Böylece Namık Kemal’in yazdığı Vatan Yahut Silistre’nin Abdullah Çavuş’unu da anmış olduk. Onun da iki lafından biri ‘kıyamet mi kopar’ diye biter ya!
Evet, Ortaöğretim Kurumları Yönetmelik taslağından bahsediyorum. Hani, yeni çocuk gelinlere yol açmasından korkulan taslaktan...
Demem şu; Milli Eğitim Bakanı gündeme getirenleri kasıtlı muhalefet yapmakla itham ediyor fakat körü körüne muhalefet peşinde değilim, anlamaya çalışıyorum.
Ömer Dinçer, taslakla ilgili haberi okuduğumuzda darlanan içimiz ferahlasın diye, çocuk yaşta evliliğin hukuken mümkün olmadığından, zaten Medeni Kanun’un bunu engellediğinden de bahsetti. Ama işte hukuken mümkün olmayan pratikte mümkün olabiliyor maalesef. Yoksa Türkiye’nin ‘çocuk gelinler’ diye bir sorunu hiç olmazdı. Oysa var.
YÜZDE 28 EVLİ ÇOCUK
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Araştırması ve TÜİK verilerinden yararlanarak hazırlanan rapora göre, Türkiye’de 181 bin 36, İstanbul’da ise 24 bin 934 çocuk gelin var. Yani 18 yaş altı çocuk evlilik oranı ortalaması yüzde 28.2. Diyarbakır’da bu oran yüzde 50’ye çıkıyor. Türkiye genelinde 12-14 yaş arası 10 bin gelin olduğu tahmin ediliyor. Şanlıurfa Barosu Çocuk Hakları Komisyonu’nun ‘Çocuk Anneler’ araştırmasına göre, 2010’da şehirdeki geçen 21 bin 91 doğumdan 712’si çocuk anneler tarafından gerçekleştirildi.
Ben değil, rakamlar söylüyor. Demek ki Medeni Kanun, çocuk evliliklerini önleyemiyor. Eğitim, bu konuda başarılı, kız çocuklarının evlendirilmesini öteleyebiliyor. Kızlar eğitimde kaldıkça, evlendirilme ihtimali azalıyor. Bu bizzat Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in ifadesi.
EN ÖNEMLİ TEDBİR EĞİTİM
1. Geçen hafta bir 2023 hedefi daha açıklandı. Neydi?
a. İETT reklamındaki kadar boş ve rahat metrobüs seferleri yapmak
b. Boğaz’a 4. köprü inşa etmek
c. Uzaya gitmek
d. Kadın cinayetlerini sıfırlamak
2. Mısır Parlamentosu’nun gündeminde ne vardı?
a. Piramitlerin inşasına yeniden başlamak
1. Emniyet Genel Müdürlüğü biber gazı kullanımıyla ilgili hangi açıklamayı yaptı?
a. Evet, biraz göz yakıyor ama sonra çok güzel bir parlaklık veriyor
b. Merkezde birbirimize hep sıkıyoruz, sorun yok
c. Sıkmayalım da saklayalım mı
d. Kullanan personelimiz üzerinde bugüne kadar kalıcı zarar meydana getirmedi
2. Bu yıl öykü dalında verilen Aydın Doğan Ödülü'nü kim aldı?
a. Selim İleri
b. Nedim Saban
Hafta başında Elizabeth Ray’den bir e-posta aldım. Yanlış anlaşılmasın ‘bizim Elizabeth’ filan değil, kendisini tanımam. Elizabeth, NOM’un halkla ilişkilerinden sorumlu. NOM; ABD menşeili bir organizasyon. Evliliğin sadece bir kadınla bir erkek arasında olabileceğini savunan muhafazakâr Hıristiyanlardan oluşuyor. Organizasyonun hedefinde bu aralar hepimizin bildiği, uluslararası kahve zinciri Starbucks var. Firmayı Tanrı’ya sırtını dönmek ve şeytanla işbirliği yapmakla suçluyorlar. Hatta bir boykot kampanyası başlattılar. Sebep?
Yo yo, küreselleşme karşıtı ya da anti-emperyalist bir dertleri yok. Onların sıkıntısı eşcinsellere evlenme hakkı verilmesi. Starbucks da ‘Altı büyük boy kahve alan eşcinsel çiftleri kendi elimizle evlendiriyoruz’ demiş değil lakin, bu konuda taraf olduğunu açık açık beyan etti.
ABD’de eşcinsel evlilikleri onaylayan yedinci eyalet, 13 Şubat’ta Washington oldu. 7 Haziran’dan itibaren nikâhlar kıyılmaya başlanacak. Tabii bu arada muhalifler yeteri kadar imza toplayıp referanduma gidilmesini istemezse.
30 ülkede 6 bine yakın şubesi bulunan Starbucks, tüm bu süreç boyunca eşcinsellerin yanında durdu, evlenmelerine onay verilmesi için yapılan kampanyalara katıldı. Hatta markanın CEO’su Howard Schulz, farklılıkların saygı görmesine taraftar olduklarını, bu nedenle eşcinsel evliliklere onay verilmesinin Starbucks felsefesinin merkezinde bulunduğunu ifade etti.
BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL ELIZABETH BANA NİYE MAIL ATTI
Boykotu başlatan işte bu oldu. NOM, Mart ayında boykot çağrısı yaptı ve imza kampanyasına başladı. Kampanyanın adı ‘Dump Starbucks’; yani ‘Starbucks’ı Terk Edin’. Ancak şu ana kadar hepi topu 25 bin imza toplayabildiler. Baktılar ABD’den iş çıkmayacak, bari Müslümanları ve koyu Katolikleri galeyana getirelim dediler herhalde ki, Elizabeth bana mail attı.
Şöyle diyor mektubunda:
1. Uzaya gidecek ilk Türk belli oldu. Adını duydunuz mu?
a. Mustafa Topaloğlu
b. Turist Ömer
c. Banu Alkan
d. Ahu Aysal
2. Aşağıdakilerden hangisi, geçen hafta kaybettiğimiz usta oyuncu Ekram Bora'nın rol aldığı filmlerden değildir?
a. Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu
b. Gurbet Kuşları
Neşeli, sıkıntılı, gergin, huysuz, umutsuz, idealist, heyecanlı, öfkeli, melankolik, uyumsuz... İnsanın bin bir türlü hali var. Bir de ‘sinemadan çıkmış insan’ var. Bu türden bahsedilen ilk yazılı kaynak, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanı. Hatta adını koyan da odur.
Sinemadan çıkmış insan, yukarıda saydıklarımın hepsi olabilir ya da daha fazlası. Ömrü, kelebekten bile kısadır ama ait olduğu yaşamın onu kendine getirmesi fazla uzun sürmez.
Kısa ömrü, karanlık salondan çıkıp dışarıda akıp giden kalabalığa iki saatlik bir moladan sonra yeniden karıştığında başlar. En fazla bir-iki saatliğine de olsa, az önce o salona giren kişi değildir artık. Her seferinde başka biri çıkar içeriden: Bir seri katil, yıllarca tacize uğramış bir erkek çocuğu, hayatının aşkını bulmuş bir kadın, devrimi ateşlemiş bir idealist, bir savaş kahramanı, bir şampiyon, ödüllü bir yönetmen belki.
Kalabalığın arasına karışır ama ruhu orada değildir. Sokakta bir yabancı gibi yürür. Her şeye muktedir olabilir ya da her şeyini kaybetmiş... En kötü ruh halinde dahi olsa, kısa bir süre için onu korumak, o hale tutunmak ister. Sinemadan çıkmış insan için katarsis budur.
Kendisi de daha önce ‘sinemadan çıkmış insan’ olmuş biri onu hemen tanır. Tanımayanlar da karşıdan gelen bu kadında ya da adamda bir tuhaflık olduğunu fark eder. Sokaktakilerin geri kalanıyla uyumsuzdur çünkü, yüzünde sanki bir hikaye saklıdır. Çaktırmadan süzmesi ondandır.
Bir habitatı da vardır sinemadan çıkmış insanın. AVM sinemalarında fazla yaşamaz mesela. Parlak vitrinlerin, yürüyen merdivenlerin arasında ölmesi fazla uzun sürmez. Onun başıboşluğa, sokağa ihtiyacı vardır.
İstanbul Film Festivali’nin ilk haftası bitti, önümüzde bir hafta daha var. Festivalde tam 200 film gösteriliyor. Demek ki, birkaç saatliğine de olsa 200 farklı kişi olabilirsiniz. Bir haftanız var, bir bilet alın, siz de ‘sinemadan çıkmış insan’ olun.
Evinizi başkası temizliyorsa işveren olduğunuzu unutmayın
1. Geçen hafta Antik A.Ş tarafından düzenlenen müzayedede Erol Akyavaş'ın En-El Hak isimli tablosu 'Türk çağdaş sanatının en pahalı tablosu' rekorunu egale etti. Diğeri kime ait biliyor musunuz?
a. Fikret Mualla
b. Burhan Doğançay
c. Ömer Uluç
d. Mehmet Güleryüz
2. "Blue jean gibi kadınım, her şeyin altına uyarım" sözünü geçen hafta kim söyledi?
a. Huysuj Virjin
b. Harika Avcı