Banu Tuna

Ne alırsanız alın ama...

6 Mayıs 2011
Bu hafta Cuma Eki’ni Anneler Günü rehberi gibi hazırladık. İçinde insan öyküleri, alışveriş adresleri, hediye seçenekleri bulacaksınız. Pazar gününü sayfalarımıza bakarak planlayabilirsiniz. Otellerin Anneler Günü hizmetlerini de derledik.

Gelelim hediye seçimi konusuna... O’na hangi hediyeyi alacağınızı siz herkesten daha iyi bilirsiniz, o sizin anneniz. Ama çok rica ediyorum, ne alırsanız alın; ona alın. Yani annenize alıyormuş gibi yapıp da aslında kendinize almayın. Efendim nedir bu kapsamda ele aldığımız ürünler? Mesela ütü, mesela mutfak robotu, mesela tost makinesi...
Tabii hiç bir zarif anne, hediye paketinden ütü çıkınca renk vermez. Sevinmiş gibi yapar, belki gerçekten de sevinir ama hediyenin ona alınmadığını bilir. O ütüyle sadece kendi çamaşırlarını düzleştirecek değil, değil mi? Ya da sabahları sadece kendine tost yapacak değil. Ben zarif bir anne değilim; ben olsam pazar sabahı bir heves açtığım kutudan ütü çıksa, o ütüyü saldırı silahı olarak kullanırım.
 
VİTRİNDE GÖRDÜM

Aslında bu hafta vitrinde görmedim; vitrini gördüm. Modaya yön veren markaları bir araya getiren ve Türkiye’deki tek mağazası İstanbul Kanyon’da bulunan Harvey Nichols’ın yeni vitrinleri epey dikkat çekiyor.
Efsane yönetmen Stanley Kubrick’in Bir Uzay Destanı (A Space Odyssey) filminden esinlenmişler.

AVM’LERDE ANNELER GÜNÜ

En güzel fotoğrafa ödül

Yazının Devamını Oku

Haftalık

1 Mayıs 2011

TELEVİZYON

İşin anahtarı mutsuzluk vaadiymiş

Meğer Behzat Ç.’nin istediği mutluluk değil mutsuzluk vaadiymiş. Malumunuz; hepimizin gerçekten varolduğuna inanmak istediği anti kahraman Behzat Ç., savcı Esra’nın mutsuzluk vaadi karşısında geçen hafta daha fazla dayanamadı ve yelkenleri suya indirdi. Oysa “benden adam olmaz, biz seninle mutlu olamayız” klişesi şimdiye kadar pavyon şarkıcısı Gönül üzerinde de, eski sevgili Bahar üzerinde de işe yaramıştı. Üç kadınla devam eden gerilimli ilişkisi ne olacak derken, savcı Esra, sihirli sözleri bulmayı başardı: “Biz de mutsuz olalım Behzat, ben seninle mutsuzluğa varım.” Buradan tüme varım yöntemiyle ilişkilere dair bir çıkarım yapılabilir mi acaba?

POLİTİKA

Seninki kaç santim

Dünya siyaset sahnesinin tadı tuzu haline gelen İtalyan Başbakanı Berlusconi ile Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Libya ve Tunus’dan akın eden mülteciler sorunu için buluştu. İkili zirvedeki gerilimin, İtalya’nın vize verip herkesi Fransa’ya göndermesi konusunda yaşanacağı sanılıyordu fakat iki lider bunun yerine bir boy savaşına girdi. Avrupa’nın en kısa iki liderinin arasında 4 santim boy farkı bulunuyor. Berlusconi 1.61, Sarkozy 1.65 metre. Kendinden epey uzun Carla Bruni ile evli olan Sarkozy idmanlı olmalı ki, topuk farkıyla savaşı kazanmayı başardı. En az 4.5 santim topuklu Rafael marka ayakkabısıyla Berlusconi’den bir parmak uzun görünüyordu.

İSTİHDAM

Bisiklet Hırsızları gerçek oldu

Yazının Devamını Oku

Obezlere alışveriş eğitimi

28 Nisan 2011
Türkiye’de obez sayısı yaklaşık 20 milyon. Yılda 5 milyar dolar, obezite kaynaklı hastalıkların tedavisine harcanıyor.

60 milyonluk İngiltere’de ise kadınların yüzde 32’si, erkeklerin yüzde 46’sı fazla kilolu. Yine kadınların yüzde 21’i, erkeklerin yüzde 17’si ise obez. İngiliz Sağlık Bakanlığı, 2008’den beri market zincirleri ile işbirliği yapıyor, obeziteyle mücadele kapsamında, vatandaşların sebze-meyveye ulaşımını kolaylaştırmaya çalışıyor. Programa katılan mağazalarda meyve-sebze satışı yer yer yüzde 50 artmış.
Fakat bu yöntem yeterli gelmemiş olacak ki, yeni bir mücadele stratejisi geliştirmişler: Kilolu ailelere 10 haftalık ve ücretsiz market alışverişi eğitimi.
Eğitimler sırasında sadece süper marketlerden neyin alınıp neyin alınmayacağı değil, beslenme ve sağlıklı besinler üzerine de dersler verilecek. Market arabasını sağlıklı ve dengeli bir beslenme için en doğru biçimde doldurma alışkanlığı kazandırılacak. Gıda etiketlerini okuma, yazanların ne anlama geldiğini anlama yolları öğretilecek.
Önce sınıflarda teorik eğitim verilecek, ardından sahaya çıkılacak. Aileler süpermarketlere götürülecek ve sağlıklı gıda alışverişi yapmaları istenecek. Yağlı ve şekerli yiyecekler yerine meyve-sebze alımı teşvik edilecek, abur cuburdan uzak durma alışkanlığı verilecek. Annelere sağlıklı çocuklar yetiştirmek için ne yedirmeleri gerektiği anlatılacak.
Programın ücreti aslında 400 Sterlin. Ancak obezitenin neden olduğu sağlık masrafları bu rakamın defalarca misli olduğundan aşırı kilolu ailelere ücretsiz.
Kesinlikle bizde de denenmesi gereken bir yöntem. Acemi alışverişçi kalmasın, herkes market arabasının başına ehliyetli geçsin.

Son daktilo fabrikası da kapandı

Dünya üzerindeki son daktilo fabrikasının Hindistan’da olduğunu İngiliz basınından öğrendim. Ve maalesef bu fabrika kapanacağını açıklamış.

Yazının Devamını Oku

Dünyanın en çirkin ünlüsü

23 Nisan 2011
O, kimine göre 220 derecede üreyen bir virüs. Kimine göre, dünyayı istilaya gelmiş uzaylılar kadar tehlikeli. Evinin kapısından içeri sokmayan da var, koca bir şehre girişini yasaklayan da. 44 yıllık ömründe Afrika savanasından Moğolistan tundrasına her yere yayıldı. Tüm çirkinliğine rağmen sanat objesi oldu, saldırı silahı olarak kullanıldı, sivil eylemlerin nesnesine dönüştü. Hepimizin balkonunda, bahçesinde bulunan plastik monoblok sandalyelerden bahsediyorum...

Şimdi hayatımızın büyük bölümü oturarak geçiyor ama bir sandalyede oturmak bir zamanlar krallara, imparatorlara tanınan bir ayrıcalıktı ve oturdukları sandalyeye de taht deniyordu.
Sandalyenin avamlaşması, Avrupa’da Rönesans ile oldu. Üst orta sınıf, krallara layık bu konforu evlerine taşıdı. Yıllar içinde orta sınıfın da sandalyede oturmasına izin verildi ve 300 yıl sonra Avrupa’da herkesin oturma hakkı vardı.
Peki dünyanın en ünlü sandalyesi sizce hangisi? Bir taht belki? Michael Thonet’in 1800’lerin ikinci yarısı ile 1900’lerin başında yılda bir milyon tane ürettiği Thonet’ler olabilir mi? Ya da modernist Wassily veya Barcelona sandalyeler? Kesinlikle değil...
Dünyanın en ünlü sandalyesi, şu çirkin, beyaz, plastik monoblok sandalyeler. Evet, sizin de balkonunuzda bir tane bulunan, fiyatı taş çatlasın 10 lira olan, 2.5 kilogram ağırlığındaki sandalye.
Çünkü o bir virüs gibi dünyanın her yerinde. O kadar kanıksanmış ki, en ücra köşeye bile sızdığını fark etmiyoruz. Her gün karşılaşıp baktığımız ama hiç görmediğimiz şey o. Oysa hakkında yazılmış kitaplar var. Bir sanat objesine dönüştüğünün de farkında mıydınız?
Tamamen plastik ilk sandalye, 1965’te İtalyan Joe Colombo tarafından tasarlanmıştı. Evrile evrile bugünkü şeklini alan ilk monoblok’u tasarlayan ise yine bir İtalyan; Vico Magistretti. Selene isimli tasarımı takdir edersiniz ki, bugüne göre çok çok daha estetik.
Magistretti’nin Selene’si elbette bir tasarım objesiydi. Onu endüstriyel bir metaya dönüştüren bir rivayete göre Fransız Allibert Group diğerine göreyse Amerikalı Grossfillex oldu.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un 300 bin dolarlık yeni buluşma noktası

22 Nisan 2011
İstanbul Shopping Fest’te son bir haftaya girdik. Festivalin, alışverişe yüzde 21 canlılık getirdiği söyleniyor. Mağazaların yoğun olduğu her yerde, Ortadoğulu turistlere rastlanıyor. Zaten alışverişi de onlar yapıyor gibi görünüyor. Sokaklarda adım başı Arapça duyuluyor.

Ama şehirde değişen tek şey bu değil.
Festival başlamadan önce, belli başlı cadde ve meydanlara, Shopping Fest logolu portatif vitrinler yerleştirilmişti.
Bunları bazı markalar almış, içine de dev ürünler, resimler, logolar filan yerleştirmişlerdi. Sokak enstalasyonu gibi duruyor bazıları.
İşte bu vitrinler, İstanbul’un yeni buluşma noktaları oldu. Örneğin...
Arkadaşınızla ya da sevgilinizle Taksim’de buluşacaksanız, şöyle noktalar belirlersiniz: Anıtın önü, metronun çıkışı, Fransız Kültür Merkezi’nin önü, tramvay durağı...
Şimdi bu listede bizim vitrinler de var. Taksim’deki vitrin Flo’nun. Bir tane de Koton’un var yanılmıyorsam. Ve insanlar buluşmadan önce şöyle sözleşiyor: Büyük ayakkabıda buluşalım.
Büyük ayakkabı dedikleri, Flo’nun vitrini. Önünde resim çektirenlere bile rastladım. Dev ayakkabının boyu 5, eni 3,5 metre. Topuğunda 150’ye yakın farklı renkte ayakkabı kullanılmış. Akşam hava kararınca daha da renkli bir hal alıyor. Bu arada Flo, bu vitrin için tam 300 bin dolar ödemiş.

Yazının Devamını Oku

Bakırköy’deki AVM enflasyonu

15 Nisan 2011
İstanbul’un son alışveriş merkezi iki hafta önce açıldı; Marmara Forum. Tıpkı Forum İstanbul, Mersin, Trabzon, Ankara, Aydın, İzmir gibi Multi Development Türkiye’nin yatırımı. Bakırköy’de, Veliefendi Hipodromu’nun karşısında.

AVM’nin içine girmeden önce biraz çevresindeki durumdan bahsedelim. Marmara Forum, bir ucundan diğerine otomobille 10 dakikada gidilebilen bir alanda açılan onuncu AVM. İstanbul’un ilk alışveriş merkezi Galleria, Ataköy Plus, Flyinn, Airport, Carrousel, Capacity, Town Center, Kale Center ve Olivium bölgedeki diğer merkezler. Bunlardan Olivium, Airport ile Kale Center birer outlet. Kalanlar üç aşağı beş yukarı aynı markaları çatısı altında toplayan dev kutular. Belki Capacity, marka çeşitliliği bakımından diğerlerinden bir parça ayrılabilir. Burada üst orta sınıfa hitap eden markalardan daha fazla bulunabiliyor.

2 MİLYON KİŞİYE 10 AVM

Birbirine komşu Bakırköy, Bahçelievler, Güngören, Zeytinburnu ve Bağcılar ilçelerinin nüfusları toplamda yaklaşık 2 milyon. Tabii 2009 ve 2010 rakamlarına göre. Yani bölgede yaşayan 200 bin kişiye bir alışveriş merkezi düşüyor. Marmara Forum’un sadece kiralanabilir alanı 135 bin metrekare, demek ki kişi başına sadece burada en az bir metrekare düşüyor. Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre koca İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan ise 6.4 metrekare. Ne diyeyim. Korkuyorum, bir sabah uyandığımda benim evin önündeki küçük yeşilliğe de bir AVM kondurmuş olacaklar diye.
Elbette İstanbul’un AVM’ye doymuşluğundan (yatırımcılar kesinlikle bunun aksini söyleyecektir), tutup da Marmara Forum’u sorumlu tutacak değiliz. Ama küçük bir alanda yaşanan patlama da gözden kaçacak gibi değil.

FORUM MARMARA ALIŞVERİŞ YAPTIRIR

Gelelim yeni AVM’mize... Marmara Forum kocaman bir yer. İlk girdiğimde başa çıkamayacağım sandım. Sanki dolaş dolaş bitmez, mutlaka bir yerler eksik kalır, gözden kaçar gibi geldi. Hala da emin değilim her yeri gördüğümden. Kronometre tuttum, tek bir mağazaya girmeden katta tam bir daire çizmek bile (katları bir tür daire çiziyor) tam 15 dakika aldı. Öyle sallana sallana yürüdüğümü de sanmayın. Düşünün genelde bir AVM’de ya YKM olur ya da Boyner. Burada ikisi birden var.
Hakkını vermem lazım; ferah, alışverişe teşvik eden bir mimarisi var. Yerin altına doğru inen yapılardan değil, yukarı doğru yükseliyor. Bu nedenle de hemen her katı güneş alıyor. İç tasarımı sakin, rafine. Bolca beyaz renk ve ahşap kullanılmış.

BURADA DA PAZAR VAR

Yazının Devamını Oku

Şifresiz EGS (Evliliğe Giriş Sınavı)

9 Nisan 2011
Biliyorum, bu aralar test ve sınav dendi mi herkesin tüyleri diken diken oluyor. Ama korkmayın, burada şifreli hiçbir şey yok “Eşinizi, sevgilinizi yeterince tanıyor musunuz” temalı testlerden çok var. Aşağıda göreceğiniz testi, ayakları yere bastığı için seçtim. Öyle sofistike bazı kavramlardan değil, bir evlilikte dananın kuyruğunun hep koptuğu yerlerden geliyor sorular. Çok basit ama çok gerçek hepsi.
Testi hazırlayan, İngiltere’de yaşayan bir haham, Dr. Jonathan Romain. The Times gazetesine yazdığı mektupta, 12 yıldır çiftleri evlendirdiğini, bunun kendisine büyük tecrübe kazandırdığını söylüyor. Testi bu tecrübeler doğrultusunda hazırlamış. Evlenmek üzere başvuran çiftlerin önüne önce bu testi koyuyormuş.
Nikah dairelerinde yoğunluk yaşanan döneme girmek üzereyiz. Geri dönülmez noktaya gelmeden önce, siz de şu soruları bir cevaplandırın isterseniz. Korkmayın, testten çakarsanız evlilikten vazgeçmek zorunda değilsiniz ama belki dersinize biraz daha çalışırsınız.
Bu arada, soruları birbirinizden ayrı cevaplayın, sonra cevapları karşılaştırın. Cevaplandırmaya istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Ve ilkokul öğretmenimin dediği gibi: Kopya çeken sadece kendini kandırır.

1. En sevdiği yemek hangisi?
2. Bir gün bir kedi ya da köpek almak arzusu var mı?
3. Herhangi bir şeye alerjisi var mı?
4. Sizinle tanışmadan önce hayatının en mutlu anı hangisiydi biliyor musunuz?
5. Şu ana kadar hayatının en mutsuz anı hangisi?
6. Çocuk istiyor mu, kaç tane?
7. Ailesini ne sıklıkla ziyaret ediyor?
8. Evlendikten sonra sürdürmeyi umduğu ne gibi aile gelenekleri, alışkanlıkları var?
9. Hangi tatilleri daha çok seviyor?
10. Tasarruf yapmak gerektiğini mi düşünüyor, yoksa eline geçeni harcıyor mu?
11. Sizin için ona doğum günü hediyesi seçmek kolay mı?
12. Birkaç yıl sonra nerede yaşamak istiyor?
13. Sizin dışınızda, üzerinde en çok kimin etkisi var?
14. En büyük pişmanlığı nedir?
15. Sizden ayrı mı ortak mı banka hesabı açmayı tercih ediyor?
16. Çocuklarınız için nasıl bir eğitim istiyor?
17. Hayalindeki geleceği nasıl tarif ediyor?
18. Hoşlanmadığı bir alışkanlığınız, karakter özelliğiniz var mı?
19. Onda neyi değiştirmek isterdiniz?
20. Sahip olduğu temel değerler neler?

DEĞERLENDİRME:
15 ve üzeri doğru cevap varsa: Şahane, geleceğiniz harika olacak.
9-14 arası doğru cevap varsa: Doğru yönde ilerliyorsunuz ama bağlılık yemini etmeden önce hayatınızla ilgili daha derin konulardan konuşmaya başlamanız lazım.
8’in altında kaldıysanız: Tanıdığınızı sandığınız bu kişiyi gerçekten tanıyana kadar bütün planları askıya alın.

118 küsur pespayeliği

118 özelleştirildiğinden beri, bilinmeyen numara hizmeti verenler mitoz bölünmeyle çoğaldı. Hepsi 118 ile başlıyor, ardına 10, 33, 80, 18 gibi küsuratlar ekleniyor. Bu nasıl bir pazardır, bilinmeyen numaralar hizmeti ne kadar büyük bir ekonomik potansiyel barındırmaktadır bilmiyorum ama kendi aralarındaki rekabet, televizyon ekranlarına reklam olarak yansımaya devam ederse ya kendime, ya televizyona, ya da tüm bunların müsebbibi telefona bir zarar vereceğim.
Yazıya başlamadan evvel reklamların hepsini YouTube’dan bir kez daha izledim, cinlerim tepeme çıktı.
Neden bu reklamlar bu kadar pespaye? Neden reklamlardaki herkes göbek atıyor? İşin içine 9/8’lik ritm, bazı türkücüler, göbeği açıkta ve memelerinin üzerinde birtakım numaralar yazan kadınlar girmezse milletimiz bilmediği numaraları öğrenmeye ihtiyaç duymuyor mu? Ya da bu, ekran başındakileri sersemletip kendi ev numaralarını bile hatırlamayacak hale getirmenin bir yöntemi mi?
Bu şirketler toplanıp, bir pazar araştırması mı yapmışlar, bilinmeyen numaralar hizmetine ihtiyaç duyanların profilini mi çıkarmışlar, bu reklamlar o profile göre mi çekiliyor?
Eğer öyleyse, okuma yazması ilkokul 1 düzeyinde, yüzde 99.9 oranında erkek, hafızası sadece görsel olarak çalışan, şarkılı türkülü olmadıkça pek bir şeye kulak kabartmayan, beğenileri ve estetik algısı gelişmemiş bir grup dışındaki hiç kimse bu hizmete ihtiyaç duymuyor olmalı.
Şeytan diyor otur, telefon rehberindeki tüm numaraları ezberle...
Yazının Devamını Oku

Sapphire’e neden gidilir

8 Nisan 2011
Kesinlikle alışveriş yapmaya değil. Elbette gitmişken alışveriş yapılabilir ama yola sırf burada alışveriş yapmak için çıkmak çok anlamsız. Dört katlı bu mini AVM’nin girişi moda, bir alt katı genç, onun altı pazar, en alt katı ise ev ve teknoloji olarak düzenlenmiş. Mağazaların büyük bölümü çok geniş, dolayısıyla her katta öyle onlarca marka yok. Alternatifler sınırlı. Hatta pek çok sektörün tek bir temsilcisi var.
Girişteki moda katı, Network, Fabrika, YKM gibi çalışan kadın ve erkeklerin ihtiyacını karşılayacak markaları barındırıyor. Genç katı, uygun fiyatlı hızlı moda markalarını biraraya toplamış. Mango, H&M, Koton, LCWaikiki gibi. Rezidans fiyatlarının 1 milyon dolardan başladığı bir yerde kim Adil Işık ya da LCW’den alışveriş yapar merak içindeyim.
Çarşının güneş ışığı alan iki katı var: Giriş ile girişin üstü. Akıllıca bir kararla giriş üstünü yemek katı yapmışlar. Düzenlemesi çok ferah, hatta bir alışveriş merkezinde olduğunuzu unutturuyor. Daha ziyade otel lobisi ya da yeni tabirle lounge gibi. İnsanı yoran bir uğultu da yoktu. Çaresizlikten veya aniden bastıran açlıktan değil, gerçekten burada yemek yemek için gidilebilir. Bunu elbette çevrede çalışan ya da oturanlar için söylüyorum.
Pazar katındaki fikir iyi ama, mükemmel bir maket hissi veriyor. Bir sinema filminin seti gibi. Burada bir Kiler market, Malatya Pazarı, Kafkas Kestane, manav, Kav İstanbul isimli şarap mağazası, çeşit çeşit bal satan bir mağaza ile aktar var. Bir de ikinci bir “food court” yapılmış. En alt katta olduğundan tıpkı Metro City’nin yemek alanı gibi, uğultulu ve hafif klostrofobik. Üst kattaki yemek bölümüne kıyasla daha “halk işi”.
Bu arada, çatıdaki izleme terasına çıkan asansörler ile bilet gişesi, girişin üstündeki yemek bölümünde bulunuyor. Daha çok turistler tarafından ziyaret edileceği düşünüldüğünden, gişenin olduğu tarafa turistik ve hediyelik eşya satan mağazalar konuşlandırılmış. İstiklal Caddesi’nin yerlilerinden Panter Kırtasiye de buraya bir mağaza açmış. Ama o da daha ziyade hediyelik ürünler satıyor.
Netice itibariyle, Sapphire Çarşı beni şaşırttı. Bu her bakımdan rekortmen gökdelende yaşayacak olanları düşününce daha üst-orta sınıf, hatta lüks bir alışveriş ortamı olacağını düşünmüştüm. İç tasarım bu izlenimi veriyor ama marka dağılımı tamamen aksini söylüyor.
Siz de, çatıdan 360 derece İstanbul manzarası görmek için gidebilir (biletler 15 lira), gitmişken alışveriş yapabilirsiniz.

Festivali size mi sandınız

Sapphire Çarşı’da bile tespit ettim ki, bizim alışveriş festivali Ortadoğu ülkelerinden büyük ilgi görüyor. Alışveriş yapan pek çok yabancı turist görüyorum.
Bu durum festivalin sadece yabancılar için olduğuna dair bir algı yaratmış olabilir mi acaba? Aksi halde geçen gün Nişantaşı’nda başıma geleni nasıl izah edebiliriz?
Efendim, mağaza ismi elbette vermeyeceğim ama anlı şanlı markalardan birinin satış görevlisi, Shopping Fest nedeniyle nasıl bir indirim ya da kampanya olduğunu sorduğumda; “Siz neden üstünüze alınıyorsunuz ki, festival yabancı turistler için” dedi. Buyrun bakalım. Sektörün çalışanlarına bile anlatılamamış demek ki festival. Neyse artık kısmetse seneye...

Ayıplı mal ve ayıp mal

Kaç kere söyledim üstünde ne yazdığını bilmediğiniz şeyleri alıp giymeyin diye. Bir ara İstanbul sokaklarında İspanyol De Puta Madre’nin markasının tişörtlerini giyenlerde patlama yaşanmıştı da, ne anlama geldiği, küfür sayılıp sayılmadığı üzerine uzun tartışmalar yaşanmıştı. Hadi şimdi İngilizce’yi artık az çok herkes anlayabiliyor. Önümüzdeki tehlike Çince.
Son haber Antalya’dan. Yönetici Mehmet Çobanoğlu, gitmiş bir mağazadan kazak almış. Kazağın üzerinde Mod Pimp yazıyormuş. Giydiğinde görenler, özellikle de yabancı turistler dalga geçmeye başlayınca uyanmış duruma. Zira mod pimp, İngilizce’den şık pezevenk ya da pezevenk modası diye çevrilebilir.
Çobanoğlu hemen gidip kazağı değiştirmek istemiş ama mağaza yetkilileri kabul etmemiş. Bunun üzerine dava açılmış da kazak öyle geri alınmış. Gerekçe, ayıplı mal satmak. Ayıplı mal, kusuru olan mal demek. Burada söz konusu olan ayıplı değil ama belki ayıp mal olabilir.
Tekrar söylüyorum, üzerinde ne yazdığını bilmediğiniz şeyleri alıp giymeyin.

ORADA NELER OLUYOR

Soyunma kabininde uyuyan adam istiyoruz

Soyunma kabinleri bizde alışveriş eylemenin en az kıymet verilen alanı. Sanırım kimsenin, sırf soyunma kabini yüzünden satın alma eyleminden vazgeçeceğini düşünmüyor mağaza sahibi ya da yöneticileri. Çoğunun askı sayısı, ışıklandırması yetersizdir. Oturacak bir şey bulamayabilirsiniz. En kötüsü ayakkabınızı çıkarmaya korkarsınız, çünkü yerleri çok kirlidir. Sık sık kabinlerin içinde toz yumakları uçuştuğuna şahit olurum. İçinde ayna olmayan soyunma kabinleri bile vardır ki, bunun bir satış stratejisi olduğunu sanıyorum. Sizi zorla dışarı çıkarıyorlar ki, üstünüzdekini beğenmeseniz bile satış görevlisi sizi almaya ikna etsin.
Fotoğraftaki soyunma kabinleri Viyana’da bulunuyor. Küçük jestler ile yaratıcılığın alışverişi eğlenceli hale getirdiğinin ispatı. Uyuyan adam ile şehir manzarası, Park isimli mağazaya ait. Mondscheingasse sokağındaki Park, güncel tasarımcılara ait erkek ve kadın giysileri, aksesuvarları satıyor. Genç tasarımcılara, kendilerini gösterme fırsatı tanıyorlar. Her yerin bembeyaz olduğu bir mekan. Böylece sadece tasarımlara konsantre oluyorsunuz.
Şu romantik havalı soyunma kabininin fotoğrafı ise Ketty Perry’nin en sevdiği mağazalardan birinde, yine Viyana’da çekildi. Viyana’dan çıkıp dünyanın pek çok yerine yayılan Leha Hoschek, geleneksel Avusturya giysilerinden esinlenen elbiseler tasarlıyor. Tarzını kadınsı retro olarak tanımlıyor. Ketty Perry, hani şu 1950’lerden fırlamış Pin Up kızları gibi göründüğü elbiseleri Lena’dan alıyor.
Özetle: Biz de böyle soyunma kabinleri istiyoruz.

FESTİVALDE BU HAFTA

Her çarşamba yüzde 40

Bu ay her çarşamba akşamı addresistanbul’da yüzde 40’a varan indirim var. Evinizin ihtiyaçlarını Latin caz müzik eşliğinde ve daha uygun fiyatlara karşılayabilirsiniz.

Yarışma başladı

Altınbaş, İstanbul Shopping Fest’e özel bir yarışma düzenliyor. Facebook sayfasında Altınbaş’ın gözde koleksiyonlarından İstanbul koleksiyonunu en çok paylaşan kişi koleksiyona ait pırlantalı altın bilekliği kazanıyor.

Galata butiklerinde haftasonu

Yarın ve pazar günü Galata butikleri gece 22.00’ye kadar açık. Atelier 55, içinde bulunan kafede Lilbitz Casual’ın hazırladığı özel bir menü sunacak. Caio dondurmalarının sahibi Govanni dondurma servisi yapacak. Müzikler ise 18.00’den sonar DJ Igal Bicaco’ya emanet edilecek.

VİTRİNDE GÖRDÜM

Retro koleksiyon

Bu yıl Coca-Cola’nın 125. yılı. Bu nedenle Türkiye’de ilk defa lisanslı ürünlerini satmaya başladı. Koleksiyon, retro meraklıları için şekerci dükkanı gibi. Üzerinde kocaman marka logosu bulunan şeyler satın almaktan ya da kullanmaktan hoşlanmam fakat, bunların büyük kısmı pop-art objesi gibi. İçlerinde teneke veya ahşap mutfak eşyaları, kırtasiye malzemeleri, çanta ve tekstil ürünleri var. Üstelik hepsi, yine nostaljik bir kamyonun içinde açılan dükkanda satılıyor. Bu hizmetten yararlanmak için maalesef İstanbul’da olmak gerekiyor çünkü kamyon, temmuza kadar Kanyon AVM’nin B2 katında olacak.
Yazının Devamını Oku