Önceki hafta, Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), TCK’nin 103/6 maddesindeki ‘Çocuğun cinsel istismarı’ suçunun ağırlaştırılmış şeklinden 15 yıl üstü ceza verilebilmesi için, ruh ve beden sağlığı bozulan mağdurda sürekli ve kalıcı hasarın varlığı kriterleri aranması gerektiğine karar verdi.
Kurul, sanık babanın kızına cinsel taciz suçundan aldığı 19 yıl 6 ay hapis cezasını, Adli Tıp raporunda, sürekli ve kalıcı hasarın varlığı belirtilmediği için bozdu. Demek oluyor ki, kızını taciz eden bir babanın cezasına karar verilirken, taciz edilen çocuğun hasar raporu istenecek. Koruması, gözetmesi, sağlıklı yetiştirmesi gereken çocuğunu, ev dediği çatının altında, aile dediği kurumun içinde taciz eden o babanın ağırlaştırılmış ceza alması için çocukta sadece ‘hasar’ değil, ‘kalıcı hasar’ meydana gelmiş olması şartı aranacak. Eğer çocuğun ömrü boyunca taşıyacağı, ruhunu kemirecek, geleceğini tamamen başka türlü şekillendirecek kadar zarar görmüş gibi bir hali yoksa, baba o kadar da taciz etmemiş mi sayılacak? Hangi çocuk, herkesten çok güvendiği babası tarafından taciz edilir de ruh ve beden sağlığı kalıcı olarak bozulmaz? Hadi diyelim ki böyle bir şey var; aynı eylemden her çocuk aynı biçimde etkilenmiyor. Peki bu babanın yaptığını değiştirir mi? Taciz suçunun cezası eylemin içeriğine değil, mağdura göre mi belirlenecek?
Pampişing’i ihraç etmek mümkün mü
Planking, owling, roof topping ve en son leisure diving... Facebook ile cep telefonu kameralarının yer yer ölümcül sonuçlar doğuran bileşiminden ortaya çıkan fotoğraf çektirme modaları bize kadar geliyor. Fakat bakıyorum, bunların bazıları bizde yıllardır var. Mesela leisure diving. Bizim çocuklar her yaz sıcaklar bastırdı mı İstanbul’da Boğaz kıyısından ve buldukları tüm kayalıklardan akrobatik hareketler eşliğinde atlamaya bayılırlar. Planking deseniz, yıllardır televizyon karşısında yaptığımız milli bir spor adeta. Yazın Bodrum ve Çeşme’de buharlaşana kadar şezlongta yatanlar da bir tür planking yapıyor sayılabilir mi? Gelelim owling’e; erkekler arasında yaygındır ama biz ona çömmek deriz. İlle de sonuna -ing takısı eklemek ve güncellemek gerekirse, ben sadece bize özel bir iki teklifte bulunmak isterim. Pampişing: Bilmiyorum tarife gerek var mı? Kadınsanız bikini ya da sutyenle, erkekseniz üstünüz tamamen çıplak çektirebilirsiniz. Fotoğraf makinesi yüzü 45 derece yukarıdan görecek, yüze müstehzi bir ifade verilecek. Donla diving: Leisure diving’e Türklerin cevabı, yok olmayan bir klasik. Otobanda çilingiring: Sağa çekilen otomobilin dibinde kurulan sofraya oturanlar yüzünü özellikle yeşile değil, trafiğe döner. Bana bişey olmazing: Bu başlığın pek çok fotoğrafı olabilir. AIDS olduğunu bile bile bir hayat kadınıyla birlikte olan adam fotoğrafı yerine, kasksız trafiğe çıkan adamı tercih ettik.
Vicdan yükü konser maratonu
Sprinter mısınız, maratoncu mu? Yaz gelip de İstanbul’da konser sezonu açıldı mı, bu sorunun cevabı hayati önem taşır. “İyi müzik dinleyicisiyim” iddiasında olanların mukavemetinin de iyi olması, maraton koşması gerekir. Yoksa yarı yolda şişer kalırsınız. Haziran başından ağustos ortalarına kadar yorulmadan devam edebilmek gerekir çünkü. Ben kendini maratoncu sanan sprinter’ım. Konser takipçiliğiyle yaz gelince yayılıp kalan ehli keyif bünye aynı vücutta barınmıyor. Mayıs başında acayip planlar yapıp, temmuz ortasında yan çizmeye başlıyorum. Ama bir de vicdan var ki, susmuyor. “Nankör” diyor, “Bundan 20 sene evvel ancak rüyanda görürdün sen bu grubu” diyor, “Adam 80 yaşına geldi, belki seneye ölecek, dinlemek için son şansın” diyor. Geçen pazartesi akşamı, Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamındaki Amadou&Miriam konserinde rastladığım herkes, evini ne kadar özlediğinden bahsediyordu. Çoğu, hafta sonu Rock’n Coke Festivali’nde enkaza dönmüştü. Ertesi gün de Paul Simon nöbeti vardı. Belki de nöbet hissi vermeye başladığında konser kovalamayı bırakmak lazım, bilmiyorum. Neyse, şimdi gidip Renee Fleming konserine yetişmem lazım.