Nasıl haberin oldu bu programdan?
- Görüşmek istediklerini söylediler. Programın yapımcısı Uygar Ataş, “Burcucum, biz yeni bir projeye başlıyoruz. Safiye Soyman, Banu Alkan ve Bülent Ersoy’la Hindistan’a gidiyoruz! Sen de geliyorsun!” deyince, “Hadi canım!” dedim. O kadar inanmadım ki, kamera şakası zannettim! Sonra, “Zaytung haberi mi yoksa?” dedim. Sonra baktım ki ciddi, “Böyle bir fırsat kaçmaz!” diye projenin üzerine atladım...
Neden?
- E hayatta kaç kere başına gelebilir ki? Bir de Bülent Ersoy’a çok hayranım. Daha önce birlikte çalıştık. İşine aşkla bağlı olan insanları seviyorum. Ona çok saygım var. Sesine, kendisine, hem karakterine...
Ve iyi anlaşıyorsunuz...
- Tabii tabii. Zaten o beni istemese olmazdı. Safiye Soyman’ı da tanıyordum. Banu Alkan’ı hiç tanımıyordum, burada tanıma fırsatına sahip oldum. Merak ediyordum, hâlâ parmak ucunda mı yürüyor diye. Gördüm, zaman zaman yürüyor. Hepsi çok profesyonel bu arada...
ÖYLE ÇOK MACERA YAŞADIK Kİ BENİM ASKERLİK HİKÂYEM OLACAK ANLAT ANLAT BİTMEYECEK!
‘Dünya Güzellerim’ adlı programın çekimleri için Hindistan’dalar.
Oleeeeeey!
Bir röportajcı daha ne ister?
Tek tek hepsiyle röportaj yaptım, çekimlerine gittim ve Hindistan’da oldukları müddetçe iletişimde kaldım. Gerçekten unutulmaz maceralar yaşadılar. Bugün Bülent Ersoy’la başlıyorum, hepsini okuyacaksınız. 14 Haziran’da program başlıyor, televizyondan da izleyebileceksiniz...
Olayın başkahramanı tabii ki Diva. Valla yeryüzüne düşmüş bir meteor gibi. Parıl parıl. Gözümle gördüm, yollardaki kalabalık onu görünce ikiye ayrılıyor. Bakakalıyor Hintliler. Ve saygıda kusur etmiyorlar. Tabii ki Bülent Ersoy’u tanımıyorlar ama işte ‘star enerjisi’ denilen bir şey var herhalde, buram buram yayılıyor. Bülent Ersoy yürüyor, arkadan soruyorlar, “Kim bu? Kim bu?” Ben de yanıtlıyorum, “Turkish Diva!”
Her şeyi büyük, abartılı, grandiyöz, kendi deyimiyle egzajere... Yüzüğü kafam kadar mesela, küpesi, bileziği, dudakları, ruju, tırnakları, her şeyi, her şeyi büyük. İnsan gözünü alamıyor. Ama ona yakışıyor da...
Benim Diva’yla ilk sohbetim. Hafif tırsıyorsunuz, çok şaşırıyorsunuz, çok gülüyorsunuz, zekâsından etkileniyorsunuz, insana bir sürü duyguyu aynı anda yaşatan biri... Setteki herkes ona saygı duyuyor. Herkes onun nasıl titiz olduğunu, işini nasıl aşkla yaptığını biliyor. Gerçekten de müthiş bir iş disiplini var. Ve starlığın elkitabında ne yazıyorsa, hepsini biliyor ve uyguluyor...
Sen çok deneyimli bir ekonomi yazarısın. Bu, dördüncü kitabın. Ama içinde patron olmayan ilk kitap. ‘Aşk Seni Bulur’ nereden esti?
- Ekonomi sıkıcı Ayşe! Bu kitap, büyük bir aşkın ardından gelen ayrılıkla ortaya çıktı. Çok yükselmiştik, o yüzden düşüş de sert oldu. Ben, beni üzen şeyleri pek anlatamam. İnsan içinde ağlayamam. En mahremim gözyaşlarımdır. Türkçesi, çok canım yandığı için yazdım. Geçsin diye yazdım. Başta, kitap yapma fikrim de yoktu. Hatta, bir ara, rumuzla çıkarmayı bile düşündüm. Çünkü çok farklı bir kulvar bu. Ertuğrul Özkök, “Ekonomi yazarı âşık olmaz! Aşk kitabı yazamaz diye bir kural mı var?” deyince, farkında olmadan gaz vermiş oldu. Ben de her şeyi yazmaya ve yayımlamaya karar verdim...
“Aşkı çağırma! Ya hiç gelmez ya da yanlış insan gelir!” derler. Katılır mısın?
- Yüzde 100! Aşk sana istediğini vermez. O ne verirse razı geleceksin. Aşk, sipariş almaz! Çağırınca gelmez. Git dersen de gitmez.
KİTABI ASLINDA KENDİME YAZDIM
İlle de o mu bizi bulacak yani? Biz bulsak olmuyor mu?
- Ara ki bulasın! Başına buyruktur aşk. Zıpzıptır, dengesizdir. Ama bak, bu kitabı kim okuduysa, aşkı buldu. Ön okumasını yapan üç kişi bir ay içinde âşık oldu. İddia ediyorum, tılsımı var bu kitabın.
Benim üzerine titrediğim, gazetemle birlikte gerçekleştirdiğimiz bir sosyal sorumluluk projesi. Bugüne kadar tam 54, hayatı yarım kalan insana yardım etmişiz. Bu 55.’si. Aysel B.
En büyük hayali çocuk sahibi olmak. “Yumurtalığında kist var!” deniyor. Yanlış tedaviler yüzünden bir buçuk yıl boşa zaman geçiriyor. Meğer o kist, yumurtalık kanseriymiş!
Doktoru durumu fark ediyor ve acil önlem alarak, önce embriyoları donduruyor. Sonra yumurtalıkları alınıyor. Daha sonra da embriyo transferi yapılıyor ve Aysel B., tüp bebek yöntemiyle hamile kalıyor.
Şu anda ondan mutlusu yok. Hem hayatta kaldı hem de anne oldu! Tüm tedavi masrafları da 55. Yarım Kalan Hayatlar kapsamında Bahçeci Sağlık Grubu üstlendi.
Bu kadar fecisine az rastladım.
En aşağılıklarından biriydi.
Yazıklar olsun! Boynu devrilsin! Baba ya, kızın özbeöz babası cinsel istismarda bulunan. Kendi kanından, canından 15 yaşındaki kızına hem de. İğrenç sapık şu an cezaevinde, dava sürüyor...
İnsanın kanını donduran bir dava. Ben anneyle konuştum. Ağlayarak anlattı. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na bağlı Acil Yardım Hattı’na başvuran vakalardan biri. Ona destek oluyorlar çünkü çok çaresiz. Başkan Canan Güllü sayesinde haberdar oldum, teşekkür ederim, ben de bu davanın peşini bırakmayacağım...
Demek ki, ne kadar ihtiyacımız var...
Ülkede olan bin türlü fenalıktan ve Fenerbahçeli olarak futboldaki başarısızlıklardan sonra, basketboldaki heyecan dalgasıyla mutluluktan öldük. Ben yani. Bir göbek atmadığım kaldı.
Fenerbahçe basketbol takımını kutluyorum, tebrik ediyorum. Bir Fenerbahçeli olarak, şimdilik basketboldaki başarıyla yetiniyoruz ama diyoruz ki, darısı futbolun başına... Takımının şampiyonluğunu, İzmir Marşı’yla kutsayan muhteşem Fenerbahçe seyircisini de alkışlıyorum. Siz büyüksünüz!!!
SEVİYORUZ, SAYGI DUYUYORUZ! OBRADOVİC
VE Obradovic... 9 kere şampiyon olmuş müthiş bir adam. Hırslı, sonuna kadar kovalayan ve koparan ama tevazuyu da asla elden bırakmayan, yumruk havaya yapmayan, maçtan sonra diğer antrenörü tebrik eden, payeyi basketbolculara ve Aziz Yıldırım’a veren... Şahane yani! Müthiş heyecan verici, ilham verici... Adam gibi adam. Duruşu yeter. Seviyoruz ve saygı duyuyoruz...
5.5 YAŞINDA CİNSEL İSTİSMARA UĞRAYAN KIZIN BİTMEYEN ÇİLESİ
Bilemedim, dalıverdim. Teşvikiye Camii’nin arkasında.
Hiç görmediğim bitkiler... Hayranlıkla bakındım, hepsini kokladım, dokundum, ben o dükkândan hiç çıkmak istemedim. Sonra, “Bir buket yapar mısınız?” dedim, “Bir arkadaşıma!” O kadar güzel oldu ki, vermek istemedim. Tasarımdı resmen. Obje gibi. Heykel gibi. İşte Ayça Girgin ve Vesaire ailesiyle böyle tanıştım. Orijinal bir tip Ayça. Benzersiz. Kimseye benzeme derdi yok, bence kimsenin ona benzeme ihtimali de yok.
Kimseyle derdi, yarışı da yok. Kendi alanındaki öncülerden. Bir mesleği, çiçekçiliği kendine göre yorumlamış biri o. Biraz da filozof gibi, sanatçı gibi. Alman babaannesi sayesinde bitkilerle aşk yaşıyor. Olağanüstü şeyler yaratıyor.
Daha fazla para kazanmak için asla taviz vermiyor.
Belki de bu yüzden para da kazanabiliyor. Bitkileri ve çiçekleriyle yaşıyor, her geçen gün birileri daha Vesaire ailesine dahil oluyor. Atölyeler düzenliyor, insanlara bu orijinal tasarımları öğretiyor, bir taraftan da organizasyonlar yapıyor. O, doğaya dönmenin yolunu böyle bulmuş. Şehrin ortasından kendine bir habitat yaratmış. İçimizin döne döne sıkıldığı bu günlerde, Ayça Girgin gibi yaratıcı gençler bana umut veriyor. Verdi. Teşekkür ederim ona. Fotoğraf çekimi için buluşacağımız zaman, “Farklı bir şey yapalım!” dedi, “Nasıl yani?” dedim. “Görürsün!” dedi. Gördüm! Kadın, stüdyoya toprak ve tonla bitki getirdi. Taa Amsterdam’dan gelmiş o bitkilerin bir kısmı... Ve beni doğaya döndürdü. Toprağın üzerine yattım, gözlerimi kapadım ve bitkilerle bütünleştim.
Toprak eninde sonunda gideceğimiz yer. Özümüz. E huzurlu oluyor insan haliyle...
Sen nesin?
Bence şahane bir şey yaptı, ters köşe bir hamleyle başarısızlık öykülerini kitaplaştırdı.
Fırsat bu fırsat, Özlem Gürses'e kendini, hayatını ve Kronik Kitap'tan çıkan yeni çıkan kitabı 'Bazen Olmaz'ı sordum…
Oleeeey! Herkesin yaptığının tersini yaptın, başarısızlık öyküleri üzerine bir kitap yazdın. Nereden esti?
- Bana değil, Adnan Dalgakıran’a esti! Sanayici bir işadamı, benim de eski komşum. Komşum dediysem, merhaba-merhaba. Bu kadar tanıdığım biriyken, bir gün bana bir telefon açtı. 2016 sonbaharıydı, her gün ölüm haberleri aldığımız günler. Bir kanapeye gömülmüş sürekli televizyon ekranına bakıyor ve battaniyenin altında yok olmak istiyordum…
Tamam fikir Adnan Dalgakıran’dan çıktı da… Senin kafana niye yattı ?
- Bütün ters köşe fikirler beni bulur, sanırım ondan! Hiç kolay iş yok benim hayatımda, bu da öyleydi. Bir de tabii Adnan Bey’le kahve içerken anladım ki, çok benzer bakıyoruz dünyaya. İkimize de vasatlıktan daral gelmiş, ikimiz de hamasetten bıkmışız, ikimiz de kendisiyle dalga geçebilen insan seviyoruz. Ve çıktık yola…
Başarısızlığa methiye mi bu kitap ?