Paylaş
Neşeli, sıkıntılı, gergin, huysuz, umutsuz, idealist, heyecanlı, öfkeli, melankolik, uyumsuz... İnsanın bin bir türlü hali var. Bir de ‘sinemadan çıkmış insan’ var. Bu türden bahsedilen ilk yazılı kaynak, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanı. Hatta adını koyan da odur.
Sinemadan çıkmış insan, yukarıda saydıklarımın hepsi olabilir ya da daha fazlası. Ömrü, kelebekten bile kısadır ama ait olduğu yaşamın onu kendine getirmesi fazla uzun sürmez.
Kısa ömrü, karanlık salondan çıkıp dışarıda akıp giden kalabalığa iki saatlik bir moladan sonra yeniden karıştığında başlar. En fazla bir-iki saatliğine de olsa, az önce o salona giren kişi değildir artık. Her seferinde başka biri çıkar içeriden: Bir seri katil, yıllarca tacize uğramış bir erkek çocuğu, hayatının aşkını bulmuş bir kadın, devrimi ateşlemiş bir idealist, bir savaş kahramanı, bir şampiyon, ödüllü bir yönetmen belki.
Kalabalığın arasına karışır ama ruhu orada değildir. Sokakta bir yabancı gibi yürür. Her şeye muktedir olabilir ya da her şeyini kaybetmiş... En kötü ruh halinde dahi olsa, kısa bir süre için onu korumak, o hale tutunmak ister. Sinemadan çıkmış insan için katarsis budur.
Kendisi de daha önce ‘sinemadan çıkmış insan’ olmuş biri onu hemen tanır. Tanımayanlar da karşıdan gelen bu kadında ya da adamda bir tuhaflık olduğunu fark eder. Sokaktakilerin geri kalanıyla uyumsuzdur çünkü, yüzünde sanki bir hikaye saklıdır. Çaktırmadan süzmesi ondandır.
Bir habitatı da vardır sinemadan çıkmış insanın. AVM sinemalarında fazla yaşamaz mesela. Parlak vitrinlerin, yürüyen merdivenlerin arasında ölmesi fazla uzun sürmez. Onun başıboşluğa, sokağa ihtiyacı vardır.
İstanbul Film Festivali’nin ilk haftası bitti, önümüzde bir hafta daha var. Festivalde tam 200 film gösteriliyor. Demek ki, birkaç saatliğine de olsa 200 farklı kişi olabilirsiniz. Bir haftanız var, bir bilet alın, siz de ‘sinemadan çıkmış insan’ olun.
Evinizi başkası temizliyorsa işveren olduğunuzu unutmayın
Fatıma Aldal 46 yaşındaydı. Ömrünün son 20 yılında, evlere temizliğe giderek sağlamıştı geçimini. Evliydi, çocukları vardı. Geçen sene tam da bu zamanlar, İstanbul Maltepe’de temizliğini yaptığı evlerden birine gitti yine. Cam silmek için pencerenin pervazına çıktı. Sürgülü çerçeve bir anda yerinden oynadı. Fatıma, elinde kalan çerçeveyle dördüncü kattan beton zemine çakıldı, öldü.
Bundan 10 yıl önce de aynı evin aynı penceresinden, yine cam silmek için pervaza çıkmış bir kadın düşmüştü. Ama o zaman zemin çimdi, kadın birkaç kırıkla kurtulmuştu.
Gülseren Günay’a ait o dairenin bir ev değil de, holding ofisi olduğunu düşünün. Temizlik işçisi, cephe temizliği sırasında, alınmayan güvenlik önlemlerinden ötürü düşüp hayatını kaybediyor. Bir defa buna ‘iş kazası’ denirdi. Üstelik aynı holdingde benzer bir kaza daha yaşanmış. İdeal bir durumda o iş yerine müfettişler gider inceleme yapardı. İlk kazadan sonra güvenlik önlemleri artırılırdı. Buna rağmen ikinci kaza meydana gelirse şirkete cezai işlem uygulanır, işçinin ailesine tazminat ödenirdi. Zaten o işçi de sigortalı olurdu.
Ama Fatıma sigortalı değildi. Çünkü yasa buna izin vermiyor. Gündelikçi olarak çalışmaya başladığı gün sigortalansa, şimdiye çoktan emekli olurdu. Fatıma sigortalı değildi, çünkü Sosyal Sigortalar Yasası’na göre, 30 günden fazla çalışmak yani süreklilik şartıyla ev işçisi sigorta kapsamına alınıyor. O da haftanın neredeyse her günü çalışıyordu ama farklı işverenlerin evinde...
İşveren hakkında ‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan dava devam ediyor. İmece Kadın Sendikası, olayın bir ‘iş cinayeti’ olarak ele alınmasını istiyor. Onların başvurusuyla ilk kez böyle bir kazada iş müfettişi görevlendirildi, hazırlayacağı rapor bekleniyor. İmeceli kadınların talebi, hükümetin, ev işçilerine insanca çalışma şartlarının sağlanması için bir an önce İLO C 189 Sözleşmesi’ni imzalaması. Fatıma’nın davası da bu yüzden çok önemli. Bu davayı kazanırlarsa, evlere temizliğe giden pek çok kadının sosyal haklar kazanma ihtimali doğacak.
Fatıma Aldal, iş yerinde çalışırken, işverenin almadığı güvenlik önlemlerinden ötürü, bir iş kazasında can verdi. Bunu unutmamak lazım.
Türkiye’de geçimini evlere temizliğe ya da çocuk-yaşlı bakmaya giderek sağlayan milyonlarca kadın var. Belki sizinki de o evlerden biri. Demek ki işverensiniz. O insanın güvenliğinden, insanca çalışma koşulları sağlanmasından sorumlusunuz. Buna sizi şimdilik sadece vicdanınız zorlayabilir belki ama İmeceli kadınların çabası sonuç verirse, yasal güvenceler de getirilecek.
Paylaş