Can Bartu

Değişen bir şey yok

15 Ağustos 2006
Fenerbahçe’nin geçen sezonki oyun sistemiyle şimdiki arasındaki tek fark, çift santrfora geçilmesi. Teknik direktör Arthur Zico takımını daha tam olarak tanımıyor. Belki ileride bu değişim gerçekleşir.  Daum’un oyun planıyla Zico’nun oynattığı sistem arasında nasıl bir farklılık görüyorsunuz? Sizce F.Bahçe yeni bir kimlik mi kazandı?

FENERBAHÇE’nin geçen sezonki oyun sistemiyle şimdiki arasındaki tek fark, çift santrfora geçilmesi. Bir takımın 3 senelik alışkanlığı üzerinden atması o kadar kolay değil. Zico, Tuncay’ı daha düzgün kullanıyor. Ancak, Dinamo Kiev maçında gördük ki, takımın disipline ihtiyacı var. En başta da Appiah’ın.

Savaşan adam lazım

Appiah, Fenerbahçe’nin çok önemli bir oyuncusu ama saha içinde top bekliyor. Bu da onun en önemli özelliğini ortadan kaldırıyor. Zico ya kenardan göremedi, ya da dediğini yaptıramadı. Çünkü orta sahada yalnızca Aurelio ile olmuyor. Fenerbahçe’nin orta sahasında savaşacak adama ihtiyacı var.

Bu oyuncuların özelliklerini Zico’ya kim anlattı bilemiyorum. Her oyuncunun ayrı bir yeteneği var. Ancak, adamın kasetlerden bir şey anlaması mümkün değil. Takım hala Daum’un sisteminde oynuyor. Bunu değiştirmek kolay değil.

Orta saha eksik

Fenerbahçe orta sahasında eksik adamla oynuyor. Esasında Serkan, orta sahada Aurelio’ya yardımcı olması için G.Birliği’nden transfer edildi. Çünkü Serkan, güçlü, çabuk, çok koşan ve mücadele eden, rakibi bozan bir yapıya sahip. Bu oyuncu belki topu iyi kullanamıyor ama orta sahada yanındaki adama büyük katkısı olur, onun rahat top kullanmasını sağlar. Bunu kimse düşünmüyor.

Zico takımını daha tam olarak tanımıyor. Fenerbahçe’de değişen bir şey yok. Belki ileride değişim olabilir. Zico ileride oyuncularını daha iyi tanıyacak, yeteneklerini bilecek. Bunun için de zamana ihtiyaç var.

Kolay vazgeçemezsin

Æ G.Saray’da Ankaraspor maçında kavga ettikleri için ilk 11’deki yerlerini kaybeden Necati ve Hasan’ın yerine gençler şans buluyor. Bu durumun takım üzerindeki etkilerini nasıl buluyorsunuz?

NECATİ bu takımın vazgeçilmezi. Hasan Şaş da öyle. Türkiye’de hiçbir takım ne Hasan’dan, ne de Necati’den vazgeçer. Tabii, Hasan’ın kafa yapısını değiştirmesi lazım. Gerets, iyi mi yapıyor, yoksa kötü mü? Burada sorun netice değil, oyuncuların ne verdikleri...

Gençler abilerine uymaya çalışıyor. Şans bulanlar da yetenekli isimler. Güzel şeyler de yapıyorlar. G.Saray’ın hocası gençleri kazanmak için oynatıyordur. "Henüz sezon başı. Puan kaybı olursa, telafim mümkün" der, oynatır. O bakımdan bence iyi yapıyor.

Bunun yanında Necati’yi mi oynatmaz, yoksa Hasan Şaş’ı mı? Bu tamamen antrenörün bileceği bir iştir.

Fenerbahçe’de de aynı şekilde Can oynuyor. Bence iyi de oynuyor. Herkes "Fenerbahçe’nin defansında böylesine genç ve tecrübesiz bir oyuncu forma giyer mi?" diye soruyor.

Oynar, kardeşim oynar. Çünkü Fenerbahçe’nin sorunu defansta değil, orta sahada. Bir tek Aurelio ile bu iş gitmez. Orta sahası iyi olmayan takım ne defans yapabilir, ne de hücum.

Alex’ten santrfor olmaz

 F.Bahçe’de Zico’nun gelişiyle birlikte Alex’in saha içerisindeki rolü de değişti. Artık doğrudan golü düşünen bir Alex izliyoruz. Bunda Tümer’in payı var mı?

TÜMER’in payının olduğu muhakkak. Bir kere Tümer, futbolu bilen bir oyuncu. Alex nerelere kaçacağını biliyor. Tümer de bunu görebiliyor. Attırdığı ikinci golde pası bilerek, tamamen Alex’in önüne doğru veriyor.

Futbolcular yanındaki kaliteli adamları iyi tanır, istedikleri zaman top alır, istedikleri zaman top verirlerse bu işten keyif alırlar. Alex, Tümer’den, Tümer de Alex’ten keyif alıyor.

Alex santrfor oynayamaz. Çünkü, ideal bir santrforun çabukluğunda, süratinde ve fizik gücünde değil. Fenerbahçe’nin santrfor meziyetleri olan, havaya çıktığı zaman topa vuran, darbelerden yılmayan bir oyuncuya acilen ihtiyacı var.

Ancak, Fenerbahçe bu transfer için 2,5 ay gecikti. En büyük dezavantajı ise Dünya Kupası’nın olmasıydı. Değeri 2 milyon Euro olan bir oyuncu Dünya Kupası’nda iyi oynadığı zaman birden fiyatı 10 milyon Euro’ya çıkıyor.

Transfer yaparken önceden kestirip, teşhisini koyacaksın. Yoksa iş işten geçiyor.

Yetenekliyse çağırır

 Fatih Terim, Türk vatandaşlığına geçip "Mehmet" adını alan Aurelio’yu A Milli Takım’ın aday kadrosuna çağırdı. Sırada Nobre’nin olduğu söyleniyor. Böyle bir olay Türk futbolunu nasıl etkiler?

FATİH Terim, Aurelio’yu ihtiyacı olduğu için Milli Takım’a çağırdı. Yoksa Türk vatandaşlığına geçen bir oyuncuyu durup dururken neden davet etsin ki? Nobre, Türk Milli Takımı’nda oynayacak kapasitede bir oyuncu değil. Türk vatandaşı oldu diye yabancı kökenli bir oyuncu, sırf yer işgal etsin diye Milli Takım’a çağrılmaz.

Aurelio oynadığı bölgenin önemi ve yetenekleri açısından ihtiyaç duyulan bir oyuncu. Fatih ona şimdi ihtiyaç duyuyor ki, çağırdı. Belki ileride ihtiyaç hissetmez çağırmaz.

Bu konuda fazla tutucu olmamak lazım. Japonya’da Brezilyalı oynuyor. Fransız Milli Takımı’nın çoğu, Afrika kökenli, siyahi oyunculardan oluşuyor. Bunları polemik konusu yapıp Fatih’i ve A Milli Takım’ı yıpratmamak lazım. Yarın daha iyi oynayan Türk oyuncular olur, onlar şans bulur.

Bir oyuncu Türk vatandaşlığına geçti diye, Milli Takım’la da mukavele yapmıyor ya...
Yazının Devamını Oku

Yakışmıyor

13 Ağustos 2006
FENERBAHÇE’nin çok eksiği var. Bu doğru. Ancak sarı lacivertliler çok kötü oynuyor. Fenerbahçe gibi üst düzey bir takım bu kadar çok pas hatası yapmaz, yapmamalı. Orta sahasını boş bırakmamalı. Allah’tan Fenerbahçe takımında Can ve Önder gibi hava toplarında etkili iki defans oyuncusu var. İki tane üst düzey kalecisi var. Rüştü ve Volkan çok önemli kurtarışlar yaptı. Rüştü kurtardığı bir pozisyon sonrası omuzundan sakatlandı.

Fenerbahçe’nin az koşan ama neticeyi değiştiren teknik ayakları var. İki golün pasını veren Tümer, sahanın en fazla pas hatası yapan oyuncularından biri. Tümer’in iki golde de büyük katkısı var. Hele Tuncay’a attırdığı golde verdiği pas muhteşemdi.

Tuncay, Fenerbahçe’nin en çok koşan oyuncusu. Yalnız anlamadığım bir şey var. Gol atıyor, elini ağzına götürüp, seyirciye "Susun" diye işaret yapıyor. Sahanın dörtte üçü Fenerbahçe taraftarı ve en çok sesi çıkanlar da onlar. Sen kendi seyircine mi sus diyorsun. Seyirci golün coşkusunu yaşayacak, sevinecek, bağıracak. Sana bunu kim öğrettiyse yanlış öğretmiş. Böyle bir gariplik olabilir mi?

Fenerbahçe’nin zorlu bir deplasmanda 2-0 galip gelmesi güzel. Sadece ustalarıyla kazanması düşündürücü. Presi yiyince top kullanamayan bir takım var karşımızda. Alex ve Tümer’in bu konuda katkısı yok. Sadece Türk vatandaşı olup "Mehmet" adını alan Aurelio ve Mehmet Yozgatlı çabalayıp duruyor orta sahada.

50 top kaybı yapılmaz

Bir de Fenerbahçe 50 top kaybıyla oynamamalı. Bu Fenerbahçe’nin ayıbıdır. Fenerbahçe gibi bir takım 2-0 öndeyken, rakibi karşısında bu kadar mahkum oynamamalı. Bu hem ligi, hem de Avrupa’yı bir arada götüremez. Transfer yapılacaksa bir an önce yapılmalı.

Gereken yerlere oyuncular alınsın ki, takım bir an önce otursun. Artık kimleri transfer edeceklerse... "Avrupa’da final oynayacağım" diyorsun, daha ikinci eleme turunda gidiyorsun. Rakibin kötü değil ama bu o kadar önemli bir şey değil.

Bu kadar çok pas hatası yapan bir Fenerbahçe, seyircisini rahatsız ediyor. Sarı lacivertliler biraz pres yediği zaman dağılıyor. Daha sakin olmaları lazım. Bu futbol, şampiyonluğa giden ve birinci sınıf bir takıma yakışmıyor.
Yazının Devamını Oku

Böyle olmaz

10 Ağustos 2006
FENERBAHÇE, Ukrayna’da kötü oynadı. Tabii maçın 20. saniyesinde gol yedi, bu da bir dezavantaj. Ancak hücuma topu sokamadı.  Orta sahada iyi oyuncuları var F.Bahçe’nin, bunlardan biri de Appiah. Ne var ki, Gana’lı ileride oynadı. Kendini Robin Hood zannediyor. Böyle maçta takımının ona ihtiyacı olan yer orta saha. Bir kere Appiah şunu bilmeli... Sen orta saha oyuncususun. Geriden şutla pozisyon bulursan veya oyun gerektirirse hücuma iştirak edersin, ama sağ açığa, sol açığa gidip gol kovalamak senin görevin değil. İleride top beklemek hiç değil. İşin orta sahada oynayıp topu kazanmak, arkadaşlarına kazandırıp servis yapmak.

Orta sahadaki diğer yoklar; Tümer ile Alex. Brezilyalı’nın fizik gücü zaten böyle maçlarda yeterli değil. Tümer, Ümit’e hiç yardım etmedi. Orta sahada bir tek Aurelio çırpındı. Gitti güzel bir de gol attı.

Daum’un tarzı

Fenerbahçe hala Daum dönemindeki oyun tarzını üzerinden atamamış. Devamlı geriye pas. Tuncay her ayağına aldığını topu açıyor, kaybediyor. Ayağı rahat mı değil, anlamadım. Anelka’dan çok şey bekliyorsun, diğer maçlardaki görüntüsünden farkı yok, bir şey farketmiyor. Hoş Fenerbahçe orta sahasından ona da top atılmıyor ya... Bir tane atıldı, onu da önüne alamadı. O geriye yardım etmiyor, Alex de, Tümer de etmeyince, biri de ileri gidince, ortada Aurelio kalıyor tek. Bu anlayışla nasıl kazanacaksın... Skoru 1-1 yaptıktan sonra oyuna hakim ol, zaten rakip şaşırmış, ama nerede...

Gelelim gollere... Hadi yediğin birinci gol rakibin şansı, ya ikinci gole ne demeli. Bu kadar amatörce yenilen gol olur mu? Hiçbir futbolcu direğin dibinde durmaz mı veya bu oyuncu bir karış boyunda bir adam mı olur... Dinamo’lu futbolcu orada çıkıp nasıl kafayı vuruyor...

Bekleyip göreceğiz

Böyle maçta yapacağınız tek şey topun sizde kalması. Arkadan şişirmekle futbol oynanmaz ki. Rakip fizik olarak senden iyi, hepsi senden daha süratli. Bir de 10 kişi kalıyorsun. Böyle maçta insan topa girerken kim olursa olsun dikkat edecek. Fenerbahçe iki maçtır 10 kişi kalıyor.

İstanbul’daki rövanşta 3-1 kapanır mı, kapanır. Ancak bu anlayışla olmaz. Kiev’de gördüğümüz oyun anlayışı ve eksikler devam da edebilir, böyle olursa da bu F.Bahçe’nin oyununu bu çok etkiler. Skor 2-1 olsa daha iyi olacaktı, şimdi F.Bahçe’nin yemeden iki gol atması lazım. Dinamo Kiev elenmeyecek takım değil, F.Bahçe orada pozisyonlar da buldu. Tabii kalesinde de bir sürü pozisyon verdi, araya atılan bütün toplar gol pozisyonu oldu. Bekleyip göreceğiz. Çünkü bunlar iki tane 90 dakikalık maçlar. Fenerbahçe ilkinde, futbol anlayışı ve oyunu olarak kötü oynadı.
Yazının Devamını Oku

Beyinsiz olmaz

8 Ağustos 2006
Beşiktaş’ın hocası Tigana, "Savaşan oyuncu istiyorum" diyor. İsteyebilir ama bir takıma sadece koşan adam değil, beyin de lazım. Ben, açıkçası Kleberson’da hayal kırıklığına uğradım.  Beşiktaş’ın hocası Tigana, kaybettikleri V.Manisa maçından sonra oyuncularını suçlayıp, "Saha içerisinde liderim yoktu" dedi ve transfer istedi. Tigana’nın hala oyuncu istemesine nasıl yaklaşıyorsunuz?

BEŞİKTAŞ
enteresan bir kulüp. Antalya’dan, Bursa’dan oyuncular alıyor. Bu oyuncular yetenekli olabilir ama bugün için Beşiktaş’ı sırtlayacak isimler değil. Beşiktaş’ın forması ağırdır. O formayı verdiğin oyuncunun kaliteli olması lazım.

Aldığın bu oyuncular belki ileride daha iyi olacaklar. Onlara şimdi büyük sorumluluk yüklersen, ilerisini tehlikeye atarsın. Tigana, orta sahaya beyin istiyor. Delgado iyi bir futbolcu ama sakatlandı. Tabii ki, bir takımda iki-üç tane beyin görevini üstlenecek oyuncuyu herkes ister. Ama bu işin bir de maliyeti var.

Tamam, genç bir takım kurdun. Ancak, dünyanın neresinde bir maçta 6 tane yeni oyuncu oynatılıyor. Üstelik bunların çoğu da tecrübesiz. Beşiktaş seyircisi futbol takımından çok şeyler bekliyor. En azından şampiyonluğun içerisinde olunmasını istiyorlar, bekliyorlar. Bundan doğal bir şey olamaz.

Sen önüne geleni alırsan, Beşiktaş seyircisinin bile tanımadığı oyuncuları sahaya sürerken alınan kötü sonuçlardan sonra iş biraz tatsızlaşır. Bu oyuncuların iyi niyetli olduklarından şüphem yok. Ancak bir de tecrübe faktörü var. Tigana diyor ki: "Ben, savaşçı oyuncu istiyorum." Yalnızca savaşan oyuncularla bu iş olmuyor ki. Bir takımın beyni de olmalı.

Ben, açıkçası Kleberson’da hayal kırıklığına uğradım. Brezilya Milli Takımı’nda, Manchester United’da oynamış iyi bir futbolcu. Ancak, Beşiktaş’ta hiçbir işe karışmıyor. Takım hücumdayken oyuna ağırlığını koyamıyor.

Fener’in eksiği golcü

F.Bahçe 60 dakika 10 kişi oynadığı maçta Erciyesspor’u 6-0 yendi. Farklı galibiyet ve ilk hafta gelen liderlik, D.Kiev maçı öncesi takımın performansını ne yönde etkiler?

FAZLA
bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Çünkü, Türkiye’deki maçlarla Avrupa’dakiler arasında büyük farklar var. Böylesine bir ortamda farklı galibiyetle gelen liderlik doğal olarak oyuncuların güven kazanması açısından önemli. Bu etkinin D.Kiev maçının ilk 15-20 dakikasında kendisini belli edeceğini tahmin ediyorum. Bu etki, artı da olabilir eksi de... Tabii, rakibin gücüne ve sana karşı yaptığı organizasyona göre değişim gösterebilir.

Üst düzey bir santrfor

Fenerbahçe’nin eksikleri tabii ki var. Tüm iyi niyetine rağmen Semih, Avrupa maçlarını kaldıramaz. Çünkü o, çok iyi sıçrayan, driplingle adam geçen üstün fizik güçleri olan bir santrfor değil. Fenerbahçe’ye bu meziyetleri üst düzeyde olan bir santrfor lazım.

Bir ifadeye göre, Dinamo Kiev maçlarında Anelka oynayacakmış. Başkan, Fransız futbolcuyla konuşmuş ve "Bu turu bize getir. Ben sana transferde gereken kolaylığı gösteririm" demiş.

Burada asıl sorgulanması gereken konu, Anelka’nın tutumu... Böylesine kaliteli bir oyuncu canı istemediği için antrenmanlara çıkmıyor ya da kendi kendine çalışıyor. Böylesine profesyonel bir kulüpte bu tür şeyler olabilir mi? Anelka bu saatten sonra verimli olur mu, olmaz mı bilemiyorum.

Ancak, az antrenman yapmış olsa da, takım arkadaşlarına göre fizik üstünlüğü olduğu kesin. Diğer oyunculara göre, daha çabuk, daha hareketli ve deparlı. Sahada bunu ne zamana kadar sürdürür, arkadaşları onun bu meziyetlerinden nasıl faydalanır? Bunlar da cevap bekleyen sorular...

Alex’te büyük değişim

Şu bir gerçek ki, Zico’nun gelmesiyle Alex’te büyük bir değişim gözleniyor. Brezilyalı futbolcu bu sezon daha istekli, hareketli, ayakları yere daha sağlam basıyor. Artı bir de Tümer faktörü var. Orta sahada yan yana oynayacak Alex ve Tümer’in katkılarının yanı sıra, eğer santrfor oynarsa Anelka’nın yanında Tuncay’ın olması Fener’in artıları olur.

İşin, takımı çalıştırmak

G.Saray Teknik Direktörü Gerets, istediği transferler yapılmadığı için yönetime serzenişte bulunuyor. Yönetimin aldığı Okan’ı kadro dışı bırakıyor, genç futbolcularda ısrar ediyor. Puan kaybı ve takım içerisindeki huzursuzluk Boleslav maçlarına nasıl yansır?

DAHA
sezon başı. Takımları bu kadar çok eleştirmeye kimsenin hakkı yok. Doğal olarak her seyirci kendi takımının iyi performans göstermesini istiyor. Takımlara zaman tanımak lazım. Özellikle de 25 yaşın üzerindeki futbolculara. Çünkü onlar geç form tutarlar.

G.Saray’ın ilk haftada aldığı beraberlik sonrası ortalığı ayağa kaldırmanın bir anlamı yok. Beşiktaş da, Trabzonspor da yenildi. Daha sezonun ilk haftasında gazetelerin ağır tenkitlerde bulunması doğru değil. Zamanla her takım düzelir.

Antrenörler, özellikle de yabancıları, sürekli transfer yapılmasını ister. Ama işin bir de maddi boyutu var. Yöneticilerin transfere ayırdıkları bir para var. Bunun dışına çıktıkları zaman açık veriyorlar. Okan’ı yönetim almış olabilir. Bu futbolcuyu oynatmamanın mantığını anlamış değilim. Böylesine bir art niyet olabilir mi? Hiçbir antrenörün bu şekilde davranmaya hakkı yok.

Kendilerini korumak için bu tür problemler yaratırlar. Yabancı oldukları için, hep "alınsın" derler. Parayı sen mi veriyorsun? Sen bu takımın antrenörüysen, görevin elindeki imkanlarla en iyisini yapmaktır.

Fatih Tekke’nin yeri dolmaz

Fatih Tekke, Zenit’le ilk maçta golünü attı. Kayseri’de kaybeden Trabzon, gol yollarında sıkıntı yaşıyor. Bordo mavililer, Fatih’in yerini nasıl doldurur?

FATİH
’in yeri kolay kolay doldurulamaz. Çünkü Fatih, Trabzon’da yetiştiği için başka türlü oynuyor. Çok yetenekli, müthiş silahları olan bir isim. Hava hakimiyeti var, verkaça giriyor, iki ayağını da kullanıyor. Böylesine komple bir futbolcuyu Avrupa’dan almaya kalksan en az 15-20 milyon Euro vermen gerekir.

Trabzonspor’da yine bir sürü oyuncu değişmiş. Takımlar ancak oyuncuları yaşlandığı zaman değişime gitmeli. Bunu yaparken de sayıyı fazla tutmamalı. Bir sezonda sekiz oyuncu değiştirip sahaya çıkacaksın ve iyi oynayacaksın. Bu, mümkün değil. Oyuncuların birbirine alışması için zaman lazım. Beşiktaş için de Trabzonspor için de aynı şeyler geçerli.

Kendi aralarında çözsünler

Ankaraspor’la berabere kalan G.Saray’da kaybedilen 2 puandan çok Necati-Hasan kavgası konuşuldu. Son iki sezonda üç kez kavga eden bu futbolcu için yönetim ve teknik heyet nasıl bir önlem almalı?

İKİ
futbolcu sahada münakaşa edebilir. Bunlar olabilecek şeyler. Saha dışına çıkınca barışırlar olur biter. Bu konunun çok fazla uzatıldığını düşünüyorum. Bence hiç hoş olmayan görüntüler bunlar. Belli ki, şuur altında birbirlerine kızgınlık besliyorlar. En ufak bir kıvılcımda da dışarıya çıkıyor.

Verdikleri cevaplar da hiç hoş değil. Necati penaltı kaçırıyor, takımın en kıdemlilerinden biri olan Hasan Şaş, "Niye kaçırıyorsun?" diye soruyor. Necati’nin verdiği cevap, "Sana ne" oluyor.

Ne demek sana ne... Mahalle maçı mı oynuyorsun? Futbolcuların sorunlarını öncelikle kendi aralarında çözmeleri lazım. İşin içine yönetim ve antrenör girdiği zaman cezaya kadar gider. Bu da tatsızlık yaratır.
Yazının Devamını Oku

Hakeme rağmen

6 Ağustos 2006
F.BAHÇE oyunun hemen başında biri Tuncay, diğeri Alex’le olmak üzere iki gol buluyor. İki golde de Erciyes kalecisinin büyük hatası var.  Buraya kadar her şey tamam. Ardından Appiah’la Emre Toraman itişiyor. Pozisyonda daha fazla ısrarcı olan Emre Toraman. Sürekli rakibini tahrik ediyor. Ardından da Appiah, Emre’yi suratından itiyor. Kaldı ki Emre, yere de düşmüyor. Zaten darbe sert değil. Oyun durmuş, hakem başka yere bakıyor.

Emre, Appiah’ı attırmayı kafasına koymuş olacak ki, gidiyor yan hakeme şikayet ediyor. Yan hakem de orta hakemi çağırıyor ve Emre’nin şikayetini olduğu gibi aktarıyor. Herhalde Emre’nin haklı olduğunu söylüyor ki, hakem de Appiah’ı oyundan atıyor. Ardından da oyun çığırından çıkıyor.

Gollere kadar iyi futbol oynayan Fener’in hızı kesiliyor. Bunun bir sebebi de sarı lacivertli oyuncular sürekli olarak darbe yiyor, faule maruz kalıyorlar.

10 kişi kalan bir takım tehlikeli durumlara düşebilir. F.Bahçe çabuk toparlanıyor ve Tümer’in sahneye çıkmasıyla farkı artırıyor. Tümer nefis bir gol atıyor, attırıyor. Ona 3 gol atan Alex eşlik ediyor. Bu gollerle oyun da rahatlıyor.

Seyircinin tepkisi normal

Fenerbahçe seyircisinin Futbol Federasyonu’na tepki göstermesi gayet doğal. Bir hakem düşünün, sahaya programlanmış bir şekilde çıkıyor. Appiah’ı oyundan atıp Fener’i 10 kişi bırakıyor. Alex’e yapılan penaltıyı vermiyor. Böyle programlı hakemlerle lig nasıl gidecek merakediyorum.

Seyirci tepki gösteriyor. Allah’tan küfür yok. 79. dakikada 4-0 öndeki Fenerbahçe Rüştü ile aut atışı kullanacak, hakem sarı kart gösteriyor. Bu nasıl mantıktır? 4-0 galip bir takım, oyunu neden geciktirsin ki...

Fenerbahçeli oyuncular sürekli faule maruz kalıyor, Emre’nin isteğiyle Appiah kırmızı kart görüyor. Vereceksen ikisine de sarı kart göster. Böyle çifte standart olur mu? Rüştü’ye niye sarı kart gösteriyorsun. Tabii ki, böyle bir hakemi görevlendirdiği için federasyona tepki olacak. Ligin ilk maçı, olaya bak. Ortalık birbirine giriyor.

Fenerbahçe’nin golleri, Tuncay, Alex, Tümer ve Murat Hacıoğlu gibi becerikli oyunculardan geldi. Sezonun ilk maçları hep tehlikelidir. Fenerbahçe 60 dakika 10 kişi oynamasına rağmen hırslanıp 6-0 gibi farklı bir skorla kazandı. Semih, çok çalışmasına ve mücadele etmesine rağmen Fenerbahçe’nin santrforu değil. Goller atabilir, ligde iyi işler yapabilir. Ancak, Avrupa’da maç kazandıracak bir oyuncu değil. Alacağın, bel bağlayacağın oyuncu Tümer, Alex, Anelka, Appiah, Tuncay gibi olmalı. Fener’in böyle oyunculara ihtiyacı var.
Yazının Devamını Oku

Uzakta antrenman yaptılar

2 Ağustos 2006
UZAKTA bir antrenman maçı gibiydi. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra turu geçtiler. İlk maçı farklı kazanan Arthur Zico elindeki diğer oyuncuları da görme fırsatı buldu. Benim anlayamadığım bir şey var. Sen böylesine bir maçta niye gerginlik peşindesin. Türkiye’deki futbolcuların alışkanlığı ne garip. Öndesin, hala hakem ile uğraşıyorsun. Rahat oynaman lazım. Rakibin tam bir amatör kulüp. İtiş kakışa giriyorsun. Halbuki centilmenlik içinde maçı tamamlamalısın.

Normal şartlar altında Fenerbahçe’nin burada daha rahat futbol sergilemesini beklerdim. Rakibin prestij mücadalesi veriyor ve senin üzerine İstanbul’dan daha fazla geliyor. İşte burada fırsatları iyi kullanmak ve sakin olmak şart.

Şimdi artık Ukrayna takımına bakılmalı. Kiev ile iki zorlu maç oynanacak. Rakip bu kez daha ciddiye alınmalı. Tabii ki, Kiev’e karşı farklı bir konsantrasyon ile sahaya çıkılacak.

Tuncay’a şaşırıyorum

Tuncay
’a şaşırıyorum. Sahada güzel şeyler yapmaya çalışıyor. Nedendir bilinmez, koşarken kendi kendine dizinin üstüne düşüyor. Fenerbahçeli oyuncuların karakterinde hala "Ben yıldızım" diye kendini göstermek var.

Savunmadaki Can güzel oynuyor. Ama karşısında rakip de yok. Milli takımda da iyi oynadı. Gelecek vaadeden bir oyuncu olduğu doğru ama bu kadroda ne kadar şans bulur bilemiyorum.

Netice çok önemli değil. İşi burada bitirmişti. Önemli olan Fenerbahçe’nin nasıl oynadığı ve Kiev karşısında ne yapacağı. Farklı kazanan bu kadroya asların da katılacağını düşünürsek, Fenerbahçe’nin Kiev maçında daha iyi olacağını söyleyebiliriz.
Yazının Devamını Oku

Geç kaldılar

1 Ağustos 2006
Aziz Yıldırım’ın bırakma kararı, Fenerbahçe’ye iki-üç ay kaybettirdi. Şu anda en büyük problem Anelka. Gidecekse yerine kim alınacak? Gelen oyuncu takıma çabuk uyum sağlayabilecek mi? Fener’de Anelka bilmecesi sürüyor. Roberto Carlos konusunda henüz atılmış net bir adım yok. UEFA’ya 3 Ağustos’a kadar listeler bildirilecek. F.Bahçe’nin işi ağırdan almasını neye bağlıyorsunuz?

FENERBAHÇE
’nin işi ağırdan aldığı görüşüne katılmıyorum. Hiçbir kulübün yönetimi bu durumda ağırdan almak istemez. Pazarlıklar nedeniyle bu duruma gelindi. Ortada bir gerçek varsa, transferde işin sonuna gelindiğinde pazarlıklar biraz daha sertleşiyor.

Şu anda Fenerbahçe’nin en büyük problemi Anelka. Gidecek mi, kalacak mı? Gidecekse yerine yeni oyuncu alınacak mı? Alınırsa, takıma adapte olacak mı? Maçların başlamasına kısa bir süre kaldı. Bence buradaki sorun, sezon biter bitmez başkanın durup dururken bırakma kararı almasıydı. Ne sebepten olduğunu bilmiyorum ama kendine göre haklı sebepleri vardır.

Bu karar Fenerbahçe’yi iki-üç ay geriye attı. Bu gecikmede istifa kararının yüzde yüz tesiri olduğunu düşünüyorum.

Forvetin uyumu zor

Bir de Roberto Carlos belirsizliği var. Real Madrid’liler, "git" diyor. Roberto Carlos 33 yaşında. Doğal olarak gideceği takımda parasını garantiye almak istiyor. Türk kulüplerinin adı çıkmış, "para ödemiyor" diye. Bu yüzden ülkemize transfer olan futbolcular önce garanti istiyor.

Yapılacak transferden çok bu oyuncuların uyum sorununu çabuk atlatması önemli. Futbolun dili bir. Defans oyuncusu uyum sorununu fazla yaşamaz. Geriden aldığı topu ileriye doğru şişirir, kalesinde tehlikeleri uzaklaştırır. Ancak, forvet oyuncusunun işi biraz daha zor.

Kenardan gelecek akınların yerini bulacak, orta saha oyuncularını tanıyacak. Yanındaki arkadaşıyla uyum sağlayacak. Kısacası forvete gelecek adamın işi zor.

Beşiktaş’a moral oldu

Hazırlık maçlarında bekleneni veremeyen Beşiktaş, Frankfurt’ta G.Saray’ı yenerek Süper Kupayı kazandı. Sezon öncesi oynanan bu derbi maçta takımların performansını nasıl buldunuz?

FRANKFURT’
taki Süper Kupa maçında mücadele üst düzeydeydi. Bu mücadele iki takımın birbirine olan rekabetinden kaynaklandı. Bu, diğer maçlara yansır mı? Bana göre biraz zor gözüküyor. Henüz hiçbir takım sezona hazır değil.

Beşiktaş bu galibiyetle biraz moral kazandı. Antrenörünün, yöneticisinin, futbolcusunun morali yerine geldi. Bir kere G.Saray gibi bir devi hem de kupa finalinde yeniyorsun. Bu, Beşiktaş için büyük bir iş.

Ben her iki takımı da hazır bulmadım. Zaten olmaları da mümkün değil. Ancak, ligin 6. haftasından sonra karakterleri tam olarak oturur.

G.Saray’ın gençleri bir önceki Mönchengladbach maçında iyiydi. Tecrübeliler Beşiktaş karşısında istenileni veremedi. Şunu unutmamak lazım; yaşları biraz daha genç olan oyuncular erken forma girer.

Tecrübeliler ise yavaş yavaş form tutar. Bu yüzden yaşı 25’in üzerinde olan tecrübeli oyuncuları suçlamamak lazım. Onlar yavaş yavaş form tutar ve takımlarına katkıları daha fazla olur.

Kolay maç yok...

 Kupalarda mücadele eden takımlarımızın çektikleri kuralar için ne diyorsunuz? Lucescu, "Fenerbahçe’nin Dinamo Kiev karşısında şansı yok" diyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

HİÇBİR maç oynanmadan kazanılmaz. Karşındaki kim olursa olsun, her rakibi ciddiye alacaksın. Bu, Fenerbahçe için de, Galatasaray için de diğer takımlarımız için de geçerli. Önümüzde misalleri var.

Geçen yıl koskoca Trabzonspor Rum takımına, Galatasaray adı sanı duyulmamış Norveç temsilcisine elendi. Böylesine sürprizler kimin aklına gelirdi ki?

Lucescu’nun, "F.Bahçe’nin hiç şansı yok" sözü biraz iddialı. Çok zorlu bir maç olacağı kesin. Dinamo Kiev iyi bir takım ama Fenerbahçe de oraya mağlup olmaya gitmiyor. Herkesin dediği gibi "lokum gibi bir kura" dedi. Fenerbahçe, Dinamo Kiev’e yenilmeyecek. O kolay gol yeme alışkanlığından da kurtulacak. Yalnız Dinamo Kiev değil bu, diğer maçlar için de geçerli.

G.Saray’ın muhtemel rakibi Çek Boleslaw ilk kez Avrupa’da mücadele edecekmiş. Adı duyulmasa da Çek takımları yabana atılmaz.G.Saray’ın geçen sezondan gerekli dersleri çıkardığını düşünüyorum.

Zaten futbolun güzelliği de burada. Hiçbir maç kağıt üzerinde kazanılmıyor. Mücadele edeceksin ve hak edeceksin. Her takımımızın tur şansı var. Ancak, oynamak kaydıyla...

Aurelio faydalı olur

 Aurelio’nun Türk vatandaşlığına alınmasından sonra Milli Takım’a seçilip seçilmeyeceği merak konusu oldu. Fatih Terim, Brezilyalı futbolcudan yararlanmalı mı?

B
U konuda neler olup bittiğini bilmiyorum. Fenerbahçe, Aurelio’yu Milli Takım’a faydalı olsun diye Türk yapmadı. Sarı lacivertlilerin tek düşüncesi, bir yabancıya daha yer açmak. Yani kendi menfaatlerine göre hareket etti. Fatih Terim, Marco Aurelio’yu Milli Takım’a alır mı, almaz mı? Bu, tamamen onun bileceği bir iş. "Aurelio, Milli Takım’a seçilirse faydalı olur mu?" sorusuna gelince...

Ben faydalı olacağı görüşünü savunuyorum. Çalışkanlığı, top kapma ve topu oyuna sokma becerisi ile Aurelio, Milli Takım’ın orta sahasına güç katar. Ancak dediğim gibi, bu konudaki kararı Fatih Terim verecek.

Trabzonspor Fatih Tekke’yi çok arar

Trabzonspor’da Fatih Tekke, Rusya’nın Zenith takımına verildi. Bordo mavililer yıllar sonra bir yıldız aldı. Ancak, transfer edilen Marcelinho’nun aynı zamanda sorunlu bir futbolcu olduğu söyleniyor. Fatih’in gidişinin, Marcelinho’nun gelişinin Trabzonspor’a etkileri ne olur?

MARCELİNHO
’nun gelişi Trabzonspor’a artı bir etki yapar. Brezilyalı, çabuk bir oyuncu ve becerikli. Ancak, Fatih’in gidişi bordo mavililer için bir güç kaybıdır. Çünkü Fatih, neredeyse bir yarım takım. Burada bütün iş Lazaroni’de bitiyor. Marcelinho için "sorunlu" diyorlar. Kafasına göre oynayan Yattara da çok yetenekli. Lazaroni bu iki oyuncuyu düzgün bir hale sokar diye düşünüyorum.

"Fatih gidince golleri kim atacak?" sorusu kafalara takılabilir. Ankaragücü’nden alınan Umut var. Ankaraspor’dan takasla gelen Ersen hava toplarında etkili ama biraz ağır.

Trabzonspor’un geçen sezondan daha iyi olacağı kesin. Marcelinho transferini başkan Nuri Albayrak’ın parasını kendi cebinden ödeyerek gerçekleştirdiği söyleniyor. Eğer böyle yapmışsa kutlamak lazım.

Trabzonspor’un önemli problemlerinden biri de camia, yönetim ve futbolcular arasındaki kopukluk. Trabzon seyircisinin kazansa da kaybetse de takımını desteklemesi lazım. Bir camiada birlik olmazsa, başarı da gelmez.
Yazının Devamını Oku

Önemli değişim

28 Temmuz 2006
RAKİP B36 Torshavn kötü, aslında kötü demeyelim de, iyi futbol oynamayan bir takımdı. Fenerbahçe’nin aldığı bu farklı galibiyet sevindirici. Ancak asıl sevindirici olan Fenerbahçe’de iyi yolda değişiklikler var. Bir kere futbolcular egoist değiller. Alex gibi, Anelka gibi topu iyi kullanan oyunculara sahip. Dün akşam Tuncay da onlara uydu. Şimdi biz zayıf takım deriz, ama itfaiyeci, kasap, bankacı, işadamı dediğimiz futbolculardan kurulu böyle zayıf takımlara da yenildik. Bunu da unutmayalım...

Öncelikle sahadaki futbol anlayışına bakalım... Rakip zayıf olunca, futbolcular egoist olur, lüzumsuz hareketler yaparlar. F.Bahçe ilk kez seyircisi önüne çıktı, böyle maçlarda bazıları gösteriş yapmak ister. Dün akşam hiç de öyle değildi. Anladığım kadarıyla Zico da buna imkan vermiyor.

Futbolcular büyük bir paslaşma ve yardımlaşma içindeydi. Böyle yapınca ortaya çıkan oyundan kendileri de keyif aldılar, gözüken oydu. Tabii daha güçlü takımlar karşısında ne yaparlar, bunu önümüzdeki günler ve haftalarda göreceğiz. Ancak çabuk oynayıp, iyi top kontrolü ve riske girmeden oynama düşüncesini oturturlarsa, her şey çok iyi olur. Brezilya takımı da zaten öyle oynuyor...

Futbolun dili bir

Dün akşam Can Arat’ı da çok beğendim. İsim benzerliğimizden değil, hakikaten iyi bir stoper. Hava hakimiyeti var, top kontrolü iyi, topu iyi oyuna sokuyor ve ne yaptığını biliyor.

Fenerbahçe için böyle bir maçta eleştiri yapmak güzel ve doğru olmaz. Bir takım ancak 6. maçtan sonra kendine gelir, ritmini bulur, top oynama şevkini bulur. Dün akşam oynanan futbol bana keyif verdi.

Dediğim gibi bu hiçbir zaman ölçü değil, ama dedim ya değişen bir şeyler var F.Bahçe’de. Sanki artık bir kişinin eline ayağına bakmayacak gibi... Tümer var bu takım da, Tuncay var. Tuncay ki, santforda oynuyor, yani esas oynaması gereken yerde. Geçen 3 sene o asıl oynaması gereken yer dışında sahaya sürülüp çok hırpalandı. Tümer de kaliteli futbolcu, hemen uyum sağladı takıma. Zaten aptal değil zekiysen futbolun dili bir. Tümer, Alex’le de diğer arkadaşlarıyla da paslaştı. Güzel de bir gol attı. Ama fizik ve sürat olarak şimdilik istenilen seviyede değil tabii.

Bir satırbaşı da Anelka’ya açmak istiyorum. Fransız futbolcunun da bu takımda tutulması lazım. Bir futbolcu, seyirci kendisini seviyor, parasını da alıyorsa ne diye gitmek ister anlamam. Ne yapmak istiyor bilemiyorum. İstanbul şehir olarak da fevkalade güzel.

Yazının Devamını Oku