Bahar Çuhadar

Hane halkı ekran başına, oyun başlıyor!

23 Mayıs 2020
Klasikler, kolajlar, bir daha asla tekrarı olamayacak türden işler... Bu hafta listemizde, bayram boyunca maaile izleyebileceğiniz dört oyun var.

Şekspir Müzikali
Oyun Atölyesi
Haluk Bilginer şarkı söylediği anda içinizde bir şeyler kıpırdamaya başlayacak, “Keşke şu an salonda olsaydım!” diyeceksiniz! Oyun Atölyesi’nin 2009 yapımı müzikali bir erkeğin doğumdan ölüme yaşamını yedi ayrı dönemde, Shakespeare’in söyledikleriyle, Tolga Çebi’nin özgün müzikleriyle anlatıyor. Haluk Bilginer’i izlemek ayrı, oyunun ‘soykarısı’ dört kadın oyuncuyu takip etmek ayrı bir heyecan veriyor. Sahnenin gerisinde canlı müziği icra eden ve seyirciyi farklı türler arasında bir küçük yolculuğa çıkaran müzisyenlerse ayrı güzel. Kemal Aydoğan’ın rejisiyle, eğlenceli bir iş. 110 dakika. tiyatrolar.com.tr/tiyatro/7-sekspir-muzikali

Keşanlı Ali Destanı
Eskişehir B.B. Şehir Tiyatroları
Türkiye tiyatrosunun bir numaralı klasiği diyebileceğimiz ‘Keşanlı Ali Destanı’nı Eskişehir Belediye Tiyatrosu yorumuyla, Kazım Akşar yönetiminde izleyebilirsiniz. Haldun Taner’in 60 yıl önce kaleme aldığı incelikli eseri bugün hâlâ, günümüz Türkiye’si için taptaze eleştiriler sunuyor. 2011 yapımı oyun; kalabalık kadrosu, müzikleri, koreografisiyle epik tiyatroya şık bir örnek... 130 dakika. youtube.com/watch?v=Z5wYawBvk2Q&feature=youtu.be

Nâzım’a Armağanİstanbul Tiyatro FestivaliTekrarı olmayacak türde bir buluşma... Sahnede, dillerinde ve bedenlerinde Nâzım’ın dizeleriyle; Yıldız Kenter, Ayla Algan, Zeliha Berksoy, Jülide Kural, Zuhal Olcay, Tilbe Saran, Sema Moritz, Zeynep Tanbay, Işık Yenersu ve Genco Erkal var. Tasarımını ve rejisini Genco Erkal’ın, müzik direktörlüğünü Selim Atakan’ın üstlendiği bu özel proje, Nâzım Hikmet’in doğumunun 100’üncü yılı sebebiyle 13’üncü Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılış gösterisi olarak Rumeli Hisarı’nda sahnelenmişti. O gece orada tüyleri diken diken olanlardan değilsek de bugün ekrandan izleme şansımız var. 95 dakika. youtube.com/watch?v=rkAtA2y6pBA&t=4357s

Yeni Dünya - Bir Uzay Macerası

Yazının Devamını Oku

Bir cenazede en fazla ne olabilir ki!

15 Mayıs 2020
‘Cambazın Cenazesi’ bir ihtiyarın cenazesi öncesi ve sonrasında yaşanacak 24 saat boyunca, kendi halindeki kasabanın adeta renkli röntgenini çeken, eğlenceli bir iş...


Kendi halinde şirin bir kasabadan ihtiyar bir simanın cenazesi ne kadar enteresan olabilir ki? Vefat anı, ilk şok, taziyeler ve cenaze hazırlıkları... Teselliler, iyi dilekler ve herkesin kendi hayatına dağılması... Şimdi gelin, Firuze Engin’in ‘buraya ait olana’ hem düşünsel hem duygusal anlamda incelikle hâkim olan kaleminden bakalım böyle bir cenazeye...

Müteahhitlerin parsellediği zeytinlikler içinde bir kasaba

Engin’in yazdığı, Doğu Yaşar Akal’ın dinamik bir rejiyle ayağa kaldırdığı; Ayşe Gülerman, Gökhan Kum ve Mesut Özsoy’un hikâyenin ve rejinin içine neşeli bir kıvraklıkla yerleştiği ‘Cambazın Cenazesi’ne buyurun!

Dağ ve deniz arasında, zeytinlikler, bostanlar içindeki Yapıldak kasabasındayız. Ailesine ve toprağına düşkünlüğü, kasabasına hizmetleriyle bilinen; inancı kadar rakıyla ve türkülerle de arası iyi olan, ‘Cambaz’ lakaplı, iki yetişkin çocuk babası, biri yolda üç torun dedesi Rasim İsmet bir gece kalp krizi geçirip ölür.

Cenaze öncesi ve sonrasında yaşanacak 24 saat boyunca, bu kendi halindeki kasabanın adeta renkli röntgenini çıkarır oyun. Sakinleri arasındaki küçük çekişmeleriyle hayli tanıdık burası. Bir yönüyle daha tanıdık: Müteahhitlerce bir kısmı çoktan parsellenip ‘doğal ve güvenlikli’ sitelerle örülmüş, keşfedilmemiş güzellikleriyle turizm yatırımları için bir cazibe merkezi...

Üç başarılı oyuncu, sade ve kullanışlı bir tasarım...

Üç oyuncu; kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, varlıklı, yoksul bir dizi karakteri ve aralarındaki ilişkiyi, eğlenceli bir akışla sunuyor bize. Üç parça platform ve mekânı betimleyen animasyonların yansıtıldığı üç fon perdesinden oluşan sade ve kullanışlı bir tasarımın içinde izliyoruz oyunu. Üç oyuncu da oyunun hem anlatıcıları hem aralarında dönüştürdükleri karakterlerin oyuncuları hem de ortam seslerinin yaratıcıları olarak çok başarılı. ‘Taziye sırası’ sahnesi kesinlikle başı çeker!

Yazının Devamını Oku

Antigone ruhlu bir kadın: Zabel

8 Mayıs 2020
Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST), ‘Zabel’le bizi kadın hakları savunucusu, Ermeni yazar Zabel Yesayan’ın hayatına davet ediyor. Yesayan’ın taşıdığı ‘Antigone ruhunu’ ve ömrüne yayılan mücadelesini izlerken etkilenmemek mümkün değil.BAHAR ÇUHADARbahar.cuhadar@hurriyet.com.tr

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, ‘Muhsin Bey’in Son Hamlet’inde modern Türk tiyatrosunun temelini inşa eden Ermeni tiyatro emekçilerinin adeta hasır altı edilen tarihiyle karşılaştırmıştı bizi. Topluluğun 2017 martında prömiyer yapan oyunları ‘Zabel’ ise bizi Ermeni aydın, yazar, kadın hakları savunucusu Zabel Yesayan’ın hayatında bir gezintiye davet ediyor.

Modern Türkiye’nin her alanında müthiş emekleri olmasına rağmen isimleri dillendirilmeyen sayısız Ermeni aydınından biri Zabel Yesayan. Onun yazdıklarının,  hatıralarının rehberliğinde Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu tarafından kaleme alınmış oyunda; ‘mücadele’nin Zabel’in zihninde daha küçücük bir çocukken filizlenen bir yaşam biçimi olduğunu görüyor, Zabel’in anıları onu Sovyetler’deki hücresinde ziyaret ettikçe bu inatçı ve cesur kadının hayatını öğreniyoruz…

1938 yılında; yazıları ve fikirleriyle devrim karşıtlığı, Ermeni milliyetçiliği ve Fransız casusluğu yapmak, Stalin’e muhalefet etmek gibi suçlamalarla Sovyetler’de tutuklanmış halde çıkıyor Zabel karşımıza ilkin. Sorgu memuru kadınla puslu gri bir havadaki konuşmalarının arasına Zabel’in rengarenk anıları karışıyor. 1878’in şubatında, fonda Osmanlı-Rus Savaşı’nın habercisi top sesleri, Üsküdar’da dünyaya geldiği andan itibaren Zabel’in hak savunucusu bir yazar, bir entelektüel olarak adım adım inşa ettiği hayatına konuk oluyoruz. Sıcak tonlardaki renklerle boyalı fon perdesi, gölge efektleri/ışık tasarımı ve özgün müziklerinin sağladığı yumuşak geçişlerle seyirciyi, soğuk hücreden Zabel’in geçmişine doğru yormadan, dağıtmadan götürüp getiriyor reji…

Zabel’in ilk sinyallerini çocukken verdiği duruşunun bütün ömrüne nasıl yayıldığını, İstanbullu bir Ermeni olarak kadınların baskın olduğu aile hayatını, yakın Müslüman arkadaşıyla ilişkisini, yazarlığa attığı ilk adımları, lise çağındaki kızı Sofi üzerinden kendi çekirdek ailesiyle ilişkilerini takip ediyoruz. Hayatı İstanbul’dan Paris’e (Paris’teki öğrencilik yıllarına yer vermese de oyun…), Adana’ya ve Yerevan’a uzanan Zabel’in, içinden geçtiği dönemlerde yazılarıyla, eylemleriyle, fikirleriyle aldığı aktif siyasi pozisyonu aktarıyor oyun. 1909’daki Adana Katliamı sonrasında, Birinci Dünya Savaşı arefesinde ve Ermeni aydınların tutuklandığı 24 Nisan 1915 gününde yaşadıklarına tanık oluyoruz.

‘Zabel’ sadece tarihimizin güçlü bir kadın figürünü sahneye taşımasıyla değil, oyuncuların tamamının ve sahne arkası ekibinin büyük çoğunluğunun kadın olmasıyla da bir ‘kadın oyunu’. Oyun, Zabel Yeseyan’ın içinde taşıdığı ‘Antigone ruhunu’ ve dönemin siyasi çatışmalarını sahneye taşırken konu ettiği her bir anın mizahını ve sıcak insani duygularını da seyirciye geçirmekte zorlanmıyor. Dahası, başta Zabel rolünde Aysel Yıldırım olmak üzere altı kadın oyuncu, dönüşümlü olarak üstlendikleri rollerde çok iyiler.

Yazının Devamını Oku

Bir oyun ‘şartlı tahliye’ edilirse…

1 Mayıs 2020
Altıdan Sonra Tiyatro oyunu ‘Filifu’nun İntikamı’ gelmiş geçmiş tüm sansür mekanizmalarıyla dalga geçiyor, adıyla duyurduğu gibi adeta tiyatronun intikamını alıyor… - Bahar ÇUHADAR / bahar.cuhadar@hurriyet.com.tr

Altıdan Sonra Tiyatro’dan; gelmiş geçmiş tüm sansür mekanizmalarına tabiri caizse ‘nanik yapan’ bir oyun: Filifunun İntikamı. Rengârenk, grotesk kostümleriyle sahneye geçen oyuncular seyircileriyle karşılaştıklarına sevinedursun yönetmen küçük bir açıklama yapar: Evvelden ‘ipin ucunu kaçırmış’ olabilirler. Muhalif olalım falan derken “büyüklerini üzmüş olduklarını” kabul eder. Ama artık oyunlarını kesintisiz oynayabileceklerdir zira sahnenin tepesindeki telefon, oyun esnasında icap ettiği takdirde çalacak ve gerekli uyarılar anında yapılacaktır. Eh, bir nevi “şartlı tahliye” koşullarındadırlar…
Sekiz yaşına giren bir kız çocuğunun doğum günü kutlamasını anlatan oyun böylece başlar. Doğum günü çocuğu, hayali arkadaş, boşanmış anne-baba, anneanne, annenin sevgilisi doktor, babanın flörtü hizmetçi ve palyaçodan oluşan birbirinden tuhaf karakterleri ve sıradanın saçma hallerini vurgulayan diyaloglarıyla ilk andan kendimi bir Ionesco oyununda hissettim. Oyunun alt başlığı olan ‘Bir Tardieu Şeysi’ni fark edip, oyunun uyumsuz tiyatro yazınının temsilcilerinden Jean Tardieu’nun kısa oyunlarından hareketle yazıldığını görünce taşlar yerine oturdu.
Yiğit Sertdemir’in tasarlayıp yönettiği oyuna adını, kendisini Altıdan Sonra’nın tüm oyunlarında gösteren, gizemli ‘filifu’ sözcüğü vermiş. Seyirci sahnede ne olduğunu/olacağını anlamlandırmaya çalışadursun oyun, telefonun her çalışıyla denetimcilerin istekleri doğrultusunda eğilip bükülüyor. Ve gittikçe el artıran bir tür oyunculuk meydan okuması izlemeye başlıyoruz. Zira telefonun ucundaki sesin talimatıyla aynı metin ve reji; türler arasında hızlı geçişler yaparak sahnelenmeye başlanıyor. Doğum gününde olanları çocuk oyunundan fantastiğe performatiften radyo tiyatrosuna geçip duran farklı türlerde ve en nihayet iki oyuncunun canlandırdığı bir formda izliyoruz.

Akışın -farklı türlerde- sürekli tekrarlamasının seyirce ufak bir sıkılma duygusu yaratma ihtimali de var ama bir süre sonra oyuncuların etkileyici gösterisine kapılmamak mümkün değil. Kız çocuğu rolündeki Gülhan Kadim, hayali arkadaşı Meriç Rakalar ve anneanne Dilan Parlak’ı izlemenin ayrı keyif verdiğini not edelim.
Seksen dakika boyunca curcuna havasında akan oyun; iki kişilik oyun formunda sahnelendiği son bölümde zirveye çıkıp incecik bir hüzünle finale varıyor.

‘Filifu’nun İntikamı’nı ‘tiyatrolar.tv’deki yayından izledim. Tiyatro, sansürden ve baskıdan intikamını kendi bildiği yollarla alabildiği gibi en çıkışsız zamanlarda da yolunu hep buluyor, bulacaktır da. Ta ki bizi yeniden bir araya getirene kadar… Yine de şunu akıldan çıkarmamalı: Hayatlarını oyun başı yevmiye usulü çalışarak kazanan 2 binden fazla tiyatro emekçisi, bu süreçte mekânları kapalı olduğu için işsiz ve güvencesiz olarak evlerinde bekliyor. Üstelik ‘normale’ en son dönecek olanlar belli ki tiyatro, sinema, konser mekânları olacak. Dünyada bağımsız sanatçılara hem devletler hem de kişi ve kurumlar tarafından sunulan kredi/fon vb. bilimum desteğin Türkiye’deki güvencesiz sanatçılar için de hayata geçirilmesi elzem. Hem bu süreçte bir kere daha iliklerimize kadar hissettiğimiz üzere; sanatın olmadığı bir dünyada çıldırırdık! 

Yazının Devamını Oku

Çünkü tiyatro hayal etme sanatıdır!

24 Nisan 2020
Hakan Emre Ünal’ın tek kişilik anlatısı ‘Trom’u görmediyseniz yeni açılan dijital tiyatro platformu tiyatrolar.tv’de izleyin. Göçmen Dragomir’in öyküsü hem çok komik hem de dokunaklı. Üstelik kendinizi salonda hayal etmekte de zorlanmayacaksınız...

Tiyatrolar.com.tr yaklaşık beş senedir kapsamlı veritabanı olarak yayındaydı. Geçen hafta itibariyle de tiyatrolar.tv adresinde Türkiye’nin ilk (ve şimdilik tek) dijital tiyatro platformunu yayına açtılar. Ekibin farklı açılardan çekimlerle kaydedip post prodüksiyonlarını tamamlayarak yayımladığı oyun sayısı şimdilik 12. Bu oyunları 20 lira karşılığında 15 günlüğüne kiralayabiliyorsunuz. Telif gelirleri topluluklarla paylaşılıyor. Üç sene önce başlayan çalışma, şu günlerde bir nevi ‘imdada yetişmiş’ oldu ama asıl önemli olan oyunların nitelikli arşiv kayıtlarının tutulması elbette... Dilerim sezonda çok daha fazla oyunun kaydı yapılabilir.


Masanın altında bir göçmen
Açılışı, sahnede bir türlü yakalayamadığım Seyyar Sahne yapımı ‘Trom’la yaptım. Her şeyden önce tek kişilik bir oyun olmasının da etkisiyle -farklı açılardan gerçekleştirilmiş çekimin de sayesinde- oyuna dahil olma konusunda pek zorlanmadım. Buna seyirciyle aynı anda yüksek sesle gülmek de dahil.
‘Trom’, Hakan Emre Ünal’ın açılışta ‘çok kısa’ (!) bahsettiği üzere takıntılı bir biçimde bağlı olduğu Roland Topor metni ‘Masanın Altında’yı oyunlaştırdığı tek kişilik bir anlatı. Büyük bir şehirde, kutu gibi evinde yaşayan çevirmen bir kadının masasının altını kiralayan göçmen Dragomir’in öyküsü. Göçe dair, çekingen bir aşka dair, naif bir adamın kafasında ve kalbinde olanlara dair bir anlatı. Ama en çok da karşımızdaki oyuncunun, ‘herhangi bir karakterin arkasına sığınmadan’ kendi olmaya çalışmasının anlatısı... Üstelik oyuncu, -dramaturgiden obje tiyatrosuna, kukla tiyatrosundan Grotowski’ye- bugüne dek katıldığı tüm atölyelerde öğrendiklerini de katarak tüm maharetini sergilemeye niyetli! Başta ışık tasarımı olmak üzere ‘olmasını hayal ettiği’ pek çok anı tarif ederek kafamızda bir reji kurduruyor. Çünkü ne de olsa, “Tiyatro bir hayal etme sanatıdır!” Üstelik ekrandan izlerken kendini sahnede, seyircilerin arasında hayal ediyor insan.
‘Gürültülü gülüşler’...

Yazının Devamını Oku

Ekrandan izleyeceğiniz oyun yerli mi yabancı mı olsun?

18 Nisan 2020
Haftanın ‘evde tiyatro’sunda yenilikçi yaklaşımını yaklaşık 20 senedir takipte olduğumuz Galata Perform’dan ve Londra’nın ikonik topluluğu Shakespeare’s Globe’dan birer oyun var.

12 İstanbulludan kentin kaotik öyküsüGalata Perform’dan (o zamanki adıyla Ve Diğer Şeyler Tiyatro Topluluğu) Yeşim Özsoy’un yazıp yönettiği 2004 yapımı oyun artık internetten izlenebiliyor. 8 Mart 2005 tarihli Köln gösteriminin arşiv kaydı, bilhassa dönemi için yenilikçi bir anlatım biçimi sunan ama öyküsünün güncelliğinden 15 sene sonra bugün hâlâ hiçbir şey kaybetmemiş oyunu görmek için iyi bir fırsat. Yeşim Özsoy’un farklı boylarda sütunlara yerleştirdiği 12 karakter, İstanbul’un ‘aksak ritmde’ dans eden ayakları adeta. Ya da o ritmin ‘notaları’... Her bir karakter farklı telden çalsa da aslında birbirlerine göbekten bağlılar ve birbirlerini tamamlamayı başarıyorlar. Sınıfsal, kültürel ve ekonomik olarak 12 farklı İstanbullunun -Urfalı taksiciden idealist öğretmene, dini bütün ev kadınından Türkiye’yi kaçak yollarla terk etmiş eğitimli gence- birbirleriyle yaşama deneyimine bir bakış... Sütunların üstünde birbirini yer yer kesen, yer yer tamamlayan bir ‘oyun’ halinde bu 12 karakter. Aksak bir ritmde, yuvarlanıp giden bir metropolün -belki de bir ülkenin- zaman içinde pek değişmeyen ironik öyküsünü aktarıyorlar. Bazı sahnelerde ekran karşısında olduğum halde, salondaki seyirciyle eşzamanlı olarak güldüğümü not etmeli...


Cinsiyetleri silen bir ‘Hamlet’
Shakespeare’in tiyatrosu ‘Globe’un 2018 yapımı oyunu ‘Hamlet’ iki hafta boyunca evlerimizde. Federay Holmes ile Elle While’ın yönettiği oyunun en dikkat çekici yönü rol dağılımının karakterlerin cinsiyetleri gözetilmeksizin yapılmış olmasında. ‘Hamlet’i kadın oyuncu Michelle Perry’nin canlandırdığı oyunda, ‘Ophelia’ rolünü erkek oyuncu Shubham Saraf üstleniyor. Erkek karakterler ‘Horatio’, ‘Laerters’, ‘Marcellus’ da keza, kadın oyunculara teslim edilmiş. Bu ‘cinsiyet tarafsızlığı’ vurgusu en çok, ‘Hamlet’i ne kadın ne de erkek vurgusu yaparak canlandıran Perry’nin oyunculuğunda gösteriyor kendisini. Deliliğinin vurgulandığı ‘Hamlet’i, palyaçoyu andıran bir makyaj ve kostümle çıkarıyor karşımıza yönetmen. ‘Hamlet’in çocukluk arkadaşları ‘Rosencrantz’ ve ‘Guildenstern’ ikilisinden ‘Guildenstern’ün sağır dilsiz olarak yorumlanması bu güncel yorumun akılda kalıcı detaylarından. Trombon, trompet ve perküsyonun icra ettiği James Maloney imzalı müziklerin de performansın canlılığındaki payı büyük. Globe’un tarihteki aslına uygun inşa edilmiş sahnesinde, hem yakın plan hem de geniş açılardan yapılmış özel çekim, 2.5 saatlik süreyi ekran başındaki seyirci için de son derece keyifli bir hale getirmeyi başarıyor.

Yazının Devamını Oku

Bilgisayarınızı açın telefonunuzu kapatın, oyun başlıyor!

4 Nisan 2020
Sezonda kaçırdıklarınız, oyuncuların yaptığı canlı yayınlar ve sahne kayıtlarından yerli bir seçki hazırladık. Hepsini internet üzerinden takip edebilirsiniz...

Kesme tahtasında yaşanan trajedi

Shakespeare’in iktidar hırsı, kıskançlık, ihanet, intikam duygularıyla dolu oyunu ‘Macbeth’i birkaç bıçak, tuzluk-biberlik takımı, maşalar, tirbuşon, domates ve biberler anlatsa nasıl olurdu? Kadro Pa, bu büyük trajedinin karakterlerini ve öyküsünü bir mutfak tezgâhında buluşturuyor. Anlatıcı Simge Günsan, elindeki malzemelerle bir yandan ‘Macbeth’i canlandırıyor, bir yandan da malzemeleri gerçek işlevleriyle kullanarak menemen pişiriyor: ‘İhtiras soslu bir ihanet yemeği’... Sahnede kaçıranların ekran başında da ilgiyle izleyeceğini tahmin ediyorum. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Simge Günsan’ın evinde canlı oynadığı oyunun kaydı, YouTube’dan izlenebilir. 55 dakika.
www.youtube.com/watch?v=OhgD8UcIE0I

Merhumu iyi bilirdik...“Acımız büyük... Keşke yaşasaydı, görse çok duygulanırdı...” ‘Tiyatro’nun cenaze törenindeyiz. Sahnede küflenmeye yüz tutmuş kostümler, bitli peruklar, kırık dökük birkaç seyirci koltuğu, eski bir makyaj aynası, ‘merhum’un onuruna birkaç kırmızı karanfil... Tiyatro ölünce rolleri yarıda kalmış, kederli oyuncular... Yas tutuyorlar, öfkeli ve şaşkınlar. İçinden Genet, Shakespeare, Çehov, Lorca, Koltès, Schwab ve Handke’nin metinlerinin geçtiği oyunun, 18. İstanbul Tiyatro Festivali (2012) gösteriminin kaydı YouTube’da izlenebiliyor. Beliz Güçbilmez ve Şamil Yılmaz’ın kaleme aldığı bu ironik oyunda sahnede Mahir Günşıray, Ayşe Lebriz Berkem, Cem Baza, Özlem Ünaldı, Hülya Aydın ve Gökhan Ünal var. 65 dakika. www.youtube.com/watch?v=NuD02mNm49k&t=1017s

Yazının Devamını Oku

Sonra açılacak perde...

28 Mart 2020
Son yılların en hareketli tiyatro gündeminde oyunlar arasında depar atıyorduk ki salgınla birlikte kendimizi ekran karşısında bulduk. Güzel haber: Süreç özgün üretimini başlatıyor, Murat Mahmutyazıcıoğlu‘nun ‘Evde’ serisi ilk örnek...

Başlıktaki cümle, evdeki çalışma masamda duran plaketin üzerinde yazıyor. Geçen seneki Nilüfer Tiyatro Festivali’nin, Dr. Süreyya Karacabey tarafından yazılan manifestosunun sloganı. Şöyle diyor sonunda:
“... Bize öyküsünü anlatacak sevinçli buluşmaların, gülüşleriyle hayatı hafifletenlerin, çok incinmişlerin, çok sevmişlerin. Unutmayacak derin bir nehirde kayboluşunu gölgelerin, onları bir yüze ve bakışa çağıracak, kendi sahne yazımında anlatacak, hakikatin nasıl özgürce biçimleneceğini. Işık vurunca belirecek yüzleri sahnede gölgelerin, bize hep anlatacaklar imkânını zalim bir zamanda direnişin. Sonra açılacak perde...”

2020’nin 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne ‘mesafeli’ kutlamalar, sezonu tamamlayamayan oyunlar, şimdilik verilemeyen ödüller ve dijitalden erişime açılan oyunlarla girdik. Pek çok topluluk neyse ki bizi oyunlarıyla ekran aracılığıyla buluşturuyor. Dahası, sürece özel üretimler başladı. İlk havadis, ‘Evde’ adlı bir seri başlatan Murat Mahmutyazıcıoğlu’ndan... Yazarın ‘#evdekal’ günlerinde yazdığı ve 10 oyuna tamamlamayı planladığı serinin ilk iki oyunu BAM İstanbul’un Instagram hesabında, oyuncuların evlerinden yaptığı canlı oyun okuması formatında yayımlandı. Mahmutyazıcıoğlu görüntülü bağlantı kurarak oyuncularla prova alıyor, 21.30’da oyunlar seyirciyle buluşuyor. Kayıttan izlemek de mümkün.

Tarih boyunca sayısız zorluğunun içinden daha yaratıcı halde çıkmış olan tiyatronun bu krizden de bambaşka üretimlerle çıkacağına şüphe yok. Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun!

Evde tiyatro seçkisi

Hamlet ve III. Richard: Efsanevi yönetmen Ostermeier’ın rejisiyle Shakespeare yorumları ‘Hamlet’ (1 Nisan, 20.30) ile 2017’de Türkiye’ye gelmesi son anda iptal olan ‘III. Richard’ (3 Nisan, 20.30) ünlü Schaubühne Berlin’in erişime açtığı oyunlardan. www.schaubuehne.de

III. Reich’in Korku ve Sefaleti: Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nun hemen hemen tüm oyunlarını izleyebilirsiniz. Öncelikli önerim, Yunus Emre Bozdoğan yönetiminde kusursuza yakın bir yorumla sahnelenen Brecht eseri ‘III. Reich’ın Korku ve Sefaleti’. Çocuk seçkisinden ‘Yeni Dünya: Bir Uzay Macerası’ da gezegenin gidişatına bakmak açısından çok nitelikli bir iş... www.niluferkentiyatrosu.comEvde: Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun her gün bir yenisini yazdığı serinin ilk oyunu, Melis Öz’ün okuduğu ‘Ege Evde’ tam da bugünlere dokunan bir işti. Barış Gönenen ve Canan Atalay’ın rol aldığı, ‘sosyal izolasyon’daki iki genci anlatan ‘Geçen Yaz’ da öyle... Sırada Emre Yüksel’in yazdığı, Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun oynayacağı ‘Tepeye Doğru’ var. Instagram’da: @bamistanbul

Güle Güle Diva:

Yazının Devamını Oku