayrıca Milli Takım’ın tertibinin yanlış kurulduğu, yanlış adamların oynadığı da kesin. Gerçi bu bir tercihtir. Milli Takım’da Hakan Şükür üzerinde de polemik yaratılıyor, ama sorun o değil. Ben zannetmiyorum ki, milli maçta futbolcular gidip prim konuşması yapsın. Ayrıca çok kritik iki devreli bir milli maç bu. Bugüne kadar federasyon da tahmin edilmeyecek paralar ödedi. Federasyonun bir cimriliği yok, bilakis fazla miktarda eli açıklığı var.
Mazeret üretmekte de müthiş ustayız. Riga'daki o sahada 22 futbolcu tepişti durdu, zeminin hiçbir yeri kalkmadı, çamur olmadı, ağırlaşmadı. Halı gibi kaldı saha. Ama biz bu sahayı beğenmedik. Balçık olsa ne olacaktı? Yani hiç mi buz sahada oynamadılar? Ayrıca saha buzlu oldu mu, ayağın olduğu gibi toprağın içine girer, sahada çim kalmaz, zemin de çamura döner.
Rakibi küçümsedik
Bir de hakeme gösterdiğimiz o tepki neydi? El kol hareketleriyle sürekli herşeyi protesto ediyoruz. Bizim futbolcularımıza bu davranışlar yakışmıyor. Sonuçta da cezasını yine biz çekiyoruz.
Letonya yenilgisi bence tamamen oyuna adapte olamamak, oyuna ısınamamaktan kaynaklandı. Ayrıca çok küçümseniyordu, ama karşılarında çok dirençli, futbol oynamasını bilen bir rakip bulmaları da millilerimizi şaşırttı.
Bu yenilginin nedenlerini şöyle 3 madde de özetleyebiliriz. Birincisi takımı yanlış kurduk. İkincisi takımı hazırlayamamışız. Üçüncüsü ise İngiltere maçıyla birlikte futbol anlayışımız değişti; dan-dun ileri vurarak iyi savunma yaptığımızı zannediyoruz. Böyle yapınca topu kullanamadığımız için de yeteneklerini gösteremedikleri için orta sahamız ve forvetimiz oyundan kopuyor. Bunu değiştirebiliriz. Milli Takımımız, Letonya'yı yener.
Milli Takımımız yenilebilir. Ancak pozisyon üretir, oyunu yönlendirir, futboluyla sahanın hakimidir, bu yenilgi şanssızlıktan kaynaklanır. Böyle bir maçta üzülmezsiniz, çünkü bilirsiniz ki bir sonraki maç takımınız kazanacak. Neden, takımınız futbol oynuyordur. Ancak, futbol adına bir şey üretmeden atarız, yeneriz demekle bu işler olmaz. Zaten bunu yapanlar da futbol yorumcusu olmayıp da kamuoyunda yer edinmek isteyen tipler.
Kim atacak kavgası
* Letonya'da Nihat ile Emre'nin bir serbest atış sırasında kimin kullanacağı konusunda anlaşmazlığa düştükleri gözlendi. Bu neden kaynaklandı?
Bu takım içinde birbirlerine olan bağlantıda sorunlar olduğunu, birbirlerini destekler bir yapıda olmadıklarını gösteriyor. Ancak eğer o serbest atış sağ iç mevkiinde kazanılıyor ve oradan iyi vuran Emre varsa, onun atışı kullanması doğal. Oradan sağ ayaklı birinin atması zor. Nihat'ın oraya gitmesi gereksiz.
Tabii Nihat'ın da bu atışlardaki ustalığı tartışılmaz. Ancak onun yeri daha çok sol iç mevkii. Aslında bu konu büyütülecek bir şey değil, birisi atacak. Emre çok mu kötü vuruyor, atarsa ne olacak? Çok mu kötü futbolcu, atarsa ayıp mı olacak?
Basınımıza da görev düşüyor. Bazı şeyleri deşmeye çalışmasın. Bu tür yaratılan polemikler hem antrenöre, hem futbolcuya, hem de takıma zarar veriyor.
Kapris-sabit fikir
* Milli Takımı yarın rövanşta nasıl bir maç bekliyor ve nasıl oynamalıyız?
ÖNCELİKLE millilerimiz rakibinden önce topu kazanmak için mücadele etmeli. O topu kapmalı. O topu kazanamaz, o topu kullanamaz, şuursuzca dan-dun ileriye vurmaya başlarsak, çok zorlanırız. Portekiz'e gitmemiz büyük tehlikeye girer. Kazanılacak topu kullanacak iyi oyuncularımız var. Rakibe Letonya'da bir avantaj verdik, şimdi burada kapanacak. Rakibi açmalıyız. Bizde kanatları kullanma konusunda yanlış bir anlayış var. Kanatlardan çizgiye inebiliyor muyuz, defansın arkasına sarkabiliyormuyuz önemli olan bu. Yoksa santrayı biraz geçen sağdan soldan şişiriyor, bu kanatlardan oynamak değil. İşte bu yüzden futbol zeka ve beceri oyunu diyoruz. Diğerlerinin dediği gibi futbol basit bir oyun değil.
Takım olgusu
Futbolcularımızın sahaya birbirlerine yardım etmek için çıkmaları lazım. Kendilerini bireysel olarak göstermek, ön plana çıkmak için oynamamaları lazım. Kadro düzgün kurulmalı. Şimdi burada ‘‘Şunu söylediler, bak oynattım. Kötü oynadı’’ demekle bu işler olmaz. Futbolcu kötü oynayabilir, ama kaprisle, sabit fikirle Milli Takım kurulmaz. Milli Takım’ın başında olan insanların böyle bir tasarrufu ve lüksü yoktur.
Okan kendi takımında oynamıyor, Milli Takım’da 2 maçtır sahada. Öte yandan Werder Bremen'de Ümit Davala forma giyiyor ve başarılı. Bir Gökdeniz var, süratli, futbolu bilen, kulüplerin almak istediği yıldız, ama o takımda yok. Emre ile birlikte oyunu çözecek play-maker lazım, Tümer de sahada değil. Antrenör ne yapacak hem takımı iyi kuracak, hem de mücadele gücünü aşılayacak. Yoksa futbolcu Milli Takım’a kondisyon olarak hazır geliyor. Kulüplerinde ne kadar oynuyorlarsa öyle oynayacaklar.
Bu maç çok başka
* Milli Takım'daki futbolcuların aynı olduğundan ve doyuma ulaştıklarından söz ediliyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Zayıf bir ihtimal. Her milli maçta sahaya çıkan oyuncu, varını yoğunu ortaya koyup kazanmak ister. Benim en başta söylediğim gibi topa girme, risk alma şekilleri değişebilir. Yani sakatlanmak istememeleri, yaşlarının bir yere gelmesi, bunlar bir faktör olabilir. Ama Letonya maçı, bütün bunların düşünüleceği bir karşılaşma değil.
Yazının Devamını Oku 16 Kasım 2003
<B>BİZ </B>iyi takımız, biz dünya üçüncüsüyüz diyen bir ekibin bu kadar acemice futbol oynamaya hakkı yok. Saha kayganmış, tabii kaygan olacak. Çünkü kışa girdik. Değil üç pası, iki pas üst üste yapamayan bir Milli Takım izledik. Topu her ayağına alan sadece ileriye vuruyor. Zannediyorlar ki, top ileri gittiği vakit geriye gelmeyecek. Bu kadar korkak, kendine güveni olmayan bir takım olabilir mi? En önemlisi de toplara şuursuzca vuruluyor. Hani defansın arkasına kaçan bir adam olur da önüne atarsın. Öyle de değil...
Koca maçın sadece son 15 dakikasında futbol oynayabildik. Bu nasıl top kontrolü yüksek oyunculardan kurulu bir takım? Böyle bir futbol anlayışı var mı? Sen bu kafayla devam edersen, hangi takımla oynarsan oyna, aynı zorlukları yaşarsın. Çünkü futbol oynamıyorsun. Dan dun ileri vur, sürekli el kol hareketleriyle hakeme itiraz et, başka hiçbir şey yapma.
Nihat, sahada hiç yok. Emre Belözoğlu aynı şekilde. Bunlar bizim starlarımız diyoruz ama, ne topu stop edebiliyorlar, ne de pas verebiliyorlar.
Hakan Şükür'ün yerine oynatılan İlhan tam 75 dakika ortalarda gözükmedi. İlhan'ın bir de şu yönü var. Oyuna kendini veremiyor. Futbol maçında mı, yoksa başka bir yerde mi, farkında değil. Haa, Allah için İlhan'ın bir de mazereti var, onu es geçmeyelim. Adama doğru dürüst bir tek top atılmadı. Onun olduğu yerlere öyle toplar geldi ki, 2.10'luk basketçi olsa tutamaz. Sahada bir santrforumuz vardı ama, ne o gözüktü, ne de diğerleri onu görebildi!
Bizden daha iyi oynadılar
Letonya defans falan yapmadı. Sen top oynamıyorsun ki, savunmaya çekilsin. Futbol oynayacaksın ki, topu kontrolüne alacaksın. Adamlar bizden daha iyi oynadı. Özellikle 10 numaralı Rubins, olağanüstü işler yaptı. Attıkları gol de fevkalade güzeldi. Verpakovskis, Emre Aşık'ı gayet güzel çalımlayıp, Rüştü'nün üzerinden topu bıraktı.
Adamlar bizden fizik olarak daha güçlü ve daha dengeli. Çok koşuyorlar ve oyun disiplininden kopmuyorlar. Bizim onlara karşı tek üstünlüğümüz, hep övdüğümüz tekniğimizdi. O özelliğimizi de kullanamayınca ortaya böyle berbat bir futbol çıktı.
Bizim Milli Takım'da herkes kendisini yıldız yapmış. Milli futbolcu böyle oynamaz. Milli maçta varını yoğunu ortaya koyacaksın. Aslında bizim çok büyüttüğümüz futbolcularımız öyle ahım şahım, klas adamlar değil. Klas yokluğunda klas yaratıyoruz. Hepsi standardın biraz üzerinde oyuncular. Klas adam, gerektiğinde maçı tek başına alır. En azından utanır, iki üç hareket yapar. Bizimkilerde o da yok.
Hele hele Emre Aşık'ın yaptığı affedilir gibi değil. Rakibin sana faul yapıyor, olabilir. Ama sen niye dirsekle vuruyorsun? Bu hareketinin manası ne?
Biz, Letonya'dan daha iyi takımız. İstanbul'daki rövanşta normal futbolumuzu oynarsak, eleriz. Ama böyle oynarsak zor eleriz.
Yazının Devamını Oku