İzmir’de ‘tamamlayıcı tıp’ı temel alan tedavi yöntemlerini kliniğinde uygulayan Op. Dr. Mustafa Erşin, frekans tıbbının öne çıkan yöntemlerinden olan Magnetoterapi ve Matrix Ritim Terapisi’ni anlattı.
* Öncelikle ‘Magnoterapi’ nedir?
Magnetoterapi canlıların yaşamsal olarak ihtiyaç duydukları manyetik alanın terapi amacıyla uygulanması esasına dayanıyor. Tarihçesinin 3 bin 500 yıl öncesine kadar uzandığı biliniyor. Vücudumuz dünyanın doğal olarak ürettiği manyetik alanla beslenir, onun bozulması veya yetersizliği karşısında hücresel düzeyde başlayan birtakım bozulmalar oluşur. Magnetoterapi, hastalıkların oluşma süreçlerinde ortaya çıkan eksiklikleri gidermek amacıyla hücrelerimize destek verir. Tedavi süreçlerinde tüm tıbbi, cerrahi veya semptomatik uygulamaların desteği konumundadır. Direkt etki olarak ortaya çıkan özellikleri ise başta ağrı giderici etkisi olmak üzere, ödem giderici, spazm çözücü ve direnç sistemimizi güçlendirici özelliğidir. Bu etkiler bazı durumlarda tek başına tedavi edici özellik olarak karşımıza çıkıyor.
* Peki ‘Matrix Ritim Terapisi’ nedir?
İskelet kasları üzerine odaklanan bir titreşim tedavisi. Kasların ve sinir sisteminin kendisine özgü fizyolojik titreşimlerini, özel bir sistemle harekete geçiren ve dengeleyen bu terapinin temel dayanağı hücre biyolojisine dayanan yaklaşımıdır. Terapi sürecinde iskelet kasları ve sinir sistemine ağrı vermeksizin, hücrenin doğal ritmini harmonik ve ritmik bir şekilde uyarıyoruz. Bu işlem sonucunda metabolizma süreci (hücrelerin ve hücre çevresinin besinleri kullanma ve atık maddelerden arınma süreçleri) kısa zamanda normal haline dönüyor. Böylece dokularda hücresel düzeydeki iyileşme ve rejenerasyon süreci başlatmış oluyoruz.
Kaşkaloğlu, tıp biliminin sürekli geliştiğini ve hekimlerin de bu gelişime paralel olarak kendilerini güncellemeleri gerektiğini söyledi.
Kaşkaloğlu Göz Hastanesi’nde eşi Op. Dr. Selma Kaşkaloğlu ve diğer hekim kadrosuyla birlikte çalıştığını belirten Prof. Kaşkaloğlu, başarının bir ekip işi olduğunu ve bilgilerin paylaştıkça çoğaldığını vurguladı. Katıldığı uluslararası kongre ve sempozyumlarla, üye olduğu mesleki kuruluşların kendisine çok şey kattığını hatırlatan Kaşkaloğlu, “Amerika ve Avrupa Göz Doktorları Birlikleri’nin yanı sıra; Karadeniz Oftalmoloji ve Güney Avrupa Oftalmoloji Dernekleri’nin de üyesiyim. Amerika, Avrupa, Karadeniz ve Arap ülkeleri gibi 40’tan fazla ülkede düzenlenen konferans ve sempozyumlara hem katılımcı, hem de konuşmacı olarak katıldım. Kendimi geliştirmeye her zaman çok önem verdim. Henüz asistanlık döneminde Avusturya’da çalıştım, İngiltere’de ise 1 yıl hizmet verdim. Sonraki yıllarda da yurt dışında en güncel verileri takip etmek amacıyla ziyaretlerimi sürdürdüm. Son 20 yıldır da bir Türk hekimi sıfatıyla davetli konuşmacı olarak meslektaşlarımla buluşuyorum. Eskiden bu sempozyumlara katılmak çok önemliydi. Çünkü bilgiye ulaşmanın pek fazla alternatifi yoktu. Şimdi ise internet üzerinden canlı olarak konferanslara katılabiliyor ve takip edebiliyorsunuz. Bu durum günümüz hekimleri için önemli bir avantaj sağlıyor” diye konuştu.
Kaşkaloğlu Göz Hastanesi’nde çalışmalarını sürdüren Başhekim Op. Dr. Bilgehan Sezgin Asena ve Prof. Dr. Tansu Erakgün gibi hekimlerin de uluslararası konferanslara davet edildiğini kaydeden Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, teknoloji kadar hekim kalitesinin de belirleyici olduğunu vurguladı.
18’İNCİ YILI KUTLUYOR
Kaşkaloğlu Göz Hastanesi, 18’inci yılını geride bıraktı. Ekonomik anlamda sıkıntılı bir yıl olan 2018’i başarıyla geride bıraktıklarını, 2019 yılından ise beklentilerinin olumlu olduğunu söyleyen Kaşkaloğlu, “Yeni hekimlerin de dahil olmasıyla birlikte 12 doktor ve 40 personelle hizmet veriyoruz. 2018 yılında gerek teknoloji gerekse de hekim kalitesi olarak önemli yatırımlar yaptık. İmkanlar dahilinde son teknolojiyi takip etmeye çalışıyoruz. Kendi bilgilerimizi de sürekli eğitimlerle güncel tutuyoruz. Tıp çok hızlı gelişen bir bilim dalı. İşe başladığımız da hayal edemeyeceğimiz tanı araçları ve tedaviler bugün rutin hale geldi” diye konuştu.
Obezite olarak tanımladığımız aşırı şişmanlığın insan sağlığını önemli ölçüde tehdit eden ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen hastalık haline gelmesi, cerrahi olarak iyileştirilme seçeneğini tercih edenlerin sayısını artırıyor. Genel Cerrah Dr. Bülent Tuğrul, mide küçültme ameliyatları ile ilgili açıklamasında şu bilgileri paylaştı:
OBEZİTE BİR HASTALIK
“Son yıllarda kapalı yöntemle yapıldığı için çok güncel bir konu olan mide küçültme ameliyatı (Bariatrik Cerrahi) uygulanmalı mı sorusuna; ancak hasta, hastayı uzun süre tedavi ve takip eden doktoru, diyetisyeni ve ameliyatı gerçekleştirecek doktor birlikte değerlendirdikten sonra doğru cevap verilebilir. Obezite dediğimiz aşırı şişmanlık, artık fiziki bir sorun olmaktan çıkmış, bir hastalıktı. Belli bir kilonun üzerinde uzun seneler kalan hastalarda, insülin direnci olarak bilinen, vücudun salgıladığı insülin hormonuna cevap vermemesi hali oluşur. Daha sonra diyabet gelişir, damar, kalp hastalıkları, kandaki yağların aşırı artmasına bağlı damar tıkanıklıkları, beyin sorunları, uykuda nefes alamama birbirini takip eder. Buna ‘Metabolik Sendrom’ denilmektedir ve bu hastalarda kanser gelişme riski de maalesef artmıştır.
TERCİHİM TÜP MİDE
Ameliyat olmasına karar verilen hasta, belli sağlık kontrollarından geçirilir. Benim hastalarıma önerim; ‘Tüp Mide’ denilen ‘Sleeve Gastrektomi’ ameliyatıdır. İştah merkezini uyaran hormon salgılayan kısım çıkarılmakta, mide uzunlamasına küçültülmekte, ancak normal fizyolojik seyir korunmaktadır. Ameliyat laporoskopik, yani kapalı yöntemle uygulanır, hasta 4’üncü gün taburcu olup, birkaç gün içinde işine dönebilir. Her ameliyatta olduğu gibi yüzde 1.5 oranında ciddi ameliyat riski taşır. Ancak mevcut rahatsızlıkların yol açacağı ciddi komplikasyonlar yanında bu göze alınabilecek bir risktir. Dünyada sadece cerrahi dernekler değil, diyabet cemiyetleri ve endokrinoloji dernekleri, bu ameliyatların, tıbbi tedaviye direnç gösteren hastalarda öncelikle tercih edilmesi yönünde görüş birliği içindedir.
EGZERSİZ OLMAZSA OLMAZ
Çoğumuzun adını bile duymadığı KOAH, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kalp-damar hastalıkları, zatürre ve AIDS’ten sonra 4’üncü en sık ölüm nedeni. Ölüm nedenleri arasında bu kadar üst sıralarda yer almasının ötesinde KOAH, yaşam kalitesini bozan, iş gücü kaybına neden olan ve kişiyi zaman içinde kendi bakımını bile gerçekleştiremeyecek hale getiren bir hastalık. Ülkemizde yaklaşık 3 milyon kişinin KOAH’lı olduğu tahmin edilirken, bu sayı tüm dünyada 600 milyona ulaşıyor.
KOAH’ın başlıca nedeni (yüzde 90 hastada) sigara. Yalnızca sigara değil, pipo ve puro kullanımı da KOAH’a yol açıyor. Sigara içenlerin beşte birinde bu hastalık gelişirken, içmeyenlere göre riski 30 kat artıyor. Sigaraya erken yaşta başlanması ve uzun süre çok miktarda içilmesi, KOAH’ın daha ağır seyretmesine neden olur. Sigara dışında bazı mesleki faktörler (madencilik, fırın/tahıl işçiliği, çiftçilik gibi) ve ısınma amaçlı tezek yakılması da KOAH’a zemin hazırlar.
HAVA YOLLARINDA DARALMA
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alev Gürgün, bu hastalıkla ilgili şu bilgileri paylaşıyor:
“KOAH, sigara ve diğer tütün ürünlerinin içilmesine bağlı akciğerlerde hava yollarında daralma ve harabiyete neden olan ilerleyici müzmin bir hastalıktır. Uzun yıllar sigara içen bir kişide hava yollarında harabiyet ve balonlaşma sonucu ‘amfizem’ adı verilen hava kesecikleri oluşur. KOAH’ta hava yollarındaki daralma nedeniyle, hava giriş çıkışı rahat bir şekilde sağlanamaz. Bu nedenle bu hastalarda nefes darlığı çok belirgindir ve doğal olarak bu kronik hastalıktan kurtulmak amaçlı çareler ve arayışlar içine girerler. Kullanılan nefes açıcı ilaçlarla ne yazık ki tedavi edilemez. Bu hava kesecikleri ve baloncukların harap olmuş o akciğerden cerrahi olarak çıkarılıp alınması ile kurtulmak mümkün. Akciğer volüm (hacim) azaltıcı cerrahi, hastalığın kontrol altına alınamadığı ağır amfizemli hastalara uygulanan bir yaklaşımdır.
KİŞİYE ÖZEL TEDAVİ
İlk günden “Butik hastane” gibi çalışmaya başlayan Kent Tıp Merkezi, çok gelişmiş görüntüleme sistemleriyle de bölgenin önemli bir açığını kapattı. Kent Sağlık Grubu Ceo’su Dr. Ruşen Yıldırım, “İzmir’in başta iki büyük ilçesine hizmet vermeyi amaçladığımız merkezin daha ilk günden büyük ilgi görmesi, doğru bir iş yaptığımızın kanıtı” dedi.
FETHİ SEKİN PARKI YANINDA
Şehit Fethi Sekin Parkı yanında yer alan Kent Tıp Merkezi, hemen tüm branşlarda verilen poliklinik ve günü birlik ameliyat hizmetleriyle daha şimdiden yerini pekiştirdi. Bayraklı ve Bornova ilçelerinde sağlıkları için “özel” hizmet isteyenlerin beklentilerine yanıt veren Kent Tıp Merkezi, hem mimari hem de işlevsellik olarak 395 metrekarelik alanda yer alan Radyoloji Bölümü’yle de farkını ortaya koydu. Merkezin 6 bin metrakare kapalı alana sahip bir cerrahi merkezi olduğunu belirten CEO Dr. Yıldırım, her biri 45 metrekare olan iki ameliyathanede 24 saat içinde taburcu edilebilecek ameliyatların yapıldığını söyledi. Sahip oldukları görüntüleme merkeziyle de iddialı olduklarını kaydeden Dr. Yıldırım, şöyle konuştu:
TOMOSENTEZ MAMMOGRAFİ FARKI
“Radyoloji bölümümüz birçok hastanenin radyoloji merkezinden daha donanımlı. İleri teknoloji cihazlarla hizmet veriyoruz. Bu cihazların arasından bir örnek; dijital 3 boyutlu mammografi (Tomosentez) ünitesi. Şu anda dünyada kullanılmakta olan en yüksek çözünürlüğü olan mammografi cihazı özelliğine sahip bu ünite aynı zamanda tomosentez denen farklı bir tarama özelliği de içeriyor. Tomosentez 2 boyutlu mammografiden farklı olarak memenin tamamının 0.5 mm’lik ince kesitler şeklinde taranarak incelenmesini sağlayan bir yöntem. Dolayısıyla küçük tümör odaklarının ortaya konulabilmesi ve erken evre bulguların görülerek tespit edilmesi çok daha kolay oluyor.”
GERİ BİLDİRİMLER SEVİNDİRİCİ
Öte yandan, Çiğli Kent’te tedavisi devam eden, evi ya da işleri Kent Tıp Merkezi Bayraklı’ya yakın olan hastaların tedavi ve kontrollerini bu merkezde sürdürmelerini planladıklarını belirten Dr. Yıldırım, “Bu planlamamız da doğru sonuç verdi. Nitekim Çiğli Kent’te tedavisi süren pek çok hastamız kontrolleri için Bayraklı Tıp Merkezi’ni tercih etti. Geribildirimleri memnuniyet verici. Bayraklı- Bornova bölgesine Kent markasını taşımanın, Kent kalitesiyle hizmet vermenin onurunu yaşıyoruz” dedi.
Kan tahlillerinin yalnızca hastalık teşhisi konusunda işe yaradığını düşünmeyin. Bu analizler sayesinde ileride başınıza gelebilecek bazı sağlık sorunları da problem ortaya çıkmadan yıllar önceden anlaşılabiliyor.
Laboratuvar analizleri yalnız kan numuneleriyle de gerçekleştirilmiyor. İhtiyaç duyulduğu zaman idrar örnekleri, boğaz ve burun sıvıları, hatta eklemlerden, omurilikten alınan sıvı örnekleri de biyolojik değişiklikleri araştırmak ve biyokimyasal parametreleri kontrol etmek amacıyla kullanılabiliyor. Bu testlerin sizi hastalıktan korumak ya da bazı sağlık sorunlarınızı erkenden teşhis etmek amacıyla da yapılabileceğini bir kenara not edin.
DİJİTAL VE YÜKSEK TEKNOLOJİ
24 yıl önce İzmir’de kurulan Biolab ‘Dijital ve yüksek teknolojili laboratuvar’ olma özelliğine erişti. Dr. Tuncay Batur tarafından kurulan Biolab, Türkiye’nin ilk ‘Bebek Dostu’ ödüllü laboratuvarı unvanına sahip. Karşıyaka Mavişehir’de de tam donanımlı bir laboratuvarı hayata geçiren Dr. Tuncay Batur, hedeflerinin önce ‘tanıda güvence’ olduğunu söyledi ve şunları paylaştı:
“Biolab Laboratuvarlar Grubu olarak 4 ayrı klinik laboratuvarı, 8 laboratuvar uzman hekimi ve 120 çalışanla hizmet vermekteyiz. Test kapasitemiz ile geniş bir yelpazede ileri teknik laboratuvar tanı hizmetleri sunmaktayız. Yetkinliğini ve hizmet kalitesini kanıtlayan laboratuvarımızın test yelpazesi ihtiyaç ve istekler doğrultusunda sürekli olarak gelişmektedir. Biolab olarak odağımız insan. Her yaş grubundan hastanın ortak beklentisini ilham alarak tek bir noktadan, hızlı ve konforlu olarak hizmet vermekteyiz. Gerek sektörel gündemi gerek hasta beklentilerini titizlikle takip etmekteyiz. Geleneklerine bağlı etik anlayışımızı yaşatmakta, ancak çağın gerektirdiği yenilikçi yaklaşımı da değerli hastalarımız için göz ardı etmemekteyiz.”
Kalbin ani olarak durması ölüm nedenlerinin başında görülmektedir. Son günlerde futbol tribününde kaybettiğimiz genç kardeşimiz ve futbolcularda görülen ani ölümler konusunda Atakalp Hastanesi Başhekimi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hasan Yılmaz, şu açıklamaları yaptı:
ÖNEMLİ BİR SORUN
“Daha önce bilinen bir hastalığı olmadan 1 saat içinde oluşan ölüme ani kardiak ölüm diyoruz. Ölüm çok kısa sürede hatta dakikalar içinde olmuşsa yüzde 90’ın üstünde hayatı tehdit edici aritmilere bağlıdır. Kalp pompasının gücünü yitirmesine neden olan sol ana damarın ani tıkanması da ani ölüm nedeninin başında yer alır. Ani kardiyak ölüm önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ani ölüm öncesi çoğunlukla görülen şikayetler çarpıntı, göğüs ağrısı, nefes darlığı, baş dönmesi, göz kararmasıdır. Ani kardiyak ölüm koroner arter hastalığı olanlarda sıklıkla görülür. Risk faktörleri arasında aile öyküsü, diabet, hipertansiyon, hiperlipidemi, sigara, obezite, sedenter yaşam sayılabilir. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin ayrıntılı bir şekilde kardiyoloji uzmanları tarafından muayeneleri yapılmalıdır. Ritim ve iletim sistemi bozuklukları olanların ve ailelerinde ani ölüm olanların ayrıntılı tetkikleri için kardiyoloji merkezlerine baş vurmaları gerekir.
AYRINTILI TARAMA
Ani ölüm için risk taşıyan kişiler dışında; otobüs-tren şoförü, pilot, sporcu gibi kişilerin ayrıntılı taranması gerekir. Şüpheli olgularda ritim bozukluğunun tanısını koymak için elektrofizyolojik çalışmalar yapılır. Gerekli kişilere kalp pili ve şok veren kalp pili takılabilir. Defibrilatör (elektirikli şok cihazları) kalabalığın olduğu hava alanı, tren-otobüs istasyonu, stadyum gibi yerlerde bulundurularak bunların sağlık personeli dışındaki kişilerce de kullanımı için eğitimler artırılarak ani kardiyak ölümün oranı azaltılabilir.
“Eğer tetkikler sonucunda gözyaşı kanalının tıkalı olduğu saptanırsa, bu artık lazer ile tedavi olmaktadır” diyen Kaşkaloğlu Göz Hastanesi doktorlarından Op. Dr. Mehruz Cevadzade, diode lazerle ameliyatı yurtdışı ile eş zamanlı uygulamaya başladıklarını söyledi. Op. Dr. Cevadzade, konu ile ilgili şu paylaşımlarda bulundu:
ÇOCUKLARDA DA GÖRÜLÜYOR
“Gözyaşı kanal tıkanıklığı yeni doğan çocuk dahil olmak üzere her yaşta görülebilecek bir hastalık. Belirtisi ise sürekli göz yaşarması, çapaklanma ve gözyaşı kesesinin burun kökü ile göz arasında yerleştiği bölgede şişlik. Bu şişen bölgeye basınca göz kapakların iç köşesinde yerleşen deliklerden göz içine irin (püy) ve iltihap çıkar. Kabaca lavabo borusu tıkandığında olan duruma benzetebiliriz. Tedavisi çocuk yaşlarda (2-3 yaşa kadar) yüz kemikleri gelişimini tamamlamadığı ve halen kıkırdak yapıda olduğundan daha rahattır. Ancak yüz kemikleri zaman içinde gelişimini tamamlayıp kıkırdak özelliğini kaybedince tıkalı olan gözyaşı kanalını sondalama ile açmak mümkün olmaz.
KARSIZ DİKİŞSİZ AĞRISIZ
Eskiden hastaya genel anestezi verilip cilt kesilir, burun kemiği matkap veya çekiçle kırılarak buruna gözyaşının akışı sağlayan yeni bir yol oluşturulurdu. Ancak lazer teknolojisi bu hastalığa da çare bulmuştur. Diode lazer sayesinde göz yaşı kanalı tıkanıklığı ameliyatı, hastaya genel anestezi verilmeden, cilt kesilip yüzde hiçbir kalıcı iz bırakmadan, ameliyat sonrası saatlerce kanamaya sebep olmadan, burun kemiği çekiç veya matkapla kırılmadan, günlerce ağrı olmadan, göz çevresinde morarmaya sebep olmadan, kısa bir süre içinde tamamen iyileşen bir teknik haline gelmiştir. Gözyaşı kanal tıkanıklığının lazerle olan ameliyat tekniği ise normal gözyaşı deliğinden girilerek gözyaşı kanalını lazerle açma anlamına gelen Transkanaliküler Diode lazer DSR tekniği olup Avrupa, Amerika ve Türkiye de yeni bir yöntem olarak uygulamaya girmiştir.”