Bükre İkizer

Karantina Anıları

16 Nisan 2020
Evet evde oturmaktan herkes sıkıldı. Her geçen gün belirsizleşen bu karantina tablosu moralimizi bozuyor. Ancak bu süreç evde yapabileceğimiz ne çok şey olduğunu, ailemize sevdiklerimize hiç zaman ayırmadığımızı, severek ya da sevmeyerek neleri yapıyor olduğumuzu ve nelere ihtiyacımız olup olmadığını çok daha iyi anlamamıza vesile oldu.

Ailelerimizle baş başa kaldığımız bu günler hayatımız boyunca unutamayacağımız tarihi bir sürece dönüştü. Hem de bütün dünya olarak. Hiçbirimiz bu dönemin ne kadar devam edeceği konusunda ön görüde bulunamıyoruz. Bildiğimiz tek şey bir gün olan biten her şeyin geride kalacağı ve yeni rutin hayatlarımızın tamamen farklı olacağı. İyi mi kötü mü bilinmez ancak farklı olacağını tahmin etmek çok ta zor değil.

Mevcut durumdan kaynaklı manevi değişimlerimizin yanı sıra, ileride her baktığımızda bu sürecin bize kattığı duygu ve düşünceleri anımsayacağımız elle tutulur gözle görülür bir nesne üretme fikrine ne dersiniz? Hem de hep birlikte. Yani bu süreci birlikte geçirdiğiniz herkesle. Hatta yalnız geçiriyorsanız bile ruh halinizi yansıtan ve ileride bu günleri size hatırlatacak ufacık bir şiir hikaye ya da resim bırakmak ilerisi için çok anlamlı olabilir.

Para ya da özel bir çaba harcamadan düz beyaz bir kağıda resim yapıp kuru boyalarla boyamak, yeterli malzemeniz varsa ya da temin etmekte güçlük çekmiyorsanız yağlı boya bir tablo yapmak hem sizleri kaynaştıracağı gibi hem de hep birlikte bir şey üretebiliyor olmanın mucizevi gücünü görmenize olanak sağlayacaktır. Ailece yapılabilecek en eğlenceli faaliyetlerden biri resim yapmak olabileceği gibi, günlük tutup her gün birinizin bakış açısından yazıya dökebileceğiniz karantina günleri ileride enteresan senaryolara taban oluşturabilir. Uzun zamandır yazmak istediğiniz kitabı yazmaya başlayabilir aileniz ya da sevdiklerinizle bu konu hakkında konuşabilirsiniz. Bu konuşmaları kağıda dökebilir, yazılı olarak saklayabilirsiniz. Her ne yapıyorsanız yapın, duvara asabileceğiniz ve her baktığınızda bu negatif görünen ancak özünde çok önemli mesajlar barındıran tarihi zamanı sıcak bir gülümseme ile anımsayacağınız bir şey olmasına özen gösterin. Bu günlerin anısına yan yana, eğlenerek ve gülerek muhteşem bir anı bırakın.

 

Yazının Devamını Oku

Karantina Günlerini Nasıl Fırsata Çevirebiliriz?

8 Nisan 2020
Evde kalma süremiz arttıkça hepimizin morali de yavaş yavaş bozulmaya başladı. Evet haklısınız ama maalesef gerçekler ortada. Önlemlerimizi alıp, iyi düşünüp, motivasyonumuzu yüksek tutmakla işe başlayacağız.

İlk bakışta yapabileceğimiz pek fazla şey yok gibi görünse de bu sürecin bizlere katabileceği yenilikler olabilir. Kendimizi, sevdiklerimizi ve insanlığı korumak için madem bunu yapmak zorundayız, süreci en sağlıklı, keyifli ve yararımıza nasıl çevirebiliriz, bu altın değerindeki zamanı en verimli şekilde nasıl değerlendirebiliriz onu düşünmekte ve harekete geçmekte fayda var.

Devamlı yemek yapmak ve yemek, internette boş boş takılmak, birbirimize sarıp itişip kakışmak ve negatif konuşmalarla sadece hastalık muhabbeti yapmak yerine kendimize ileriye dönük bir katkı sağlama konusunda farkındalığımızı yükseltebiliriz. Yeni bir hobi edinebilir (örneğin dans), yıllardır hayal ettiğimiz müzik aletini çalmayı öğrenebilir, farklı bir dil öğrenmeye başlayabilir, genel kültürümüzü arttırmak için bilgi gelişimi konusunda hem eğlenip hem birbirimizle farklı aktiviteler içinde bulunabiliriz.

İnternet elimizin altında. Online sipariş sistemi muhteşem bir şekilde işliyor. Zaman zaten an itibari ile bol. Yapmamız gereken şey ne yapmak istediğimize, neyi gerçekten merak ettiğimize, kendimize ne katmak istediğimize karar verebilmek. Kararı verdikten sonra yapılması gereken düşlediğimiz şeye odaklanmak ve her gün düzenli bir şekilde efor sarf etmek.

Sakince oturun ve düşünün. Hayatınızın geri kalanında yapmaya devam etmek istediğiniz ya da kalıcı bilgi olarak kendinize katmak istediğiniz neler var. Öyle bir şey bulun ki normal hayata geri döndüğünüzde geçiriyor olduğumuz bu zorlu sürecin size neler kattığını ve her olumsuz gibi görünen durumun olumlu katkılarının da olabileceğini yaşam boyu anımsayın.

Bükre İkizer

Yazının Devamını Oku

Sıkıcı Rutinimizi Ne Kadar Özledik?

4 Nisan 2020
Ne kadar şikayet ediyorduk yaşadığımız hayatlardan. Birçok sıkıntımız, mutsuzluğumuz, gereksiz diyaloğumuz olduğunun hiç farkında olmadan.

Bütün dünyanın elini kolunu bağlayan, herkesi izole eden bu salgın sayesinde evlerimize kapandık. Kendimize, sevdiklerimize, yaşamımıza, işimize şöyle bir uzaktan bakma fırsatı yakaladık. İhtiyacımız olduğunu düşündüğümüz onlarca nesnenin hiçbirine ihtiyacımız olmadığını, birbirimize ne kadar zaman ayırmadığımızı, aslında boş ve gereksiz koşuşturma dolu hayatlar yaşadığımızı ani bir şekilde idrak ettik… Ne kadar çok şey bildiğimizi düşünüyorduk. Nasıl da her şeyi planlayabildiğimizi, olayların gidişatlarına yön verebildiğimizi, gücümüzün her şeye yettiğini birbirimize nasıl da göstermeye çalışıyorduk… Ne hadsizlik…

Evet tabii ki bu durum düzelecek. Hatta en kısa zamanda düzeleceğine ben gönülden inanıyorum. Bu salgın geçtiğinde tabii ki normal yaşam devam edecek. Rutin hayatlar yeniden şekillenecek. Ama böylesi bir dönemin üzerine hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Herkes bir kendine bakıp, neyi neden yaptığını, ne yapmak istediğini, istemediği neleri yapmak zorunda kaldığını görecek. Daha da önemlisi bu zorunluluk olarak gördükleri yaşam mücadelesi içinde sevdiklerinden nasıl uzaklaştıklarını fark edecek. Hayatta sıkıntı ya da problem gibi isimlendirilen birçok konunun nasıl da önemsiz olduğu anlaşılacak. Şikayet edilen günlük konuların hiçbir öneminin olmadığı, sevginin tek gerçek olduğu, hayatın boşa geçirilmeyecek kadar kısa olduğu anlaşılacak. Bu dönem dünya için bir dönüm noktası olacak. Manevi değerlerin önemi anlaşılacak. Gereksiz bütün maddi nesnelerden kopup maneviyata dönmek için karşımıza bu kadar bariz çıkan tek fırsat olarak tarihe geçecek.

İnsanlık olarak bu gerçekle bir an önce yüzleşmediğimiz sürece bir sonraki uyarı çok daha korkutucu olacak. Tarih boyunca doğa, üstünlüğünü insanlara hep göstermek zorunda kaldı. Çok daha acı tablolarla karşı karşıya kalmamak için yaşıyor olduğumuz rutin uykudan bir an önce uyanmamız şart.

Yapmamız gereken şeyler aslında o kadar da karmaşık ve zor değil. İyi insan olmak, sevmek, özen göstermek, ihtiyacından fazlasına sahip olma dürtüsünden kurtulmak, insani değerlere ve maneviyata biraz daha önem vermek… Bizlere verilen hayata, doğaya, canlılara saygı ve sevgi göstermek…

Hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştırmaya yönelmeyi ve azla yetinmeyi hatırladığımızda doğa ve yaşam bize bütün desteğini vermeye devam edecek.

INSTAGRAM

Yazının Devamını Oku

Derhal Mutfakları Terk Edin!

27 Mart 2020
Yaşadığımız olağanüstü durum sebebi ile evlere kapanmamızın hepimize an itibari ile en büyük etkisi tartışmasız daha çok yemek yemek oldu. Bildiğiniz gibi normal zamanda evde çok az zaman geçirebilen hemen hemen herkes bir anda evde oturmaya başladı.

Sürecin uzamasıyla da mutfaklarda geçirilen zaman dilimi de çok ciddi oranda arttı. Toplum olarak zaten yemek yapmaya ve yemeye yetenekli olduğumuzdan yemek yapmayı sevenlerin bu performanslarını mutlulukla karşılıyor, yedikçe yiyoruz. Yemekler iştahla yendikçe ve övgüyle taçlanan aşçılıkları onlara iyi hissettirdikçe yemek yapmayı sevenlerin de mutfakta bütün maharetlerini sergileme isteği artıyor. Ailece film seansları, akşam yemekleri, çayın yanına yapılan tatlılar ve kekler, hep birlikte sabah kahvaltıları derken herkesin günlük aldığı besin miktarında ciddi bir artış oldu.

Kekler, börekler, değişik değişik tarifler mideleri şenlendirirken gözden kaçırdığımız önemli bir nokta var. Evden zaten çıkamıyoruz. Günlük hareket oranımız normale göre çok daha fazla düştü. Spor salonları kapandığı için spor yapamıyoruz. Hem sağlık (hastalıktan korunmak) için evde kalın uyarıları yapıldığı, hem de havanın hala soğuk olmasından kaynaklı sebeplerden yürüyüş bile yapamıyoruz. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz bu süreçte bizi ciddi hazla mutlu eden yemek yeme eylemi çok kısa süre içinde kilo almış olma mutsuzluğuna dönüşerek gündeme oturmaya hazırlanıyor.

Derhal durumun ciddiyetini fark edip, mutfaklardan çıkma ve kendimizi oyalayacak bambaşka meşgaleler bulma konusunda harekete geçmeliyiz. Bu demek değil ki ‘aman hiçbir şey yemeyin, ya da diyet yapın’. Aman sakın diyet yapmayın. Özellikle bu günlerde bağışıklık sistemlerimizin zayıflamasına izin vermememiz gerektiği konusunda hem fikiriz. Ancak dengeli beslenme kuralına uymak kaydı ile. Yeterinden fazla besin alınmaması gerekliğinin zaten günlük hayatlarımız devam ederken de bilincindeydik. Aynı bilinci devam ettirerek beslenme alışkanlıklarımıza sahip çıkmamız şu an çok daha önemli. Kalori oranı yüksek besinlerden olabildiğince uzak durup iyi kalori almak, yani besleyici ve faydalı besinlerle az miktarlarda beslenmeye özen göstermek ilk hedefimiz olmalı. Dolayısı ile az çeşit, sağlıklı içerik, küçük porsiyonlar ve birbirimize manevi destek vermemiz şart.

Acıkmadan yemeyin.

Porsiyonlarınızı mümkün olduğunca küçültün.

Yaşamak için yiyin, yemek için yaşamayın.

Canınız sıkıldıkça mutfağa gidip atıştırmayın.

Meyve, kuruyemiş ve içeceklere dikkat. Nasıl kilo aldığınızı bile anlayamazsınız.

Yazının Devamını Oku

Evde Günler Nasıl Geçer?

24 Mart 2020
Malum Coronavirus (COVID-19) hayatı durdurdu. Aslında durdurdu da denemez ama hayat akışını ciddi oranda değiştirdiği bir gerçek. İnsanlık uzun zamandır bir türlü durmak bilmeyen ve hatta her geçen saniye daha da hızlanan bir çarkın parçası olarak oradan oraya sürükleniyor. Bu sürüklenişe kendimiz bir dur diyemediğimiz ve hatta bunun mümkün olduğuna bile inanamadığımız bir anda sistem kendiliğinden yeni bir akışa geçti.

Hani derler ya bu devran hep böyle dönmez. İşte bunun tam karşılığını yansıtan şu günler devranın başka yöne de dönebileceğini açıkça hepimize gösterirken aslında insanlığa içe bakış, manevi değerler, sevgi, aile ve inanç konularında ciddi bir hatırlatma yaparak bizleri birbirimize bakmaya davet etti. Bu şekilde negatif bir etki sonucunda bu tekamülü yaşıyor olmamız üzücü olsa da belli ki gidişatın gerektirdiği bu sürece teslim olmaktan başka bir çaremiz yok. Tabii ki üzerimize düşen her şeyi tam anlamıyla yapmak kaydıyla bu teslimiyet sürecine odaklanmamız gerektiğini söylememe gerek yok sanırım. Bu süreçte ne gibi önlemler almamız gerektiği konusunda yeterince bilgiye sahibiz. Peki bu tedbirleri aldıktan sonra bu süreci nerede ve nasıl geçireceğiz?

Tabii ki önemli ve gerçekten gerekli bir durum olmadığı sürece evimizde oturup kalabalıktan mümkün olduğunca uzak duracağız.

‘Ay nasıl olsa evdeyiz, yakın arkadaşları çağırıp hep birlikte oturalım’ demeyeceğiz, tatilde olmadığımızın bilincinde olacağız.

‘Ama onlar da biz de hasta değiliz ne olabilir ki?’ gibi cahilce yaklaşımlarda bulunmayacağız. Hastalığı kimin taşıyıp kimin taşımadığını bilemeyeceğimiz gibi kimde kaçıncı gün ortaya çıkacağını da bilemiyor olduğumuzu unutmayacağız.

Ailemizle daha yakından ilgilenme fırsatı bulmuşken, onlara zaman ayırıp iyi vakit geçirmeye odaklanacağız.

Yapmak için sıraya koyduğumuz ama bir türlü zaman ayıramadığımız işlerimizi tamamlayacağız.

Nasıl olsa evdeyiz diye kendimizi yemeğe vermeden beslenmemize dikkat edeceğiz. Ama diyet yapmayacağız. Bağışıklığımızın kuvvetli olması için sağlıklı ve iyi besleneceğiz.

Spor salonları kapandı diye spora ara vermeyeceğiz. Evde yapılabilecek birçok egzersiz arasından kendimize en uygununu bularak harekete devam edeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Bir Türlü Kilo Veremiyorum!

17 Mart 2020
Yaz her geçen gün büyük bir hızla yaklaşırken, koşuşturma içinde geçen hayatlarımız son sürat devam ediyor. Kışın rehavetine kapılıp birkaç kilo almış olduğumuz da doğru.

Tamam biraz rahatlayalım, o kadar da zorlamayalım, şimdi kış bağışıklığımız düşmesin diye birkaç kilo alabiliriz derken, ipin ucunu biraz kaçırmış olabiliriz. Ama her zaman söylediğim, daha önceki yazılarımda da yer verdiğim ve bu konu üzerine her zaman yazmaya devam edeceğim gibi tatile on beş gün kala uygulanan diyet programları bir işe yaramıyor. Ki zaten diyet yapma eylemi başlarda her zaman işe yaramakla birlikte nihai sonuç yani sürdürülebilir kilo açısından maalesef ki bir işe yaramıyor.

Çünkü diyet bir süreç ve bu belirli süreç sonlandığında eski yeme içme alışkanlıklarına geri dönüldüğünden diyetle verilen kilolar hemen geri alınıyor. Sonuç mu? Diyet acı çekilen, aç kalınan ve her defasında sonuç olarak kalıcı değil, kısa süreli kilo vermeye yardımcı olan mutsuzluk, acı, halsizlik ve huzursuzluk dolu bir süreç olarak hafızalarda negatif yerini alıyor. Yeme içme alışkanlıklarımızı bir hayat şekli halinde düzenleyebilmek ve buna uymak asıl mesele. Yani sürdürebilmek. Ki mesleğini hakkıyla yapan ve yeme içme konusunda sürdürülebilir mutluluğa ulaşmanıza yardımcı olmak üzere çalışan bütün diyetisyenler üzerine basa basa yeme içme alışkanlıklarınızın tamamen değişmesi gerektiğini sizlere anlatmaya çalışıyorlar.

Türkiye yeme içme konusunda açık ara çok başarılı bir lokasyon. Hep söylüyorum, Türkiye’de kolay kolay kötü yemek bulmak mümkün değil. Hatta şahsi fikrim, yemeklerin çeşitliliği, kullanılan malzemeler, yenen yemek miktarı ve kalori oranlarına bakılırsa şişmanlık oranımız hala çok iyi. Yemek yapmayı da yemeyi de çok seven ve bu konuda uzun bir tarihe ve çeşitliliğe sahip olan bir ülke olmamız bir bakıma muhteşem bir şans olmakla birlikte, sağlık ve şişmanlık açısından da büyük bir risk. Ancak öğretilmiş yeme içme alışkanlıklarımızı gözden geçirme ve değiştirme konularında harekete geçmemiz şart oldu. Dünya büyük bir ivmeyle şişmanlıyor, hastalanıyor, ağırlaşıyor, mutsuzlaşıyor ve acılar içinde ölüyor. Yeme dürtüsü hali hazırda en zor kontrol edilen dürtümüz. Onu değiştirebilmek, terbiye edebilmek oldukça zor bir süreç.

Peki bu sürece nasıl başlayacağız?

Öncelikle bizlere öğretilen sofrada en az şu kadar çeşit yemek olur kafasından çıkacağız. Çok fazla çeşit yemek pişirmeden, daha sade ve minimum yağ ile pişirilmiş yiyeceklerden oluşan bir sofra hazırlayacağız.

Porsiyonlarımızı olabildiğince küçülteceğiz. Yeme miktarımızı bir anda çok fazla düşürmemekle birlikte, dikkatli ve oranlı bir şekilde azaltacağız.

Beslenmek vücudun tartışmasız en önemli ihtiyacı. Ancak yaşamak için yemek yemekle, yemek için yaşamak arasındaki farkı gözden kaçırmamak çok önemli. Dürtüsel yemek yemekten kaçınıp, gerçekten acıktığımız için yemeye başlayacağız.

Bir düşünün bakalım en son ne zaman gerçekten çok acıktığınız için yemek yediniz. Neredeyse acıkmak ne demek onu bilemeyecek kadar sık ve bol miktarda besleniyoruz.   

Yazının Devamını Oku

Bize Bir Şey Olmaz, Türk'üz Biz...

13 Mart 2020
Son günlerin en önemli konusu koronavirüs dünyayı kasıp kavuruyorken biz toplumca her zaman olduğu gibi 'bize bir şey olmaz' mantığı ile yaşamaya, gezmeye, arkadaşlarla oraya buraya gitmeye devam ediyoruz.

Bir yandan evet hayat devam ediyor ve konu gereğinden fazla büyütülmemeli ancak diğer taraftan da birçok can kaybına yol açan ve hiç de hafife alınmayacak büyüklükte bir problemle karşı karşıyayız. Virüsün nereden ne şekilde yayıldığının artık bir önemi olmaksızın acilen alınması gereken önlemler var ve bütün dünya bu konuda hemfikir. Yayın organlarından bangır bangır yapılan uyarılara kulak asmaya başlamak için daha fazla geç kalmadan bazı konularda dikkatli davranmak hem kendimizi hem sevdiklerimizi korumak açısından çok önemli. 

Maske konusu hala tam olarak çözümlenememiş olmakla birlikte genel bilgi pek bir işe yaramadıkları noktasında buluşuyor. Hepimizin biraz daha hassas olması gereken ortak kullanım alanlarında hijyene yönelik farklındalık çok önemli. Cep telefonları, yürüyen merdivenlerde elle tutulan alanlar, ortak tuvaletler, para, toplu taşıma araçları ve kapılar en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında geliyor. Kişisel hijyeninize dikkat etmeniz, bir nebze de olsa kendinizi korumaya almanız ve ciddi bir farkındalıkla birlikte başka insanlardan uzak durmaya çalışmanız şart. Spor salonları, dans organizasyonları, kapalı alan toplantıları gibi yakın temas üzerine kurulu planlardan ve organizasyonlardan bir süreliğine uzak durmakta fayda olabilir.

Hani hep diyoruz ya 'aman ya bize bir şey olmaz' diye, evet belki de olmaz ama olmaması için önlemleri alıp sonra teslimiyete geçmekte fayda var. Hani bir örnek var ya 'sen atını sağlam kazığa bağla sonra Allah'a güven' diye, tam olarak aynı mantıkla ellerin temizliğine, ortak alanlarda mümkün olduğunca bir yerlere dokunmamaya, telefonların hijyenine ve zorunlu olunmadıkça kalabalık ortamlara girmemeye en azından bir süreliğine dikkat etmek bu süreçte güvende kalmamıza yardımcı olacaktır. Hastalığa en açık alanlardan olan okullar zaten gündemden düşmüyor. İş yerlerinde çok daha fazla önlem alınmaya çalışılıyor. Biraz algınızı etrafa yöneltip neler olup bittiğine hakim olmayı ve dikkati elden bırakmamayı deneyin. Evet her şeyini geçtiği gibi bu da geçecek ama geçene kadar biraz dikkat.

INSTAGRAM

Yazının Devamını Oku

İyi Olan Kazansın!

18 Şubat 2020
Günlük koşuşturma, hayat mücadelesi, kovalanan kıymetli zamanlar ve olup biten bütün bu kocaman olaylar zinciri içinde malum onlarca insanla irtibata geçmek durumunda kalıyoruz. Ne yazık ki bu insanların birçoğu hayatlarımıza kolaylık ve yardım sağlayacaklarına, bizlere çok daha fazla yük olmaktan ve problem çıkartmaktan başka bir işe yaramıyorlar.

Yoğunluktan ve çoğu zaman odak noktamızın farklı olmasından dolayı çok şükür ki bu insanların birçoğunu fark edemiyoruz. Ancak ne kadar yoğun olursak olalım, odağımız ne kadar başka yerde olursa olsun, hiç farkındalığımız olmasa dahi bazı insanların nasıl da sanki özellikle diğer insanların hayatlarını zorlaştırmak için doğmuş olduklarını birden görüveriyoruz. Nasıl da muazzam bir çaba ile negatif ve kötü ürettiklerine hayretle şahit oluyoruz.

Mesela şöyle bir bakın bakalım hayatınızın içinde bu şekilde davranan ne kadar çok insan var. Durun korkmayın. Biliyorum. Çok var. Sakin olun. Onlar hep vardı ve hep var olacaklar. Biz kendimizi bu insanlardan nasıl koruyacağız ve onların zararlı davranışlarını sürdürmelerine bir katkımız var mı yok mu nasıl anlayacağız ve durumu değiştireceğiz? İşte odaklanmamız gereken konular bunlar.

Önce ufak bir bilgilendirme yapıp sonra nasıl önlemler alabileceğimiz konusunda birkaç fikir paylaşımında bulunacağım.

Kötü ya da kötülük yapıyor diye bildiğiniz birçok insan aslında hiç düşündüğünüz gibi planlı ve programlı bir şekilde başkalarına kötülük yapmıyordur. Planlı ve bilerek kötülük yapan birini bulmak sandığınız kadar kolay değildir. Bir insanın bilerek isteyerek birine zarar vermesi onun merhamet ve niyeti ile doğru orantılıdır. Ki zaten bilerek ve isteyerek kötülük yaptığından emin olduğunuz biri varsa, hemen koşarak yanından uzaklaşın çünkü merhametsiz ve kötü niyetli insanlar dünyadaki en korkutucu varlıklardır. Kötülük yapmak planlama ister, zaman ister, efor ister ve daha da önemlisi planlama, uygulama ve planı sürdürebilmek için zeka ister. Dolayısı ile rahat bir nefes alabilirsiniz. Sizi rahatsız eden şeyler yaptığını düşündüğünüz birçok kişi bunları sadece size yapmadıkları gibi yaptıklarının farkında bile değildirler.

Peki bu insanlardan kendimizi nasıl koruyacağız?

Mesela belli tecrübeleri yaşadığımız ve bizi her zaman sıkıntıya sokan ve hayal kırıklığına uğratmaya devam eden insanlara tekrar bir şans vermenin iyilik değil, kendini tehlikeye atma eğilimi olduğunu anlayacağız.

Karşımızdaki kişiye ne kadar bilgi verirsek o kadar yorum yapma hakkı verdiğimizi bilerek kimseyle gerektiğinden fazla bilgi paylaşımında bulunmayacağız.

Zarar veren insanlardan kibarca ve açıkça uzak kalacağız. Yardım ya da önerilerine kulak vermeyip iş başa düşse bile onlardan yardım almamayı öğreneceğiz.

Yazının Devamını Oku