5 Eylül 2009
HALK arasında en çok bilinen tetkik tiroit bezi (guatr) sintigrafisidir. Vücudumuzda metabolizmayı düzenleyen, tiroit hormonunu salgılayan, hastalığıyla da çok sık karşılaşılan sağlık problemiyle nükleer tıp yakından ilgilenir. Tiroit bezinin ve bezde yer alan nodül adını verdiğimiz kitlesel yapıların fonksiyonları sintigrafik yöntemlerle incelenir. Tiroit bezinin kendisinin ya da nodüllerinin aşırı hormon ürettiği "hipertiroidi" veya halk arasında "zehirli guatr" olarak bilinen rahatsızlık, radyoaktif iyot kullanarak aşırı hormon üretimi durdurularak tedavi edilebilinir.
Alternatif yöntem
Bu tedavi yönteminin "atom tedavisi" olarak da bilindiğini belirten Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berna Değirmenci, "Radyoaktif iyot tedavisi, ilaç veya cerrahi müdahaleye alternatif, başarı oranı yüksek bir yöntemdir. Radyoaktif iyot, tiroit bezinin en sık görülen kanser türlerinde de cerrahi tedavi sonrası kesinlikle kullanılması gerekir. Kanser tedavisindeki radyoaktif iyot dozu, hipertiroitte kullanılan doza oranla çok yüksek olduğu için hastalar bu tedavi sonrası özel odalarda bir-iki gün dinlenerek, gözetim altında olmalıdır. Kliniğimizde hastalarımız için konforlu 4 tedavi odamız bulunmaktadır. Banyo ve tuvaletin olduğu suit tarzında tasarlanan odalarda, TV, video, internet, buzdolabı gibi rahatlık sağlayacak unsurlar oluşturuldu. Tedavi sonrası hastalarımızın rutin takiplerini radyonüklid tedavi polikliniğinde gerçekleştiriyoruz" dedi.
Yüksek şekerliler retinaya dikkat
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Kliniği öğretim görevlisi retina uzmanı Doç. Dr. Tansu Erakgün, çok önemli bir konuda uyarıda bulunarak, yüksek şekerin retinayı yırttığını söyledi. 12 yıldır Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Kliniği ve Kaşkaloğlu Göz Hastanesi’nde retina uzmanı olarak görev yapan Doç. Dr. Erakgün, "Retina rahatsızlığı halk arasında pek bilinen bir hastalık değildir" dedi.
"Gözü bir fotoğraf makinasına benzetebiliriz. Tüm görüntüler, ışık, retina tabakasında toplanır, beyne buradan iletilir. İşte bu tabakanın rahatsızlanmasına retina hastalıkları denilir" diyen Doç. Dr. Tansu Erakgün, şunları söyledi: "Toplumumuzda çok yaygın görülen şeker hastalığının ileri derecelerinde göze büyük zarar verdiğini biliyor muyuz. Şekerden dolayı meydana gelen göz içi kanamaları, ileri dönem diyabetik komplikasyonlar retina uzmanlık alanına girer. Retina yırtıklarının sebebi şekerden de olabilir başka bir nedendende. Retina yırtılmaları, ağırlıklı olarak farklı bir durumdur, yüksek miyoplarda ortaya çıkar ve bunlara mutlaka ameliyat gerekir."
Devlet Hastanesi’ne lazer
KANSER hastaları için büyük yararı olduğu idda edilen lazer cihazından İzmir Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne de alındı. Türkiye’de lazer tedavisinin uygulanacağı ilk eğitim ve araştırma hastanesi olacağı belirtildi. Başhekim Dr. Ali Kadri Çırak, "Bronkoskopik tedaviler hastanemizde yurt içi ve yurt dışında eğitim almış uzmanlarca yapılıyor. İşlem süresi hastadan hastaya değişmekle beraber 5-20 dakikadır, bu kadar kısa bir sürede hemen sonuç alınabilmesi hastalar açısından oldukça önemlidir" dedi.
Hastanede son 4 yıldır hizmet verilen "Girişimsel Bronkoskopi" ünitesine yeni alınan lazer cihazı ile hava yolunu tıkayan birçok hastalığın tedavi edilerek kişilerin yaşam kalitesinin yükseltildiği belirtildi.
Başhekim Yardımcısı, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Aydan Mertoğlu, bronkoskopi cihazlarıyla en çok akciğer kanserlerine bağlı darlıkları ve kanamaları tedavi ettiklerini belirterek şunları söyledi:
"Hasta genel anestezi altında uyutularak, hasta ve hekim arasında konforlu bir işlem süreci yaratılıyor. Bu tedavi ile tümörle tıkanmış solunum yolları açılan hastalar rahat soluk almakta, oksijen desteğine ihtiyaçları kalmamaktadır. Bronkoskopik girişim, tedavinin önemli bir ayağını oluşturmakta, hastaların daha sonra alacakları kemoterapi ve radyoterapi için hazırlık olmaktadır. Bu yöntem öncesi hastalarda acil durumlarda boynun orta kısmına soluk borusu deliği açılıyordu. Hekim bu işlemi, enfeksiyon ve bakım zorlukları olmasına rağmen hayat kurtarıcı olduğu için tercih ediyordu" dedi.
Yazının Devamını Oku 29 Ağustos 2009
KANSER geri kalmış ülkelerde geç teşhis edildiği için ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Ensititüsü Müdürü Prof. Dr. Münir Kınay, kanserin özellikle az gelişmiş ülkelerde erken tanı oranlarının çok düşük olduğuna dikkat çekti.
Gelişmiş ülkelerde erken teşhis, tedavi, eğitim ve muayene imkanının kanser nedeniyle yaşamını yitirme riskini azalttığını belirten Prof. Kınay, "Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise erken tanı oranları düşük. Mesela gelişmiş ülkelerde kanseri erken yakalama oranı yüzde 50 iken, az gelişmiş ülkelerde yüzde 25 civarında. Dolayısıyla ileri evrede kanser hastasının iyileşmesi zorlaşıyor" dedi.
Özellikle, eğitimin çok önemli olduğunu vurgulayan Kınay konuyla ilgili şunları söyledi:
"İlk basamak hekimlerinin iyi eğitilmesi lazım, çünkü çoğu kez kanserli hastayı ilk o görüyor. Eğer iyi eğitimliyse uzman merkeze gönderiyor. Eğitimli değilse anlayamıyor, basit bir hastalık gibi düşünüyor. Böyle olunca kanser ileri evrede ortaya çıktığı için yaşamsal risk artıyor. Her uzmanlıkta kliniklerin kendi dallarındaki eğitimi geliştirmesi, devletin ilk basamak hekimlerine eğitim vermesi şart. Üniversitelerde onkoloji eğitimi klinik öncesi iyi işlenmeli. Çünkü kalp hastalıklarından sonra ikinci öldüren hastalık. Kanserin ekonomisi çok yüksek. Erken yakalanmadığı taktirde iyileşmesi olanaksız, bunun için tarama, bilgi ve eğitim önemli."
Göz tansiyonunu ihmal etmeyin
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Kliniği’nden emekli Prof. Dr. Kutay Andaç, glokomun (göz tansiyonunun) kan akımı zayıf kişilerde daha çok görüldüğünü söyledi. Glokomun son 10 yılda çok değiştiğini, bugün körlük sıralamasında dünyada ikinci sırada olduğunu belirten Prof. Dr. Andaç, "Erken tanı ve uygun tedavi önemli. Göz içi basıncına ve göz tansiyonuna glokom derdik. Ama kan akımı ile göz tansiyonunun ilişkisi ortaya çıktı. Bazı kimselerde kan akımı zayıf, göz tansiyonu normal ise bu glokomdur ve tedavi gerekir. Kan akımı zayıf ve dengesi bozuk olan hastalarda tedavi, ameliyat ya da lazerle basıncı düşürmek zorundayız, normal bile olsa. Bazı kimselerde göz tansiyonu normal değerlerin üzerinde ama hiçbir glokom belirtisi görülmüyordur. Çünkü kan akımı, denge güzeldir, göze hasar yapmamıştır. Bu hastalara ilaç bile vermiyoruz. Göz tansiyonu normalin üzerinde olmasına rağmen buna bağlı hareket edilmiyor. Bu tipler sinsi seyreden glokom türüdür" dedi.
Ramazan’da nasıl sağlıklı besleniriz
RAMAZAN’da orucun anlamı, ruhu ve bedeni arındırmak, vücudumuza zarar verecek yiyecek ve içeceklerden ve de ruhumuza zarar verecek, kin, öfke, intikam, gurur, kıskançlık gibi duygulardan uzak kalarak ruhsal ve bedensel "detoks" yapmaktır. Ama maalesef zengin iftar ve sahur sofraları, oruç tutanlar kadar biz sağlıklı beslenme ve obezite ile ilgili hekimleri de baştan çıkarmaktadır.
"Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral bakımından dengeli ve çeşitli beslenmeye dikket etmeliyiz" diyen Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. A. Tayfur Yağcı, beslenmeyi iftar ve sahura bölüp, meyve ağırlıklı ara öğünle de destekleyip, bol su içerek vücudumuzun sıvı ihtiyacını karşılamamız gerektiğini söyledi.
Ramazan’da dengesiz ve sağlıksız beslenen kişilerde, başta mide-barsak sistemi olmak üzere birçok hastalık riskinin de arttığını belirten Dr. A. Yağcı, nelere dikkat edilmesi gerektiğini şöyle sıraladı:
İftar ve sahurda yapılan yanlış beslenmeler:
ÈSahura kalkmamak, fazla miktarda yağlı besinler tüketmek, iftarda çok miktarda ve çeşitte yemek yemek, yağlı, kan şekerini hızla yükselten gıdalarla beslenmek, hızlı yemek ve yeteri kadar sıvı tüketmemek.
È Kalp ve şeker hastaları, böbrek yetmezliği olanlar, vücut direncini düşüren ağır hastalık geçirenler ve hamilelerin oruç tutmaları sakıncalıdır.
Ramazan ayında
uymamız gereken kurallar:
Èİftara önce hafif, az yağlı yemekle başlamalıyız.
ÈKızartma ve yağlı besinler yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi hafif yemekler tercih edilmelidir.
ÈYemekleri yavaş ve küçük porsiyonlarla tüketmeliyiz.
ÈHafif sütlü tatlılar, güllaç, hoşaf, komposto ve dondurma yenilebilir.
Èİftar ile sahur arası ara öğünde en iyi seçenek meyvedir.
È2-2.5 litre su ihtiyacımız için bol su içmeliyiz.
ÈHaftada 3 kez yürüyüş yaparak egzersize devam edilmeli.
ÈMutlaka sahura kalkılmalı ve hafif yiyecekler yenmelidir.
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2009
KALP damar hastalığı, kalp yemezliği, hipertansiyonda düzenli ilaç kullanımı çok önemlidir. Oruç tutarken ilaç alımı, yeme içme ve uyku düzeni bozulabilir. Sıcak günlere rastlayan Ramazan ayında yaklaşık 15-16 saatlik açlık dönemi olacak. Yeterli sıvı alamama, ter yoluyla vücuttan sıvı kaybı, kan basıncında yükselme ve alçalmalar özellikle kilolu ve fazla sayıda ilaç kullanan kalp ve hipertansiyon hastalarında sorun yaratabilir.
Tansiyon kontrolü çok iyi olmayan, koroner kalp hastalığı tedavi edilmemiş kişilere veya tedavisi sürmesine rağmen şikayetleri devam edenlere, şeker ve böbrek hastalarına oruç tutmayı önermediklerini belirten Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Özerkan Çakan, "Her kalp hastasının ciddiyeti farklıdır, bu nedenle oruç tutmak isteyenin kendi durumunu en iyi bilen doktoru ile görüşüp izin alması ve oruç tutabilecek ise ilaç düzenlemelerinin yapılması gereklidir. Genelde sabah kahvaltı öncesi aldıkları ilaçları, sahur öncesinde, akşam alınan ilaçları da iftar sonrası almak şeklinde bir düzen kurulabilir."
Oruç tutan hastalara öneriler
Prof. Dr. Çakan, oruç tutan hastalarımız için şu önerilerde bulundu:
"Uzun ve sıcak Ramazan günlerinde iftardan sahura kadar günlük ihtiyaç olan yaklaşık 2 litre sıvı alımı ihmal edilmemelidir. Sıcakta kalınmamalı, aşırı fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır. İftarda hızlı ve aşırı miktarda yenmemeli, hafif bir çorba, salata, bol sulu, az yağlı gıdalar tercih edilmeli, aşırı yağlı, şekerli hamur işleri, kızartma türü gıdalardan kaçınmalıdır. Baklagillerin sindirimi zor olduğundan az miktarda yenmeli, baharatlar mide asitini artırdığı için tüketilmemelidir. Makarna, komposto, sebze tercih edilmelidir. Sigara içen kişi ise iftara sigara ile başlamamalıdır, mümkün olduğunca az sigara içilmelidir. Uykunun bölünmesine aldırmadan mutlaka sahura kalkılmalıdır. Sahurda da aşırı yenmemeli, kahvaltı türü bir öğün hazırlanmalıdır. Vücudun sıvı ihtiyacı iftardan sahura kadar sağlanmalıdır. Doktoru ile görüşen ve oruç tutması uygun bulunan hastalar, belirtilen önlemlere ilaveten sürekli kullanması gereken ilaçlarını aksatmadan, doktorunun önermiş olduğu düzen dahilinde tedavilerini sürdürmelidirler."
18 bin kişi kursla ilk yardımcı oldu
BİR kaza veya yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar, hayatın kurtarılması ya da durumun kötüye gitmesini önleyebilmek amacı ile olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın, mevcutla yapılan ilaçsız ilk yardım uygulamaları yaşamlara yaşam katıyor.
İzmir Sağlık Müdür Yardımcısı, 112 Ege Bölge Koordinatörü, Acil Ambulans Hekimleri Derneği Başkanı Dr. M. Turhan Sofuoğlu şunları söyledi:
"Acil bir sağlık sorununda ilk önce 112 Acil aranmalı. Sağlık görevlisi hasta bilgilerini aldıktan sonra, adrese en yakın 112 Acil ambulansını harekete geçirir. 112 ambulanslarının acil hastalara ulaşma süresi şehir merkezlerinde 6-7 dakikadır ve bu süre genellikle 10 dakikayı geçmez. Bu süreler dünya standartlarına uygundur. Ancak, hayati bir tehlike durumunda bu süreler bile yetersiz kalabilir. İlk yardım vatandaşlara öğretilmeye başlandı. İlk yardım eğitimlerinin standartları Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği ile belirlenmiştir. Bu eğitimi almak isteyenler 16 saatlik uygulamalı bir ilk yardım kursuna katılarak teknikleri öğrenip, ’İlk yardımcı sertifikası’ alarak hayat kurtarıcı bu işlemi yapma yetkisi kazanmaktadır. Bu eğitim Sağlık Müdürlükleri dışında Kızılay, üniversite ve özel ilk yardım eğitim merkezlerinden ücret karşılığı verilmektedir. İzmir’de ruhsatlandırılmış 13 İlk Yardım Eğitim Merkezi bulunmakta ve 2003 yılından bu yana toplam 18.231 kişi ilk yardımcı sertifikası almıştır."
12 kuvözlü yenidoğan servisi
İZMİR’in ilk yanık tedavi merkezli, 9 katlı, Tınaztepe’deki Özel Buca Hastanesi’nin yeni açılacak bölümünde 12 kuvözle yenidoğan servisi de hizmet verecek. Hastanenin kurucusu Dr. Mehmet Bektur, "Hergün gazetelerde okuyup, televizyonda seyrediyoruz. Kuvöz bulunmadığı için bebekler ölüyor. Hem kendi adıma hem de İzmir adına bu hastaneyi yaparken böyle bir adım attık. Kuvöz bulunmadığı için ’Bebekler ölmesin’. 12 adet son sistem kuvözle yenidoğan servisi hastane açıldığında yerini alacak" dedi. Dr. Bektur, bina kısmının tamamlandığını, klinik teşrifatının alımının sürdüğünü belirterek, "İzmir’e ve Türkiye’ye sağlık alanında 5 yıldız bir hastane kavuşturmanın heyecanı içindeyiz" diye konuştu. Hastanede yanık merkezi, kardivasküler cerrahi, travma cerrahisi, tüp bebek servislerinin bulunduğuna dikkat çeken yönetici Dr. Serap Uluırmak ise, 1 Ocak’ta hasta kabulüne başlanacağını belirtti. Hastane inşaatındaki çalışmaları inceleyen Dr. Uluırmak, "Eksikleri tamamlayıp, teşrifat düzenlemesini hızlandırdık, yeni yılda hizmete hazırız" dedi.
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2009
FENİLKETONÜRİ Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı 41 yaşındaki Songül Korkmaz, evinde oluşturduğu sistemle hasta çocuk ve yakınlarının sorunları ile uğraşıyor. Kalıtsal bir metabolik hastalık olan fenilketonürinin, diğer bir deyişle doğuştan enzim eksikliği olduğunu vurgulayan Korkmaz’ın en büyük isteği; derneğe ait bir yerin olması, Türkiye’de fenilketonüri hastaları için üretiminin desteklenerek, sosyal proje olarak ele alınması.
2008 Ağustos’ta derneği kuran Songül Korkmaz, bir çocuğunun fenilketonüri hastası olması sebebiyle bu mücadeleye girdiğini belirterek, "Ülkemizde bu hastalara değer verilmiyor. Bir dernek binası fenilketonüri hastaları için umut olabilir. Bu binayı hayırseverlerden ya da belediyelerden istiyorum. Bu tip çocukların eğitimi için tek hedef kaliteli eğitim. İzmir’e yakışır bir projeye imza çağrısında bulunuyoruz" dedi.
Tarım İl Müdürlüğü ithalat biriminde bilgisayar operatörü olarak çalışan Korkmaz, şunları söyledi:
Destek bekliyoruz
"Ailenin eğitimi tedavinin işleyişinde çok önemli. Doktor ve diyetisyenin planladığı tedavinin uygulayıcısı ailedir. Burada dernek olarak hedefimiz; aile eğitim seminerlerinin sıklıkla yapılmasına aracı olup, onların bilinçlenmesine yardımcı olmak, henüz derneğimizin bir yeri olmasa bile çeşitli etkinlikler düzenleyip aileler ve akademisyenleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Ailelerin birbirleriyle paylaşımlarına aracı olarak, el kitabı, broşür, afiş ve dergilerle onlara yalnız olmadıkları mesajı veriyoruz. Bir binamız olursa içinde uygulama mutfağı, çocuk dinlenme ve oyun odası, aile görüşmeleri yapılabilecek ev ortamında, kent dışından kontrole gelenlerle fikir alışverişi yapmak. Bu konuda hayırsever ve belediyelerden destek bekliyorum."
Fenilketonüri nedir?
Kalıtsal bir metabolik hastalık olan fenilketonüri, doğuştan enzim eksikliğidir. Bu hastalıkla doğan çocuklar proteinli gıdalardaki fenilalanin isimli bir amino asidi metabolize edemezler. Sonuçta kanda ve diğer vücut sıvılarında artmış olan fenilalanin ile artıkları çocuğun gelişmekte olan beynini harap eder, ileri derecede zeka engelli olmasına, ayrıca sinir sistemini ilgilendiren birçok belirtinin de ortaya çıkmasına neden olur.
Teşhis nasıl konur
Mücadelede en önemli unsur bebek taramalarının ülke çapında zorunlu olarak yapılması ve testin aileler tarafndan bilinmesi önemlidir. Erken teşhis edildiğinde hastalık tedavi edilebilir. Fenilketonüri hastalığı ile doğan bebeğin beyni etkilenmeden, erken tanımlanması çok önemlidir. Yeni doğan çocuğa uygulanabilecek pratik, ekonomik bir test vardır. İlk günlerde bebek en az 24 saat beslendikten sonra özel bir filtre kağıdına alınan 2 damla kan teşhis için yeterlidir.
Spor yaralanmaları sizleri üzmesin
SPOR ve fitnesslarda vücudun yumuşak dokuları hasar görebilir. Her gün yapılan basit hareketler bile bu bağ dokularını ve kasları zedeleyebilir. En sık görülen yumuşak doku yaralanmaları arasında burkulma, incinme, ezilme, tendinit, bursit ve stres (yorgunluk kırıkları) yaralanmaları dikkat çekiyor. Yaralanmaların düşme, burkulma veya çarpma sonucu olabildiği gibi, tekrarlayan ve uzun süren atletik aktiviteler sonucu da gelişebildiğini söyleyen Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortapedi Kliniği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Aktuğlu, "Böyle durumlarda ufak miktarda stres vücutta yavaş yavaş birikir ve sonucunda da hasar ve ağrı meydana gelir" dedi.
Vücuttaki eklemleri destekleyen bağ dokularının bir kemiği diğerine bağlayan sağlam dokular olduğunu belirten Prof. Dr. Aktuğlu, şunları söyledi:
"Bağ dokusu gerilince veya yırtılınca basit bir incinme, yırtık olabilir. En hassas bölgeler ayak bileği, diz ve el bileğidir. Her türlü incinme için ortopediste görünmeli. Kemikler, kas ve tendonların yardımıyla desteklenir. Tendonlar, kasları kemiklere bağlar. Kas ya da tendonun hasar görmesi sonucu burkulma meydana gelir. Bu tür olayların tedavisi için en önemli adım, yaralı bölgeyi dinlenmeye alıp, buz kompresi, baskılı sargı ve incinen yerin kalp hizası üzerinde tutulmasıdır. Eğer bağ dokusunda yırtık varsa cerrahi operasyona gerek duyulabilir."
Kulak akupunkturu ile sigara bırakma
SİGARA keyif veren bir maddedir kişilerin kendi iradeleri dışında bundan uzaklaşmaları asla mümkün değildir. Yapmanız gereken tek şey sigarayı bırakmaya karar vermektir. Bu da yaşamda alabilecek en önemli kararlardan biridir.
Akupunkturun sigara bırakmada büyük kolaylık sağlayacağını belirten Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. Tayfur Yağcı, "İnsanlarda serotonin ve endorfin adlı iki madde vardır. Bunlar beyinde bulunur ve rahatlık, hoşluk, keyif ve huzur gibi duygular ile ilgilidirler. Mutlu bir haber alınca ya da güzel bir şey yiyince, bir yeriniz acıyınca serotonin-endorfin düzeyi yükselir. Ancak sigara içenlerde serotonin-endorfin salgılama işini sigara üstlendiğinden vücut kontrolünü kaybetmiştir. Hani keyiflenince de, dertlenince de sigara içilir ya işte açıklaması budur" dedi.
Sigarayı bırakanlarda ilk hafta beyin serotonin salgılama işi gerçekleşmediğinden vücudun zor anlar yaşadığını belirten Dr. Yağcı, 72 saatlik sürede hastanın yoksunluk belirtileri önlenirse, işin kolaylaşacağını vurguladı. Dr. Yağcı tedavi ile ilgili şu önerilerde bulundu: "Akupunktur ile tedavi, kişinin sigara içmemekten dolayı oluşabilecek şikayetleri ortadan kaldırır. böylece sigara içmemeye karar veren kişi bunu zorlanmadan başarır. Çünkü, akupunktur tedavisi beyni yeniden sigaraya gerek duymadan serotonin ve endorfin salgılaması için uyarır ve uyarıdan sonra da beyni eski otonomisini kazandırır. Sigara bırakma tedavisinde iğne kullanılmadan kulak akupunkturu uygulanabilir. Kulakta tespit edilen noktalar laserle uyarılarak bitki tohumları ile bu uyarı sürekli hale getirilerek, iğnesiz, ağrısız, acısız bir tedavi uygulanabilir."
Yazının Devamını Oku 8 Ağustos 2009
ALTERNATİF Tıp ve Akapunktur Uzmanı Dr. Alpaslan Bilen, "alt ıslatma" rahatsızlığı olanların yaz aylarında güneş altında kalıp, sürekli denizde olmasının sakıncalı olduğunu söyledi. Bu tür rahatsızlığı olan kişilerin denizde şuur kaybına uğradığını ve suya battığını belirten Dr. Bilen, "Boğulma olaylarının büyük bölümü suda gelen nöbetler yüzündendir" dedi.
Çocukluğunda gece altını ıslatanların sıcakta dolaşmanın ve güneşlenmenin iyi gelmediğini belirten Dr. Alpaslan Bilen, "Küçükken yüksek ateşli hastalık geçirenlerin bir kısmı belli yaşa kadar altını ıslatır. Bunun sebebi o dönemde ’beyin elektriksel dalgaları’nda oluşan değişikliklerdir. Bu durumda olanlar sıcağa ve güneşe dayanamazlar, ani baş dönmeleri ve bilinç kaybı olur. Hatta bazen sara gibi nöbette geçirebilirler. Uzun süre güneş altında kalanlarda böyle bir hassasiyet varsa küçük havale nöbeti geçirir. Günboyu deniz kenarında güneşe maruz kalınca ciddi problem yaşar. Özellikle kızlar çok dikkatli olmalıdır, çünkü sıcağa dayanma güçleri zayıftır ve tansiyon düşüklüğü yaşar" dedi.
Bronzlaşma uğruna saatlerca güneşte kalanların tehlike altında olduğunu, ailelerin çocuklarını çok iyi gözetmelerini isteyen Dr. Bilen, "Çocuklarında küçükken alt ıslatma sorunu yaşayanlar şunu bilsinler ki, boğulmaların çoğu suda meydana gelen şuur kaybı nöbetinden olur. Bu nedenle bu tip vakalarla karşı karşıya kalmamak için aileler çocuklarını güneşten ve aşırı sıcaktan korumalıdır" diye konuştu.
Bakanlığa bir öneri
KOPAN parmak, el, bacak ya da başka bir uzuv, hatta saçlı deri bile, işte bunların dikilmesi mikrovasküler cerrahi ile yapılabiliyor. Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Armağan Çağdaş, Sağlık Bakanlığı’nın halkımızı bu tür ameliyatlar konusunda bilgilendirmesi gerektiğini söyledi.
Prof. Çağdaş, "Bakanlık öncelikle donanımlı üniversite hastanelerinde yılda birkaç kez mikrovasküler cerrahi kursu açmalı. Bu ameliyatları yapacak hastanelerde tam donanım olmalı. Eğer eksiği varsa bakanlık tarafından tamamlanmalı. Ayrıca, hasta kopan uzvunu hangi hastanede diktirebilir öğrenmeli. Bunun için İl Sağlık Müdürlüğü’nün tanıtım ve bilgi verici çalışmalar yapmalı. Sağlık ocaklarına, ambulans şöförlerine, taksi duraklarına, toplu taşım araçlarına bilgi verici yazılar asmalı" diyerek yapılması gerekenleri sıraladı.
İlk yapılacaklar
Bilinmesi gereken en önemli hususun kopan uzvun ne kadar zamanda ve nasıl getirileceği konusunda halkın bilgi sahibi olması diyen Prof. Çağdaş, "Uzuv koptuktan sonra önce serum fizyolojikle yıkanmalı ya da temiz içme suyu ile yıkanmalı. Daha sonra içi buz dolu temiz bir naylon torba veya kovaya uzuv konup, en geç 6 saat içinde Ege, Dokuz Eylül ve Mikro El Cerrahisi ile bu ameliyatı yapabilen devlet hastanelerine gelmeli. Gazete veya başka birşeye sarmak uzvu kaybetmektir" dedi.
Mezunlar şimdi başhemşire
29 yıl önce Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu’ndan mezun oldular. Bugün, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki birçok kliniğin başhemşireleri. Ortopedi kliniği başhemşiresi Handan Hepgünay, göz kliniği başhemşiresi Canan Türkoğlu, nöroloji kliniği başhemşiresi Perihan Akman, anestezi kliniği başhemşiresi Gülin Dinçaslan, acil servis başhemşiresi Asiye Korkmaz 29 yılı geride bırakmanın heyecanını yaşıyor. Başarılarının sırrını; sevgi, saygı, birliktelik ve pozitif enerjiden kaynaklandığını söyleyen başhemşireler, "Hala ilk günkü heyecanı taşıyoruz" diyor ve ekliyorlar, "Birbirimize bağlıyız ve her konuda destek oluyoruz. Yeni kuşaklara da hep pozitif enerji veriyoruz. Yöneticilere sorun değil, çözüm üreten olun mesajını veriyoruz. Çünkü, hastane ortamı stresli, biz çalışanlar da bunu yenmek ve başetmek zorundayız" dediler. Kulak burun boğaz başhemşiresi Aysel Karakoç ile radyoloji başhemşiresi İsmihan İnce de 29 yıl önce mezun olan başhemşirelerle birlikte.
Yazının Devamını Oku 1 Ağustos 2009
KALBİ besleyen damarlarda tıkanıklık olduğunda ve bunun kalpte beslediği kalp kası bölgesinde infaktüs olmasıyla kalp krizi meydana gelir. Yani kalp krizi, önceden kalbi besleyen damarlarda darlık olması, zamanla darlığın damar duvarını hemen hemen hiç kan geçmeyecek kadar tıkaması gerekir. Kalbi besleyen kronor damarlar, damar sertliği (aterosikleroz) hastalığı ile tıkanır.
Özel TÜSAV Kardiyoloji Dal Merkezi’nin kurucusu Göğüs ve Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Öztekin Oto, kalp krizinin bir çok risk faktörlerinin bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıktığını söyledi. Prof. Oto, kalp krizini tetikleyen 9 risk unsurunun sigara, kan yağlarının yüksek olması (kolesterol yüksekliği), tansiyon (hipertansiyon), şeker hastalığı, aile öyküsü, şişmanlık, menapoz, yaş (40 yaş üstü), stres olduğunu açıkladı.
Tedbirlerden bazıları
Kalp krizi için kalp damarının daralması gerektiğini, bunun da yıllar içinde geliştiğini belirten Prof. Dr. Oto, "Daralan damarda susuzluk, sıcak, hafif stres ya da ağır yemekle bir miktar büzülme bile o damarın beslediği kalp kası bölgesinde ölüme yol açabilir. Buna da kalp krizi denir. Krizin ilk belirtisi şiddetli göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısı ortaya çıktığında dinlenme hemen uzanma tavsiye edilir" dedi.
Sıcak havanın tek başına kalp krizinde etken olmadığını, damar sertliği gelişmiş olan bir hastada tıkanmaya yol açacak ağır stresin büyük etki gösterdiğini vurgulayan Prof. Dr. Öztekin Oto, sıcakla temasın krizi çabuklaştırdığını söyledi ve tedbirlerini şöyle sıraladı: "Kalp krizine yakalanmamak için, ideal kilo korunmalı, bol meyve ve sebze tüketilmeli, hergün düzenli egzersiz yapılmalı, en önemlisi ise stresi yenmeyi öğrenmeli."
Karaciğer kanserini radyoaktifle tedavi
DOKUZ Eylül Üniversitesi, karaciğer kanseri metastası tedavisinde dünyanın sayılı merkezlerinden birisi oldu. Henüz yeni olan, dünyada ve Türkiye’de birkaç merkezde uygulanan, karaciğer metastaslarını radyoaktif mikro-kürecikleri atardamardan enjekte edip, direk olarak tedavi uyguladıklarını belirten DEÜ Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berna Değirmenci, "Bu tedavi yöntemi, medikal onkolog, cerrah, radyolog ve nükleer tıp hekimlerinin ortak görüşü ile hastalığa özgü kriterlerin uygunluğu ile seçilen kişilerde yapılmaktadır" dedi.
Prof. Dr. Değirmenci, konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü: "Nükleer Tıp, bazı kanser türlerinde (lenf bezi kanseri gibi), dokuyu hedef olarak seçen radyoaktif işaretli antikorlar kullanarak tedavinin diğer yöntemlerle etkinliğini arttırmaya çalışıyor. Radyoaktif madde veya işaretlenerek hazırlanan ilaçlar, hastalara çoğunlukla damardan enjekte etmek suretiyle veriliyor. Ardından gama kamera adı verilen cihazlarda bu ilaçların vücuttaki dağılımları görüntülenerek organların fonksiyonları araştırılıyor. Tetkiklerimizin genel adı "sintigrafi"dir. Burada en dikkat çekici nokta, nükleer tıp tetkikleri sırasında herhangi bir kateter uygulaması veya cerrahi girişime gerek duyulmamasıdır. Girişimsel radyoloji ve nükleer tıp hekimlerinin ortak çalışması ile tedavi uygulanmaktadır."
Kişiye özel enerji testi
HASTALIKLARDAN korunmak, sağlıklı kalabilmek ve günlük stres ile negatif enerjilerin saldırılarına karşı koyabilmek için Acmos testi yaptırılmalı. Acmos metodu ’Maddenin organizma üzerindeki uyumunun analizi ve sinerjisi’ olarak açıklanmaktadır. İzmirli Acmos uzmanı Numan Bayseçkin metodu, "Vücudun global enerjisini dengelemek ve kişinin maruz kalacağı iç ve dış saldırıları (virüs, her türlü agresyon vs) algılayıp kısa sürede yok etmek" olarak açıkladı.
İnsanın titreşim dalgaları yayan ve emen bir enerji oluşumu olduğunu belirten Bayseçkin, "Bu titreşim alanları bozulabilir. Enerji akımı hücreye, fonksiyona ve organa ulaşamamaktadır. Tıkanıklık, şok, ilişkiden, besinden veya hislerden doğan rahatsızlık vardır. Kişi her gün strestedir. Hücreleri ve organları yeterli enerji alamamaktadır. Toksinler atılamamaktadır. Bu seviyede, uyarı işaretleri azdır çünkü rahatsızlık titreşim seviyesindedir. Fakat enerji teşhisi ile vücuttaki uyumlar tekrar elde edilir. Kişi dengelenmezse, hastalık ilerlemeye devam eder. Kişi kendini yorgun, sinirli hisseder. Bazen uykusuzluk çeker, geçici migren ve alerjiler oluşabilir. Sadece enerjetik fonksiyonel düzensizlik vardır, hastalık daha gelişmemiştir. Acmos, meridyenleri ve organları, enerjiyi tekrar harekete geçirmek ve tıkanıklığı yok eder. Vücut kendi kendini idare etme kapasitesini ve dinamizmini tekrar kazanır" dedi.
Yazının Devamını Oku 25 Temmuz 2009
İZMİR’de zihinsel engelliler için Türkiye’deki ilk spor merkezi açıldı. Karşıyaka’daki merkezin öncüsü İzmir Otizm Merkezi Gençlik ve Spor Derneği. Kurucular da, deyim yerindeyse, işi gücü bırakıp gönüllü olmuş. Kurucu Başkan Birol Büyükbingöl, 16 yıl bir firmanın satış müdürlüğünü yaptıktan sonra zihinsel engelliler için mesleği bırakmış. Kurucu üye Yıldız Onat, "1994’ten beri eczacılık yapıyorum. Eczanemi kapattım, artık bu işte varım" diyor. Yıldız Hanım’ın eşi tekstil mühendisi Cem Onat da derneğin saymanı. O da görüşünü, "Bir rahatsızlıktan dolayı tek bacağımı kaybettim. İki yıldır çalışmıyorum. Birol’la 33 yıllık arkadaşız. Fikir, ondan çıktı. Biz de proje güzel olunca eşimle destek verdik, dernekte çalışacağız" diye dile getiriyor.
Ve, amaçlarını Büyükbingöl özetliyor: "Amacımız zihinsel engelli çocukların spor yapabilmesini sağlamak. Uzman öğretmenlerin yardımıyla kaslarını geliştirmelerini sağlayacağız. 7-17 yaş grubuna birebir eğitim vereceğiz. Otistik ve down sendromlular burada eğitim alacaklar. Çatal, kaşık kullanamayan, merdiven çıkamayan çocukların her birini özel eğiteceğiz. Bu becerileri kazanacaklar. Evden çıkamayan çocuklar burada pozitif enerji bulacak. Burası özerk bir merkez. Haftanın üç günü birer saat kalacaklar. Bunları yapabilen çocuk hem rehabilite olacak, hem sosyalleşecek. Amaç, çocukları bir araya getirmek."
Kadınların kabusuna son
KANSER yüzünden göğsü alınan kadınların mutsuzluğuna son vermek için, "Memesizliğe son" sloganıyla yola çıkan Genel Cerrah Dr. Berkhan Savaşan, beş yıldır estetik çalışma yaptıklarını söylüyor. Ameliyatla meme yapıldığını vurgulayan Savaşan şöyle diyor:
"Mastektomi (kanserli memenin çıkarılması) ameliyatında estetik cerrahıyla çalışıyoruz. Beraber meme rekonstrüksiyonu yapıyoruz. Hasta ameliyat sonrası uyandığında memesini kaybetmediğini görüyor, depresyona girmiyor. Göğsünde boşluk olmadığı için pozitif enerjiyle yüklenen hastanın tedavisinde de daha başarılı sonuç alınıyor."
Zayıflama kuyruğunda 50 kişi
AŞIRI şişmanlık, tıp deyimiyle obezite, tüm dünyada adeta yüzyılın sağlık sorunu. Şişman bir kişinin fizik etkinlikleri azalıyor, sosyal ve psikolojik sorunları artıyor, giderek toplumdan soyutlanıyor. Şişmanlığa karşı diyetler, spor programları uygulanıyor, sonunda iş cerraha kalabiliyor. SSK Yenişehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Genel Cerrah Op. Dr. Hidayet Çatal, şişmanlığın cerrahi tedavisinde değişik yöntemler kullanıldığını belirterek, şunları söylüyor:
"Gastrik band (mideye kelepçe takma), gastrik balon, vertikal band gastroplasti, gastrik bypass kullanılan yöntemler. Biz gastrik bypass ameliyatını uyguluyoruz. Bunu seçmemizin nedeni laparoskopik (kapalı yöntem) ile yapılabilmesi. Bu yöntemle hastalar mevcut kilolarının yüzde 70’ini verebiliyor. Halen sırada 50’den fazla hastamız bekliyor. Bu yöntemin benimsenip uygulanması hastalarımızın biran önce sağlıklarına kavuşmasında önemli rol oynayacak. Günümüz yaşam koşullarında hızlı ve dengesiz beslenme alışkanlığının giderek artması aşırı obezitenin de artmasına yol açacaktır. Ayrıca aşırı şişmanlığın diyabet, kalın bağırsak kanseri, hipertansiyon gibi önemli rahatsızlıklara yol açtığı da unutulmamalıdır."
Yazının Devamını Oku 18 Temmuz 2009
BİZLER sağlığımıza ne kadar dikkat ediyoruz. Sanmıyorum dikkat edildiğini. Üstelik, cebimizden de para çıkmadığını sanıyoruz. Faturayı biz ödüyoruz. Yaptığımız en küçük bir yerimiz sızladığında hemen doktora gitmek. Bunun faturası da yüksek oluyor. Neden mi; her gidişte mutlaka ilaç alıyoruz ve her muayenenin de bir bedeli oluyor. Üstelik hastane kapılarında saatlerce bekliyoruz.
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü, geçen yıl sağlık ocağı, özel, kamu ve üniversite hastanelerinde 32 milyon muayene yapıldığını tespit etmiş. Bu da kişi başına 8 kez hastaneye gidildiğini ortaya koyuyor. İzmir İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Özkan, kent olarak Avrupa ortalamasına yaklaştığımızı söyledi. İnsanların sağlık ihtiyaçlarını ertelemediklerini belirten Dr. Özkan, "İzmir’de hekime başvuru sayısı çok yüksek. Ayrıca, 590 bin ameliyatımız var, bu rakam da çok yüksek, bunun da yüzde 80’i kamu hastanelerinde yapılmış. Kentte 10 bin 100 hasta yatağımız var, her 10 yataktan 6’sı kamu hastanelerinde 3’ü üniversite, biri ise özel sektörde" dedi.
Standart yükseldi
Dünyada artık biz sağlıkta ulaşabileceğimiz en üst noktaya ulaştık diyebilen hiçbir ülke olmadığını belirten Dr. Özkan şunları söyledi:
"Norveç’te insanların yaşam sürese 88 çıktı. O ülkede mevcut sağlık sistemi sorgulanıyor. Aile Hekimliği, dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerde var. Yani, bu bir standarttır, bu bir temel sağlık modelidir. Uygulanışında farklar vardır. İklim, coğrafya, ekonomi, nüfus, ülkelerin hasta profili farklıdır. Bizde akciğer kanseri fazladır, ama ABD’de prostat kanseri fazladır. İzmir olarak sağlıkta iyi bir yoldayız. Bulaşıcı hastalıklar konusunda aşı oranlarımız çok iyi. Mesela boğmaca, sıtma, kızamık artık bitti. Bebek dostu ve kadın dostu iliz. Temel sağlık hizmetleri, aile hekimliği hepsinde vardır. Mesela; bebekler mutlaka bir çocuk doktorunun eline doğuyor. Hastanelerde hasta hakları birimi bulunuyor."
Uluslararası derneğin yönetiminde bir Türk Profesör
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Kliniği’nin eski Anabilim Dalı Başkanı, glokom uzmanı Prof.Dr Kutay Andaç, Uluslararası Akdeniz Oftalmoloji Derneği Yönetim Kurulu’na seçildi. Fas, Libya, İtalya, Portekiz, Fransa, Cezayir, Hırvatistan, Yunanistan ve Mısır’dan sonra Türkiye’den sadece Andaç yönetime girdi. Yönetime seçildiğini duyunca çok sevinen Prof. Dr. Andaç, "Bir Türk olarak gururlandım. Göz hastalıklarında dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz, bu bütün çalışmalarda görülüyor" dedi. Uluslararası Akdeniz Oftalmoloji Derneği’nin çalışmaları hakkında bilgi veren Prof. Andaç, "Mediterranean Oftalmoloji, Akdeniz ülkelerinin 10 yıl önce kurduğu bir kuruluş ve iki yılda bir kongre yapıyor. Kongre bu yıl Tunus’un Hamamat Şehri’nde yapıldı. Amacı Akdeniz ülkelerini bir araya toplayıp, bu konudaki çalışmaları paylaşmak. Tunus’ta geçen ay yapılan kongreye 500 kişi katıldı, 8 kurs düzenlendi. Toplantının ana konusu glokomdu. Ben de glokomla ilgili konferans verdim. Glokomdaki ilaç tedavisindeki son gelişmeleri, hangi hastada ne ilacı kullanıldığını katılımcılarla paylaştım" dedi.
Akupunkturla nasıl zayıflarız
Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. A. Tayfur Yağcı, yaza girerken akupunkturun nasıl zayıflatacağı konusunda ipuçları verdi.
Akupunkturun zayıflatmadığını, ama kolaylaştıran yardımcı yöntem olduğunu söyleyen Dr. Yağcı, "Kişiler, akupunkturla kendilerini kötü hissetmeden, günlük yaşantılarını aksatmadan, mutlu ve enerjik hissederek, rahat ve kolay kilo verebilir. Akupunkturun metabolizmayı düzenleyici ve denge sağlayıcı yin-yang özelliğinden dolayı da sağlıkları yönünden hiçbir olumsuzluk yaşamadan ve dışarıdan herhangi bir kimyasal veya bitkisel ilaç almadan, vücudun kendi kendini tedavi etme özelliği ortaya çıkartılarak kilo verilebilir" dedi.
Kilo vermenin, beslenme alışkanlıklarının ve yaşam tarzının değiştirilmesi ile mümkün olduğunu belirten Dr. Tayfur Yağcı, bu yeni alışkanlıkların edinilmesi sırasında akupunkturun hastaya sağladığı kolaylıkları şöyle sıraladı:
1. İştahı düzenleyip, yemeklere saldırma güdüsünü ortadan kaldırır.
2. Mide asidi kontrol altına alınarak, kazınma, yanma gibi sorunları engeller.
3. Düşük kalorili beslenmeden dolayı yaşanabilecek halsizlikler önlenir.
4. Metobolizma hızını düzenler. Akupunkturla tedavi gören hasta kendi kendine yaptığı diyetlerden daha kolay kilo vermeyi başarır.
5. Akupunktur tedavisi sırasında, vücutta serotonin ve endorfin hormonu seviyeleri artar. Bu hormonlar diyet yapan kişiye huzur verir, sedasyon sağlar. Böylece diyet yapan kişi, eski yemek yeme alışkanlığının kısıtlanmasından dolayı huzursuzluk yaşamaz.
6. Kan şekeri düşmesini (hipoglisemi) önler. Sinirlilik, el ve ayak titremesi olmaz.
7. Açlık, baş ağrısı yaşanmaz.
8. Tansiyon değişiklikleri olmaz.
Yazının Devamını Oku