19 Eylül 2009
Rafta görür görmez dikkatimi çekti: İyileştiren Şarkılar. Toplama bir albüm ama diğerlerinden farkı, başka başka insanların söylediği şarkıları bir araya getiren kişinin psikolog olması; Psikolog DJ Cenk Erdem.
Hem psikolog hem DJ. Komedyen ikili Cenk ve Erdem’le karıştırmayın. Bu sadece tek bir kişi.
Albümü kaptığım gibi eve gittim. İyileştirme vaadinde bulunan her şeye hazırım bu aralar.
Kapakta son derece naif bir çizim var. “Güneşin altında, çimlerin üzerinde maksimum kart çarpısı gibi olmuş bir Cin Ali” olarak tarif edebilirim.
İyileştirme sürecini hızlandırmak, albümün etkisini artırmak için kendime bir bitki çayı koydum önce, sonra geçenlerde kahve sehpasının ortasına yerleştirdiğim minyatür zen havuzunu fişe taktım. Çaresizce iyileşmeye çalışıyorum ya, bu aralar her akşam düzenli olarak Deli İbrahim gibi şıkırdayan havuza bakıyorum.
Ambiyans tamam olunca albümü dinlemek üzere arkama yaslandım.
İlk şarkı The Cranberries’in Ode To My Family’si. Eh, dünyanın en iç açıcı şarkısı değil ama melodisini severim. En azından sakinleştiriyor insanı.
Arkasından Joan Osbourne, One Of Us’ı söylemeye başladı. Hop, 15 yıl geri gittim birden. Yahu benim iyileşmekten anladığım biraz huzur bulmak, sakinleşmekti, tarihte kısa bir yolculuğa çıkmak değil. Üstelik bu şarkı o kadar çok film ve dizide kullanıldı ki, anılarım gözümün önünden slow motion akmaya başladı.
Ardından Amy Winehouse’un, Love Is A Losing Game’i geldi. Yok artık! Kadının kendine hayrı yok, beni nasıl iyileştirecek? Bu noktada bitki çayının kesmeyeceğini anlayarak kendime bir kadeh şarap koymaya gittim.
Döndüğümde Nelly Furtado her güzel şeyin sonu vardır diyerek son kalan ümitlerimi de söndürmekteydi.
Sting Shape Of My Heart’ı söylemeye başladığında ben de ikinci kadehi almak üzere yerimden kalktım.
Albüm bittiğinde melankolinin ve şişenin dibini bulmuştum. Vanessa Williams dinlemenin dayanılmaz eziyeti de cabası.
Uzun uzun düşündüm, bu albüm birini nasıl iyileştirebilir diye.
İyi bir yol albümü olabilir diye karar verecektim ki, insan melankoliden gider bir duvara, ağaca filan bindirir diye vazgeçtim.
Sonunda bunca melankolik şarkıyı bir araya toplayan Psikolog DJ Cenk Erdem’e başarısının sırrını sormaya karar verdim.
ALBÜMDEKİ ŞARKILARIN BAŞVURDUĞU PSİKOLOJİK YÖNTEMLER
1. Yansıtma / Love Is A Losing Game (Amy Winehouse). Bizim duygularımızı bize aktarıyor.
2. Özdeşleştirme / She (Elvis Costello). Aşkı kutluyor çünkü.
3. Yüzleştirme / All Good Things (Nelly Furtado). Açıklamasını röportajın içinde bulabilirsiniz.
4. Ego Güçlendirme / With Every Heartbeat (Robyn). Arkana bakma ve hayatına devam et diyor.
Bu albüm yansıtıyor özdeşleştiriyor yüzleştiriyor
PSİKOLOG DJ CENK ERDEM
Neden İyileştiren Şarkılar diye bir albüm yaptınız?
- Psikolog kimliğimle DJ kimliğim yan yana geldiğinde insanlara çok ilginç geliyordu. İki mesleğin sanıldığı kadar alakasız olmadığını göstermek istedim. Yıllardır partilerde ve radyoda DJ’lik yapıyorum ve psikoloji eğitiminin DJ’lik yaparken işe yaradığını görüyorum. Kalabalığın nabzını çok kolay tutabiliyorum. Çünkü insanların duygularını kolayca anlayabiliyorum. Ayrıca şimdiye kadar psikolojide insanlara yardımcı olmak için müzikten çok yararlanılmış. Özellikle depresyon ve melankoli hastalarının tedavisinde. Müzik ve güzel ses insanları iyileştiriyor. Bir DJ olarak birikimimi kullanıp bu sesleri seçmeye çalıştım. Müzik kanser tedavisinde de çok önemli, moral destek bakımından. Bu nedenle kanserden kaybettiğim teyzeme armağan ettim ben bu albümü.
Psikolog olarak çalıştınız mı hiç?
- 2001-2005 yılları arasında Cerrahpaşa’da çalıştım. 2004’te beni yurtdışına gönderdiler, orada oyun terapisi eğitimi aldım.Şu anda da psikolog olarak dışarıdan vaka görüyorum.
ORTAK DERTLERİ ANLATIYOR
Albümdeki şarkıları nasıl seçtiniz?
- İlk kriterim güzel sesler seçmekti. Ses rengi çok iyileştirici olabiliyor. İkinci kriterim de ortak dertleri anlatan şarkıları seçmekti. Hani nasıl grup terapisine gittiğinizde, sizinle aynı sorunları yaşayan insanları görüp kendinizi daha iyi hissedersiniz, öyle. Dinlediğiniz şarkının anlattığı dert size dokunuyorsa orada bir deşarj yaşıyorsunuz.
Ben de tam oraya geliyordum. Bunların çoğu son derece melankolik şarkılar. Dinlerken sonlara doğru iyice içime kapandım. İnsan nasıl iyileşir ki bu şarkılarla?
- Çünkü duygunuzu olduğu gibi yaşıyor, paylaşıyorsunuz. Ama baştan aşağı insanı aşağı çeken şarkılar da değiller. Kimi aşkı kutluyor, kimi dinginlik veriyor.
Özellikle kimlerin dinlemesini tavsiye edersiniz?
- Kendini melankolik, yorgun hissedenlerin, sığınmaya, sakinliğe ihtiyacı olanların dinlemesini tavsiye ederim. Hani bazen alıp başınızı gitmek istersiniz ya, öyle ruh hallerindeyken...
İNGİLİZCE SÖZLERİ ANLAMASANIZ DA OLUR
Bu albümü baştan sona dinleyen birinin finalde ne hissetmesini umuyorsunuz?
- Aşk derdini, hayatı anlatan, gerçeği söyleyen şarkılar olsun istedim. Bu nokta çok önemli. Örneğin Nelly Furtado’nun şarkısında “Her güzel şeyin bir sonu var” diyor. Biz bunu normalde terapide kullanıyoruz. Yüzleştirme terapisi diyoruz buna.
Albüm kapağında, bu şarkıların kimi müziğiyle kimi sözleriyle iyi gelecek demişsiniz ama hepsi İngilizce. İngilizce bilmeyenler almasın mı?
- İngilizce bilmeye gerek yok. Şarkıyı söyleyen kişi duyguyu aktarabiliyorsa, ki ben bunları öyleleri arasından seçtim, dinleyici sözleri anlamamasına rağmen şarkıyı hissedebilir.
İyi ama bir sorun daha var. Bunların çoğu, zamanının ünlü, listelere girmiş, radyolarda çalınmış şarkıları. Yüzde 90’ını bilmeyen yoktur. Dolayısıyla insanların kişisel tarihinde bu şarkıların yeri var. Diyelim ki ben Sting’in Shape Of My Heart şarkısını her dinlediğimde beni bırakıp giden eski bir sevgilimi hatırlıyorum. Başlıyorum ağlamaya... Bunun bana faydası ne?
- Kimi zaman anılardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmek bizi asıl yükselten şey. Anıların hepsini kabul etmek lazım. Kabul insanın kendisiyle barışması ve yüzleşmesi için hayattaki en büyük sırlardan biri. O anıyı, duyguyu yaşamaya izin vermek, tamamını yaşadıktan sonra da ondan kurtulmak gerek.
İyileştirme konusunda ne kadar iddialısınız?
- Bu sadece bir iyi niyet. Hiç kimsenin bu konuda reçetesi olamaz.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2008
Yeni Salı Pazarı ilk gününde pek parlak değildi. Ama fiziki imkanları çok iyi, bir sürü çeşme, oturup dinlenecek yerler, tuvaletler var. Kendine güvenen, eski alandan yenisine yürüyebilir bile. Evet, yeri biraz sapa ama yakında buraya bir minibüs hattı konacağına adım gibi eminim. Sonra, servis araçları da iyi çalışıyor. 8A otobüsünü unutmamak lazım. Müdavimlerinden rica ediyorum, bu yeni yere gelsinler. Asıl onlar gitmezse, ölüp gider Salı Pazarı.
Salı Pazarı’nın yeni yerine taşınması maalesef olaylı oldu. Pazarcıların bir kısmı eski pazar alanında tezgah açmakta ısrar edince zabıta ile aralarında arbede çıktı. Hürriyet’in internet sitesinde yayınlanan haberin altındaki okuyucu yorumlarından birinde, "Şehir merkezinde pazar olmaz, bunları şehrin dışına atmak lazım" diyordu. Daha neler!
Hayır efendim, şehir merkezinde pazar olur. Hani çok meraklıyız ya ecnebilerden örneklemeye, yine öyle yapalım. Avrupa’da da geçici semt pazarları vardır, şehrin göbeğinde kurulur, herkes de buralardan ucuza, pazarlık ederek, elleyip koklayarak alışveriş yapar.
Semt pazarları yerel kültürün bir parçasıdır, korunması gereken bir gelenektir. Şehrin renklerinden biridir. İstanbul’da bu renkler zaten tek tek soluyor. Semt pazarları sürgüne gönderiliyor, gittikleri yerlerde yok olup gidiyor. Elbette trafiği felce uğratan, kurulduğu yerdeki yaşamı tahammül edilemez derecede olumsuz etkileyen pazarların ıslah edilmesi gerekir. Ama toptan şehir dışına sürmek, kaldırmak doğru değil. Semt pazarı şehrin içinde olduğu sürece anlamlı, işlevsel.
İLK GÜN PAZARDA NELER OLDU
Gelelim hafta başında Salı Pazarı’nın başına gelenlere...
Pazarı yeni yerinde görmek için sabah erkenden evden çıktım, vapurla Kadıköy’e geçtim. Onca tarife rağmen yeni pazarın nerede olduğunu bir türlü anlayamadığımdan, iskeleden kalkan Salı Pazarı servisine binmeyi planlıyorum.
Pazarcılar Odası’nın Anadolu yakasından sorumlu başkanı Hurşit Aydın, geçen ay konuştuğumuzda, rıhtımdan, Moda’dan, eski pazar alanından yarım saatte bir ücretsiz servis kalkacağını, üzerlerinde dev yazılar olacağını söylemişti. Álá !
Kadıköy’e varınca saatime bakıyorum; 10.15. Ortalıkta herhangi bir servis aracı görünmüyor. Eh, bu meret yarım saatte bir olacaksa, saat başı ve buçukta kalkıyordur diye düşünüyor, eski pazar yerine doğru yollanıyorum. Eğer bir servis varsa yolda rastlayabilir, ya da oradan kalkan bir servisi yakalayabilirim.
Saat 10.30, eski salı pazarındayım.
İyi de pazar kalkmamış mıydı, hálá neden trafik var? Ve neden bütün arabalar lacivert?
Küçük bir zabıta ordusunun içine düştüğümü anlamam uzun sürmüyor.
Birkaç pazarcı tente kurmaya çalışıyor. Zabıta ile esnaf arasında müzakere yürütülüyor gibi bir görüntü hakim. Kameralar da olay yerinde ama henüz itişme yok, kavga yok.
En babacan görünen zabıta memuruna yaklaşıyorum:
- Kolay gelsin, pazar taşınmamış mıydı?
- Taşındı.
- E bu ne?
- Bir şey değil, eylem yapıyor arkadaşlar.
- Peki, yeni pazarın servisleri nereden kalkıyor ?
- (Kafasını kuzeybatı istikametinde sallayarak) Şu yandan, kıyıdan kıyıdan git.
Zabıtanın şu yanından kıyıdan kıyıdan gidiyorum ama orada da servis yok. Sadece otobüs durağında, ellerinde pazar arabasıyla bekleşen bir grup teyze var. Hemen aralarına kaynıyorum. Evet, onlar da servis bekliyor. Hava buz gibi ve ne gelen var ne giden. Pazarın onca yıllık müdavimleri birer ikişer dökülmeye başlıyor. 10 dakika sonra teyzelerin tamamı pes etmiş durumda, durakta tek başımayım.
ESKİSİYLE YENİSİ ARASI 6 LİRA
İlerideki otopark görevlisini gözüme kestiriyorum. Servisleri kovdular sabahleyin, diyor.
Hemen bir taksi çeviriyor ve pazar yerini bilip bilmediğini soruyorum; evet biliyor. Yaşasın!
Aslında yeni yer çok yakın. Söğütlüçeşme’den Hasanpaşa’ya sapıyorsunuz. Vatan Hastanesi’ni, Okan Üniversitesi’ni geçiyorsunuz, sağda. Taksiyle 6 lira tutuyor. Fakat pazar bu kez de Hasanpaşa’nın trafiğini kilitlemiş. Saat 11.10. "Kadıköy Semt Meydanı, Tarihi Salı Pazarı" yazan kapıdan girince gözlerim doluyor. Bir efsane daha bitmiş sanki. Koca alan bomboş, canım Salı Pazarı gitmiş yerine güdük, sıradan bir pazar gelmiş. Pazarcılar da espri kabiliyetini kaybetmiş gibi. Hiçbirinde kaban üzerine sutyen kostümü yok. Tezgahlar kelaynak kuşları gibi, seyrek seyrek açılmış.
Belli ki yılların müdavimi bir kadın, "Rıfat nerede, Rıfat’ı bulamıyorum" diye dolaşıyor. Çocuğunu, kocasını ya da şuurunu kaybetmiş değil. Her salı özellikle gittiği tezgahı arıyor. Sonunda o tezgahın komşu esnafını buluyor, Rıfat bugün gelmeyecekmiş.
BU PAZAR BENİM TERAPİ SEANSIMDI
Pazarda bir saat kaldım. Saat öğlene yaklaşırken hálá yeni yeni tezgah açanlar vardı. Akşama doğru eski hızını aldı mı bilmem, ben çıkarken ihtişamından eser yoktu. Esnafla bir iki sohbet ettim. Kimi çok ümitsiz, tutmaz burası artık diyor. Ama onların sayıları az. Çoğunluk "Abla sen bugüne bakma, ilk gün daha. Bir ay içinde eskisi gibi olur. Biz de alışırız, müşteriler de" diyor.
Bu arada ilk gün aksilikleri nedeniyle servis hizmeti geç başlamış, ben o yüzden görememişim. Hiç değilse dönüşü servisle yapayım diyorum. Servis kalkacağı vakit, pazarda anons yapılıyor, hemen kapıya gidiyorsunuz. On kadar kişi sıraya giriyoruz. Çoğunluk keşif yapmaya gelmiş. Nasıl gidilir, neyle gidilir bakmaya. Kar geleceğini duyunca iki haftalık erzak stoku yapan teyze dışında, kimsenin eli kolu dolu değil.
Birbirini tanımasa bile, yıllardır her hafta aynı eylemi yapan grup, yoldaşlık hissiyle hemen sohbete başlıyor. 8A otobüsü ile pazarın kapısına kadar gelinebildiğini böylece öğreniyorum. Müşteriler de zaman içinde eski formuna kavuşacağını düşünüyor pazarın. Ama hepsi değil, içlerinden bazıları kendine yeni pazar aramaya başlamış.
Sohbet yolda da devam ediyor. "Haftalık terapi seansımdı benim Salı Pazarı" diyor biri. Bir başkası evinden pazara kadar yürüdüğü için, spor yapma imkanı elinden alındığına öfkeli. Evlendirme Dairesi’nin önünde iniyoruz servisten.
Özetle; yeni yerinde kurulan ilk Salı Pazarı pek parlak geçmedi. Ama her hafta daha da iyiye gideceğine eminim. Salı Pazarı müdavimlerinden rica ediyorum, alışkanlıklarını bozmasınlar. Her salı ya da cuma pazara gitmeye devam etsinler. Çünkü asıl onlar vazgeçerse biter Salı Pazarı. Bunca yıllık pazarı, tanıdık esnafı, ucuz fiyatları alt tarafı yeri biraz değişti diye bırakacak değilsiniz ya.
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2008
İndirimler, kampanyalar sayesinde fiyatlar öyle bir hale geldi ki, insan giyim alışverişi yaparken herhangi bir şeye 60-70 liranın üstünde para verince kendini enayi gibi hissediyor. Çünkü bu miktara ayakkabı da bulmak mümkün, palto da, elbise de... Yeter ki kendinizi bir outlet alışveriş merkezine atın. Ben kendimi en son Optimum’a attım. İstanbul’da kasım ayının outleti olarak devreye girdi. Bu aralar neredeyse her ay bir outlet alışveriş merkezi açılıyor da, o yüzden böyle kapak kızı modeli bir cümle kurdum.
*
Optimum, Ankara’dan transfer. Bundan 4 yıl önce Ankara’nın ilk outlet merkezi olarak açıldı. Yapılan eklemelerle zaman içinde Türkiye’nin en büyük outletine dönüştü.
İstanbul şubesi, Anadolu yakası E-5 Karayolu üzerinde, Yenisahra’da. Mimarisinde ve iç dekorasyonunda çok büyük yenilikler, atraksiyonlar yok. Gerek de yok zaten.
İçinde 154 mağaza, 31 kafe-restoran, 540 metrekarelik buz pateni pisti, 2500 metrekarelik eğlence merkezi ve bir mescit var. Buz pateni pisti olan yere, küçük de olsa bir sağlık kabini koyabilirlermiş, ama yok.
Buz pateni pisti, hem kaymayı deneyenler hem de onları izleyenler için eğlence kaynağı. Pisti tepeden gören Robert’s Cafe’de manzaralı bir masa bulup, düşenlere kahkahalarla gülen insanlar var. Durum komedisi pek ilgimi çekmez ama itiraf edeyim, pistte, aysberg kadar tehlikeli hareket eden acemi arkadaşlar insanın keyfini yerine getiriyor.
*
Tüm outlet merkezlerinden olduğu gibi bazı mağazalarda gerçekten bulunmaz fırsatlar var, bazıları ise göstermelik outlet. Yani bir köşeye geçen sezonlardan üç beş parça koymuşlar, kalanlar sezon fiyatlarıyla satılıyor. Tabii sezon fiyatı dediğimiz şey de tartışılır. Bu yıl pek sezon görmedik çünkü, her şey daha baştan yüzde 50 indirimle satılmaya başlandı.
Debenhams, The Body Shop, Top Shop, Dorothy Perkins, Next, Evans, Mothercare gibi Shaya grup markaları tek bir mağazada toplanmış. Fiyatlar 9, 19, 29, 39, 49, 59 ve 69 diye gidiyor. Bu sonuncusundan daha pahalı bir şey görmedim içeride.
Elbette bir indirim fenomeni haline gelen Mango’dan da bahsetmem lazım. Pantolon 14, ceket 25, saten gece elbisesi 34 lira. Daha ne diyeyim.
Park Bravo grubu markalarının toplandığı mağaza da dikkate değerdi, 50 liraya triko elbise vardı. Fakat kasadaki yavaşlık bezdiriciydi.
Tommy Hilfiger’da ikinci kalite olmak kaydıyla 30 liraya elbise satılıyor.
Bir de D&G, Gucci gibi markaların birarada bulunduğu bir mağaza vardı, adını unuttum, 79 liraya jean pantolon bulunuyordu. Gucci marka bir ayakkabıyı gözüme kestirdim, 300 liralık etiketi vardı.
Optimum’un yeri zaten merkezi, ama ille de servis derseniz, o da var. Kızıltoprak-Bağdat Caddesi, Söğütlüçeşme, Üsküdar, Ataşehir, Ümraniye, Maltepe, Küçükyalı ve Kağışdağı güzergahlarında çalışan servis araçlarını kullanabilirsiniz. Bu konuda detaylı bilgi isteyenler www.optimumoutlet.com internet adresine bakabilirler.
Mühim not: Az önce haberi geldi. Bugün yine yeni yeniden bir outlet alışveriş merkezi açılıyor. Yer İstanbul, Pendik. Adı Pendik Park Outlet Center. Artık haftaya da orayı yazarım.
Yazının Devamını Oku 12 Aralık 2008
İyi kötü bayramı atlattık, sıra yılbaşı alışverişinde. Bu tip alışveriş maratonları içinde kendi açımdan en acıklısı yılbaşı alışverişi oluyor.
Çünkü insanın bir tane annesi, bir tane babası, (en azından görünürde) bir tane sevgilisi olur. Yani yeni yıl dışındaki diğer önemli gün ve haftalarda aldığınız hediye sayısı bonkörlüğünüz tutmazsa biri geçmiyor pek. Fakat bu yılbaşı hediyelikleri al al bitmiyor. Aile efradına, arkadaşlara, sevgiliye...
Sonra Aralık, bildiğiniz üzere yılın son ayı. Yani son aldığınız zammın üzerinden tam bir yıl geçmiş, maaş enflasyon karşısında kavruk kalmış, zaten genel olarak cepteki para yetmezken bir de yılbaşı alışverişi çıkmış.
Buna karşılık vitrinler kırmızıya kesmiş, insanın aklını başından alacak kadar güzel hediyelikler en önlere konmuş.
Beyinde kısa devre yapan karar verme mekanizmasından hiç bahsetmiyorum bile.
*
Her sene yılın bu zamanı bazı mağazalar ve alışveriş merkezleri birtakım asistanlık projeleriyle ortaya çıkar.
Bundan birkaç sene evvel İstanbul Kadıköy’deki Tepe Nautilus Alışveriş Merkezi’nin yol haritaları vardı mesela. Babalar Günü, Sevgililer Günü ve yılbaşı gibi dönemlerde hediye alınacak insanın kişiliğine göre seçenekler sunan haritalar hazırlıyorlardı.
Beymen mağazalarında da yıllardır hediye danışmanlık hizmeti verilir.
Bu sene ilk haber İstinye Park Alışveriş Merkezi’nden geldi. Bir tür veri bankası oluşturmuşlar. Önümüzdeki pazartesi, ana aktivite alanına (restoranların bulunduğu bölüm) masalar kurulacak. Buradaki görevlilere hediye alacağınız kişilerin yaşını, cinsiyetini, hobilerini ve bütçenizi söylediğinizde, bilgisayar mümkün olan tüm alternatifleri fotoğraflı olarak sıralayacak.
Kağıda çıkış alıp veriyorlar. Hediye seçimini elinizdeki "belgelere" göre yapıyorsunuz. Listede hediye alternatiflerinin resmi, fiyatı ve hangi mağazada satıldığı bulunuyor. Mağazanın yerini gösteren kroki bile veriyorlar.
Alışveriş merkezindeki hemen hemen tüm markalar 10-20 tane alternatif yollamış veri bankasına. İşlem yaklaşık 1 dakika sürüyor. Masalar alışveriş merkezi açık olduğu sürece hizmet veriyor.
Orijinal fikirler peşindeyseniz sanırım pek işe yaramaz ama zamandan büyük tasarruf sağlar. En azından cebinizdeki paranın yetmeyeceği şeylere bakarak zaman kaybetmemiş olursunuz.
Yazının Devamını Oku 5 Aralık 2008
Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Ticaret Odası’nın ortaklaşa düzenledikleri "Alışveriş İçin En Güzel Gün Bugün" kampanyasından bahsetmiştim. Bu hafta alışveriş merkezlerini ve bir grup mağazayı etkisi altına alan ikinci bir indirim-kampanya fırsatından bahsedeyim. Zaten bu aralar insan alışveriş yaparken ya birinin ya da diğerinin kapsama alanına giriyor. Dikkat ettinizse hiç kriz yokmuş gibi davranan, indirim-çekiliş-kampanya topuna girmeyen bir iki marka var. Bunların vitrinlerinde üzerinde yüzde 30, 40, 50 yazan fosforlu çıkartmalardan yok. Hemen isimlerini de vereyim. Mesela Network, mesela Divarese. Evet, ikisi de Boyner grubun markaları.
Kapıda pencerede bir şey yazmıyor ama aslında ikisinde de yüzde 20 indirim var. Yeni çıkan Fish (balık) karta başvurursanız tabii.
Fish kredi kartı bir alışveriş fenomeni olma yolunda ilerliyor. 11 Eylül’de tanıtımı yapılan kart, krizin tam ortasında doğdu. Akbank ile Boyner grubun ortak ürünü. Fish’iniz varsa ve kartı kullanarak sadece 10 liralık alışveriş yaparsanız, sonsuz çekiliş hakkı kazanıyorsunuz. Öyle form doldurmak, satış fişi göstermek gerekmiyor. Onlar sizin yerinize, sizi her gün çekilişe sokuyor. Şimdiye kadar 715 kişi bedava alışveriş şansı kazandı, toplam 2.5 milyon liralık hediye dağıtıldı.
Eylülden bu yana Fish kart alanların sayısı 140 bin. Bunlardan biri de benim, ama nasıl olduğunu hiç anlamadım...
Sırf ne var ne yok diye bakmak için Fabrika’ya girmiştim. Alışveriş yapmak aklımın ucundan geçmiyordu. Mağazada şu "Eskimolara buzdolabı satan" türden bir satış görevlisi olduğunu nereden bilecektim. Bana ne çarptı hiç anlamadım, mağazadan çıkarken elimde bir takım elbise vardı. Yine hiç aklımda yokken Fish kart başvurusu yaptığım için takımı yüzde 20 indirimli almıştım. Oysa yeni bir kredi kartına hiç ihtiyacım yoktu, mevcutların yeterince derdi vardı. Sonradan çok düşündüm, yüzde 20 indirim için değer miydi diye.
Bir hafta sonra kart elime geçti, içinden 75 liralık hediye çeki çıktı. Çeki tüm Boyner grup mağazalarından kullanabiliyorum. Ama bunun için 300 liralık alışveriş yapmam gerekiyor. Bu arada yüzde 20 indirim sadece başvuruda geçerli değil. Kart sahibi olduktan sonra da devam ediyor.
Fakat ben bu arada ne öğrendim? Bir grup uyanık alışverişçi, indirim alabilmek için kart başvurusu yapıp, bankadan aradıklarında "Kusura bakmayın, ben düşündüm, başvurumu geri çekmeye karar verdim" diyormuş. Sonra yine indirim gerektiğinde, tekrar başvuru yapıyorlar, bu böyle sürüp gidiyor.
İşte "balık" indirimi dediğim bu.
Bu arada Fish kart ile 10 lira harcayanlar yılbaşı çekilişinde yat, kat, at (otomobil oluyor bu devirde tabii) kazanabilir.
Yazının Devamını Oku 28 Kasım 2008
Geride bıraktığımız hafta boyunca, Alışveriş İçin En Güzel Gün Bugün kampanyası hakkında çok yazıldı çizildi. İstanbul Ticaret Odası ile Büyükşehir Belediyesi’nin birlikte düzenlediğini, 30 kadar dernek ve 14 bin kadar firmanın katıldığını, bu sayede alışverişe hareket geldiğini okuduk. İndirimin sadece tekstilde olduğunu düşünmeyin, pek çok dernek katılıyor. Ramili gıda toptancıları da, İstanbul El Halıcıları Derneği de, turizmciler de, özel okullar da (indirim yüzde 25 civarında), beyaz eşyacılar ve mobilyacılar da...
Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Ekrem Akyiğit (kendisi aynı zamanda Collezione’nin patronu olur), satışların kampanyanın başladığı cuma gününden salıya kadar yüzde 20 arttığını söyledi. Onlara göre bu artışın yüzde 5’i iyi giden havalardan, yüzde 5’i Öğretmenler Günü’nden, kalanı da kampanyadan kaynaklanıyor.
Dedim ya çok yazıldı diye, bana yazacak ne kaldı diye düşünürken, indirim oranları hakkında verilen bilgilerin çok genel olduğunu fark ettim: "Yüzde 70’e varan". İyi bir alışverişçi bilir ki, indirimi gerçekten yüzde 70’e varmış mal bulmak zordur. Bir iki parça yüzde 70 indirimli olunca, indirimin adı "Yüzde 70’e varan" olur. Üstelik kim ne kadar indirim yapıyor, bilen yok. Bir mağazanın kampanyaya dahil olup olmadığını vitrindeki çıkartmadan anlıyorsunuz. Ama indirim oranı nedir bilmiyorsunuz.
Ben de dernekleri aradım ve katılan markaların indirim oranlarını öğrendim. Tabii burada hepsini vermek mümkün değil. En yaygın ve ünlü olanları seçerek veriyorum. Tam listeyi birkaç gün içinde kampanyanın internet sitesinde bulabilirsiniz. www.gunbugun.com. İşte indirim oranları:
Tiffany (yüzde 50’ye varan), Desa (yüzde 50’ye varan + ikinci ürüne yüzde 10), İnci (yüzde 40’a varan), Steve Madden (yüzde 40’a varan), Polo Garage (yüzde 50’ye varan), Journey ( tüm ürünlerde yüzde 30), Uptown (alışverişinizin yüzde 80’i kadar hediye), Kemal Tanca (yüzde 50’ye varan), Joker/Maxitoys (3 al dördüncüsü bedava), Beta (belirli ürünlerde yüzde 50’ye varan), Penti (yüzde 50), Atasay (ikinci ürüne yüzde 50), Kip (yüzde 20, 30, 40), Çilek Mobilya (yüzde 50’ye varan + 6 taksit), Mithat Selection (2. ürüne yüzde 50), Derimod (yüzde 50’ye varan), Land Rover ( yüzde 50), Damat Tween ADV (yüzde 40), Saat&Saat (yüzde 50’ye varan), Puma (yüzde 50’ye varan), İGS (yüzde 50’ye varan), Lineadecor (peşin yüzde 40), Tekin Acar (belirli ürünlerde yüzde 50), Çift Geyik Karaca (yüzde 30), Esse (yüzde 50’ye varan), Park Bravo (yüzde 50), Zen Diamond (tek taş hariç yüzde 30, 40, 50), Flo (belirli ürünlerde yüzde 50’ye varan), Tergan (yüzde 50’ye varan), D&G (yüzde 50’ye varan), Just Cavalli (yüzde 50’ye varan), Gianfranco Ferre (yüzde 50’ye varan), Guess (yüzde 50’ye varan), Brandroom (yüzde 50’ye varan), Laura Ashley (yüzde 50’ye varan).
Bir ay sürecek olan kampanyanın amacı, çarşı pazardan kaçan müşteriyi eski rutinine geri döndürmek. Ekrem Akyiğit, bu indirim oranları uzun süre devam ettirmenin mümkün olmadığını söylüyor. Yani hakikaten alışveriş için gün bugün. Bayram ve yılbaşı alışverişinizi erkene alarak, zaten yapacağınız harcamaların miktarını düşürebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 21 Kasım 2008
Bin yıllık hikaye Kadıköy Salı Pazarı’nın taşınması. Ve artık hikayenin mutlu sonu geldi. 23 Aralık’ta pazar, ilk kez Hasanpaşa’da kurulacak. Mutlu son diyorum, çünkü bu tip meseleler genellikle kavgalı olur. Belediye git der, pazarcı direnir, kavga gürültü çıkar. Ama bu kez durum farklı. Salı Pazarı esnafı gösterişli bir kapanış yapıp, kendi isteğiyle yeni adresine taşınacak. Anadolu Yakası Umum Pazarcılar ve Seyyar Esnaf Odası Başkanı Hurşit Aydın, müşterinin alışkanlığını bozmamak için Kurban Bayramı’nı eski yerde geçirmek istediklerini, ardından taşınacaklarını söylüyor.
Salı Pazarı müdavimlerinin duruma alışması ise biraz uzun sürebilir, bir süre pazara çıkmaktan vazgeçenler olabilir. Çünkü yeri eskisine kıyasla epey ters. Hasanpaşa ile Acıbadem’in alt kısmı arasında, E-5 ve D100 yakınında bulunuyor. Şu anda oraya sadece Fikirtepe minibüsleri ile gitmek mümkün. Hurşit Aydın da durumu kabul ediyor, ilk 2-3 ay müşteri azalır ama sonra geri dönerler diyor. Müdavimlerin ulaşımını kolaylaştırmak için ücretsiz servis kaldıracaklar. Kadıköy İskele önü, eski Salı Pazarı alanı, Moda gibi merkezi yerlerden yarım saatte bir otobüs seferi olacak. Otobüslerin üzerinde bez afiş bulunacak.
Eğer devamlı alışveriş ettiğiniz, tanıdık esnaflar varsa izini kaybedeceğim diye üzülmeyin. Tüm tezgahlar, tam takım taşınıyor. Üstelik sıraları bile aynı olacak.
Şu andaki pazarda tezgahları yanyana koyduğunuzda 7900 metre ediyormuş, yeni yerde ise 6300 metrelik alan varmış. Bu nedenle 10 metre civarındaki tezgahlar biraz feragat etmek zorunda kalacaklar.
Hurşit Aydın, yeni yerin artılarının eksilerinden fazla olduğunu düşünüyor. Bir defa pazar 36 kamera ile izlenecek. Fenerbahçe’nin maçı olduğu günlerde yaşanan sıkıntı (eski yer Şükrü Saracoğlu’nun yanıbaşındaydı) sona erecek. Daha iyi bir altyapı ve otopark olacak. Ben baktım, tezgahların kurulacağı yerler otoparklarda olduğu gibi çizgilerle sınırlandırılmış mesela. Birbirini kaybedenler buluşsun veya dinlenilsin diye ortaya bir alan konmuş.
Salı Pazarı’nın şöhreti ve diğer şehirlerden kalkıp gelen müşterileri düşünülecek olursa, yeni adrese de çok kısa sürede alışılacağı kesin.
Yeni Salı Pazarı’nda neler var
Büyüklüğü 40 bin metrekare. Etrafında 3 metre genişliğinde bir bisiklet yolu ile koşu bandı olacak. Böylece çevre sakinleri salı ve cuma günleri pazar kurulan alanı, diğer günler spor için kullanabilecek. Pazarın orta yerinde elips şeklinde ve yaklaşık 500 metrekare büyüklüğünde bir bölümde, 20 tane çeşme içeren bir meydan oluşturulmuş. Alanda ayrıca, pazarcı derneğine ait 400 metrekarelik bir çalışma ofisi ile tuvaletler, büfeler, zabıta binası ve güvenlik birimleri olacak. Kurbağalıdere tarafından pazar alanına ulaşımın sağlanabilmesi için 2 adet çelik köprü yapılmış. 100 araçlık otoparkı var.
Yazının Devamını Oku 14 Kasım 2008
Kara Cuma (Black Friday), Amerikalılar’ın her yıl düzenli olarak alışveriş hummasına yakalandığı güne verilen ad. Şükran Günü’nün hemen ertesine rastlıyor. Yani, her kasım ayının dördüncü cumasına... Peki neden başka gün değil de, bugün alışveriş yapmak için deliriyorlar?
Çünkü Noel alışveriş sezonunun resmi olmayan açılış günü olarak da kabul edilen Kara Cuma günü, indirim oranları yüzde 80’i buluyor. Her mağaza, her alışveriş merkezi yılın başka hiçbir zamanı bulunamayacak fırsatlar sunuyor. Bazı dükkanlar sabah 6’da açılıyor, kapılarında uzun sıralar oluşuyor. Bir kere içeri kendinizi attıktan sonra yapmanız gereken hızlı, mücadeleci ve açıkgözlü olmak. Yakaladığınızı atacaksınız sepete.
Böyle mübarek bir günün adının neden "Kara Cuma" olduğu hakkında ise rivayet muhtelif. Fakat en fazla kabul gören teori, 1960’larda Philadelphia’dan çıkmış. O gün herkes işi gücü bırakıp alışverişe koştuğundan ve trafik kilitlendiğinden, trafik polisleri kendi aralarında kara cuma demeye başlamışlar. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, Kara Cuma resmi tatil olmadığı halde, o gün pek çok kişi işi gücü kırıyor.
ABD’de Kara Cuma’nın en şenlikli yaşandığı şehir elbette New York. Sair zamanlarda zaten alışveriş cenneti olan New York’un halini siz bir de o gün düşünün.
Bu şenliğin içinde yer almak, ucuz ama kaliteli alışveriş yapmak, bu sırada da dünyanın en önemli şehirlerinden birini tanımak isterseniz, sırf bu gün için düzenlenen turlar var.
Sizi uçakla New York’a götürüyor, iyi otellerinden birine yerleştiriyor, yarım günlük bir şehir turundan sonra merkezin biraz dışındaki outlet merkezlerine, ünlü 5. Cadde’ye, Macy’s, Bloomingsdale gibi katlı mağazalara rehber eşliğinde götürüyorlar.
Örneğin ETS Tur’un uçağı 25 Kasım’da kalkacak. Bu yıl son cuma, ayın 28’ine denk geliyor. 30 Kasım’da, yani pazar günü geri dönecekler.
ETS, bugüne kadar 3 kez bu turu düzenledi. Artık gelenekselleştiğini söylüyorlar. Elbette ekipte kadınlar ağırlıkta. Tur rehberleri tek ihtiyacınızın büyük ve boş bavul olduğunu söylüyor. Hatta yanınızda getirmenize bile gerek yokmuş. New York’tan ihtiyacınıza göre çok uygun fiyatlarla satın alabilirmişsiniz.
Gelelim meselenin en hayati kısmına; turun iki kişilik odada kişibaşı fiyatı, alan vergisi ve seyahat sigortası dahil 1664 Euro. Amerika turunun fiyatı neden Dolar değil de, Euro üzerinden anlamadım.
Yazının Devamını Oku