28 Ekim 2007
FENERBAHÇE, maçın daha 13’üncü dakikasında birbirinden güzel iki golle 2-0 öne geçiyor; doğal olarak farkın daha da artmasını bekliyorsunuz. Fakat o da ne, rahat kazanmasını beklediğiniz Fenerbahçe oyundan düşüyor. Şimdi bu durumun akılla mantıkla izah edilecek bir tarafı var mı. Fenerbahçe, 2-0’ı bulduktan sonra, bazı maçlarda yaptığı gibi, sürekli geriye oynayan, ağır tempolu ve ikili mücadeleye girmeyen bir takım haline geldi. Topu iyi kullanmasını beklediğimiz futbolcular devamlı geriye oynadı, geridekiler de ileriye şişirip durdu. Fenerbahçe’nin ileri ucunda oynayan Semih, atletik ve üstün yeteneklere sahip bir oyuncu olsa bu şişirmelerin mantığını anlayacağım, ama o da yok. Hal böyle olunca bu şişen topların çoğu rakibe kaptırıldı.
Fenerbahçe’de bir de Lugano sorunu ortaya çıktı. Bu futbolcu hem çok faul yapıyor, hem hakeme itiraz ediyor, hem de takımın ağabeyi imiş gibi her şeye maydanoz oluyor. Lugano’nun çok dikkat etmesi lazım. Böyle davranmaya devam ederse Fenerbahçe de, kendisi de çok zarar görür.
Uzun bir aradan sonra ilk 11’de gördüğümüz Appiah, top kullanırken iyiydi ama ikili mücadelede yoktu. Halbuki Fenerbahçe onu ikili mücadelelerde etkili diye aldı. Appiah bu özelliğini dün akşam gösteremedi. Aurelio, ileriye gitsem mi gitmesem mi diye zorlanıyor. Hücuma yine gereken katkıyı yapamadı.
Fenerbahçe için iyi bir maç olmadı. Kafasını kullanan, ayakta duran bir tek Gökhan vardı.
Kasımpaşa hafife alınacak bir takım değil. Çok iyi futbolcuları var. Maçın hemen başında 2-0 geriye düşmelerine rağmen oyundan kopmadılar, en az dört tane net gol pozisyonu buldular. Santrforları Tehoue, sahanın en iyilerinden biriydi. Son derece güçlü, fırsatçı ve mücadeleci bir oyuncu. Attığı gol de hakikaten ayakta alkışlanacak güzellikteydi.
Yazının Devamını Oku 24 Ekim 2007
FENERBAHÇE iyi oynadı. Mücadeleciydi, zamanında topu kullandı. Bir tane gol adamı (Deivid) oyundan atıldı. Takımın beyni (Alex) oyundan çıkmak zorunda kaldı. Çünkü sakatlığı nüksetti. Deniz’in, sağ bek Gökhan’ın olağanüstü bir mücadelesi vardı. Bütün takım mücadele etti. Oyunu sakinleştiren tabii yine Roberto Carlos’tu.
Maça baktığımızda, evet PSV, Fenerbahçe’den daha hızlı oynadı, ama pozisyonu yoktu. Fenerbahçe’nin pozisyonu vardı. Semih mükemmel oynadı. Hava topu aldı, arkadaşlarına indirdi, iyi paslar verdi. Yapabileceklerinin en iyisini yaptı. Bakıyorsun, 18 içinde çoğalan bir Fenerbahçe vardı. Şahsiyetli bir mücadele gösterdi. Yaklaşık 25 dakikada 10 kişi oynadı. Tebrik etmek lazım. Avrupa’ya iyi alıştı Fenerbahçe.
Akıl alacak gibi değil
Hakemin genel yönetimine bakıyorsun iyiydi, gördüğünü çaldı. Yerinde kararlar verdi, ama Deivid’i oyundan atışı akıl alacak gibi değildi. İtilen-kakılan da top ayağında olan Deivid’di. Yazık, günah. Nasıl bu kararı verdi bilmiyorum.
Benim anlamadığım nokta Ali Bilgin niye oynadı? Alex’in yerine belki Appiah görev alabilirdi, Zico ona güvenmedi mi sakatlıktan yeni çıktı diye, bilemiyorum. Ama Appiah’ın artık hazır olması lazım. Fenerbahçe’nin orta sahada topu kullanmada ona ihtiyacı var. Aurelio çok çalışkandı, her yan topu kesti. Kenardan gelen toplarda müthiş kademeye girdi. Fakat Deniz hepsinden farklıydı, Aurelio’dan da fazla hücuma katıldı.
Fenerbahçe kalesinde kendisini rahatsız edecek pozisyon vermedi, kendisi buldu. Semih’in bir tane ayağıyla geç kalıp boş kaleye atamadığı pozisyon vardı.
Şimdi bakıyorum Fenerbahçe bu maçı kazanabilirmiş. Alex sakatlanmasa, Deivid atılmasa çok şey değişebilirdi. Hadi diyelim son bölümde Deivid atıldı, o dönemde Alex çıkmamış olsa, F.Bahçe önemli pozisyonlar bulabilirdi. Çünkü rakibi üstüne gelecek, Alex gibi top becerisi yüksek bir futbolcunun atacağı uzun paslar da PSV’yi daha zor durumda bırakabilecekti. Bu olmayınca F.Bahçe bu avantajını da kaybetti. İki oyuncudan mahrum kalınca F.Bahçe’nin gücü % 25 azaldı.
F.Bahçe 1 puan aldı, ama bu PSV yenilmeyecek takım değildi.
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2007
Fenerbahçe’nin Konyaspor karşısındaki futbolunu nasıl buldunuz? Sarı lacivertliler bu görüntüleriyle PSV Eindhoven deplasmanından puan alabilirler mi? Fenerbahçe Hollanda’dan puanla dönebilmek için nasıl oynamalı? FENERBAHÇE’nin oynadığı futbol kötü değil... Futbolcuların yardımlaşması üst düzeyde, rakibine orta sahada oyun kurdurmuyor ve onsekiz içinde çoğalıyor. Ama; 1-) Başta Aurelio olmak üzere orta saha oyuncuları gereğinden fazla geriye oynuyor, 2-) Defansın kenar toplardaki adam paylaşımı tam bir facia. Bunun son örneğini Konyaspor maçında yenilen golde gördük. Fenerbahçeli futbolcular her şeyden önce şunu bilmeli; Avrupa takımları bu tip hataları affetmezler. PSV maçında da aynı hatalar yapılırsa faturası ağır olur.
F.Bahçe’nin PSV’den puan alması için her şeyden önce sakin olması lazım. İkili mücadeleye girecekler -ki bunu Konyaspor maçında gayet iyi yaptılar- topun kendilerinde kalmasını sağlayacaklar ve çabuk oynayacaklar. Ufak üçgenler yapmayacaklar. Çünkü bu ufak üçgenlerde top kaptırıldığı vakit üç futbolcu birden devre dışı kalıyor.
Bütün bunlar bir kenara Fenerbahçe’nin bu maçta en kritik oyuncusu Volkan olacak. Maçın kader adamı o olacak. Volkan oyunu iyi takip etmek zorunda. Defanstaki arkadaşları kafa topu alamadığı için kenar toplarda mutlak surette kalesinden 1-2 metre dışarda olması lazım. Böyle yapmalı ki, kenar topları alabilsin.
Ziya Doğan başarısızdı
Ziya Doğan’ın Trabzonspor Teknik Direktörlüğü’nden istifa etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Doğan başarılı mıydı?
Zİya Doğan başarılı değildi. Elindeki kadroyu iyi kullanamadı. Halbuki elinde mükemmel, komple bir takım vardı. Ziya Doğan’ın futbol mantalitesi yanlıştı. Ne kadar kötü olurlarsa olsunlar Yattara, Gökdeniz, Ceyhun üçlüsü asla çıkarılmaz. Bu oyuncular 89 dakika kötü oynarlar ama bir pas verir, bir şut atar, sana maç kazandırır. Ama Ziya Doğan, birçok maçta bu oyuncuları ya oyundan alarak ya da yedek bırakarak küstürdü.
Arda sanki jübileye hazırlanıyor
Galatasaray, Kayserispor’un ardından Ankaraspor’la da berabere kaldı. Sizce sarı kırmızılılarda bir düşüş mü var?
GALATASARAY sezon başındaki gibi değil. Her geçen hafta kötüye gidiyor. Tempoları ve mücadele güçleri sürekli düşüyor. Bunda Arda ve Lincoln gibi büyük umut bağlanan futbolcuların bekleneni verememesinin büyük rolü var. Arda sanki jübilesine hazırlanan eski bir yıldızmış gibi oynuyor. Halbuki yıldız falan değil, daha o aşamaya gelmedi. Arda büyük futbolcuyum diye düşünüyorsa yanlış yapıyor. Büyük futbolcu takıma maç kazandırır. Arda’da ben daha öyle bir şey görmedim.
Lincoln’de de düşüş var. Feldkamp’a hala kırgın olduğu ayan beyan ortada. Hocasını affetmiş değil. Galatasaray genel olarak iyi bir takım. Ancak, karşılarında iyi pres yapan bir takım olunca topu şişirmeye başlıyorlar. Özellikle de Servet, Song ve Uğur Uçar, biraz baskıyla karşılaşınca hemen Hakan Şükür’e top şişiriyorlar. Eski Hakan Şükür olsa bu mantığı anlayacağım ama o da eski gücünde değil.
Bir de benim anlamadığım şu var; takımların çoğu ne hikmetse milli maç aralarından hep kötü çıkıyorlar. Demek ki, bu aralarda iyi çalışmıyorlar. Halbuki maçın ve dolayısıyla stresin olmadığı bu aralar güç toplamak için son derece ideal.
Millilerin şansı var!
A Milli Futbol Takımımız’ın 2008 Avrupa Şampiyonası’na gitme şansı var mı? Mevcut tablo size ümit veriyor mu?
A Milli Takım Avrupa Şampiyonası’na pek tabii ki gidebilir. O şansı hala var. Ama şu an görünen tablonun kötü olduğu da bir gerçek. Fatih Terim mevcut stresini bırakır ve doğru takım kurarsa, futbolcular da ellerini vicdanlarına koyarak mücadele ederse Norveç’i yenebiliriz. Galibiyet için gerekli kapasitemiz var. Yalnız o kapasiteyi gözümüzde büyütmeyelim. Çünkü, yıldız oyuncu sayımız fazla değil.
Kartal’ın mücadelesi iyi
* Beşiktaş’ın Trabzonspor deplasmanında 2-0 geriden gelip 3 puan çıkarmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kartal galibiyeti hak etti mi?
GALİBİYETİ isteyen taraf Beşiktaş’tı. Trabzonspor ilk 6 dakikada 2-0 öne geçti ama Beşiktaş’ın baskısı sonucunda geriye çekilmek zorunda kaldı. Beşiktaş kötü oynuyor ama müthiş mücadele ediyor. Trabzon gibi bir deplasmanda her takım 2-0’dan maç kazanamaz. Bu, ancak büyük mücadele ile olur. Beşiktaş o kadar baskılı oynadı ki, Trabzonspor 2-0’dan sonra Gökdeniz ve Ceyhun’u topla buluşturamadı.
Ben o maçta en çok Rüştü’nün gördüğü kırmızı karta takıldım. Maçlarımızı nasıl hakemler yönetiyor anlamıyorum. Rüştü topu göğsüyle alıyor, ama yardımcı hakem "elle aldı" diyerek oyundan attırıyor. Sonra da o yardımcı çıkıp özür diliyor. Futbol Federasyonu’nun bu kırmızı kart cezasını mutlaka iptal etmesi lazım.
Yazının Devamını Oku 21 Ekim 2007
F.BAHÇE iyiydi ve keyifli bir futbol oynadı. Bu iyi futbolun en büyük sebebi Konyaspor kalecisi Özden’di. İki boş toptan F.Bahçe gol attı. Yani Özden’in boşa çıktığı iki toptan. Böyle bir kaleci az bulunur. Ardı ardına iki gol yedi Konyaspor. Bu iki golle F.Bahçe oyunun hakimiyetini eline aldı. Halbuki Konyaspor hem topu kullanıyor, hem de başa baş oynuyordu o dakikaya kadar.
Fenerbahçe’de görülen en bariz hata Aurelio’nun tıpkı milli maçta olduğu gibi çok geriye oynamaya başlamasıydı. Aurelio tipindeki bir oyuncu, teknik kapasitesi yüksek oyuncu, defansına da yardımcı olacak. Tamam ama kendi sahasında oynadığı maçlarda yüzde 70 hücuma dönük oynayacak. Onun yanında bir Deniz oynuyor. Deniz daha da çok geriye dönen oyuncu. Üstelik o kadar ağır ki. O vakit Fenerbahçe hücum gücünü kaybediyor, rakibi de daha çabuk kapanıyor.
Semih fevkalede başarılı. Birinci golü atıyor, ikinci golü attırıyor. Gelen toplara hakim oluyor, kafayla top indirip pas veriyor. Fevkalade olumlu top oynuyor. Takımına da fevkalade faydalı oluyor. Semih’e gelen top kaybedilmiyor. İleri uca giden top kaybolmuyor. Semih bunları takımına kazandırıyor.
Carlos keyfi
Roberto Carlos ayrı bir klas, becerili bir oyuncu. Top ayağına geldiği vakit gerek topa vururken, gerek kontrol altına alırken büyük keyif alıyorsun. Fenerbahçe’nin ikinci yarıda oynadığı futboldan ve üçüncü golden sonra taraftar mutlu oldu. Çünkü futbolcular topu kullanıyor, ikili mücadeleye rakip sahada giriyor, her şeyden önemlisi, vücut vücuda olan mücadelelerden kaçınmıyorlardı.
Rakip de rahatça oyun kuramıyordu geriden. Zico ikinci yarıda Alex’i oyundan aldı. Hafta içinde oynanacak olan PSV maçını düşündü ve bu değişikliği yaptı. Gelelim Kezman’a. Cezalıydı oynamadı. Ama Kezman fevkalede moralsiz, ayağına gelen topu tutamayan bir oyuncu. Dün izlediğimiz Semih öyle değildi. Yukarıda da yazdım, takımına topu kazandırıyor, gol pozisyonuna giriyor, atıyor, attırıyor. İkisinin oynadığı oyuna bakarsanız, Kezman çok daha kariyeri olan bir oyuncu ama Semih çok daha faydalı.
En azından top geri dönmüyor Semih’e geldiği zaman. Semih defans oyuncularına da pres yapıyor, rahatsız ediyor, topu çıkarmıyor. Ayrıca hakemle de uğraşmıyor. Semih çok farklı ağır basıyor şu oynanan oyunda. Kezman ileride ne olur, daha mı kötü olur yoksa düzelir mi? Ama gidişatı kötü. F.Bahçe bu sezon ilk defa 4 gol attı, çok pozisyona girdi. Kaleye şut attı, mücadele etti. Bundan evvel rakibi top oynasın diye bırakıyordu, şimdi o topu oynattırmamaya çalışıyor.
Yazının Devamını Oku 18 Ekim 2007
YUNANİSTAN karşısında öyle bir Milli Takım vardı ki, bu kadar kötüsünü bugüne kadar izlemedim. Başından sonuna kadar kötü. Kendi evinde oynuyorsun. Muhteşem bir seyirci desteğini arkana almışsın. Ama sahada geziniyorsun. Pozisyonumuz yok. Bırak pozisyonu, kaleye şutumuz yok. Koca 90 dakikada direkten dönen bir topumuz var. O kadar.
Yunanistan, bizden kat kat iyi bir takım. Kafa olarak da, sahada topu kullanma bakımından da yardımlaşma bakımından da. Savunmada da hücumda da istediklerini yaptılar. Çıktılar, bize topu göstermediler. Kazandılar ve evlerine gittiler.
Bizim iyi oyuncularımız var diyoruz. Bunlar nasıl iyi oyuncu? Ayağındaki topu kullanamayan, adam geçemeyen, yardımlaşamayan bir milli takım nasıl maç kazanacak? Ne savunma yapmayı becerebildik, ne orta sahada kalabalıklaşıp oyunu rakip alana yıkmayı, ne de hücumda varlığımızı hissettirmeyi. Böyle bir takımı anlamak da mümkün değil.
Yok efendim, Yunanlılar katı defans yapıyormuş. Sen de katı defans yap. İleriye çıktıklarında adamlar kaç kez pozisyona girdiler. Skor daha da farklı olurdu. Allah’tan Volkan günündeydi de kritik kurtarışlar yaptı. Bana attıkları gol ofsayt gibi geldi. Ancak hakem verdi, yapacak da bir şey yok. Dünkü halimizle bize bir puan bile çoktu.
Hepsi lafta
Oyuncularımızı yere göğe sığdıramıyoruz. Avrupa’da oynayan müthiş futbolcularımız var, onlarla övünüyoruz. Ama hepsi lafta. Hani dün gece neredeydiler? Hoş oynadıkları takımlarda da zaten yedekler. Bunlara bel bağlıyoruz. Çok yazık.
Federasyon Başkanı stres içinde. Futbolcular stres içinde. Halkımız stres içinde. Bunun da tek sorumlusu Fatih Terim. Anlaşılır gibi değil. Herkesle ters, basınla kavga içinde. Ne gerek var böyle şeylere. Bu tablo içinde bu takım nasıl top oynayacak? Problemli bir takım hüviyetine büründük. O kadar akıl almaz puanlar kaybettik ki bir çuval inciri berbat ettik.
Şimdi, Norveç’i yenmekten başka çaremiz yok. İnşaalah bunu başarırız. Ama, dün geceki görüntüye göre bu çok ama çok zor.
Yazının Devamını Oku 16 Ekim 2007
Zayıf rakipleri Bosna Hersek, Malta ve Moldova ile deplasmanda oynadığı maçlarda 7 puan bırakan A Milli Takım büyük avantaj kaybetti. Ay yıldızlılar, bu gruptan nasıl çıkar?
MİLLİ Takım’ın kazandığı maçlarda bile iyi oynamadığı bir gerçek. Bu futbolla gruptan nasıl çıkarlar bilemiyorum. Bir mucize olur, çocuklar farklı bir enerjiyle çıkarlar sahaya ve kendi evimizde Yunanistan’ı yenerler.
Pire’de 4-1 kazandığımız Yunanistan ve Almanya’da 2-2 berabere kaldığımız Norveç maçlarında rakip takımın kalecilerinin hatalarıyla sonuca gittik. Macaristan’ı 3-0 yendiğimiz maçta, adamların bir penaltısı verilmedi, en etkili golcüleri de atılınca rakip çözüldü.
Yunanistan ve Norveç kalecileri hatalı goller yediler ve o maçlarda şans faktörünün de yardımıyla puanlar aldık. Her maçta şanslı olacağız diye bir kural yok. Moldova beraberliğinden sonra rakipler, ağır cümlelerle bizi tenkit ettiler.
Fatih’in, "Bu takımın patronu benim. İstediğim adamı oynatırım" şeklindeki açıklaması biraz tuhaf. Doğru, bu takımın teknik patronu sensin ama sahibi değilsin. Seçim yaparken, daha objektif olman lazım. Milli Takım, mücadele ediyor ama neticeyi alacak becerikli oyuncumuz yok.
Başarısız hoca görevde kalmamalı
Yunanistan’la oynanacak maçta olası bir yenilgide Fatih Terim görevden ayrılır mı? Ya da takımın başında kalması Milli Takım’a bir yarar getirir mi?
FATİH Terim, olası bir Yunanistan yenilgisinde takımın başında kalır mı, kalmaz mı, onu ben bilemem. Bana göre, böyle bir durumda görevi bırakması lazım. Ancak, buna Futbol Federasyonu ile Fatih Terim karar verir.
Başarılı olamayan bir antrenörün işinin başında kalmaması, görevi bırakması lazım. Bu işler belli olmaz. Önlerinde iki tane yol var. Bakarsınız, Yunanistan’a yenilsek bile, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, "Ben, Fatih Hoca’ya inanıyorum. Görevinin başında kalacak" der ve devam ederler. Ya da, konuşur anlaşırlar, parasını ödeyip, yolları ayırırlar.
Terim, kafana göre hareket edemezsin!..
Milli Takımlar Teknik Direktörü Terim’in kadroda yaptığı sürpriz değişiklikler için ne diyorsunuz?
FATİH Terim kendine göre bir şey bulmaya çalışıyor. Özel maçlarda istediğin değişiklikleri yap, o ayrı bir konu. Ancak, bu tür denemeler, böylesine önemli şampiyonalarda ya da eleme maçlarında yapılmamalı. Terim, takımın üstüyle başıyla çok oynuyor.
Onun söylediği gibi Milli Takım’da oynayan oyuncuların farklı meziyetleri vardır. Buna ben de katılıyorum. Bu oyuncular, kendi takımlarında standart oynarlar, iş Milli Takım olunca değişir, performansları artar. Ancak, kendi takımlarında bırakın oynamayı, antrenmana bile çıkmayan oyuncularda ısrarcı olmamalısın. "Ben alırım, oynatırım" mantığıyla bu iş yürümez.
Moldovalılar, "Türkler ümit takımımızı yenemediler" diyerek dalga geçiyor. Milli Takım’ın teknik heyetinde, rakipleri izleyen yok mu? Bu adamlar maçları izlemeye gitmiyorlar mı? Ya da gördüklerini anlamıyorlar mı? Her maça ayrı prim verilmesi olayı da bana göre yanlış. İtalya Federasyonu prim vermiyor. Demek ki bu işler primle çözülmüyor.
İyi çalışmıyorlar vücutları hazır değil
Geçen yıl Rüştü, Moldova maçında da Hakan rakiplerin müdahalesi olmadan sakatlandı. Milli Takım kalecileri neden bu kadar kolay sakatlanıyor?
İYİ çalıştırılmıyor, iyi antrenman yapmıyorlar ve vücutları hazır değil. Bunlar kendi kulüplerinde olacak işler. Milli Takım’da üç-beş antrenmanla ne kondisyon verebilirsin ki? Ancak, psikolojik ve moral motivasyon olarak hazırlayabilirsin.
Türkiye liglerinde futbol oynanıyor. Demek ki sakatlanan oyuncular hazır değil. Yenilen goller de tam bir komedi. Fatih’i tenkit ediyoruz ama Milli Takım düzeyine gelmiş oyuncuların da böyle goller yememeleri gerekir. Moldova maçında kalemizde gördüğümüz golü, amatör takımlar bile yemez.
Milli Takım’ın kalecisi ve defans oyuncuları nerede duracaklarını bilmiyorlar. Yunanistan’ı nasıl yendik? Norveç’le nasıl beraberek kaldık? Rakip kalecilerin yedikleri hatalı gollerle... Moldova maçında telaşa kapılıp topu içeri alan Hakan’ın bu ilk hatası değil. Hakan, Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı maçlarda da yaptığı hatalarla takımının yenilmesinde etkili oldu. G.Saray’la oynanan derbi maçta da benzer bir hatayla kalesinde golü gördü.
İngiltere’ye gittiler performansları düştü!..
İngiltere’deki futbol elçilerimiz Emre Belözoğlu ile Tuncay Şanlı’nın Milli Takım’daki performansını nasıl buldunuz?
MİLLİ Takım’ın bel bağladığı oyunculardan birisi Tuncay, diğeri Emre. Bu iki oyuncu Türkiye’de iken takımlarının gözbebeği idi. Emre, G.Saray’da gol pozisyonlarına giren adamdı. Tuncay, Fenerbahçe’yi sürüklüyordu. İngiltere’de şahsiyetlerini kullanamıyorlar. Bu da doğal olarak Milli Takım’a yansıyor. Her iki oyuncu da daha önce bu tarz oynamıyordu.
Demek ki, İngiltere Premier Ligi’nde hata yapma korkusu, onları bu duruma getirdi. Milli Takım’ın kötü futbolunda ve alınan başarısız sonuçlarda bu oyuncuların da etkisi vardı.
Yazının Devamını Oku 9 Ekim 2007
Fenerbahçe Avrupa ve Süper Lig’de iki ayrı görüntü sergiliyor. Bunun sebebi nedir? ŞAMPİYONLAR Ligi’nde Fenerbahçe’nin rakipleri, sarı lacivertli oyuncuların etkili veya etkisiz yönlerini bilmiyor ve iyi de analiz etmemişler. Avrupalı kendi oyununu oynuyor. Fenerbahçe’ye de bununla üstünlük sağlamayı hedefliyor. Bu durumda da planlar bazen tutmuyor ve Fenerbahçe başarılı sonuçlar alıyor. Ama, Türkiye’de rüzgar tersine dönüyor. Fenerbahçe’yi rakipleri çok iyi tanıyor.
Alex’in başına bir kişi dikiyorlar. Sahada, Alex nereye gitse o da peşinde. Kezman’ı artık ezberlediler. Üçlü bir kıskaca alıyorlar onu da etkisiz hale getiriyorlar.
Zaten etkili olacak bir durumu da yok ortada. Aurelio, topu inanılmaz şekilde yavaş kullanıyor. Geriden, ileriye atılan uzun topları da defans oyuncuları topluyor. Fenerbahçe, Türkiye’de böyle oynuyor. Kezman’ın da etkisizliği gözönüne alındığında sahada 10 kişi mücadele ediyorlar.
Fenerbahçe, Avrupa’da daha çok mücadele ediyor. Televizyonlar ve gazeteler bu arenadaki takımı ön plana çıkaracağı için de çok iyi hazırlanıyorlar. Hikaye bu.
Türkiye’de tatsız bir durumu var Fenerbahçe’nin. Roberto Carlos ve Alex dışında, oyuna ağırlığını koyacak, takıma fayda sağlayacak bir oyuncusu yok. Sıradan oyuncular, sarı lacivertli formayı giyiyor. Alex, bu sezon Avrupa sahalarında da çok farklı. Topa giriyor, alıyor, asist yapıyor. Hücumda var. Kaptanlığının hakkını da veriyor. Roberto Carlos, zaten büyük bir star. Onu tartışmaya bile gerek yok. Avrupa maçları Fenerbahçe ve diğer futbolcular için de bir anlamda vitrin oluyor.
Ortaya böylece farklı bir Fenerbahçe çıkıyor. Futbolcuların birini Juventus, birini Milan, öbürünü İngiliz kulüpleri istiyor. Avrupa sahası Fenerbahçe futbolcusu için şu anda daha ön planda. Ama, ligde de artık işi sıkı tutmaları gerekiyor. Çünkü, daha çok uzun yol olmasına rağmen puan kaybetme lüksleri kalmadı.
Kezman bahane üretmesin
Sizce Türkiye’de ırkçılık yapılıyor mu? Kezman’ın iddiaları için ne diyeceksiniz?
TÜRKİYE’de ırkçılık yok. Saçmalamış ve haddini aşmış. Kezman önce kendine baksın. Ayağındaki topu tutamıyor. Rakip geçemiyor. Gol yollarında beceriksiz. Hakemle oynuyor. Ayakları yerine, çenesini konuşturuyor. Vestel Manisa maçında gördüğü kırmızı kart çok yerinde. Kaleci Bülent’in ayağına basıyor. Hakem çok iyi gördü ve kırmızıyı bastı. Gücü yok sahada. Bitik.
Başkan, yöneticiler, teknik heyet, oyuncular ve taraftar. Herkes, Kezman’ın arkasında. Bundan büyük güç olur mu? Seyirci, kötü oynarken bile onu alkışlıyor. Morallensin de iyi oynasın diye.
"Sanki bana karşı bir şeyler gelişiyor. Irkçılık yapılıyor" diye bahane üreteceğine, kendine çeki düzen vermeli Kezman.
Beşiktaş’ta her şey yanlış
Ertuğrul Sağlam, kadroda revizyona gideceklerini söyledi. Beşiktaş kadrosundan kimler ayrılmalı?
BEŞİKTAŞ’ta yanlış işler durumu bu hale getirdi. Yönetim, teknik direktörünü seçmeden önce menajerini göreve getirmeliydi. Eğer Sinan’ı getireceksen, sezon başında getir. Sinan’a, "Sen benim menajerimsin", Ertuğrul’a da "Sen benim hocamsın" dersin. Onlar da yola çıkarlar. Sinan ne olarak geliyor, niçin geliyor? Takımın başında iki patron oluyor. Ortada tatsız bir durum var. Bu birincisi. İkincisi, alınan oyuncular Beşiktaş’a katkıda bulunacak kalitede değil. Standart oyuncular. Vazifelerini yapıyorlar. Ama bir yere kadar. Yabancı oyuncu aldığın vakit, katkıda bulunacak oyuncuyu, ekstrası olan ismi kadrona katacaksın.
Ertuğrul Sağlam, "Bütçemize göre transferler yaptık" diyor. O zaman alma. Türkiye’de bunların görevini yapacak bir sürü oyuncu var. Neden paranı veriyorsun. Bu iki yanlış, Beşiktaş’ı bu duruma getirdi.
Doğan gitse de değişmez
Taraftar Ziya Doğan’ın gitmesini istiyor. Doğan’ın ayrılması, Trabzon için kurtuluş olur mu?
ZİYA Doğan giderse, kimin geleceği önemli. Nöbette bekleyen Türk hocalar var. Doğan’ın karakterini, futbol anlayışını oyuncuların da yönetimin de öğrenmesi lazım. Bu hoca bize uyuyor mu uymuyor mu, diye. Hoca değişebilir ama onun da takıma ne katacağı meçhul. Trabzonspor şu anda hiçbir gücünü kullanacak yapıda değil. İyi oyuncuları var ama onları bir türlü harmanlayıp, sahaya yansıtamıyorlar.
O vakit, onların içinde de tatsızlık oluyor. Trabzonspor’un içaçıcı bir durumu yok.
Orkun, savunmayı tedirgin ediyor!...
Galatasaray’da kaleci sorunu var mı? Hatalı çıkışlar yapan Orkun için ne diyeceksiniz?
GALATASARAY’da kaleci sorunu var. Bir defa büyük bir stres altında oynayan bir kaleciye sahipler. Orkun’un surat ifadesinden belli. Çok telaşlı. Gözleri yerinden fırlamış bir kaleci. Sakin bir kaleci önündeki defansı da rahatlatır.
Ama, Orkun’da bu yok. Savunmasını tedirgin eden bir yapı içinde. Allah’tan Song diye bir adam var ve sarı kırmızılı defanstaki bütün açıkları kapatıyor.
Galatasaray kalecisi daha rahat oynamalı. Sakin olmalı. O kadar telaşa gerek yok. Ama yapısı bu. Bu kötü veya iyi kalecilikten dolayı değil. Bu telaşı başına ileride çok iş açar.
Aykut mu oynar, Orkun mu oynar buna karar verecek adam Kalli’dir. Ama o yeni transfer olduğu için Orkun’u tercih ediyor. Kötü kaleci değil ama çok tedirgin. Kötü olan bu.
Yazının Devamını Oku 7 Ekim 2007
FENERBAHÇE kötü mü, değil. Peki iyi mi? O da değil. Gol pozisyonu yok. Kezman bildiğimiz Kezman. Hiçbir şey yapmıyor, kaleciye kasti tekme attı, hakem de kırmızı kartı gösterdi. Hakem onu atmakta haklı. Kezman ayağındaki topu kullanamıyor, bir adamı geçemiyor, topu ayağında tutamıyor, artı bir de kaleciye tekme atıyor. Bu problemli bir çocuk. Problem üstüne problem yaşıyor. Rahatsızlığı var. Futbol oynamasını unutmuş. Tek santrfor oynuyorsun ama aslında santrforsuz oynuyorsun.
Fenerbahçe hareketli mi, hareketli ama gol poziyonu üretemiyor. Bekleniyor ki Alex bir şeyler yapsın. İyi de Alex her topu kullanacak değil ya. F.Bahçe böyle oynuyor ve Alex’i bekliyor. Dolayısıyla seyirci de neticeyi şimdi değiştirirler diye sabrediyor. Ama unutulan bir şey var, F.Bahçe Alex ile 9 kişi oynuyor. Alex, yeri geliyor topu beke veriyor. Oysa hücuma katıl, ara pası at, şut at. Tam aksine o geri geliyor. Alex’in oyun tarzı bu.
Fenerbahçe de kabul ediyor. Niye? Çünkü gol atıyor, ortasını yapıyor, asist yapıyor. Soldan orta yapıyor cezaalanına, beş kişi kafaya çıkıyor, biri vuruyor bunun adı asist oluyor. Ama Alex bunu yapıyor kendini affettiriyor. Ya Kezman? O bir tutturmuş açıklara kaçıyor. İyi de kafayı kim vuracak? Deniz, Aurelio, onsekiz içinde sağa sola top atıyor, sağaçık ortalasa ne olur, ortalamasa ne olur. Kendi kendine girmiyor ki top içeri.
Çabukluk yok
Fenerbahçe farklı bir şey oynamıyor. Rusya’daki CSKA maçında da farklı bir şey oynamadı. Takımın üretimi yok. İleride ve geride çok çabuk oyunculara ihtiyacı var ve o oyuncular da Fenerbahçe’de yok. Aurelio etrafında üç kere dönmeden pas vermiyor. Topu kullanan adam ikili mücadeleleri kazanan oyuncu ileriye hücuma gideceğine, geriye veriyor topu. Alex ve Roberto Carlos bunlar dışında o kalitede oyuncu yok. Roberto Carlos hatasız oynayan bir bek. Aurelio sözde takımın yüzde 50’si. Ama bomboş topta geriye oynuyor. Eski çabukluğunda değil ve bu da Fenerbahçe için sorun. Onun işini Deivid yapıyor.
Fenerbahçe, İnter maçı oynadı, bir sürü gol pozisyonu üretti. Vestel Manisa adam adama oynuyor, rakip yanından geçerken tutuyor ve topa sağlam giriyor. İnter, "Daha iyi takımım" diye bırakıyor. Ve bu da F.Bahçe’yi aldatıyor. Volkan çok iyi oynamaya başladı, emniyetli ve sağlam. Yediği golde takım arkadaşı önünü kapadı. Görmedi, görse o topu çıkarır. Fenerbahçe bir yerlere gelmek istiyorsa bu maçları kazanmek mecburiyetinde. Ama olmuyor işte..
Yazının Devamını Oku