Namı diğer, kilit kadın.
Filiz Aker’in Vatan Şaşmaz’ı ve kendini öldürmesinden sonra herkes konuştu.
Aker’in 20 yıllık arkadaşı, Sevilay Öztürk hariç.
Marmara Üniversitesi, Basın Yayın, Radyo-TV Bölümü mezunu. 1996 Türkiye güzellik kraliçesi. Filiz Aker’in ölüme doğru giden hayatını adım adım anlatıyor. İki insanın artık hayatta olmadığı bir olayın tüm gerçeğini bilebilmek mümkün değil. Herkesin bir fikri var: Sebebi para diyen, aşk diyen...
Sevilay Öztürk’ün bakış açısını da okuyun. Bakalım sizin fikriniz ne olacak?
Sevilay Öztürk... Fotoğraf: Emre Yunusoğlu
Filiz Aker’le nerede tanıştınız?
Nasıl aydınlık bir yüz, nasıl güzel bir gülüş...
Hayat fışkırıyor gülümsemesinden...
Bana o şahane dizeyi hatırlattı:
“Sil ağzının kenarını, yine gülüşünden cennet akıyor!”
BEN BİR BACAKTAN İBARET DEĞİLİM Kİ... ÇOK DAHA FAZLASIYIM!
ADI Neslican Tay.
19 yaşında,
Yazıyorsun, “Ah, vah... Yazık kadına!” deniyor ama o kadar, bir işe yaramıyor. Bu ülkede insanların değeri yok, kadınların hiç yok. Sapıklar kadınları öldürebilir, tecavüz edebilir, yakabilir...
Her şey olabilir.
Daha önceki yazımın başlığı: “Bana hayata dar eden bu sapık neden tutuklanmıyor? Tutuklanması için benim öldürülmem mi gerekiyor?!” idi.
Bugünkü başlığım ise “Elif öldürülürse, sorumlusu önlemini almayan devlettir!”
***LÜTFEN Elif’in başına gelenleri, kendi çocuğunuzun başına gelmiş gibi okuyun...
Kızınız, mühendis, işinde çok başarılı, sosyal, sevilen bir kız. Diğer kızınızla birlikte, sizin oturduğunuz şehre birkaç saat uzakta yaşıyorlar.
Manyağın biri dadanıyor.
Olan bu...
Doğal afetler, seller, depremler, fırlatılan nükleer füzeler, kalabalığın içine giren intihar kamyonları...
Her şey zıvanadan çıktı, seyrinden çıktı, çığırından çıktı...
Normal kalmadı, ölçü kalmadı...
Ve her şey o kadar hızlandı ki...
Aynı zaman diliminde birden fazla felaket üst üste...
Birini sindiremeden diğeri... Üst üste geliyor... Pespayelik, rezillik, kötülük, tecavüz, cinayet...
Daha birkaç gün önce Murat Başoğlu olayı vardı.
Zihnimizin sınırlarını zorlayan bir iğrençlikti. Ama artık, o da tarih oldu.
Adına aldanmayın, karanlık bir kitap değil. New York’tan yurda getirilen bir cenazenin ekseninde gelişen olaylarda, bir diğerinin hayatının bilmeden, bir meteor çarpmışçasına birbirine etkileyen bir dizi insanın öyküsü…
Film gibi. Anlatım da sinematografik. Birbirlerinin hayatlarına dokundukça uyanıyorlar, uyandıkça birbirlerine dokunuyorlar. İncecik bir şey, 118 sayfa, birbirine bağlı 9 öykü, çok da kolay okunuyor.
Hindistan’da yaşadığımız otel-eve sarı bir zarf içinde geldi. Merakımdan okumaya başladım. Ve daha ilk andan itibaren büyüledi kitap beni.
Yazarı Pınar Eğilmez’i tanımıyorum, hiç karşılaşmadım. Hayatında ilk kez roman yazmış. Ve kendi imkânlarıyla bastırmış. Onu aradım, Katar- Doha’da buldum…
Ve sordum…
“An’a ve tam an”da yapman gerekene sadakat, kendi tasarımına sadakattir. Kendine iman etmeden Tanrı’ya iman edemezsin…
Kimsin, nesin? Nereden çıktın?
- Ben Pınar. Pınar Eğilmez. 42 yaşındayım. Hacettepe mezunuyum. İngilizce mütercim tercümanım. Ama mesleğimi yaptığım söylenemez. Bir adama âşık oldum. Sonra o adam eşim oldu. Bir mühendis. Yurtdışı projelerinde çalışıyor. Ben de kızımızla birlikte onun peşinden ülke ülke dolaşıyorum. Şimdi 4. ülkemizdeyiz, yani Katar’da…
Dünyanın 60 ülkesinde araştırmalar yapan bir organizasyonun parçası. Milyonlarca gence ulaşan çok kapsamlı bir araştırma modelleri var. 54 bin gençle, 2017 Türkiye’si gençliği için yapılan araştırma yeni sonuçlandı. Ben de teybimi kaptım, karşısına geçtim.
Sonuçlar bence vahim.
Tahmin ediyordum ama bu kadarını beklemiyordum.
Çok açık ki, gençlerini sevmeyen ve onlara sahip çıkmayan bir ülkeyiz. Türk gençleri 2017 Türkiye’sinde sıkışıp kalmış durumdalar. Umutsuzlar, mutsuzlar ve geleceğe son derece endişeyle bakıyorlar. E işte, ne ekersek onu biçiyoruz. Buyrun buradan okuyun...
2017 Türkiyesi’nde gençlerimiz genel olarak mutlu mu, mutsuz mu?
- Mutsuzlar! Her ne kadar resmi istatistik kurumumuz TÜİK’e göre, mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı yüzde 56.6 olsa da ben, gençlerin işsizlik, değersizlik, belirsizlik gibi unsurlardan kaynaklı olarak endişelerinin ve güven ihtiyaçlarının geçen yıla göre arttığını düşünüyorum. Bu yıl Türkiye araştırmamızda, 44 bin 260 öğrenci ve 10 binin üzerinde çalışma hayatına girmiş gençle çalıştık. Fark ettik ki; iş güvencesinden endişe duydukları için kamuda çalışma talebi hem önceki yıllara göre hem de diğer ülkelere kıyasla artmış! Kapağı devlete atarak, kendini güvence altına almak istiyorlar.
VASATA RAZI GELİYORUZ!
Peki gençlerin mutsuzluk sebeplerinden en, en, en üst sırada ne yer alıyor?
Bugün ilham veren iki kadınla daha huzurlarınızdayım...
Ezra ve Tuba.
Tekstille uğraşan bir anne-babanın kızları. Kumaşlar ve eskizlerin arasında büyüyorlar. İkisi de güzel sanatlar okuyor, 2006’da güçlerini birleştirip ‘ezra+tuba’yı kuruyorlar. Tüm dünyadaki moda haftalarına katıldılar, New York Times’ta haklarında şahane yazılar çıktı. 2012’den sonra ise giyilebilir teknolojiye yöneldiler. Yüzyılın 100 keşfi arasına giren “Kelebek Elbise”leri tüm dünyada sükse yarattı, şimdi ise kalp krizinin risklerini gösteren bir tişörtle karşımızdalar...
Türkiye’de “Giyilebilir teknoloji” denince, akla siz geliyorsunuz. Tasarladığınız “Kelebek Elbise” yüzyılın 100 keşfi arasına girdi! Bu size nasıl bir gurur veriyor?
Tuba: Çooook. Ülkemizin adını, yaratıcı bir alanda dünyada duyurmak müthiş onur veriyor. Giyilebilir teknoloji, dünyada gözlük ve saat gibi aksesuarla konuşulmaya başladı. Ama bu kavramın tekstil ürünlerine sıçraması zaman aldı. Çünkü zor bir işti. Biz ise kafayı taktık, 2015’te Kelebek Elbise’yle tüm dünyanın huzurundaydık...
Özelliği neydi bu Kelebek Elbise’nin?
Tuba: Bir gelinlik aslında. Gelin, sevdiği adama “Evet” derken, gelinliğin üzerindeki kelebekler uçuyor... Gelinliğin içine yerleştirilen çipler sayesinde. Tabii müthiş ilgi gördü. Teknolojiye duygu da katmış olduk.
Şahaneymiş...
Üç yıl boyunca.
Kız 15 yaşında.
Adam ise 60.
Kızın dedesi yaşında!!!
Kıza, sarkmaya- yavşamaya başladığında, kız henüz 12 yaşında.
Çüşünüz ya!
Bu nedir ya!
Bu apartman yötecisinin işi gücü yok, torunu yaşındaki çocuğun peşinde. İkide bir küçük kızı orada burada sıkıştırıyor ya da “