Bahar Akıncı

Lezzetin adası Cunda

5 Ağustos 2011
Neden gidilir?

“Arnavut kaldırımlı sokakları, zarif taş evleri, ıtır ağaçlarının kokusu, kiliseleri, denizi için” dediğinizi duyar gibiyim. Birbirimizi kandırmayalım. Cunda’ya en çok muhteşem mutfağı için gidilir. Zeytinyağı, lidaki, papalina, kalamar dolması, kaşarlı kidonya için...

Neden gittim? 

Çünkü Cunda’da hayat, sofranın etrafında döner. Sofranın etrafında buluşur aileler. İki eski dost, sofranın etrafında atışır. Sevgililer sofraların başında aşık olur. Ayrılanlar bu sofralarda efkârlanır. Her cumartesi organik pazar, bu sofralar için kurulur ada meydanına. İster iftar açmaya gidin, ister keşif yapmaya; bu hafta sonu rotamız Cunda!

Cunda Balık Evi

Ada’daki en kuvvetli favorim! Son derece mütevazı bir dükkan. Sahibi Fevzi Tavşan doğma büyüme Cundalı. Adalıların rahatlığı Fevzi Bey’in de ruhuna işlemiş. Keyfi yerindeyse gecenin ilerleyen saatlerinde Müzeyyen Senar’dan başlayarak, taş plaklarıyla müzik ziyafeti çekiyor. Sıcak ot tabağını, kaşarlı kidonya midyesini, soya soslu ahtapotu ve levrek marineyi mutlaka deneyin.www.cundabalikevi.com

Ayna

Burası beni adındaki “yeme-içme-oturma yeri” tanımından ve bembeyaz dekorasyonundan yakaladı. Akdeniz lezzetini ada aromaları ile harmanlayan deneysel bir mutfağa sahip. Sıcak bir öğleden sonrayı, dostlarla, sohbetle ve iyi yemekle geçirmek için nefis bir fikir.

Yazının Devamını Oku

Bir zamanlar kral idik Mısır’a!

1 Ağustos 2011
Sevgili Günlük, İzmir’i bilirsin.

Hani şu bir zamanların en büyük Akdeniz ticaret limanı...
10-15 yıl öncesine kadar da Türkiye’nin en büyük 3’üncü şehri.
Peki Mısır’a kral olacak zenginlikteyken, çorap ile hasıra ne ara kaldık?

Bakakalırım batan geminin ardından

Osmanlı’nın İzmir’de yaptırdığı gemi(cik)lere atlayıp.
Sakız’ı, Ceneviz’den alışıyla, yükseliş başlıyor.
Şimdi değil Sakız’a çıkmak; körfezde yüzdürecek vapur yok.

Yazının Devamını Oku

Saatsiz Cumhuriyet Bozcaada

30 Temmuz 2011
Neden gittim?

Hakkında anlatılanlar hep aklımdaydı. Elimde makinem, ayağımda parmak arası terliklerim kendimi adanın yollarına vurdum. Akşam güneşi batarken Ada göründüğünde, işte o an, “adalılık” ruhunun beni esir alacağını biliyordum. Feribot küçücük limana yanaşırken bile nazlı, aheste... Kaptan da Adalı olmalı.

Neden gitmeli?

Hayata kısacık da olsa dur demek için. Arnavut kaldırımlı, mübadeleden kalmış, kimi restore edilmiş, kimi terk edilmiş taş evlerle gelin gibi süslü sokakları görmek için. Salaş balıkçılarda ada mezesine doymak için. Ya da her köşe başındaki şarap butiğinde tadım yapmak için...

Neyle gezmeli?

Feribottan inince limanın kısa taş yolu sizi adanın Rum kesimindeki meydana ve popüler kafesi Polente’ye çıkarıyor. Merkezde arabasız rahat edersiniz ama plajlara ve bağlara gitmek için araba ya da motosiklet şart. Adanın tek motorcusu meydandaki “Akyüz”. İstanbul’da piyano sattıktan sonra adalı olmuş. Ofisi yok. Scooter’lar meydanın bir köşesinde duruyor. Adada tek olmanın verdiği rahatlıkla yaklaşık 20 dakika sonra geliyor.

Saatler fora!

Adada geçirdiğim 3 gün boyunca, tuhaf bir şekilde ne saat, ne de cep telefonuna ihtiyaç duymadım. Saatim güneş, dostlarımla haberleşme aracım kaldığımız otelin resepsiyonu ya da bir sokak öndeki kahvehanenin çaycısı oldu: “Abla be, sizinkiler az önce geçti, Polente Hüseyin’in ora gidiyorlarmış, şak şak’ın bitince (fotoğraf çekimimden bahsediyor) gitçekmişin sen de...” Allahım, seviyorum ben bu adayı!

Nerede kalmalı?

Yazının Devamını Oku

Starlık hayalim birkaç saat sürdü

25 Temmuz 2011
ÖNCELİKLE dilimize kaçmış şu “star” kelimesi için affınızı istiyorum.

Ancak birazdan okuyacağınız yazıyı daha başlıktan en iyi ifade edebilme yolum, maalesef bu deyimdi. Büyük Hürriyet ailesinin bir ferdi olacağımı öğrendiğim ve ilk yazım yayınlandığı günden itibaren çok sayıda mail ve tebrik telefonu aldım. Bir star havasıyla başladığım gün, eski Foça’da yaşayan ailemi ziyarete gittiğim gün balon gibi söndü. Çünkü balkon yıkama, bulaşık makinesi yerleştirme, sofra kurma ve toplama gibi bir “star”ın asla yapmaması gereken görevlerin hepsi, baba ocağında beni bekliyordu. Sonra oturup hayatın hangi alanlarında star muamelesi görme beklentisine girdiğimizin bir listesini yaptım.

Starlık mertebesi listesi

- Bankada star muamelesi istiyoruz. Sıra numarası almak, sıra beklemek, veznelerin eksik çalışması hepimizi çileden çıkarıyor. Dünya kadar borcumuzun olduğu bir şubeye bile gitsek.
- Evlilikte star muamelesi istiyoruz. Eşimizin prens/prensesi, çocuklarımızın kraliçesi, 3 oda bir salon hükümranlığımızın padişahı olmamak bizi en çok sinirlendiren davranışların başında geliyor.
- Trafikte hepimiz, tek tek, kendi aracımızın “star”ıyız. Tali yoldan ana yola atlama hakkı, dönülmeze dönüş hakkı, yaya geçidinde yavaşlamama hakkı bizim krallığımızın en temel hakları.
- Yardımcılarımızdan star muamelesi istiyoruz. Cafe’deki garson, eve 15’te bir gelen emektar gündelikçi, iş yerindeki çaycı, fotokopi çeken stajyer “nöbetçiler yakalayın” komuta zincirimizin değişmez halkaları.
- Bisiklet yollarının kralıyız. Yaya olmamız mühim değil. Çekirdek çitleyerek ailecek bisiklet yolundan yürümek “star”lığımızın en temel göstergesi.

Yazının Devamını Oku

Ben kimim ki?

18 Temmuz 2011
Bugün Hürriyet’teki ilk yazı günüm. İşin en zor yanı insanın kendini anlatması...

Bana göre dünyanın en güzel okulunda, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, “yazarlık” okudum.
Üniversiteden beri Jamaika senin, Suriye benim, alıp başımı gidiyorum. Kendi seyahat bloğumu tasarladım. Gördüklerimi daha iyi anlatabilmek için profesyonel seyahat fotoğrafçılığı eğitimine başladım. Son bir yıldır, dünyanın en iyi seyahat dergisi kabul edilen Travel + Leisure için gittiğim şehirleri ve Türkiye’yi, fotoğraflıyor ve yazıyorum. 
* Dizginlenemez bir twitter müptelasıyım. Dünyanın neresinde olursam olayım; bir olay vuku bulduğunda, elim televizyon kumandasından önce twitter’a gidiyor.
* Burada ne işim mi var? 6 yaşında manşetlerinden okuma-yazmayı söktüğüm, 8 yaşında Hürriyet Çocuk Kulübü Resim Yarışması bahanesi ile içine sızdığım bu gazetede yazmak; benim en büyük hayalimdi. Ama işin aslı, söyleyecek sözüm var. 
* Merak edenler için son bir bilgi; 30’ların başındayım. Selanikli olan anneannemin 97, büyük anneannemin 107 yaşına kadar yaşadığını göz önüne alırsak; henüz yolun başındayım.

Alaçatı’yı seviyorum, ama fahiş fiyat istemiyorum

Alaçatı’yı küçükken, her cumartesi annemin zorla pazara sürüklediği zamanlarda bile sevdim. Hayır, “şu anda içler acısı halde” demeyeceğim. Dönüşümden mutlu olan azınlıktanım. Hele arka mahalle Hacı Memiş; bir sanat sokağına dönüştürülebilirse tadından yenmeyecek. Benim derdim, ucu her yaz artan fiyatlarda; yediğimiz kazıklarda... Sezon da bir uzasa, boş geçen 10 ayın faturasını ödemesek.

Yazının Devamını Oku