Banu Tuna

Haftalık

14 Ağustos 2011

TERCİHLERGit kendini çok sevdirmeden

Bırakanlar kervanına iki isim daha katıldı. Geçen hafta Teoman müziği, Audrey Tautou oyunculuğu bıraktığını açıkladı. Ardından bir açıklama da Ferhat Göçer’den geldi. Düetlerin aranılan ismi, müzik hayatının sıkıntılarına çocukları için katlandığını, altı yıl sonra bırakıp çiftlik hayatına geçeceğini duyurdu. Şimdi kamuoyu bu altının sırrını merak ediyor. Neden beş veya 10 değil de, altı?

TELEVİZYONDil egzersizi

NTV’nin deneyimli programcılarından Oğuz Haksever, canlı yayında dil egzersizi yaparken yakalandı. Kendisinin İstanbul Adliyesi’ne bağlandığı sırada rejiyle konuşması ekrana yansıdı. Oğuz Haksever o sırada görüntüsünün ekrana yansıdığından habersiz dilini çıkartıp rejiyle “Beni lafa tutma” diye şakalaşıyordu.

GÖRÜNMEZ KAZABir öpücükle hastanelik oldu

Oyuncu Gamze Topuz arkadaşını öpmeye çalışırken burnunu kırdı. İstanbul Cihangir’de karşılaştığı arkadaşını öpmek isterken mesafeyi ayarlayamayan Topuz, arkadaşının elmacık kemiğine burnunu çarptı. Acı içinde yere çöken oyuncu, hastaneye götürüldü. Burnunu kırdığı anlaşılan Topuz, “Üzerimde nazar var sanırım” dedi.

PROTESTOÜlke tarihinin en büyük gösterisi

İsrail’de kirasını ödeyemeyen Daphne isimli bir genç kızın evinden atılması ve Tel Aviv meydanına çadır kurmasıyla başlayan isyan tam bir halk hareketine dönüştü. 400 bin kişi, İsrail tarihinin en büyük protesto gösterisi için meydanlara indi. “Domuz Netanyahu ülkemizi bize geri ver“ sloganları atıldı.

Yazının Devamını Oku

Dört saatte altı aylık temizlik

13 Ağustos 2011
Bu hafta evde temizlik vardı. Enerji temizliği... Sabah 09.00’da başladı, iki saatte biter diyorduk ama tam dört saat sürdü. Eh üç yıldır oturduğun evde ilk kez temizlik yaptırırsan, olacağı budur tabii Space clearing yani mekan temizliği deyince havalı duruyor ama bahsedeceğim şey aslında yüzlerce, hatta binlerce yıllık öğretiler, adetlerle ilgili.
Hayatının bir döneminde herkese uğurlu ya da uğursuz gelen evler, dükkanlar vardır. Yeni bir eve taşınırsınız, birden başınıza küçük kazalar gelmeye başlar ya da işleriniz açılır veya birden evleniverirsiniz. Sokakta bir dükkan vardır, her yıl işletmecisi değişir. Bir bakarsınız market olmuş, sonra pastane, derken manav... Hiçbiri iş yapamaz, kapanır.
Eskiler, üzerinde nazar olduğuna inandıkları evde tuz ve süpürge otu yakarak tütsü yapar mesela. Bunun evdeki sıkıntıyı dağıttığına inanılır. Bir de kırılan hiçbir şeyi evde tutmamayı salık verirler hani. Kenarı kırılan tabağı, bardağı evde tutmayacaksın, atacaksın.
Mekan ya da enerji temizliği, yaşanılan alanlardaki kötü, olumsuz enerjiyi temizlemek için yapılan bir uygulama. Binlerce yıldır kullanılan yöntemlerle sıkışmış, tıkanmış, bloke olmuş enerjileri temizleyerek mekanda yeniliklere yer açtığı iddia ediliyor. Arındırılan mekanın, dolayısıyla da orada yaşayanların enerjisini yükseltiyor.
Bu sıkışmış, olumsuz enerji mekanın kendisinden, çevresinden, konumundan ya da oraya beraberinizde getirdiğiniz mobilya ve aksesuvarlardan kaynaklanabiliyor. Yıllar içinde yaşananların enerjisi mekana ve eşyaya siniyor.
Toptan reddetmiyorum ama bu enerji meselelerine bir miktar mesafeli olduğumu söyleyebilirim. Sebebi; bir kere kenarından kıyısından bulaşınca, kısa süre sonra içinde kendini kaybetme ihtimali barındırması. Enerji konsepti paket program halinde geliyor sanki, bir parçasıyla ilgilenince diğerleri de sökün ediyor. Feng shui’ye merak sarıyorsun diyelim; bir bakmışsın reiki, transandantal meditasyon, auralar, çakralar ve indigo çocuklar peşi sıra gelivermiş. Bu nedenle pozitif bilime sıkı sıkıya tutunmuş vaziyetteyim. Fakat bu, merak etmediğim anlamına gelmiyor.
Aslıhan Ekitmen’in işi, enerji temizliği. Aslında Robert Kolej ve İTÜ mezunu 25 yıllık bir mimar. Bundan birkaç yıl evvel feng shui ve enerji temizliğine ilgi duymaya başlıyor. Yurtdışında eğitimler alıyor ve Spaceworks Danışmanlık diye bir şirket kurup bu yılın başında Türkiye’de uyguluyor.

YİN ENERJİ YÜZÜNDEN MİSAFİR GELMİYORMUŞ

Kendisinden ve yaptığı işten haberdar olunca denemek istedim, randevulaştık. Enerji temizliğinin ne kadar süreceği mekanın büyüklüğü ve içeride biriken enerjinin miktarıyla orantılı değişiyor. Benim ev 90 metrekare olduğundan iki saat civarında sürer dedi başta ama dört saatte ancak bitti. Sorunun daha ziyade metafizik olduğu anlaşıldı. Yani evin inşa edildiği topraktan kaynaklı etkilerden çok, içinde ve çevresinde yaşanılanlardan kaynaklı, olumsuz enerji birikimi varmış. Mekanın inşa edildiği toprağın içinden geçen enerji de sizi etkiliyormuş çünkü. Örneğin yeraltı suları ya da yakındaki elektromanyetik alanlar.
Bakın o dört saatte neler oldu...
Aslıhan Hanım eve girer girmez, “Buraya misafir gelmiyor değil mi?” diye sordu. Evet, gelmiyor ama ben istemiyorum ondan gelmiyor. Değil mi yoksa? Değilmiş. Benim evde yin enerji çok yüksekmiş. Oysa hepimizin bildiği gibi yin ile yang’in dengede olması gerekiyor. Fakat evde yüzde 60 yin enerji var. Yin karanlık, içedönük bir enerji. O yüzden kimse ziyarete gelmiyor. Üstüne üstlük bende de yin enerji yüksek çıkmasın mı? Bundan sonra asosyal olmakla itham edenlere, enerji temizlik raporumu göstereceğim. Benim bir suçum yok.
Temizliğe salondan başladık. Kedinin üzerinden inmediği kanepe, yemek ve kahve sehpasıyla büfede negatif enerji tespit edildi ve temizlendi. Bu arada bunların hepsi eskicilerden aldığım ya da anneannemden hatıra şeyler. Her birinin en az 70 yıllık yükü var yani.
Peki bu tespit ve temizlik nasıl yapılıyor?
Aslıhan Hanım’ın çok fazla alet edevatı yok. Bir sarkaç (pendulum), bir anten (büyük ama ince bir alyan anahtarına benziyor) ve işaretleme için yapışkanlı bantlar. Önce antenle tıkanıklık olan yerleri tespit ediyor (tıpkı Anadolu’da sapanla su arayanlar gibi), yapışkanlı bantlarla yerlerini işaretliyor, sonra sarkaç yardımıyla temizliyor. Tüm bu yaptıklarını benim kedi kocaman gözlerle izliyor. Aslıhan Hanım, temizlik sırasında kendi bedenini, enerjisini kullanıyor. Bu yüzden sık sık öksürük tutuyor, gözleri yaşarıyor, esnemeye başlıyor. Ağlamaya başladığı evler de olmuş.
Böyle anlatınca saçma hatta komik geliyor, değil mi?
Fakat antenin bazı yerlerde sabit durduğunu, bazı yerlerdeyse deli gibi dönmeye başladığını gözlerimle gördüm. Tabii derhal kendimi çimdikleyip içimden üç kez ‘pozitif bilim’ dedim.
Aslında Aslıhan Hanım da başlarda sıkıntı çekmiş. Türkiye’nin en iyi liselerinden birini bitirmiş, mimarlık okumuş, 25 yıl mimarlık yapmış biriyle bu iş yan yana nasıl durur, insanlar ne düşünür diye endişe etmiş. Ama şimdi kafası çok net. Yaptığının, pozitif bilimle ters köşelerde durduğunu düşünmüyor. Ona göre pozitif ve negatif enerjileri göremiyor olmamız, onların var olmadığı anlamına gelmiyor. Onlar da en az bina projeleri, kum ve çimento kadar gerçek.
Şimdi ev, en az altı ay temiz. Temizliğin etkilerini 10 gün içinde hissetmeye başlayacakmışım. Bekliyorum.

KİMLER YAPTIRMALI

Aslıhan Ekitmen’e göre her mekanın yeni de olsa arınmaya, enerji temizliğine ihtiyacı var. Ama yine de bir liste yapmak mümkün:
* Taşındığınızdan beri uykusuzluk çekiyorsanız
* Evinize veya işyerinize bir ek inşa ettiğinizden beri bir şeyler ters gidiyorsa
* Taşındığınız yerde daha önce oturanlar mutsuzluk yaşadıysa veya bu bir işyeriyse iflas ettiyse
* Çalışanlarınız arasında ilişki problemliyse
* Çalışanlarınız sıklıkla istifa ediyorsa
* Yeni işyerine taşındıktan sonra kârınız düşmeye başladıysa
* Mekana girdiğinizde enerjiniz düşüyorsa
* Gözetlendiğiniz hissine kapılıyorsanız
* Mekanda sıklıkla tartışma, fikir uyuşmazlıkları yaşanıyorsa
* Devamlı hasta oluyorsanız
* Çocuklar evin bazı odalarına hiç girmiyorsa
* Evcil hayvanınızın tercih ettiği veya etmediği bölümler varsa

TEMİZLİKTEN SONRA

* Uygulanan mekanı sanki genişlemiş, daha size ait olmuş gibi hissedebilirsiniz.
* Yaşamınızda tıkanıklık yaşadığınız alanlarda açılma ve akış yaşayabilirsiniz. Örneğin maddi bir sorun çözülebilir, daha az nezle olabilirsiniz.
* Hayatınızda bırakmanız gerekenleri bırakarak yeni başlangıçlar yapabilmeniz için temiz bir alanınız olmuş olur. Yeni sayfanızı daha güçlü olarak kolayca açabilirsiniz
* Yaşamınızdaki hedeflerinize daha rahatça odaklanabilir ve daha net düşünebilirsiniz.
* Yaşam enerjiniz yükselir.
* Uykularınız düzelir.
* Karlılığınız artabilir.
* Çalışanlarınız arasındaki ilişkiler düzelebilir.
* Genel olarak daha mutlu bir çalışma ortamı olur.
Yazının Devamını Oku

Tek tuşla polis çağıramayan kadına üç tuşla ambulans mı gelsin

6 Ağustos 2011
Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası’nın genel başkanı Lütfi Şenocak şiddet tehdidi altında bulunan kadının, dağıtılacak çağrı cihazını kullanarak tek tuşla polis çağırabilecek olmasına karşı çıktı. Sayın Lütfi Şenocak, o sizin beğenmediğiniz tek tuşu kadınlar, canını kurtarmak, kocasının elinde ölmemek için kullanacak! Lütfi Şenocak, Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası’nın genel başkanı. Geçen hafta, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in gündeme getirdiği ‘tek tuş’ projesiyle ilgili yaptığı akıllara durgunluk veren açıklamayı duymuşsunuzdur. Şiddet tehdidi altında bulunan kadının, dağıtılacak çağrı cihazını kullanarak tek tuşla polis çağırabilecek olmasına karşı çıktı.
İtirazın nedeni; artık fena halde kabak tadı veren aile ve evliliğin kutsiyeti ezberi. Çatısı altında toplananlardan bazılarının hayatının risk altında olduğu bir kurum nasıl kutsaldır ve savunmaya değerdir çok merak ediyorum. Şenocak, uygulamanın aile birliğini sarsacağını, kaybolan değer yargılarının ve güvenin tamamen yok olacağını, iyi veya kötü birçok meselenin aile içerisinde kalması gerektiğini, dışarıdan müdahalenin uygun olmadığını iddia ediyor. Kol kırılsın ama yen içinde kalsın. Bu noktada kendisine, aileden daha kutsal başka şeylerden bahsetmek isterim.

PEKİ YA YAŞAMA HAKKININ KUTSALLIĞI

Belki de ‘tek tuş’un neden önemli olduğunu anlatabilmek için, onun uzmanlık alanından, yani İslam’dan referanslar vermek lazım. Kendisi eminim, her dinde en kutsal şeylerin başında yaşam hakkı geldiğini anımsayacaktır. Yaşamını devam ettirmek için elinden geleni yapmanın da İslam’da kişinin görevi olduğunu... En azından okuduğum kaynaklar bunu söylüyor.
Sayın Lütfi Şenocak, o sizin beğenmediğiniz tek tuşu kadınlar, canını kurtarmak, kocasının elinde ölmemek için kullanacak. Aksi halde onların tek tuşla çağıramadığı polisi, geride kalan, hatta katledilmelerine şahit olan çocukları, yakınları üç tuşla arayacak.
Siz Türkiye’de kocası tarafından öldürülen kadın sayısının 7 yılda yüzde 1400 arttığını biliyor musunuz? Bilmiyorsanız, kanlar içinde kalmış kadınların fotoğrafını gazete sayfalarında da mı görmüyorsunuz? Gazete okumuyorsanız, televizyondan da mı çalınmıyor kulağınıza?

ZATEN POLİS İLK MERCİ DEĞİL

Şenocak bir de aile içi şiddet durumunda müracaat edilecek kurumlar listesi yapmış. Hakemler (kim bu hakemler), Diyanet İşleri Başkanlığı Aile İrşat Bürosu, Sosyal Hizmetler bünyesinde aile içi eğitim hizmetleri ve en son polis.
Psikoloji ve şiddet kendisinin hakim olduğu bir konu mu bilmiyorum. Doğru kaynaktan bilgi almak için Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son kampanyasının koordinatörü Neşe Hacısalihoğlu’nu aradım. Konunun uzmanı olduğuna eminim ve bakın Neşe ne diyor:
* Kadınlar polisi ilk değil, en son merci olarak kullanıyor. Daha önce aile ve çevreden destek istiyor, imama ya da vaizeye gidiyor, doktora ya da hocaya gidenler de oluyor, çoğu yıllarca belki bir daha olmaz diye affediyor, artık çaresi kalmayıp öldürülmekten korktuğu ya da şiddetten kurtulamazsa kendini öldürmeyi düşündüğü için polisten, mahkemeden ve sosyal hizmetlerden yardım istiyor.
* Korunma kararı alınan ve tek tuşla polisten yardım isteyecek kadınlar, artık aile birliği olamayacak kadar şiddet görmüş ve sağlıksız bir evlilikten ve eşten kurtulmaya çalışanlar.
* Geleneksel aile yapısı kadına eşinin her isteğine itaat etmesini, aile içinde hiçbir şekilde eşit haklara sahip olmadığını, yerini bilmesini, dayak yese de sabretmesini, hiçbir sorununu dışarıya belli etmemesini söylüyor. Bu yapının kadına tanıdığı haklar, erkeğin izin verdikleriyle sınırlı ve şiddet bu yapıda aile içi mesele olarak kalmaya mahkum.

YAPANIN YANINA KAR

* Aile içi şiddet vakalarının bu kadar çok olmasının bir nedeni de şiddet gösterene herhangi bir etkin yaptırım uygulanmaması. Evden uzaklaştırma veriliyor ama denetim yok. İhlal ettiğinde verilen hapis cezası bir başka kanun maddesiyle erteleniyor ya da para cezasına çevriliyor. Yani yaptığı yanına kar kalıyor.
* Şenocak tarafından yapılan başvuru merci sıralaması neye göre belirlenmiş anlamak mümkün değil. İlk sırada belirtilen hakemler kimler? Hangi din görevlisinin psikoloji eğitimi var? Bu güne kadar din görevlileriyle yaptığımız eğitim toplantılarında çoğu “kadın kocasını dinlese, itaat etse böyle şeyler olmaz” şeklinde görüş bildirdi. Ayrıca hem imam hem de vaizelerin katıldığı toplantılarda imamlarla vaizeler arasında bile fikir birliğine varılamadı, kendi aralarında da çok yoğun bir şekilde çatışanlar, o ortamda bile kadınlara alaycı yaklaşanlar oldu.
* Kastedilen eğer muhtarlarsa, Mayıs-Haziran 2011 arasında 320 muhtarla yapılan eğitim çalışmasında hemen hemen hiçbirinin bu konudaki prosedürleri bilmediği, çoğunun bu tür olaylar karşısında ne yapacaklarını şaşırdığı ve genellikle ortalığı yatıştırmaya çalıştıkları ama en çarpıcı olanı, önemli bir kısmının da eşine şiddet uyguladığı belirlendi. İkinci sırada yer alan diyanet işleri aile irşat bürolarında görevlilerin mesleki formasyonları nedir? Hangi eğitim formasyonuyla travma geçirmiş kurban durumundaki insanlarla görüşecekler? Ya da hangi değerlere göre bu ailelere görüş bildirecekler? Eşini ölesiye döven bir erkeğe hangi psikolojik yaklaşıma göre ne tür öneriler sunacaklar?
* Tehdit altında bir kadın için bu aşamalar şu anda uygulamada olanlardan çok daha tehlikeli ve uzun bir süreç anlamına geliyor. Bu da her aşamada kadının yeniden ve yeniden şiddet görmesine neden olabilir. Çünkü erkek açısından da önemli sayılabilecek kişilere karşı kadın tarafından utandırılması söz konusu.
Yazının Devamını Oku

Havarinin mezarı bulundu

31 Temmuz 2011
Denizli’deki Hierapolis (Pamukkale) antik kentindeki kazılarda, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce Romalılar tarafından öldürülen St. Philippus’un mezarı bulundu. Kazılara 32 yıldır başkanlık eden Prof. Dr. Francesco D’Andria, “Henüz mezarı açmadık. Bu buluş Hıristiyan dünyası ve arkeoloji için çok önemli. Hıristiyanlar buraya hacı olmaya gelecek” dedi. Mezarı açmak konusunda acele etseler iyi olur, bir sabah açılmış bulabilirler.

GÖRÜNMEZ KAZA
Elektriğin nereden geleceği belli değil


Yurt genelindeki yüksek gerilim her köşeye sinmiş görünüyor. Ay başında Antalya Konyaaltı plajında duş almak isteyen bir çocuk elektrik akımına kapılıp hayatını kaybetmişti, bu hafta da İzmir Gaziemir’den Fırat Kaya çarpıldı. Fırat’ın hatası, dereye kaçan topunu almak isterken köprü korkuluklarına tutunmak oldu. Korkuluklarda, kaçak çekilmiş bir kablo nedeniyle elektrik vardı. Yedi kez kalbi duran Fırat’ın hayati tehlikesi sürüyor.

GÜZELLİK
Hamamda bayıldılar


Bayburt merkezdeki Çarşı Hamam’da geçen hafta 17 kadın bayıldı, bir kadın hayatını kaybetti. Nedeni, güzelleşme çabası. Kadınların vücuttaki tüyleri dökmek için kullanılan zırnık otundan zehirlendiği sanılıyor.

PROTESTO
Kars’ta yeni heykel krizi


Kars’ta yıkılan İnsanlık Anıtı’nın bulunduğu yere çıkan iki Hollandalı turist, olayı protesto etmek için küçük heykeller bıraktı. 34 yaşındaki Elke Merije ile 32 yaşındaki Wouter Anton, yanlarında getirdikleri alçıdan yapılmış el figürlerini, anıtın kaidesine yan yana dizdi. Turistler hakkında polis inceleme başlattı. Heykelleri de basına poz verdikten sonra Karslı çocuklar aldı. El işaretlerinin ne anlama geldiği henüz belirlenemedi.

ŞEHİRCİLİK
O çukur senin bu çukur benim

Bolu’da geçen hafta otomobiliyle belediyenin açtığı çukura düşünce arkadaşının otomobilini alarak hasta ziyaretine giden İsmail Koç (63), yine belediyenin açtığı başka bir çukura düştü. Emekli memur İsmail Koç, “Aracım tamirde, belediyeden davacı olacağım” dedi.

MİNİ TEST
1. Boşandıklarını duyuran İpek Tuzcuoğlu-Yener Gürsoy çiftinin arasının, kıskançlık yüzünden açıldığı iddia edildi. Eşini kıskandığı söylenen Yener Gürsoy iddialar üzerine ne dedi?
a. Kıskançlık Allah’ın emri, şu boşanma olmasa
b. Seven kıskanır
c. Kıskanç daha çok sever ama kıskanç olmayan daha iyi sever
d. İpek uzun zamandır dağ köyünde yaşıyor, orada en fazla öküzlerden kıskanabilirim

2. “Böyle ağlayabileceğimi hiç bilmezdim.” Bu itirafı kim yaptı?
a. Derya Büyükuncu röportajlarını gördükçe çileden çıkan Nihat Doğan
b. Küçük Sırlar dizisinin ağlama sahnelerinde gerçekten ağlayan Burak Özçivit
c. Hemen her konserinde gözyaşlarına boğulan Volkan Konak
d. Geçen cumartesi divan kurulu toplantısı yapan Fenerbahçe yöneticileri

3. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a göre Norveç katliamı neden yaşandı?
a. Batıda giderek yükselen İslam fobisi nedeniyle
b. Saldırgan Anders Behring Breivik cinnet geçirdiği için
c. İnternette filtre olmadığı için
d. Saldırgan, yeni bir Avrupa ve Ortadoğu yaratmak istediği için

4. Steve Jobs’ın başında bulunduğu, dünyanın en büyük teknoloji şirketi Apple’ın kasasında, dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin bütçe nakit dengesinden daha fazla para var. Miktarı biliyor musunuz?
a. 75.8 milyar dolar
b. 73.7 milyar dolar
c. 81.2 milyar dolar
d. 73.4 milyar dolar

Cevaplar: 1.d, 2.b, 3.c, 4.a
Yazının Devamını Oku

Korsan yayın yaparız

24 Temmuz 2011
CHP’de eylemlerin ardı arkası kesilmiyor. Bu kez de korsan yayın yapmaya karar verdiler. Nedeni; Meclis TV yayınlarına getirilen kısıtlama. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin; “Bu karar, muhalefetin sesinin kısılması projesi, bir sansür. Biz de sansüre karşı korsan TV kuracağız” dedi. Plan şu: Yayınların kesildiği andan itibaren genel kuruldaki partililer cep telefonlarıyla kayıt yapacak; kayıtlar anında internete yüklenecek.

FOTOMONTAJ
İtalya’da en çok tıklanan resim


Bu gördüğünüz, şu anda İtalyanlar’ın internette en fazla tıkladığı resim. Parlamentoda acı ekonomik reçeteyi okurken Ekonomi Bakanı Giulio Tremonti, “Sanki Titanik’teyiz. Ya tam yol seyredeceğiz ya da buzdağına çarpıp batacağız. Üstelik lüks ve birinci mevkideki tüm yolcular kurtulamayacak” dedi. Bunun üzerine ‘Titanik’ filminin ünlü sahnesi Berlusconi ile Tremonti’ye uyarlandı.

MUTLU SON
Pala Yasin serbest


Hakkındaki kararı yanlış anlayınca, hakime hakaret edip tutuklanan ‘Pala Yasin’ lakaplı Yasin Aytekin, 37 gün sonra özgürlüğüne kavuştu. Erzurumlu amatör boksör Aytekin, babasına ait kamyonun aküsünü çalan dört kişiyi yumruklayarak hastanelik etmiş ve gözaltına alınmıştı. Çıkarıldığı mahkemede hakim Hülya Akar, hakkındaki hükmün beş yıl ertelendiğini açıklamış ama Pala Yasin, beş yıl ceza yediğini sanıp “Sizin de mahkemenizin de... Ben bir daha gelmem” diyerek isyan etmişti.

MEDENİ HALLER
Küçük George istemiyorum


Sevgilisi Elisabetta Canalis’ten evlenmek istediği için ayrılan George Clooney, “Hiçbir zaman dünyaya bir junior George getirmeyi düşlemedim. Çocukların yeşil parklarda koşması asabımı bozuyor. Eğer bir gün çocuğum olmasını istersem Brad Pitt’e başvurur ve çocuklarından birini isterim” dedi.

SUÇ VE CEZA
Taze Müslümana kırbaç


Sydney’in banliyölerinden Silverwater’da pazar günü yaşanan bir kırbaçlama olayı Avustralya gündemine bomba gibi düştü. Gece arkadaşlarıyla bir barda eğlendiği söylenen yeni Müslüman olmuş 31 yaşındaki bir erkek, ertesi sabah evine zorla giren dört kişi tarafından yatağından kaldırıldı, yere yatırılıp bir kabloyla 40 kez kırbaçlandı. Saldırganlardan ikisi yakalanırken polis birinin 20 yaşındaki Tolga Çiftçi olduğunu açıkladı.

ASPARAGAS
Çinlilerin sahte Türkiye yaptığı ortaya çıktı


Avusturya’daki Hallstatt isimli kasabadan sonra Apple Store’ların da sahtesini yapan Çinlilerin, ülkenin içlerinde bir de sahte Türkiye yaptıkları ortaya çıktı. Uzaydaki görevinden bu hafta dönen Atlantis’in çektiği dünya fotoğraflarından da görünen ‘çakma Türkiye’, tarihi bağlantıya atfen Çin Seddi’nin yanı başında bulunuyor. Orijinaline tıpatıp benzeyen ülkenin taklit olduğu, eşcinsel hakları için 50 bin kişi sokağa dökülünce ortaya çıktı. İki hafta önce, homofobik bir çakma Türk, eşcinsel komşu istemediğini söylediğinden beri çakma Türkiye’de sular durulmuyordu. Malum; 2011 Türkiye Değerler Araştırması sonuçlarına göre, orijinalinde eşcinsel komşu istemeyenlerin oranı yüzde 84.

MİNİ TEST

1. Nüfus Sayım Bürosu ve BM verilerine göre, 7 milyar’ıncı insan dünyanın hangi ülkesinde doğacak?
a. Hindistan
b. Çin
c. Çin veya Hindistan
d. Türkiye/images/100/0x0/55eb1310f018fbb8f8a95c45

2. Fotoğraftaki binanın özelliği nedir?
a. Tabela kirliliği yaratması
b. Bir özelliği yok ama önündeki Renault, altı aydır orada duruyor
c. Önde görülen beyefendiye tasarım ödülü kazandırması
d. Kütahya Simav’ın en sağlam binası olması

3. Dünyaya dönüşüyle ABD’nin 30 yıllık uzay programını sona erdiren uzay mekiği Atlantis, ne kadar zamandır görevdeydi?
a. 30 yıldır
b. 13 gündür
c. 13 yıldır
d. 30 gündür

4. Nepal hükümeti, geçen hafta yapılan bütçe görüşmelerinde, Everest’in onlarca yıldır ölçülmeyen yüksekliğini yeniden belirleme kararı aldı. ABD, Nepal ve Çin için dağın yüksekliği birbirinden farklı. Nepal’e göre yüksekliği kaçtır?
a. 8448 metre
b. 8850 metre
c. 8844 metre
d. 8980 metre

5. “Kadınlar kristal bardak gibidir; kırılmamalılar.” Bu sözü geçen hafta kim söyledi?
a. Şişecam genel müdürü
b. Kamer Genç
c. Kırdın Kalbimi isimli şarkıyla ünlenen Nihat Doğan
d. Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu

cevap anahtarı: 1.c, 2.d, 3.b, 4.a, 5.d
Yazının Devamını Oku

Çocuğun hasar raporu

23 Temmuz 2011
Önceki hafta, Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), TCK’nin 103/6 maddesindeki ‘Çocuğun cinsel istismarı’ suçunun ağırlaştırılmış şeklinden 15 yıl üstü ceza verilebilmesi için, ruh ve beden sağlığı bozulan mağdurda sürekli ve kalıcı hasarın varlığı kriterleri aranması gerektiğine karar verdi. Kurul, sanık babanın kızına cinsel taciz suçundan aldığı 19 yıl 6 ay hapis cezasını, Adli Tıp raporunda, sürekli ve kalıcı hasarın varlığı belirtilmediği için bozdu.
Demek oluyor ki, kızını taciz eden bir babanın cezasına karar verilirken, taciz edilen çocuğun hasar raporu istenecek. Koruması, gözetmesi, sağlıklı yetiştirmesi gereken çocuğunu, ev dediği çatının altında, aile dediği kurumun içinde taciz eden o babanın ağırlaştırılmış ceza alması için çocukta sadece ‘hasar’ değil, ‘kalıcı hasar’ meydana gelmiş olması şartı aranacak.
Eğer çocuğun ömrü boyunca taşıyacağı, ruhunu kemirecek, geleceğini tamamen başka türlü şekillendirecek kadar zarar görmüş gibi bir hali yoksa, baba o kadar da taciz etmemiş mi sayılacak?
Hangi çocuk, herkesten çok güvendiği babası tarafından taciz edilir de ruh ve beden sağlığı kalıcı olarak bozulmaz?
Hadi diyelim ki böyle bir şey var; aynı eylemden her çocuk aynı biçimde etkilenmiyor. Peki bu babanın yaptığını değiştirir mi? Taciz suçunun cezası eylemin içeriğine değil, mağdura göre mi belirlenecek?

Pampişing’i ihraç etmek mümkün mü

Planking, owling, roof topping ve en son leisure diving... Facebook ile cep telefonu kameralarının yer yer ölümcül sonuçlar doğuran bileşiminden ortaya çıkan fotoğraf çektirme modaları bize kadar geliyor.
Fakat bakıyorum, bunların bazıları bizde yıllardır var. Mesela leisure diving. Bizim çocuklar her yaz sıcaklar bastırdı mı İstanbul’da Boğaz kıyısından ve buldukları tüm kayalıklardan akrobatik hareketler eşliğinde atlamaya bayılırlar.
Planking deseniz, yıllardır televizyon karşısında yaptığımız milli bir spor adeta. Yazın Bodrum ve Çeşme’de buharlaşana kadar şezlongta yatanlar da bir tür planking yapıyor sayılabilir mi?
Gelelim owling’e; erkekler arasında yaygındır ama biz ona çömmek deriz.
İlle de sonuna -ing takısı eklemek ve güncellemek gerekirse, ben sadece bize özel bir iki teklifte bulunmak isterim.
Pampişing: Bilmiyorum tarife gerek var mı? Kadınsanız bikini ya da sutyenle, erkekseniz üstünüz tamamen çıplak çektirebilirsiniz. Fotoğraf makinesi yüzü 45 derece yukarıdan görecek, yüze müstehzi bir ifade verilecek.
Donla diving: Leisure diving’e Türklerin cevabı, yok olmayan bir klasik.
Otobanda çilingiring: Sağa çekilen otomobilin dibinde kurulan sofraya oturanlar yüzünü özellikle yeşile değil, trafiğe döner.
Bana bişey olmazing: Bu başlığın pek çok fotoğrafı olabilir. AIDS olduğunu bile bile bir hayat kadınıyla birlikte olan adam fotoğrafı yerine, kasksız trafiğe çıkan adamı tercih ettik.

Vicdan yükü konser maratonu

Sprinter mısınız, maratoncu mu?
Yaz gelip de İstanbul’da konser sezonu açıldı mı, bu sorunun cevabı hayati önem taşır. “İyi müzik dinleyicisiyim” iddiasında olanların mukavemetinin de iyi olması, maraton koşması gerekir. Yoksa yarı yolda şişer kalırsınız. Haziran başından ağustos ortalarına kadar yorulmadan devam edebilmek gerekir çünkü.
Ben kendini maratoncu sanan sprinter’ım. Konser takipçiliğiyle yaz gelince yayılıp kalan ehli keyif bünye aynı vücutta barınmıyor. Mayıs başında acayip planlar yapıp, temmuz ortasında yan çizmeye başlıyorum. Ama bir de vicdan var ki, susmuyor. “Nankör” diyor, “Bundan 20 sene evvel ancak rüyanda görürdün sen bu grubu” diyor, “Adam 80 yaşına geldi, belki seneye ölecek, dinlemek için son şansın” diyor.
Geçen pazartesi akşamı, Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamındaki Amadou&Miriam konserinde rastladığım herkes, evini ne kadar özlediğinden bahsediyordu. Çoğu, hafta sonu Rock’n Coke Festivali’nde enkaza dönmüştü. Ertesi gün de Paul Simon nöbeti vardı.
Belki de nöbet hissi vermeye başladığında konser kovalamayı bırakmak lazım, bilmiyorum.
Neyse, şimdi gidip Renee Fleming konserine yetişmem lazım.
Yazının Devamını Oku

Haftalık

17 Temmuz 2011

Yılın transferleriTELEVİZYON

Doğuş Grubu’nun yeni sezonda yayına başlayacak ulusal kanalı TVEN, geçen sezon reyting rekorları kıran iki diziyi transfer etti. ‘Muhteşem Yüzyıl’a 39 bölüm için 45 milyon, ‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’ne bölüm başı 400 bin dolar ödenecek. Bundan sonra saray entrikalarını da, anti kahraman polis müdürünün maceralarını da yeni adresinde izleyeceğiz. Kanalın, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ dizisinin de peşinde olduğu konuşuluyor.

Mesafeli arkadaşlıkDEDİKODU

Eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yeni kabineye girememe sebebi olarak, kulislerde arkadaşı Nuray Mert gösteriliyor. Çubukçu, iddiayı yalanladı ancak Mert hakkında “Bunu söylemek istemiyorum ama bir buçuk yıldır kendisinin duruşuyla ilgili aramızda bir mesafe vardı. Ama bunları söylemeyi de ağır buluyorum” dedi.

Sarrazin’e su bile yok
PROTESTO

‘Almanya Kendini Yok Ediyor’ adlı kitabında, ülkede yaşayan Müslümanları eleştiren Almanya Merkez Bankası’nın eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin, başkent Berlin’de, Türklerin yaşadığı Kreuzberg semtinde yoğun tepkiyle karşılandı. Sarrazin’e girdiği Türk restoranında yemek verilmedi. Berlin’deki Türklerin manavlıktan başka bir şey yapmadığı şeklinde daha önce açıklamalarda bulunan Sarrazin’i, pazardaki manavlar ve bazı Alman vatandaşlar da protesto etti. Sarrazin, kendisini protesto eden ve restoranda yemek yemesini istemeyen bir Türk’e “Aşağılık solcu faşist” diye hakaret etti. Restorandan sonra Berlin Alevi Toplumu’na giden Sarrazin, burada da protesto edildi ve içeriye alınmadı.

Un var şeker var helva yokKAMU SAĞLIĞI

Yazının Devamını Oku

Yeni başlayanlar için Dallas

16 Temmuz 2011
1970’lerin sonu 80’lerin başında, masumiyetini henüz kaybetmemiş bir milleti, çevirdikleri entrikalarla ambale edip ekran başına çivileyen Ewing Ailesi geri dönüyor. Yeni nesil Dallas, ABD’de önümüzdeki yaz yayınlanmaya başlayacak. Bize gelmesi de gecikmeyecektir. Fakat eskisi gibi yayın saatinde caddeler, sokaklar boşalır mı bilmem. Çünkü geçen 30 yılda biz de feleğin çemberinden geçtik. J.R’ın şeytanlıkları, gündelik hayatımızda olup bitenlerin yanında amatör işi bile kalabilir (bkz. gazete manşetleri ve 3. sayfa haberleri). Yine de bugün 20’lerinde olan nesil için avcı hikayesine dönen bu efsaneyi hatırlamak lazım

Televizyon esprileri, insana yaşlandığını hatırlatan şeyler. Öyle 50’leri, 60’ları bulmanıza da gerek yok. Eğer 30’ların ikinci yarısındaysanız, nüfusun yarısının 29.2 yaş altında olduğu ülkemizde her gün birilerinin size ‘teyze’ ya da ‘amca’ diye seslendiğini duyabilirsiniz. Bu densizler, teyzelerin ve amcaların yaptığı televizyon kaynaklı bazı esprilerden bir şey anlamayıp bön bön bakarlar bir de.

AKBANK’A MI GİDİYORSUN

Örneğin Bo Derek esprisini anlayıp gülenlerin sayısı hızla azalıyor (30 yaş altı okuyucu için not: Bo Derek 1956 doğumlu bir anneanne! ABD’li bir oyuncudur. Bolero adlı filmde, sahilde ıslanıp üzerine yapışan beyaz bluzuyla efsane olmuştur. Yağmurda ıslanınca Bo Derek olmak terimi dilimize bu filmle yerleşmiştir). İletişim kuramama durumunda ‘Akbank’a mı gidiyorsun’ esprisi yapanları da koruma altına almak gerekir ki, sayıları kelaynaklarla yarışır.
Diyeceğim o ki, espri yapacaksanız, yaşıtlarınızın yanında yapın. Aksi halde kendinizi fena halde demode hissedebilirsiniz.

ORTALIK DALLAS’A DÖNMÜŞ

Bir de ‘Ooo, ortalık Dallas’a dönmüş’ teşbihi vardı bir zamanlar. Entrika ve dedikodunun tavan yaptığı, kimin kimle birlikte olduğunun karıştığı ortamlar için kullanılırdı. Nitekim Dallas’la aynı dönemden kalma kötü adam Nuri Alço, geçen yıl verdiği bir mülakkatta Aşk-ı Memnu dizisi için “Dallas’a döndü” beyanatında bulunmuştu.
Evet, sonunda sadede geldik: Dallas.
Kökler, Beyaz Gölge, Küçük Ev, Kaçak ve Dallas... Türkiye’de hemen hemen aynı dönemde yayınlanan bu diziler, koca bir ülkenin tek kanallı dönemden kalma çocukluk anıları gibi; dünyayı keşfetme, şaşkınlık, merak yıllarına dair iz bırakan şeyler. Tekrar yayınlansalar belki yüzlerine bile bakmayız. Ama Dallas tekrar yayınlanacak.

SOUTHFORK ÇİFTLİĞİ DURUYOR

Önümüzdeki yaz, yeni bölümleri ABD’de gösterime giriyor. J.R (Larry Hagman), Bobby (Patrick Duffy) ve Sue Ellen (Linda Gray) yeni dizinin kadrosunda da var. Pamela’nın (Victoria Principal) yerine, Bobby’nin yeni karısı Ann girmiş.
Southfork Çiftliği olduğu gibi duruyor, aile aynı çiftlikte yaşıyor. Yazı arası merak: Ev ahalisi salonda toplandığında selamlaşma babında yine tek tek birbirlerinin ismini sayacak mı acaba?
Rekabet bu kez J.R’ın oğlu John Ross Ewing III ile Bobby’nin evlatlık oğlu Christopher arasında yaşanıyor. Ana kadroda kız arkadaşları Rebecca ile Elena da var.

BABASINA BAK OĞLUNU AL

Oğlanlar görevi babalarından devralmış görünüyor; JR’ın oğlu hırslı ve girişken, Bobby’nin oğlu sağduyulu ve temkinli. Sevgilileri de Sue Allen ile Pamela’nın versiyonları gibi. İnternette yayınlanan fragmanlarda Sue Ellen’ın elinde viski kadehi göremedim, sanırım o da zamanın ruhuna uyup wellness tarikatına katılmış. Oysa, içkinin ayarını kaçıran kadınlara yönelik ‘Bakıyorum Sue Ellen olmuşsun’ esprisi de yapılırdı.
Bobby yeniden evlenmiş, ‘ideal gelin’ Pamela’nın başına tam olarak ne geldiğini bilmiyoruz. Son yayınlanan bölümlerde ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı ama ölüp ölmediğini öğrenemedik diye hatırlıyorum. Yazık, onun da başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmiştir, zira geçirdiği trafik kazasında arabasıyla bir petrol tankerine çarpıp yanmıştı.
Bir de hatırlıyorum, o dönem her anne, kızına Bobby gibi bir koca isterdi.
Acaba Yalan Rüzgarı ya da Hayat Ağacı’nın da yeni bölümlerini çekerler mi?

KARAKTERLERE GERÇEK KİŞİ MUAMELESİ

Dallas’ın yayınlandığı geceler (pazar-TRT 1), gerçekten sokaklar boşalırdı. Gerçi o yıllarda nüfus 74 milyon olmadığından ve bu nüfusun yüzde 70’i şehirlerde yaşamadığından sokakları boşaltmak şimdiki kadar zor değildi. J.R.’ı Kim Vurdu bölümü yayınlandığı gece mecliste milletvekili kalmadığı rivayet edilir. Dizi bu kadar sevilince, karakterlere de gerçek kişi muamelesi yapılırdı. Bakınız bir örnek:

ACABA PAM HAKLI MI

Dallas’ta gözlerimize inanamadık. Bobby kendini işine verince, eşini işi uğruna ihmal etmeye başlayınca, Pamela’nın o yakışıklı gazetecinin kollarına atılmasına ramak kalmıştı. Pam acaba böyle davranmakta haklı mıydı? Sorumuzu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Özcan Köknel’e yönelttik. Şöyle yanıtladı: “Tek kelimeyle Pamela haksızdır.” (TV’DE 7 GÜN arşivinden - 22 Haziran 1981)
Yazının Devamını Oku