2.500 yatak kapasiteli bir sağlık sisteminin 12.500 yaralıyı tedavi etmeye uğraştığını düşünün. Bunu; elektrik olmayan, suyu, gıdası ve tıbbi malzemesi tükenmek üzere bulunan, yıkıntılar içinde, bombardıman ve abluka altındaki bir şehirde gerçekleştirmeye uğraşan sağlık çalışanlarının yerine koymayı deneyin kendinizi. Ben o çaresizliği hayal bile edemiyorum…
Hastanede bir ameliyatın ortasında olduğunuzu düşünün. Birden güçlü bir patlama oluyor ve ameliyathanenin tavanı çöküyor. Şartlara rağmen Gazze’de çalışmayı sürdüren Dr. Ghassan Abu-Sittah, bu anı yaşadığı gibi; anestezisiz yapılan ameliyatları, yerlerde tedavi edilmeye çalışılan yaralıları, ceset torbası kalmadığı için bezle örtülen bedenleri de deneyimlemek zorunda kalan doktorlardan.
54 yaşındaki Abu-Sittah, aslen Londra’da yaşayan bir plastik cerrah. 9 Ekim’de Sınır Tanımayan Doktorlar ile gönüllü olarak Gazze’ ye gelmiş. Bir grup Fransız doktor ve gazeteci tarafından, 1971 yılında Nijerya İç Savaşı sonrasında kurulmuş bulunan Sınır Tanımayan Doktorlar (Médecins Sans Frontières- MSF); savaş ve doğal âfetlerden ötürü zarar görmüş bölgelerde çalışan, gelişmekte olan ülkelerdeki endemik hastalıklara karşı projeler üreten, tarafsızlık prensibini benimsemiş, insani yardım amaçlı ve Nobel Barış Ödülü almış bir sivil toplum örgütü. 1999’ dan bu yana Türkiye’de de faaliyette bulunan örgüt, 169 milliyetten 68.000 gönüllü ile 70 ülkede hizmet veriyor.
Dr. Ghassan Abu-Sittah, aslında Al-Shifa Hastanesi’ nin yanık ünitesinde hizmet veriyordu. O gün, Al-Ahli Hastanesi’ ndeki meslektaşlarının ricası üzerine yardıma gitmişti. Patlamayla birlikte ameliyathaneden dışarı çıktığında gördüklerini şöyle anlatmıştı Time’ a: “Ne olduğunu anlamak için ameliyathaneden çıktığımda, hastanenin avlusunun alevler içinde olduğunu gördüm. Ambulanslar alevler içindeydi. Palmiye ağaçları bile alevler içindeydi. Alevlere bürünmüş olan avlu ceset ve ceset parçaları ile doluydu.”
Dr. Ghassan Abu-Sittah, kendi yaşadığı travmayı düşünmeye fırsat bile bulamadan, acil servise koşarak yaralılara bakmaya girişmiş. Londra’ya geri dönmeyi, sanırım, aklının ucuna bile getirmemiş. Sınır Tanımayan Doktorlar’ ın, abluka ve yoğun bombardıman altında çalışmak imkânsız hale geldiği için, faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldığını açıklamış olmasına karşın; Abu-Sittah kişisel çabaları ile devam etmeye çalışan gönüllü doktorlardan biri. Bölge dışındaki doktorlar ise koridor açıldığında acilen gönderilmek üzere medikal ve insani yardım toplama çalışmalarında görev alıyorlar. Gazze’ de çok daha fazlasını yapmak istediklerini belirten kuruluş yetkilileri, hizmet verebilmek için asgari de olsa güvenli koşullar yaratılmasını talep ediyorlar.
Türkiye merkezli benzer bir oluşum olan Yeryüzü Doktorları da, 7 Ekim’ den bu yana, Gazze’ de yaşayanlara sağlık ve yardım desteği veriyor. Yeryüzü Doktorları, Bosna, Kosova savaşları ve 17 Ağustos depreminde harekete geçen bir grup gönüllü sağlıkçı tarafından; her ne sebeple olursa olsun sağlık hizmetine erişemeyen ihtiyaç sahiplerine ulaşarak, hayata tutunmalarını sağlamak amacıyla, 2000 yılında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu. Dernek; 2014 yılında Gazze’ de yaşanan krizin şiddetini artırması sonrası, bölgede mevcut iki fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezine finans ve ekipman desteği vermiş bulunuyor. Bu zor günlerde de, sağlık hizmetlerinin yanı sıra; doğrudan Gazze içinden temin edilen gıda kolisi, ekmek, su ve hijyen paketi dağıtımıyla Gazze halkına destek olmaya çalışıyor.
Uluslararası ekiplerini güvenlik gerekçesiyle bölge dışına çıkarmak zorunda kalan Kızılay ve Kızılhaç, 14 Ekim’de ortak çağrı yayınlayarak; “Gazze’yi boşaltma çağrısı bizi derinden endişelendiriyor. Gönüllülerimiz, kendilerine en çok ihtiyaç duyanları terk ederek ayrılmayı kabul etmiyorlar. Onlar korunmalı ki başkalarını da koruyabilsinler.” diye sesleniyor.
Ancak sağlık çalışanlarının, uluslararası hukuka rağmen, korunduklarını söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 20 Ekim tarihli açıklamasına göre; 7 Ekim’den bu yana Gazze’de 21 basın mensubu hayatını kaybetti, 8 basın mensubu yaralandı, 3 basın mensubundan ise haber alınamıyor. Bölgede yerel basın kuruluşlarının yanı sıra; Associated Press, BBC, Reuters, Agence France-Presse ve Al-Jazeera gibi uluslararası basın organlarının temsilcileri de görev yapıyor.
Filistin halkı ile olayları yerinde takip ederek Gazze’de yaşanan insanlık dramını dünyaya duyurmaya, haber alma hakkımızı korumaya çalışan bu basın emekçileri görevlerine duydukları tutku ile ailelerinin can güvenliği arasında sıkışmış durumdalar. Associated Press yazarı David Bauder’ in belirttiği gibi, onlar da “nerede kalacaklarını, nereden su ve yemek bulacaklarını, nasıl güvende olacaklarını” bilmeden abluka altında işlerini yapmaya çalışıyorlar.
Bu durumdaki gazetecilerden biri olan Ibrahim Dahman, CNN’e yaptığı açıklamaya göre, 7 ve 11 yaşlarındaki iki oğlunu ve eşini güvenli bir yere ulaştırmak üzere yola düşenlerden. “Otelleri bombalamazlar, değil mi?” diye soran oğluna ne diyeceğini bilememiş… Bir baba nasıl desin ki hastane bombalayan otel mi tanır?
2021’de Gazze Bürosu İsrail tarafından bombalandığı için yeni bir yere geçmek zorunda kalan Associated Press’ in foto muhabirlerinden Adel Hana’ nın ailesi ise Gazze şehir merkezinden kaçıp daha güvenli olduğunu düşündükleri bir mahallede, hastaneye yakın oturan kuzenlerine sığınmış. Fakat burası da bombalanınca ailenin yedi üyesi ölmüş, gerisi de yıkıntının altında kalmış.
13 Ekim’de Lübnan’ ın güneyinde Al-Shaab civarında İsrail kuvvetleri ile Hizbullah militanları arasındaki bombardımanı takip eden bir grup gazeteci, İsrail tarafından gelen top ateşine hedef oldu. Saldırıda; Agence France-Press (AFP) foto muhabiri Christina Assi ve kameranı Dylan Collins; Al Jazeera kameramanı Elie Brakhya ve muhabiri Carmen Joukhadar; Reuters muhabirleri Thaer Al-Sudani ve Maher Nazeh yaralandı. Reuters kameranı Isaam Abdallah ise hayatını kaybetti.
Abdallah’ ı 16 yıl önce, henüz üniversite öğrencisi iken, Reuters’ de işe alan Lutfi Abu Aun (ITN News Dış Haberler Editörü); onun işine duyduğu tutkunun bulaşıcı olduğunu, profesyonelliğinin şüphe götürmediğini, insanlığının ise en karanlık yerlerde bile ışık gibi parladığını söylüyor. Suriye ve Irak’ta İŞİD’ e karşı mücadeleyi, Ukrayna’da Rus işgalini, memleketi Lübnan’da sokak çatışmalarını takip ederken felaketlerin içinde yaşamaya çalışan insanların hikayelerini aktarmaktaki başarısını anlatıyor meslektaşları.
“Reuters ile bölgenin her köşesinde çatışmaları ve savaşları aktardığım onca yıl boyunca, resmin ön saflardan ve dumandan ibaret olmadığını öğrendim; aslolan hepimizin içine dokunan söylenmemiş insan hikayeleri” diye yazmıştı editörlerine Ukrayna’dan. Abdallah, 2023 Şubat ayında
Bir grup engelli-engelsiz bağımsız kadın, Şubat 2022’ den beri, “Umudun Kadınları” adlı aylık bir dergi çıkartıyorlar. Yazılı ve sesli olarak yayımlanan derginin amacı; engelli kadınların, dezavantajlı kesimlerin ve genel olarak kadınların hak mücadeleleri konusunda farkındalık yaratmak.
Dergi, içeriğindeki yazılarla;
tüm kadınları ve toplumu bilinçlendirmeyi
Umudun Kadınları Dergisi’nin 18. sayısında okuduğum, Emine Kamcı tarafından kaleme alınmış “Engele Engel Olmayan Bir Yer” başlıklı yazıda düne kadar adını hiç duymadığım bir kütüphanenin varlığından haberdar oldum.
Söz konusu kütüphane, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı (TÜRGÖK), ne yazık ki, İzmir’de. Yani benim gidebilmem pek mümkün görünmüyor. Bu özel kitaplık, yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere; 11 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu gözlerini kaybeden eğitimci, yazar, çevirmen ve avukat Gültekin Yazgan önderliğinde 2004 yılında kurulmuş. TÜRGÖK; Türkiye’nin, görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden ilk ve tek Görme Özürlüler Kitaplığı.
TÜRGÖK Türkiye’nin her yerine ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika ile Almanya’ya ücretsiz ve geri iadesiz hizmet veriyor. Hizmet ulaştırdığı görme özürlü üye sayısı altı bini geçmiş durumda. Tüm bu hizmetler, sayıları 400’ü aşan gönüllü destekçiler sayesinde üretiliyor. Amaç; görmeyen kişilerin Türkçe okur yazarlık oranını artırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulunabilmek ve bu sayede yaşam kalitelerini yükseltmek.
Yaşamımız boyunca hepimiz farklı farklı engellerle karşılaşıyoruz. Kimimiz bu engeller karşısında hayata küsmeyi, kimimiz ise bu engellerle mücadele etmeyi seçiyoruz.
“Üzülme! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana. Elinde olanlardan bahset can!” demiş Hazreti Mevlana. Ne kadar da güzel söylemiş… Aslında hemen her insanın elinden diğerlerinden daha iyi yapabileceği bir iş gelebilir. İster engelli ister engelsiz olsun, yeter ki istesin…
Türkiye'de 4 ayrı spor federasyonu bünyesindeki 50 bine yakın lisanslı engelli sporcu başarılarıyla adlarından söz ettiriyor.
Türkiye Özel Sporcular Spor Federasyonu, 22 bin 312 ile, en fazla engelli lisanslı sporcuya sahip federasyon konumunda bulunuyor. Türkiye İşitme Engelliler Spor Federasyonu 11 bin 572 lisanslı sporcuyla ikinci sırayı alırken; Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’ nda 8 bin 510, Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonunda ise 6 bin 335 lisanslı sporcu mevcut. Sporcularımız geçen yıl Avrupa şampiyonalarında 41 altın, 39 gümüş ve 26 bronz; dünya şampiyonalarında ise 28 altın, 33 gümüş ve 36 bronz madalya elde ettiler.
İtalya'da düzenlenen Down Sendromlular Avrupa Şampiyonası SUDS 2023’te milli yüzücümüz Ada Zehra Anlatıcı 200 metre kurbağalama stilinde Avrupa Şampiyonu olarak, özel sporcular kadın branşında bir ilki başardı. Aynı şampiyonada Abdi İbrahim Vakfı bursiyeri milli yüzücü İrem Öztekin, dört gümüş ve bir bronz madalya kazanarak ikinci oldu. Henüz 16 yaşında olan milli yüzücümüz Ada Zehra Anlatıcı bu başarının kendisine gurur verdiğini, İtalya’da İstiklal Marşımızı okutmanın ve bayrağımızı en yukarıda göndere çektirmenin mutluluğunu yaşadığını dile getirdi. Ve “Avrupa şampiyonluğumu ülkeme armağan ediyorum. “ dedi.
İstanbul'da düzenlenen 2022 Dünya Kupası'nın finalinde Angola'yı 4-1 yenerek ilk dünya şampiyonluğunu elde eden Ampute Milli Futbol Takımı, 16-18 Haziran 2023 tarihlerinde Polonya’nın Krakow kentinde düzenlenen Ampute Futbol Uluslar A Ligi’nde sahaya çıktı. İlk maçında İngiltere’ye 1-0 mağlup olan Türkiye; ikinci maçında İspanya’yı 4-0, üçüncü maçında ise Polonya’yı 3-0 mağlup ederek 2024 yılında Fransa’da düzenlenecek olan Ampute Futbol Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandı.
Futsal Milli Takımımız İtalya Padova’ da düzenlenen Down Sendromlular Avrupa Şampiyonası'nda altın madalya kazandı. Takım şimdi gözünü dünya kupasına dikmiş durumda. (Futsal 1930’da Uruguay’da ortaya çıkan bir spor dalı. Futbola benzese de kendine has kuralları var. Oyun hem iç hem de dış mekanlarda, basketbol sahası büyüklüğünde olan kortlarda yan duvarı kullanılmadan oynanıyor. Bu spor mini futbol ya da salon futbolu şeklinde de adlandırılabiliyor.)
6-12 Kasım 2022 tarihleri arasında İspanya'nın Granada kentinde yapılan Para Masa Tenisi Dünya Şampiyonası'nda tek kadınlar sınıf 7 finalinde Hollandalı Kelly Van Zon' u ‘3-1’ le geçen
Dünyada her yıl milyonlarca kız çocuğu ayrımcılıkla mücadele ediyor; toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle karşı karşıya kalıyor; eğitim hakkı, sağlık hakkı gibi birçok temel hakka erişemiyor.
Kız çocukları içinde daha kırılgan grupta olan mülteci kız çocukları ise eğitim hakkı, dil bariyeri ve maddi imkansızlıklardan dolayı daha fazla risk altında ve çocuk yaşta evlendirilme olasılıkları daha yüksek. Okullaşma oranlarına bakıldığında, bölgesel farklar yanında, kız çocuklarının okul hayatının ileriki yıllarında eğitim ortamlarından giderek koptukları görülüyor. Üstelik kız çocukları yaşanan yerel ve bölgesel çatışmaların birincil mağduru oluyorlar.
11 Ekim tarihi Birleşmiş Milletler’ in (BM) kararıyla, 2011 yılından beri, kız çocuklarının gördüğü ayrımcılığa dikkat çekmek üzere “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak anılıyor. Bu özel günün amacı; kız çocuklarının güçlenmesi için yapılan sosyal, ekonomik, kültürel ve siyası yatırımların artırılması yoluyla var olan yoksulluk, şiddet, dışlanma ve ayrımcılığın önüne geçilmesini sağlamak.
Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılında düzenlenen “Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” nde benimsenen ve 193 ülkenin onayladığı “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi” başlıklı bildiride belirlenen hedefler içerisinde de, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak; kadınların ve kız çocuklarının toplumsal konumlarını güçlendirmek” başlığıyla yer verilerek konuya verilen özel önemin altı bir kez daha çizilmiş oluyor.
Kız çocuklarının durumu ile ilgili temel parametre olabilecek göstergelere bakıldığında, Dünya Kız Çocukları Günü’nde çözüm bekleyen ciddi sorunların var olduğu görülüyor. Şüphesiz her sorun alanının bir diğerinden bağımsız olarak ele alınması ve çözülmesi mümkün olmuyor. Yaşanan sorunlar temel ve süregelen sorunlar olduğunda çözüme dair yaklaşımların da sistematik, ölçülebilir ve sürdürülebilir olması gerekiyor.
Türkiye Dünya Kız Çocukları Günü’nün kabul edilmesinde öncülük eden ülkelerden birisi olmakla birlikte, halen kız çocuklarının yaşadıkları sorunlara köklü çözümler bulabilmiş değil. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleri, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenli barınma koşulları bakımından kız çocuklarının haklarının daha fazla ihlal edildiği gerçeği hâlâ geçerliliğini korumaya devam ediyor. Araştırmalar çocuk işçiliği yanında ev işlerinde de en çok kız çocuklarının emek sömürüsüne maruz kaldığını ortaya koyuyor.
Özetle; toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kız çocuklarının toplumsal, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik olanaklarından daha iyi yararlanabilmeleri için gerekli olan kaynakların her düzeyde sağlanması gerekiyor.
Kadına şiddet, ne yazık ki, yıllardır gündemimizden hiç eksilmeyen konuların başında geliyor. Ben de bu yazımda, Gazetemiz’ de çıkan haberlerden ve Filmmor Kadın Kooperatifi* verilerinden derlediğim “Eylül 2023 Kadın Cinayetleri” ne yer vermek istiyorum.
İşte geçtiğimiz Eylül ayında gerçekleşen, önlenebilir ancak önlenememiş kadın cinayetleri… Erkeklere ‘hayır’ demiş, kendi hayatları hakkında karar vermiş, şiddetsiz bir yaşam kurmak istemiş ancak yaşamları erkek şiddetiyle son bulmuş 31 kadın…
Meliha Uludağ 45, kızı Cansu Dönmez 19 yaşındaydı. Manisa’da birlikte yaşıyorlardı. İkisi de, 1 Eylül 2023’te, medyanın Meliha’nın ‘gönül ilişkisi’ olduğunu yazdığı erkek tarafından sokak ortasında kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü.
Özlem Küçükyılmaz ve annesi Nazife Çetingök Karabük’te yaşıyorlardı. Özlem 45, annesi 62 yaşındaydı. Özlem’ in boşanma aşamasında olduğu kocası, 5 Eylül 2023’te, sokakta önlerini keserek ikisini de pompalı tüfekle öldürdü. Katilin 2008 yılında ilk eşini de öldürüp hüküm giydiği, cezasını çekip 2 yıl önce cezaevinden çıktığı öğrenildi. Ayrıca, Özlem Küçükyılmaz' ın bir önceki hafta eşinden şiddet gördüğü için KADES uygulamasını kullanarak polisten yardım istediği, ancak daha sonra şikayetinden vazgeçtiği belirtildi.
Nazlı Karakoyun Hatay’da yaşıyordu. Evliydi ve iki çocuğu vardı. 8 Eylül 2023’te, komşular çığlıklarını duyduktan sonra balkondan beton zemine düşerek yaşamını yitirdi. Kocası cinayet şüphesiyle gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Fatma Yenigül 41 yaşındaydı. Kahramanmaraş’ta birlikte yaşadığı erkek, 9 Eylül 2023’te ‘bilinmeyen nedenlerden çıkan bir tartışma’ sonucunda Fatma’yı av tüfeğiyle öldürdü.
Emine Başbuğ 40, kardeşi Çiğdem Demir 37 yaşındaydı. Emine’nin üç, Çiğdem’in iki çocuğu vardı. Emine’nin boşanmaya çalıştığı, bir dönem tehdit nedeniyle şikayet edip uzaklaştırma kararı aldırdığı erkek, 10 Eylül 2023’te, sokakta önlerini keserek ikisini de öldürdü.
Birsen Tunç
Cerebral Palsy (CP) çocuklukta en sık rastlanan fiziksel engellilik durumu. İlerleyici olmayan CP, gelişimini tamamlamamış beynin; doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrası dönemde hasar görmesi nedeniyle oluşuyor. Travmaya uğramış beyine erken müdahale edilmesi ve hayat boyu rehabilitasyon uygulamasıyla önemli gelişmeler sağlanabiliyor.
Prematüre doğum, düşük kilolu doğum, kanın pıhtılaşma problemleri, anne-bebek arasında kan uyuşmazlığı, gebelikte ya da doğum esnasında bebeğin oksijensiz kalması, beyin kanamaları, hamilelik döneminde annenin bebeğin sinir sistemini etkileyecek bakteriyel ya da viral enfeksiyon yaşaması, hamilelik döneminde annenin alkol, sigara, uyuşturucu ve/veya çeşitli ilaçlar kullanması, yaşadığı psikolojik sorunlar, akraba evlilikleri ve karın bölgesine gelen darbeler Cerebral Palsy’ ye neden olabiliyor. Ülkemizde her yıl 6000’ den fazla bebek Cerebral Palsy tanısı alıyor.
Cerebral Palsy’li bebeklerde sıklıkla görülen belirtiler:
Ayrıca, Cerebral Palsy’ ye birçok farklı durum eşlik edebiliyor. Bu nedenle CP’ nin multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor. www.worldcpday.org web sitesinde yayımlanan bir araştırmaya göre, Cerebral Palsy’ lilerin;
Cerebral Palsy konusundaki farkındalığı artırmak, CP’li bireylerin yaşadığı sorunlara dikkat çekmek amacıyla her yıl 6 Ekim tarihi “Dünya Cerebral Palsy Günü” (World CP Day) olarak anılıyor. Dünyada elli ülkede 450 sivil toplum kuruluşu tarafından desteklenen bu özel günde, pek çok kişi; Cerebral Palsy’ nin rengi rengi olan “yeşil” giysiler içinde, yeşil ışık yakarak CP bilinirliğini artırmak için çalışıyor.
Kuruluşundan bugüne kadar 30 binden fazla çocuğa hizmet veren Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı; Türkiye’de Cerebral Palsy konusunda referans kurum olarak, çalışmalarını Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri, Özel Metin Sabancı Özel Eğitim Okulları ve Aile Danışma Merkezi ile sürdürüyor.
Vakfın amacı, Cerebral Palsy’li çocuk ve erişkinlere teşhis, tedavi, rehabilitasyon ve eğitim hizmeti sağlayarak meslek sahibi olmaları ve hayata kazandırılmaları için yoğun çaba göstermek ve gerekli faaliyetlerde bulunarak insanlığın mutluluğu için çalışmak.
1989 yılında kurulan Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın bugünkü haline gelmesi için ilk adım, 1972 yılında Prof. Dr. Hıfzı Özcan’ın öncülüğünde, Kadıköy’de mütevazı bir binada Türk Spastik Çocuklar Derneği’nin kurulmasıyla atıldı. Bu tarihe kadar ülkemizde genellikle dağınık şekilde ele alınan ve bilimsel çalışmaların uzağında kalan Cerebral Palsy (CP), Derneğin kurulması ile dikkat çekici hale geldi. Önce, o günlerde hastanelerin çocuk nörolojisi bölümlerinde sayıları bir hayli artmış Cerebral Palsy’li (CP) çocukların aileleri bir araya getirildi. İlk kez “Spastik kime denir?” başlıklı bir broşür yayımlanarak, Cerebral Palsy (CP) ve türleri hakkında aileler bilgilendirilmeye çalışıldı.
Akran zorbalığı, bir çocuğun bir veya daha fazla akranı tarafından tekrar tekrar ve kasıtlı biçimde kötü muameleye maruz kaldığı bir istismar türü. Yapılan araştırmalar; hayatın her döneminde görülebilen bu problemin, 7 - 15 yaş arasında daha yoğun olduğunu gösteriyor.
Okul çağındaki çocuklar arasında sıklıkla rastlanan akran zorbalığı giderek artıyor. Zorbalık denildiğinde yetişkinliklerin aklına çoğunlukla fiziksel zorbalık gelse de; sözel (isim takma) ve sosyal (dışlama, dedikodu çıkarma vb.) zorbalık en sık karşılaşılan akran zorbalığı türleri arasında. Tüm zorbalık türleri çocuğun gelişimini olumsuz etkiliyor.
Bu yıl haberler arasında rastladığım olaylardan bazı örnekleri sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Find My Kids Konum Takip Programı (Çocuklarımı bul programı), bir konum takip programı. GPS telefon takip ile çocuğunuz nerede ve ne yapıyor hemen öğrenebiliyor, acil durumlarda size ulaşmasını sağlayabiliyorsunuz.
Ebeveynlerin çocuklarının konumunu harita üzerinde anlık olarak takip edebilmelerini sağlayan mobil uygulama “Findnmykids” in, geçtiğimiz günlerde, akran zorbalığı üzerine, Türkiye’deki kullanıcıları arasında gerçekleştirdiği araştırmadan çarpıcı sonuçlar çıktı. Binden fazla Findmykids kullanıcısı, ebeveynin katıldığı araştırmaya göre; Türkiye’de ilk, orta ve lise eğitimi almakta olan her beş çocuktan biri okulda akran zorbalığına maruz kalıyor.
Araştırmaya katılan anne babaların yaklaşık %21’i çocuklarının okulda akran zorbalığının kurbanı olduğunu belirtiyor. “Çocuğumun başına gelmedi ama okulda bu tür olaylar yaşandığını biliyorum.” diyen ebeveynlerin oranı %63. Tanıdığı birisinin zorbalığa uğradığını belirtenlerin oranı %13. %3’lük bir kesim ise kendi çocuğunun zorbalık yaptığı düşüncesinde.
Söz konusu araştırmada siber zorbalık konusu da ele alınmış bulunuyor. Anne- babaların %71’i çocuklarının siber zorbalığa maruz kalmadığı görüşünde birleşirken, %6’sı çocuğunun siber zorbaların kurbanı olduğunu belirtiyor. Çocuğunun siber zorbalığa maruz kalıp kalmadığını bilmeyenlerin oranı ise %23.
Araştırma sonuçları, ebeveynlerin büyük çoğunluğunun akran zorbalığı ve siber zorbalık konularında farkındalık sahibi olduklarına inandıklarını gösteriyor. “Çocuğunuz okulda ya da internet üzerinden zorbalığa maruz kalsa bunu fark edebilir misiniz?” sorusuna; ebeveynlerin %72’si ‘evet’ yanıtını verirken, %28’i ‘durumun farkına varamayabileceğini’ ifade ediyor.