11 Temmuz 2009
Hipertansiyon önemli bir toplumsal sağlık sorunu olup koroner arter hastalığı birlikteliğinde kalp cerrahisinde riski artırmaktadır. Hipertansiyonlu hastaların çoğu inme veya böbrek yetmezliği ile değil, kalbi besleyen atardamar (koroner arter) rahatsızlığı nedeniyle ölmektedir. Hipertansiyon bir yandan koroner arter hastalığına yol açarken bir yandan da mevcudu alevlendirip sıklaşmasına sebep olur. Hipertansiyon, kalp damarları için büyük bir risk faktörüdür. Bundan dolayı kan basıncı kontrolü günlük yaşamımızda önemlidir. Görülüyor ki, hipertansiyon ve kalbi besleyen atardamarların duvarlarında biriken plakalar ayrı ayrı önemli olup, ikisinin bir arada olduğu durumlarda yaşamsal risk çok yüksektir.
Toplumda damar hastalıklı bireylerin yaklaşık yüzde 25’inin hipertansiyonun olduğunu belirten Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Akın, "Toplum yaşlandıkça hipertansiyon yoğunluğu geniş ve etkili önlemler alınmazsa daha da artacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 8 ölümden biri yüksek kan basıncına bağlıdır. Hipertansiyon, kalp damar hastalıklarıyla ilgili rahatsızlıkları artırmakta, sonucunda da ölüm veya kalıcı rahatsızlıklar olmaktadır. Kan basıncı yükseldikçe miyokard infarktüsü, kalp yetmezliği, inme ve böbrek hastalığı da ortaya çıkar. Dikkat edilmesi gereken önlemlerin başında sağlıklı yaşam şekli değişikliğidir. Sigara içmeyen, spor yapan, ölçülü alkol kullanan, normal kilosunu koruyabilen, Akdeniz mutfağını benimseyen, Akdeniz yaşam tarzını kendine ilke edinen bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplumsal modelde hipertansiyon sıklığı azalabilir. Hipertansiyonun organlara vereceği hasarlar engellenir, kardiyovasküler risk kontrol altına alınabilir" dedi.
Tanı için detaylı tetkik
Hipertansiyonun tedavisinin kardiyovasküler olaylarda azalmaya yol açtığını vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Akın şunları söyledi:
"Kan basıncının düşüşü ile beraber inme %39, kalp damar rahatsızlıkları riski %16 azalır. Hipertansif hastalarda koroner arter hastalığının tanımı her zaman kolay olmamaktadır. Tanıda aile öyküsü, özgeçmiş ve fizik önemlidir. Kan basıncı kontrol altında olan hipertansif bireylerde ani gelişen düzensizliklerde koroner arter hastalığından şüphe edilerek tetkikler artırılmalıdır. EKG, ekokardiyografi, efor testi, nükleer kardiyolojik testler, koroner arterlerin çok kesitli tomografik yöntemle kateter kullanmadan görüntülenmesi, anjiografi tanıda değerli tetkiklerdir. Kan basıncını 140/90 mmHg’nın altına düşürmek hedeflenmelidir. Diyabet, kronik böbrek yetmezliği, koroner arter hastalıkları gibi özel durumlarda bu hedef değerimiz 130/80 mmHg’nın altı olmalıdır."
Deniz kestanesine dikkat
Günümüzde insanların denize ilgisi daha da arttı. Gerek avlanma, gerek deniz banyosu, dinlenmek amacı ile tatillerde deniz turizmini tercih edenlerin sayısı oldukça fazla. Bunun sonucu olarak da deniz yaralanmaları sık görülmektedir.
Dikenler zehirli
Deniz kestanelerinin derin ve kayalıklarda yaşayan, saldırgan olmayan, ama zehirli maddeler içeren dikenleriyle yavaş harekete eden bir deniz canlısı olduğunu belirten Dokuz Eylül Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gürkan Ersoy, "Seksenden fazla türü insanlar için zehirlidir. Zehir batan dikenlerin içindedir. En sık yürürken ayak tabanına batar ve şiddetli ağrı, kanama, kızarıklık, ödem, eklem bölgesinde ise iltihap oluşur. Bu belirtiler çok miktarda zehirli dikenin batmasıyla ortaya çıkar. Dikenin battığı bölgeden diğer yerlere yayılan kas ağrısı, tansiyon düşüklüğü, halsizlik, güçsüzlük, nefeste zorluk, hatta çok nadir olarak ölüm görülebilir" dedi. Ersoy konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü "Deniz kestanesi batmaları"nda kişilerde ne gibi belirti ve ciddi yan etkiler ortaya çıkar, ilk yardım olarak neler yapılmalı ve tedavimizi ne şekilde sonlandırmalıyız. Deniz kestanesinin zararı, basit ağrıdan ölüme kadar gidebilen yan etkileri olan bir yaralanmadır. İlk aşamada yapılacak şey dikenlerin battığı yeri sıcak suya sokarak bekletmek ve sonradan bir sağlık kuruluşunda tedavimizi tamamlamak.
Ne yapılmalı ne yapılmamalı
ÈDikenlerin battığı bölge cildi yakmayacak sıcaklıkta sıcak suya sokulur. 10-15 dakika su içinde tutulur. Zehirli maddeler yok edilmiş olur. Dolayısı ile ağrı da geçer.
ÈHalk arasında zeytinyağı sürülmesi uygulanır, ama konu bilimsel olarak incelenmemiştir.
ÈDikenler cımbızla çıkarılmalı. Deşilerek çıkarma iltihap riskini artırdığı için asla önerilmez.
ÈYine halk arasında bölgenin idrar veya alkol ile yıkanması alışkanlıkları vardır ki, bu tip uygulamaların da hiçbir bilimsel etkinliği yoktur, yapılması önerilmez.
Hemşire sorununa çözüm önerisi
DOKUZ Eylül Üniversitesi Hemşirelikte Yönetim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülseren Kocaman ve DEÜ Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Gülay Eşrefgil, hemşire yetersizliği, nedenler, problemler, güvenli bakım için çözümler, hemşire yetersizliğinin nedeni, ortaya çıkan problemler ve çözüm önerilerini masaya yatırdı. Çözüm önerilerinden oluşan sonuç raporu hazırlandı. Rapor TBMM’deki tüm milletvekillerine gönderilecek. Çözüm önerilerinin bazıları şunlar:
"Hemşirelerin iş doyumunu ve motivasyonunu arttırıcı önlemlerin alınması, hemşirelerin güçlendirme programlarının düzenlenmesi, hemşirelik dışı işlerde çalıştırılmaması, kurumlarda alınan kararlara katılımın sağlanması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, fiziki koşulların düzenlenmesi, sosyal olanaklar, zaman kazandırıcı teknolojilerin kullanılması, hemşirelik eğitiminin mutlaka lisans düzeyinde olması ve eğitim alt yapısının iyileştirilmesi."
Yazının Devamını Oku 4 Temmuz 2009
UZMANLAR, halk dilinde kansızlık olarak bilinen aneminin, kana kırmızı rengini veren ve dokulara oksijen taşınmasında görevli yapı taşı olan hemoglobinin azalması olarak açıklıyor. Normal hemoglobin değeri alt sınırı erişkin erkeklerde 14 gram, kadınlarda ise 12 gramdır. Bu değerlerin altı anemi olarak tanımlanır. Anemi aslında bir tanı değil, bir bulgudur. Dolayısıyla anemi varlığı ortaya konduktan sonra buna neden olan hastalık araştırılarak tedavi yolu seçilmelidir. Aneminin en sık nedeni demir eksikliğidir. Ancak anemili bir hastanın gelişi güzel demir ilaçları ya da vitamin tabletlerini alması doğru olmayacağı da uzmanlarca uyarılıyor.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Hematoloji Bilim Dalından Dr. Mahmut Töbü anemi için şu tanımlamayı yaptı:
"Cildin rengini veren pigment dışında alttaki kılcal damarlardır. Anemi durumnda şiddetle orantılı cilt rengi soluklaşır. Anemili bir hastada yakınmalar başlıca hemoglobin değerinin düşüklüğü ile paralellik gösterir. Hemoglobin değeri 10 gram olan bir kadında şikayetler hafif iken, 7 gram olanda belirgindir. Kısa süre içinde gelişmesi de yakınmaların şiddetini arttırır. Bunun yanı sıra hastada eşlik eden kalp ya da akciğer hastalığı varlığı, anemiye neden olan altta yatan hastalık bulgularına da (örneğin alyuvarların parçalanması ile gelişen anemide sarılık gelişmesi gibi) rastlanır."
Anestezi uzmanını mutlaka tanıyın
DÜNYADA anestezi uygulamaları 19. yüzyıl ortalarında başladı son 70 yıldır da tıp ve teknolojideki gelişmelere paralel daha sağlam temellere oturdu. Bir anestezistin öncelikli hedefi, hastasına operasyon boyunca güvenli ve konforlu uygulama sağlamaktır. Cerrah ve anestezist hastayı ayrı ayrı değerlendirip, uzmanlık alanlarıyla bilgilendirilir. Hastalar kendi anestezistlerini seçebilirler.
Türkiye’de ameliyat olacak hasta cerrahını, kadın doğum uzmanını, kalp damar cerrahını araştırır, sorgular ve seçer fakat ameliyatı sırasında ona anestezi verecek, onu uyutup, takip edecek anestezi uzmanını araştırmak, tanımak istemez.
Anestezi uzmanları perdenin diğer tarafında kalmayı tercih etmişlerdir. Cerrah ile yan yana, bu önemli ve bir o kadar da riskli dalın uzmanları yoğun çalışma temposunda hasta ile ameliyathanede tanışıp onları uyandırma bölümünden yollamayı seçmişlerdir. Gelişmiş ülkelerde bu kadar riskli ve önemli komplikasyonları olan uygulama öncesi, anestezi uzmanının ön değerlendirmesi olmaksızın kimse ameliyat olmak istemez.
Çeşme Özel Sissus Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Serpil Özsezgin Öcek, güvenli bir ameliyatta ilk koşulun, hastanın anestezi doktoru tarafından değerlendirilmesi olduğunu söyledi.
Detaylar anlatılmalı
Dr. Öcek, "Standart anestezi yöntemi yoktur. Hastanın cerrahi ve medikal hastalığı, ilaç duyarlılığı, planlanan cerrahi işlem, daha önceki anestezi deneyimleri ve psikolojik durumunu kapsayan başlangıç fizyolojisine uyum sağlayacak bir pozisyon planlanmalıdır. Fizik muayene ve laboratuar tetkikleri önemlidir. Bilinen altta yatan hastalıkların varlığı ve varsa ciddiyeti ile hastanın daha önceki veya şimdiki tedavileri araştırılmalıdır. Anestezi ile potansiyel ilaç etkileşimlerinin önemi nedeni ile her hasta doktoruna açık davranmalıdır. Hastaların kullandıkları ilaçları tam olarak hekime bildirmeleri anestezi açısından önemlidir. Hasta açısından ameliyat öncesi ön değerlendirme aynı zamanda sağlıklı hasta-doktor ilişkisinin de temelini oluşturur. Hastalar ameliyathaneye girmeden uyumayı ve hiçbir şey hatırlamamayı isterler. Operasyon öncesi anestezist ile görüşmek pek çok hastaya ilaçtan daha teskin edici olmuştur" dedi.
Belirgin yakınmalar
ÈHasta daha önce yürüyebildiği mesafeyi artık yürüyemediğini ya da yürürken zorlandığını ifade eder. Önceden üç kat merdiveni rahatça çıkarken, nefesinin yetmediğini, çabuk yorulduğunu söyler.
ÈÇarpıntı anemide sık görülen bir yakınma olup özellikle yol yürümekle ve merdiven çıkmakla belirginleşir. Çarpıntı temelde kalbin atım sayısının artması veya ritmin bozulmasından kaynaklanır.
ÈBaş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması ile uğultu, bacaklarda ve dizlerde dermansızlık ciddi anemisi olan olgularda sıkça rastlanır.
Demir eksikliği anemisi
1. Kronik kan kaybı: Erişkinlerde görülen demir eksikliği kan kaybına bağlıdır. Başlıca müzmin kanama nedenleri hemoroidler, mide ülseri, mide ve kalın barsak tümörleri, barsak polipleri, barsak parazitleri, kadınlarda fazla miktarda ya da uzun süren adet kanamalarıdır.
2. Fizyolojik olarak demir gereksiniminin artması: Büyüme çağındaki çocuklarda, hamilelikte ve emzirme döneminde demir gereksinimi artar.
3. Gıdalarla yetersiz demir alımı: Demir başlıca kırmızı et, balık, kuru üzüm, yumurta ve baklagillerde bulunur. Özellikle vejeteryan beslenenlerde zamanla demir eksikliği gelişir.
4. Bağırsakta emilim kusuru: Ameliyatla midenin bir kısmı ya da tamamı alınanlarda demir emilemez ve yıllar içinde demir deposu da tükenince demir eksikliği gelişir.
Nasıl tedavi edilir
Öncelikle altta yatan neden ortaya konulup, tedavi de ona göre düzenlenmelidir. Mide operasyonu geçirmiş kişide ağızdan demir tedavisi etkisiz olur, damar yoluyla tedavi uygulanmalıdır. Adet kanamalarının çok ya da uzun olması çoğu zaman rahimde iyi huylu olan ve myom olarak adlandırılan kas kitlesine bağlı olabilir. Bu durumda ağızdan demir tedavisi uygun olur. Günlük 150-200 mg elementer demir içeren preparatların 1.5 ay kullanılması hemoglobin değerinin normale gelmesi için çoğu zaman yeterlidir. Daha sonra günlük 80-100 mg preparatın kullanılıp tedavi 6 ayda tamamlanır.
Yazının Devamını Oku 20 Haziran 2009
İZMİR Sağlık Müdürlüğü bu yıl yeni bir 112 Acil Servise başladı. Kara acilinin dışında hava 112 Acil Servis bir helikopterle devreye girdi. Yaklaşık dört aylık süre içinde hava ambulansıyla 150 acil hastanın en yakın ve donanımlı hastaneye ulaştırılarak şifa bulması sağlandı. Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Özkan, "112 Acil sistemimiz çok iyi çalışıyor. Kara ambulansları günde 300-400 hastaya gidiyor. Helikopter günlük 1 ya da 4 vakaya ulaşabilir. Hava ambulansımız dört ayda 150 vakaya gitti" dedi.
Hava ambulansının Yeşilyurt Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde konuşladığını belirten Dr. Özkan, "Hava muhalefetinin olmadığı günlerde Balıkesir’e hatta Çanakkale’ye kadar çıkabiliyor, Uşak, Afyon, Banaz, Muğla, Fethiye, Karaburun, Çeşme, Bodrum’a kadar ulaşıyoruz. Ortalama kuş uçuşu 400 kilometre yakıt ikmali yapmadan gidip geliyoruz. Hava ambulansında doktor, paramedik, pilot ve yardımcısı bulunuyor. Turizm sezonuna girdiğimiz şu dönemde işimiz daha da yoğunlaşacaktır. Amacımız süratle gidip, hastayı almak ve en yakın hastaneye yetiştirmek. Genelde kalp krizi, trafik kazası ve düşme gibi olaylara gittik" dedi.
Alsancak Devlet’e modern acil servis
FRANSIZLAR döneminden kalan tarihi binada hizmet veren Nevvar Salih İşgören Alsancak Devlet Hastanesi’nin acil servisi yenilendi. Hastane, ameliyatları, deneyimli ekip ve yönetici kadrosuna bir de modern bir acil servisle hasta kabulune başladı. Alsancak’a yakışır bir acil servis ortaya çıkardıklarını söyleyen Başhekim Dr. Aslan Savaşan, "Kaliteli, hijyen, güleryüzlü bir hizmet için kolları sıvadık. Amacımız acil serviste anında müdahale etmek. Acilde günde ortalama 250-300 hastaya şifa dağıtıyoruz" dedi. Dış cephe tadilatında tarihi taşların korunduğunu belirten Dr. Savaşan, yenileme projesinin İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapıldığını, 300 bin liralık masrafın da hastane döner sermayesinden karşılandığını söyledi.
Anında müdahale
Acil Servis Sorumlusu Aile Hekimi Uzman Dr. Ülkümen Rodoplu, karın ağrısı, göğüs ağrısı, ambulansla gelen hastaya kayıt yaptırmadan direkt müdahale edileceğini vurguladı, yenilenen acil serviste nelerin olduğunu anlattı:
"Zemin tıbbi kullanıma uygun hijyenik PVC ile kaplandı. 24 saat havası temizlenen acil müdahale odası. Gözlem yatakları, merkezi oksijen ve aspirasyon sistemleri. Yeni alınmış 8 kumandalı, tam otomatik yatak. Özellikle ağır durumdaki hastalar bir sedyeden başka sedyeye taşınmayacak. Hastalar yataklarıyla görüntüleme merkezine götürülecek. Merkezi klima, yangın söndürme, elektrik kesildiğinde hemen devreye giren jenaratör sistemi. Merkezi güvenlik kameraları ile kapı giriş ve çıkışların kontrolü. Yatakların bulunduğu bölüm oda şeklinde değil, geniş bir salon. Ayrıca paravanlar da kilitli olacak."
Rahim ağzı kanseri
RAHİM ağzı kanseri (Serviks) kadınlar üzerinde ikinci sıklıkla görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyamızda her gün yaklaşık 500 bin kadın yeni serviks kanseri tanısı almakta ve her yıl 300 bin kadın bu sebepten ölmektedir.
1970’li yıllara göre 20-29 yaş kadınlarında hastalık 2 kat artış göstermiş, ancak son dönemlerde smear testlerine ve taramalara verilen önemle yayılımında belirgin azalma gözlenmiştir.
Rahim ağzı kanserinin gelişiminde Human Papilloma Virüs (HPV) enfeksiyonunun bazı yardımcı faktörlerle hastalığa yol açtığı, yüzde 99.7 hastada ise HPV DNA’sı görüldüğünü belirten Çınarlı Doğum Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Güngör Tuncay, "HPV’nin 250’den fazla türü olduğu ve yüzde 40 genital bölgede siğil oluşturur. Enfeksiyon kökenli tüm solid kökenli tümörlerin yüzde 5.2’sinin HPV kökenli olduğu kanıtlanmıştır. Tanı enfeksiyonun bulaşmasından 3 hafta sonra konulanabilir lezyonların görülebilmesi ise bazen birkaç ay sürebilir ve bu aşamada serumda L1 testi (serokonversiyon L1) pozitiftir" dedi.
Korunmanın yolları
Doç. Dr. Güngör Tuncay, HPV’nin cinsel ilişkiyle bulaşan en sık görülen hastalık olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Sekste aktif olan kadın ya da erkek HPV ile enfekte olur. HPV enfeksiyonunun büyük bir kısmı şüpheli ilişkiyi takip eden 3 yıl içinde görülebilir. İlişkide bulunulan partner sayısı arttıkça risk de artar. Özetle, bulaşma yolları vertikal geçiş ve cinsel temastır. Korunmanın en önemli unsuru kontrollerdir. Sekiz ay aralıklarla smear testinin, şüpheli durumlarda daha ileri tetkiklerin yapılması gerekir. HPV enfeksiyonuna karşı da koruyucu aşı yapılmalıdır."
Yazının Devamını Oku 13 Haziran 2009
İZMİR ve Ege Bölgesi’nde özel ve kamu hastaneleri dahil ilk yanık merkezi bulunan Özel Buca Hastanesi yıl sonunda açılacak. Buca Tınaztepe’de 20 milyon dolara tamamlanacak hastane 400 kişiye de iş imkanı sağlayacak. Buca Tıp Merkezi’nin kurucusu Dr. Mehmet Bektur tarafından yaptırılan sağlık tesisinde 4 yataklı yanık merkezi bulunuyor.
Dr. Bektur, inşaatın 10 milyon dolara, sağlık techizatı ile 20 milyon dola mal olacağını belirterek, "Biz krize, sağlık alanında yatırım yaparak meydan okuduk. Ayrıca, istihdam sağlayarak krize kafa tuttuk. 60 doktor, 150 hemşire, 150 de güvenlik, temizlik, muhasebe, teknik ve idari personelimiz olacak. Hastanemiz 1 Ocak 2010’da hizmete girecek" dedi.100 yataklı olacak Özel Buca Hastanesi’nde, 24 yoğun bakım yatağı, 12 kuvöz, ikisi erken doğumlar için prematüre kuvöz, 4 yataklı yanık merkezi olacak. Erişkin yanık merkezi olmakla Ege Bölgesi’nin tek yataklı merkezi olacak hastanede yanık merkezinin yetişmiş ekibi de hazır.
Otoyola yakın
Dr. Mehmet Bektur, hastanede tüp bebek merkezi, kardiiyovasküler cerrehi, kardiyoloji yoğun bakım, kalp damar cerrahisi, beyin cerrahisinin de olacağını vurguladı. Otoyola yakın olduklarını söyleyen Dr. Bektur, "Hastanemizin ulaşım sorunu bulunmamakta. Çanakkale, Ankara, İstanbul, Aydın ve Çeşme bağlantıları bizim yakınımızdan geçiyor. Her yönden bize ulaşmak rahat olacak" dedi.
Kalpteki delikler
ameliyatsız kapatılıyor
DOĞUŞTAN kalpte bulunan delikler artık ameliyatsız kapatılıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azem Akıllı, kasık damarından anjio yapar gibi küçük bir delikten kalbe girip, iki parçadan oluşan özel cihazla deliği kapattıklarını söyledi. Zamanında tanı konulmaz ise birçoğunun erişkin yaşa ulaştığını belirten Prof. Dr. Akıllı, "PDA (akciğer ve aort damarı arasında açık damar bulunması) ve ASD (Atriyal Septal Defekt = kalp kulakçıkları arasında delik bulunması) gibi delikler büyük değillerse ve başka bir hastalık da yoksa erişkin yaşa kadar sorun olmaz. Muayenede üfürüm duyulması, eko ve anjiyo ile tanıları konulur. Sadece ameliyatla kapatılabilen bu delikler, artık buna gerek olmadan tedavi edilebiliyor. Prof. Dr. Azem Akıllı, yeni teknolojiyi takip etmenin önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:
"2000 yılından sonra ameliyatsız kapatma olanağı gelişti. Biz de 2001’den itibaren uygun bulunan ASD’leri anjiyo laboratuvarında kateter ile kapatıyoruz."
Astım hastaları
sıcaklara dikkat
GÜNEŞİN ortalığı kavurmaya başladığı şu günlerde astım hastaları, nemli ve sıcak havada tehdit altında. Aşırı sıcak, terleme ve susuzluk akciğerleri olumsuz etkilediğinden, bahar aylarında başlayıp, yaz ortasına dek devam eden dönem, alerjik astım tanılı kişilerde öksürük, hapşırık ve nefes darlığı ataklarına neden olmakta, ağır astım krizleri yaz mevsiminde ve hafta sonlarında daha fazla görülmekte.
İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Kadri Çırak, astım hastalarını sıcaklara karşı uyardı. Şu dönemde doktor kontrollerinin, ilaç kullanımının düzenli olmasına dikkat çeken Dr. Çırak, "En sıcak saatler 10.00-16.00 arasında dışarı çıkılmamalı. Bol su, taze sebze ve meyve tüketilerek terle kaybedilen suyu yerine konmalı" dedi.
Kendinizi koruyun
Dr. Kadri Çırak, önerilerini şöyle sıraladı:
ÈTatile çıkmadan önce doktorunuzla görüşüp bilgi verilmeli.
ÈTatilde hava kirliliği olmayan yer tercih edilmeli.
ÈOtelde kalınacaksa, güneş gören, rutubetsiz oda seçilmeli.
ÈÖzellikle uzun yolculuk yapacak hastaların, kurtarıcı ilaçlarını yanlarında bulundurmaları, kuru havanın burun kuruluğuna sebep olmaması için tuzlu su içeren burun spreyi kullanılmalı.
ÈUçak yolculuğunda iseniz görevlilere astımlı olduklarını ve oksijene ihtiyaç duyulabileceği söylenmeli.
Hizmet
gönüllüsü
sekreterler
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği’nde görevli sekreterler, doktor ile hasta arasındaki köprüyü kurup, iletişimi sağlıyor. Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Akçiçek, Sekreterler Günü’nde tüm çalışanlarla özel bir gün geçirip, çiçek verdi. Prof. Dr. Akçiçek, "Sekreterler bizim herşeyimiz, onlar olmasa bizim işlerimiz aksar. Sekreter hasta ile doktor ilişkisini sağlayıp, pozitif enerjileri ile hastaneye büyük katkı sağlıyorlar" dedi.
Yazının Devamını Oku 6 Haziran 2009
MORALİMİZİ, iştahımızı, her türlü yaşam enerjimizi düzenleyen ve kendimizi değerli hissetmemizi sağlayan organ beyin... İnsan beyni bunları, kalıtımsal ve gelişimsel olarak, doğarken getirdiği üretim ve mukavemet gücü ile birlikte çevresel koşulların etkisiyle düzen içinde gerçekleştirmekte. Koşullar mukavemet gücümüzü aşmaya başlacak derecede olumsuzlaşıp beyindeki koruyucu proteinleri tüketmeye başladığında da depresyon riski ile karşı karşıya kalıyoruz.
Peki depresyona girmeden mevcut biyolojik direncimizi maksimum düzeyde kullanmanın bir yolu var mı? Bu soruya "evet" yanıtını veren Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Kliniği Öğretim Üyesi ve Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Ayşegül Yıldız, "Depresyona karşı beynimizi terbiye etmeyi öğrenmeliyiz" diyor ve ekliyor: "İnsan beyni o kadar güçlü ki, elimizde olmayan olumsuzluklara tepki vermiyor, pozitif düşünme biçimlerine tepki veriyor."
Olumlu düşünmeliyiz
Tüm organlarımızın, özellikle de beynimizin bizi optimum sağlıkta tutabilmeye programlandığını, buna tıp dilinde ’homeostaz’ denildiğini belirten Doç. Dr. Yıldız, "Bu sistemi nasıl optimum işlerlikte koruyacağız" sorusuna da "Kötü bir şeye odaklanmak, sürekli bunu düşünmek kendimizi kötü hissetmemize neden olur. Eğer olumlu taraftan bakarsak beynimizdeki doğuştan geliştirdiğimiz koruyucu sistemi harekete geçirip depresyona karşı mukavetimizi artırmış oluruz. Tabii, bu biyolojik özelliği anlattığımız biçimde maksimum kullanabilme becerisi bizi yüzde yüz koruyacak diye bir şey yok. Bazen biz ne yaparsak yapalım bu üç faktörün yani; doğuştan gelen yapısal mukavemetin; çevresel koşulların; bizim olumlu bakma çabalarımızın bileşkesi yine de klinik depresyon olabilir" dedi.
Belirtileri ve yapılacaklar
Klinik depresyonun belirtileri, en az iki hafta boyunca sürekli çökkünlük, zevk alamama, değersizlik, uyku iştah değişiklikleri, enerjisizlik, kararsızlık ve ölüm düşüncesidir. Eğer, yaşam üretkenliğimizi etkiliyorsa, mutlaka bir doktora gidip ilaç ve terapi desteği alınmalı. Bu tıpkı enfeksiyon geçirirken ateş düşürücü ve gerekiyorsa antibiyotik almak kadar doğal, etkili ve gereklidir.
Güneşin uyardığı tümör; Melanom
MELANOM, deri kanserleri arasında en ölümcül olanıdır. Güneşin bu tümörü uyardığı çok iyi bilinmektedir. Bu nedenle güneşi bol ülkemizde önemi daha da artmaktadır. Tedavinin anahtarı ise erken tanıdır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Dermoskopi Birimi Sorumlu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fezal Özdemir, çoğu melanomların renkli benler üzerinde geliştiğini söyledi.
İlk kez Ege Üniversitesi’nde 1993 yılında "ben ünitesi" kurulduğunu belirten Prof. Dr. Özdemir, "Bu tümöre öncü olabilecek benlere zamanında müdahale edilmeli. Ünitede benler ve deri tümörler son teknolojiyle derinlemesine inceleniyor. Son 10 yıldır da bu sistem bilgisayarlı dermoskobiyle sürdürülmekte ve 5 gün halkımıza hizmet verilmektedir. Ayrıca, Türkiye’de bir ilk olarak ’Melanom Konseyi’ kurulmustur. Bu konseyde dermatoloji, plastik cerrahi, patoloji, onkoloji, radyasyon onkolojisi, gereken olgularda çocuk onkolojisi, göz hastalıkları ve hatta psikiyatriden birer öğretim üyesi bulunmakta ve her ay olguları tartışmaktadır" dedi.
Kundak uyarısı
Yeni doğan çocukların kalça çıkıkları eğer hiç insan eli değmezse yüzde 90 bir ay içinde kendiliğinden iyileşeceği belirtildi. Kent Hastanesi Ortopedi kliniğinden Prof. Dr. Yücel Tümer, ailelere seslenerek, "Çocuklarınıza kundak yapmayın" dedi.
Türkiye’de yılda 1 milyon çocuk doğduğunu ve yapılan çalışmaya göre de 15 bininde kalça çıkığı olduğunu belirten Prof. Dr. Tümer, "13 bin 500’ü kendiliğinden iyi olacak. Ama geleneklerimiz kundak yapmayı öngörüyor, ayrıca kundağın ötesinde ağzındaki sular aksın diye ayaklarından tutulup ebeler ve bizim meslektaşlarımız tarafından silkeleniyor sırtına vuruluyor ve o çocuğun, doğal koruma pozisyonu kayboluyor. Bebeğin doğal yatma pozisyonu ile bizim kalça çıkığını tedavi etme pozisyonumuz aynı yani doğal haliyle ilk bir ayda yüzde 90’ını iyileştiriyoruz" dedi.
Prof. Dr. Yücel Tümer konuyla ilgili şunları söyledi:
"Bu ekonomik yönden de önemli. Türkiye’de bir yılda 10 bin kalça değiştirme ameliyatı yapılıyor. Hesap edersek 25 milyon dolar tutuyor. Halbuki bize 100 bin dolar verilip harcanmış olsa, ultrasonografi merkezleri kursak, eğitici broşürler hazırlasak, halka TV ile ulaşsak bunların büyük çoğunluğu kendiliginden iyi olacak. 30-40 yıl sonra bunun meyvelerini göreceğiz ve total kalça protezleri ortadan kalkmış olacak."
Bakanlıktan doğuştan kalça çıkıklarına karşı bir koruma veya önleme programı yapılmasını da isteyen Prof. Dr. Tümer, halkımızın dikkat etmesi gerekenleri de sıraladı:
"Çocuklarınıza kundak yapmayın, yıkadıktan sonra başağı sarkıtmayın silkelemeyin, bacaklarını bir araya sarmayın, bacaklarını kedi halinde durma pozisyonunu hiç bozmayın."
Melanoma yaklaşım
1. 10’dan fazla renkli beni olan hastalar dermoskopi ünitesinde izleme alınır.
2. El dermoskobu ile total vücut taraması yapılır.
3. Kuşkulu lezyonlar dijital dermoskopla takibe alınır ya da ileri kuşkuda plastik cerrahiye sevk edilir.
4. Melanom hastalarının rutin kontrolleri sırasında nevusları da kontrolden geçirilir.
5. Melanom hastalarının birinci derece akrabalarının kontrolü de önerilir.
6. Displastik ben ve melanom hastalarının takibi ömür boyu planlanır.
Yazının Devamını Oku 30 Mayıs 2009
Çeşme Sissus Hastanesi’nin genel koordinatörlük görevine Buca SSK Seyfi Demirsoy Hastanesi eski Başhekimi Opr. Dr. Serdar Pedükcoşkun getirildi. Çeşme’nin kışın 25 bin, yazın da 250 bin kişiye ulaştığını belirten Dr. Serdar Pedükcoşkun, Sissus Hastanesi olarak yerli, yabancı turistin tatil güvencesi olacaklarını söyledi.
Çeşme’nin batıya açılan bir nokta olduğunu vurgulayıp, "Nitelikli, eğitimli insan gücünü 12 ay hizmete sunmak önemli" diyen Dr. Serdar Pedükcoşkun, "Bizim farklı yönümüz, doğal olarak sağlık hizmetinin kesintisiz ve 12 ay oluşudur. Yani Sissus Hastanesi olarak sağlıklı bir turizm için buradayız. Yöresel hastalıklar, iş ve meslek hastalıkları, Çeşme’de oldukça önemli olan turizm sektörü emekçilerinin de güvencesiyiz" dedi.
Komşuya da hizmet götüreceğiz
Buca’da başhekimliği görevindeyken bebek dostu, organ naklinde donör koordinasyonunda aktif ve kalite belgesi almış bir hastane çalışmalarını Çeşme Sissus Hastanesi’nde de yapacaklarını hatırlatan Dr. Pedükcoşkun şunları söyledi:
"Sağlık hizmeti değil, ciddi bir istihdam da söz konusu. Çeşme halkı destek verdikçe hastanemizin kalite ve güvenilirliliği artacaktır. Hastane yönetiminde ve özellikle doktorlarımızda yapılan yenilenmeler bizi güçlendiriyor. Doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın çoğu Çeşme’de yaşamakta ve bu da ekonomiye katkıdır. Hümanist yaklaşım mutlak ilkemizdir. Sağlıkta ulaşılabilirlilik ve süreklilik çok önemlidir. Hastayı müşteri olarak görmüyoruz. Hastanemize başladığım günlerdeki amaçlarımdan biri de en yakın komşumuz Sakız Adası halkına da güvenli, doğru ve hızlı sağlık hizmeti sunabilmektir."
Turizmin gülen yüzü
Opr. Dr. Serdar Pedükcoşkun, Sissus Hastanesi’nde kadın doğum uzmanı Opr. Dr. Güliz Demircioğlu ve anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. Serpil Öcek’in başladığını belirterek, "Mesul müdürümüz Dr. Mehmet Eti, Hastane Başhekimi Prof. Dr. Erkan Sevinç ile diğer doktor ve sağlık çalışanlarımızla sadece Çeşme değil, Türk turizminin gülen yüzü olacağız" dedi.
Hangi branşlar var
Sissus’un kelime anlamı (CYBBUS) 12 iyon kentinden biri olan Eriythrai (bugünkü Ildır), Romalılar döneminin adıdır. Hastanede dahiliye, genel cerrahi, ortopedi, kadın doğum, beyin cerrahisi, çocuk hastalıkları, göz, KBB, biyokimya, radyoloji ve anesteziyoloji ve reanimasyon dallarında toplam 12 uzman ve 4 pratisyen doktorun yanı sıra teknisyen, hemşire, ebe ve diğer sağlık görevlisi, memur ile yardım görevlilerinden oluşan bir ekip hizmet veriyor.
Kortizona dikkat
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Kliniği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Aktuğlu, kortizon kullananları uyardı. Prof. Aktuğlu, "Diz ağrısı meydana gelirse, erken tanı sayesinde tedavisi var. Ama geç tanıda ise protez takılması gerekir" dedi.
Osteonekrozun yaygın nedeninin alkol tüketimi olduğunu belirten Prof. Aktuğlu, "Fazla alkol alan kişilerin kan damarlarında yağ birikebilir ve kemiğe giden kan miktarının azalmasına neden olur. Kırık, çıkık veya başka bir eklem yaralanması oluştuğunda damarlar da hasar görebilir. Bu da kemiğe kan akışını engeller ve travma ile ilişkili osteonekroza neden olur. Kalça çıkığı ve kalça kırığı osteonekroz için risktir. Kemik içindeki basıncın artması da osteonekrozun bir başka nedenidir. Kemikte basınç artınca kan damarları daralır ve hücrelere yeterli kan akışı olmaz. Basınç artışının nedeni tam olarak anlaşılamamıştır" dedi.
Eklem ağırısı
Prof. Kemal Aktuğlu konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Osteonekroz için diğer risk faktörleri radyasyon terapisi, kemoterapi, ve organ nakli (özellikle böbrek nakli) sayılabilir. Osteonekroz, bir dizi tıbbi durumla ilişkilidir; bunlar arasında kanser, lupus, kan bozuklukları, AIDS, gaucher hastalığı, caisson hastalığı, gut, vaskülit, osteoartrit ve osteoporoz sayılabilir. Osteonekroz hem erkekleri hem de kadınları aynı şekilde etkiler. Her yaş grubunda insanda görülebilir, ama en yaygın 30-40 ve 50’li yaşlardır. Osteonekrozun erken döneminde hiç bir belirti görülmeyebilir. Fakat hastalık ilerledikçe, çoğu kişide eklem ağrısı olur. İlk başlarda, ağrı sadece ekleme yük bindirildiği zaman hissedilir. Daha sonraları ağrı dinlenirken de hissedilir. Eğer osteonekroz ilerlerse ve kemik ve çevresindeki eklem yüzeyinde çökme olursa, ağrı dramatik şekilde artar. Bazı durumlarda, özellikle kalçada, sakatlayıcı osteoartrit gelişebilir. İlk belirtiler ile işlev kaybı görülmesi arasında geçen süre her insan için farklıdır, ama tipik olarak bir kaç aydan bir yıla kadardır. Tam bir fizik muayene gerçekleştirildikten ve hastanın tıbbi öyküsü alındıktan sonra, doktor kemik görüntüleme yöntemleri ile teşhis koyabilir. Çoğu diğer hastalıkta olduğu gibi, erken teşhis tedavi şansını artırır."
Özel Sağlık’a kadın idareci
1969’da kurulan Özel Ege Sağlık Hastanesi’ne Universal Hospitals Group Alman Hastanesi’nden Gönül Sevi idari koordinatörlüğe getirildi. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi, Anadolu Üniversitesi Maliye Bölümü’nü bitirdikten sonra 2 yıl hastane işletmeciliği masteri yapan Sevi, Ege Sağlık Hastanesi’nin her geçen gün geliştiğini ve yenilendiğini, tüm Egelilere en iyi hizmeti vermek için çok çalıştıklarını söyledi. Sağlık sektöründe çeşitli hastanelerde yöneticilik görevini üstlenen Gönül Sevi, "Ege Sağlık Hastanesi yönetim olarak sağlık alanındaki her türlü gelişmeyi yakından takip ediyor ve Universal Hospitals Group bünyesinde yer alması avantajı ile son teknoloji ürünlerini İzmir’de ilk Ege Sağlık Hastanesi bünyesinde kullanımını sağlıyor. Teknolojik donanımın yanı sıra doktor ve personel kalitesine büyük önem veriyoruz" dedi.
Yazının Devamını Oku 23 Mayıs 2009
HİPERTANSİYON en önemli halk sağlığı sorunlarından birisi. Kan basıncı yüksekliği, kalp ve damar hastalığı, inme (felç), böbrek yetersizliği gibi nedenlerle ciddi hastalık ve ölümlere neden olabildiği de bilinmektedir.
Hipertansiyon tedavisine erken dönemde başlanmasıyla buna bağlı gelişebilecek sessiz organ (göz, beyin, böbrek, kalp ve damarlar) hasarlarının henüz hastalık düzeyine ulaşmadan önlenebileceğini belirten Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cahide Soydaş Çınar, "Kalp duvarlarında kalınlaşma olan hipertansif kişilerin, gelecekte kalp ve damarlarında hastalığın gelişme riski fazladır. Kalınlaşmanın ortaya çıkarılması için elektrokardiyografi (EKG) kullanılır. Ekokardiyografi ise, kalınlık için hassas bir tanı yöntemidir. Hipertansiyon; felç (inme, stroke) ve damarsal bunama (vasküler demans) gelişiminde de en önemli faktördür. Damarsal bunamanın önlenmesinde, kan basıncının kontrolü oldukça önemli katkı sağlar. Böylece, hastaya verilecek uygun yüksek tansiyon ilaçları ile kan basıncını düşürmek, felci de önlemiş olur" dedi.
Erken tedavi riski azaltır
Yüksek kan basıncı kontrolünün; sessiz organ hasarlarını geriletip, kalp ve damar hastalıklarının ilerlemesini durdurduğunun kanıtlandığını söyleyen Prof. Çınar, önleme diğer risk faktörlerinin (şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, hareketsizlik, aşırı kilo, sigara gibi) yanında, hipertansiyonun da kontrol altında tutulması ile mümkün olacağını vurguladı.
"Hasarların uygun aralıklarla incelenmesi tüm hipertansif hastaların tedavisi ve izlemlerinde çok önemlidir" diyen Prof. Dr. Cahide Soydaş Çınar şunları söyledi:
"Hipertansiyon ilaçları; kilo kaybı, tuz kısıtlaması gibi yaşam tarzı değişiklikleri, kan basıncının düşürülmesini sağlayarak, kalp duvarlarında kalınlaşmayı da geriletip tüm kalp, damar ve beyinde hastalık risklerini azaltmaktadır. Şeker hastalığı (diyabet), böbrek hastalığı veya diğer sessiz organ hasarları saptanan yüksek tansiyonlu hastalarda kan basıncı seviyesi 130/80 mmHg altına düşürülmeli ve bu düzeyde tutulmalıdır. Yüksek tansiyon hastalarında kalp, damar, göz ve beyindeki tetkiklerde, gizli veya belirgin hasarların saptanması, ileride daha önemli kalp ve damar hastalığı riskinin de artmış olduğunun habercisidir. Erken alınan önlem ve tedavilerle, hipertansif hastalarda ortaya çıkabilecek ciddi hastalıkların gelişmesi önlenebilir. Sonuç olarak, gelişen teknoloji ve tıpla erken tespit, hemen tedavi, yaşam tarzında değişiklik, daha ciddi hastalıkları önler."
Başarılı hemşirelere ödül
EGE Sağlık Hastanesi’ne 25, 20, 15, 10 ve 5 yıl emek veren, mesleğini en iyi şekilde icra eden hemşirelere plaket ve sertifika verildi. Hastane Genel Koordinatörü Sedat Akıncılar, sağlık sektöründe hemşirelik hizmetlerinin önemine değinerek, mesleğin bilgi, beceri, sabır, şevkat ve hoşgörü gerektirdiğini belirtti. Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Gülhizar Tan, mesleğin temelinde insan sevgisinin yattığını, ekip çalışmasının önemini vurguladı, ayrıca sürekli eğitim desteğinin gerekliliğine değindi. 2008 temmuzda JCI (Akreditasyon) Kalite Belgesi alan hastanede hemşirelik hizmetlerinde sürekli yapılmakta olan eğitimlerden biri olan ’Hemşire Oryantasyon Eğitimi’ni birincilikle bitiren Nazlı Doğan, ikinci Dilek Durgun ve üçüncü Hacer Eren’e sertifika verildi.
Eşrefpaşa’nın yeni başhekimi Atun
Eskİ Başhekim Prof. Dr. Hülya Güven’in Büyükşehir Belediyesi Sosyal ve Kültürel İşler Daire Başkanı olmasından sonra Eşrefpaşa Hastanesi’nin yeni Başhekimi Opr. Dr. Atasel Atun oldu. Hastane hizmetlerine aynı şekilde devam edeceklerini belirten Dr. Atun, "Aldığımız bayrağı daha üst noktaya taşımaya gayret ve çaba göstereceğiz. Bunun için Başkanımız Aziz Kocaoğlu’ndan aldığımız pozitif enerji ile sosyal projelere, halka uzanacak, hasta memnuniyetini, insanların hastaneye geldiğinde daha mutlu ayrılmasını sağlayacağız. Amacımız İzmir’in gülen yüzü olmak" dedi.
Yazının Devamını Oku 16 Mayıs 2009
TÜRK Sağlık-Sen’in araştırmasına göre 92 bin 509 hemşirenin görev yaptığı Türkiye’de bir hemşireye 763 kişi düşüyor. 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı 131 iken, bu oran AB ülkelerinde ise 731’i buluyor. Ülkemizde hemşire sayısının azlığı en büyük sorunlardan birisi.
Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Gülay Eşrefgil, hemşirelik mesleği ile ilgili acı reçete sundu. Yetkililere çağrıda bulunan Eşrefgil, meslektaşlarının yaşadığı zorlukların çözümlenmesini istedi.
Dünyanın birçok ülkesinde yoğun bakımlarda 1-2 hastaya, servislerde ise 5-6 hastaya bir hemşire baktığını belirten Eşrefgil, "Hastanelerimizde servisler, hemşire sayısının yetersizliği nedeniyle büyütülememekte ve hasta ihtiyacına cevap verememektedir. Hemşireler, 40 saatin üzerinde çalışmakta ve karşılığını izin ya da mesai olarak alamamaktadır. Hatta yıllık izinlerini kullanmakta bile sorun yapamaktadırlar" dedi.
Kadın mesleği sanki
Ülkemizde erkek hemşirelerin sayılarının çok az olması ve mesleğin kadınlara özgü algılanması gelişimi olumsuz etkilediğini vurgulayan Eşrefgil, gençlerin bu mesleği seçmesini toplumun bakış açısının engellendiğini savundu. DEÜ Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Gülay Eşrefgil, hemşireliğin zor ve sabır isteyen bir meslek olduğunu belirterek şu görüşlere yer verdi:
"Hemşirelik, yaşamın büyük kısmını hasta, fiziksel ve psikolojik destek bekleyen insanlarla geçirmesini gerektiren, beklentilerin yüksek olduğu bir meslek. Üstelik uzun yıllar nöbet, resmi tatiller, bayramlar ve hafta sonları ailelerden uzak ve yorucu mesaide çalışmaktadırlar. Emeklilik sebebi de eklenince hemşirelikten kaçış hızlanmaktadır. 657-4B kadrosunda hemşire alınması da kurumları zor durumda bırakmaktadır. Hastaneye yeni başlayan bir hemşire 10 gün sonra istifa edip başka kurumda çalışabiliyor. Hemşire sirkülasyonu hasta güvenliği açısından tehlikedir. Bu durum gözden geçirilip, düzenlenmelidir. Hemşireler teknolojik gelişmelerden en az yararlanan grup olmaya davam etmektedir. Hemşire yetersizliğine ve iş gücü kaybına yararlı olabileceği kanıtlanmış dijital aletlerle yaşam bulgularının ölçülmesi özel bazı hastanelerde yapılmasına rağmen, devlet ve üniversite hastanelerinde hala yaygın değildir."
Güneşe dikkat
DERİ kanserinden korunmanın en temel yolu güneşten kendimizi sakınmaktır. İzmirli Dermatolog Nermin Varilsüha, günlük yaşantımızda açık alanlara güneşten korunarak çıkılmasını önerdi. Bunun için UV ışınlarının dik olduğu 10.00-16.00 saatleri arasında güneşlenmemeli, uzun kollu, açık renk, sık dokulu elbiseler, gömlekler, açık renkli şemsiye kullanmayı öneren Dr. Varilsüha "Kenarı geniş şapkalar, güneş gözlükleri takmalı, yüksek koruma faktörlü güneş koruyucu kremlerden faydalanmalıyız. Güneş koruyucular UV ışınlarını emme, yansıtma ve dağıtma yolu ile deriye ulaşmasını engelleyen ilaçlardır" dedi.
Risk altındakiler
Deri kanserlerinde özellikle melanomda erken tanı hayat kurtarıcıdır. Erken tanı için yılda bir dermatolojik muayene gerekir. Deri kanseri riski yüksek olan kişiler daha dikkatli olmalıdır. Bunlar; Açık renk derili, açık renk gözlü, kızıl saçlı veya kolaylıkla güneş yanığı gelişebilen deri tipine sahip olanlar. Çocukluk çağında ağır güneş yanığı geçirenler. Çok sayıda atipik görünümlü nevüsü ve doğumsal benleri olanlar. Yoğun güneş ışığına maruz kalanlar.
Erken tanı önemli
Son yıllarda yeni tanı yöntemleri geliştirilmiştir. Dermoskop cihazı, benlerin ve pigmentli diğer lezyonların tanısında kullanılır. Bu yöntemde deri yüzeyi ışıklı büyütme sağlayan dermoskop ile incelenir. Benlerin değişimlerinin saptanması ve incelenmesi bilgisayar ekranında saptanır. Vücutta benlerin haritası oluşturularak noktasal lokalizasyonları belirlenir. Ardından her bir ben için dermoskopik görüntü alınır ve kaydedilir. Dijital dermoskop şüpheli değişiklikleri hesaplayıp melanom riskini gösteren bir index oluşturur. Çıplak gözle erken evre melanom tanı şansı %60 iken dijital dermoskopik inceleme ile %90’lara çıkar.
Sağlık için egzersiz yap
SAĞLIK Bilimleri Enstitüsü ve Türk Fizyolojik Bilimler Derneği üyeleri egzersiz yapın uyarısında bulundu. "2. Egzersiz Fizyolojisi Sempozyumu"nda egzersizin sağlık için ne kadar önemli olduğu ortaya kondu. Prof. Dr. Caner Açıkada, Dr. İlkay Aksu, Prof. Dr. Cem Şeref Bediz, Prof. Dr. Muzaffer Çolakoğlu, Prof. Dr. Haydar Demirel, Prof. Dr. Emin Ergen, Prof. Dr. Hakkı Gökbel, Prof. Dr. Hakan Gür, Prof. Dr. Sanlı Sadi Kurdak, Doç. Dr. Gökhan Metin, Doç. Dr. Nilsel Okudan ve Dr. Kerem Özgünen’in önderliğinde düzenlenen toplantıda ortak kanı egzersizin insan sağlığı bakımından önemiydi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Temel Tıp Bilimleri Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Şeref Bediz şunları söyledi: "Egzersiz fizyolojisi, insan vücudunun ortaya çıkan değişiklerini, antrenmanlara olan adaptasyonunu ve insanın fiziksel potansiyelini en yükseğe ulaştırmanın yollarını araştıran temel bilim ve uygulama alanıdır. Sağlıklı insanlarda kronik hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek veya geciktirmek, hasta kişilerde tedaviye destek olmak veya hastanın fiziksel kapasitesini yükselterek, gündelik yaşam kalitesini artırmak için egzersiz çok önemlidir. Bu sağlık hizmetini sağlamak üzere birçok farklı kuruluş ve farklı bilim alanlarında yetişmiş kişiler çaba göstermektedir. Vücut için egzersizin 10 dakikası bile önem taşır."
Yazının Devamını Oku