Ne mutlu bize ki Türkiye’de de var.
Rayka Kumru da onlardan biri.
Kanada’da ve Avustralya’da cinsel bilimler okudu.
Açık fikirli, yeni ve bilgili biri.
Diyor ki, “Cinselliğe dair bildiklerimiz, verdiğimiz kararların, iletişim biçimimizin ve sağlığımızın temelini oluşturuyor. Benim işim de cinsellik bilgisine erişimi sağlamak...”
Pazar günü başlayan Rayka Kumru röportajı, bugün de devam ediyor. Köşeye sığmayanlar hurriyet.com.tr’de. İkiyüzlü ahlakın hüküm sürdüğü ülkemizde böyle cesur bir röportaj verebildiği için Rayka Kumru’ya tebrik ediyorum.
- Ne zaman sağlıklı cinsel hayatlar söz konusu olabilir toplumsal bazda?
Çok küçük yaştan eğitimle, düzenlenmiş yasalarla, o yasaların doğru şekilde trafiğe dökülmesiyle ve bol bol diyalogla... Bu iş, konuşmadan olacak bir şey değil! Ben özellikle de gençlerle çalışırken bunu fark ediyorum. “Cinsellik nedir? İnsanlar neden sevişir?” diye soruyorum. O kadar güzel cevaplar veriyorlar ki. “Spor için, üremek için, sevdikleri için...” Ama ne zaman ki, kadın cinselliğini konuşuyoruz, hemen kalkanlar çıkıveriyor...
Rayka Kumru...
O bir seksolog.
Daha doğrusu kapsamlı cinsellik eğitmeni ve danışmanı.
Çok sıkı bir eğitimi var.
Kanada’da, The University of British Columbia’da Sosyoloji ve Cinsellik Bilimleri okuyor.
Ardından Avustralya’da seksoloji yüksek lisansı yapıyor. Aynı zamanda Avrupa Seksoloji Federasyonu Genç Komitesi üyesi ve araştırmacısı. Dünya Cinsel Sağlık Derneği, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ve Amerikan Cinsel Eğitmenler, Danışmanlar ve Terapistler Derneği üyesi.
Cinsellikle ilgili pek çok soru sordum, cevaplarını bazen hayret, bazen kahkahalarla dinledim. Uzun zaman sonra biriyle cinsellik konuşmak çok iyi geldi. Çünkü biz artık cinselliğin hep kötü tarafını konuşuyoruz. Hep taciz, tecavüz, istismar. Oysa bu, insanlığa bir hediye.
Rayka’ya göre, cinselliğin en ideali, en doğrusu, en iyisi yok. Sağlıklı olanı ve onay çerçevesi içinde yaşananı var sadece.
Hayırlı olsun! ‘İncili Gastronomi Rehberi’ çıktı...
- Çok teşekkür ederim.
Ne kadar deli bir emeğin sonucu?
- Sorma! Dokuz aylık bir emek. Son üç ayı ise gerçekten evlere şenlik! Neredeyse her sabah, “Deli miyim? Neden bu işe evet dedim!” diye mide ağrıları içinde uyandım. Sonuçta her şeye değdi ama ince eleyip sık dokuduğumuz için biraz hırpalandık tabii.
Altı kişilik çekirdek koordinasyon ekibi ve 16 kişilik onur kurulu vardı, onlar ne yaptı?
- Çok çalıştı, bu işe çok kafa patlattı. Restoranları belirledi, soruları hazırladı, gizli müfettişleri buldu.
Peki 130’a yakın gizli müfettiş n’aaptı?
10 yaşındaki kızının başına korkunç bir şey geldi. İnsan yazarken bile rahatsız oluyor.
Aklı, havsalası böyle kötülüğü almıyor.
Antalya’da yaşadıkları apartmanın kapıcısı, küçük kıza cinsel istismarda bulundu.
Sistematik bir şekilde başlayan tacizler, sonunda tecavüze kadar gitti. Annesi, çocuğun bedenindeki izleri görünce aklı başından gitti. Beyninden vurulmuşa göndü. Hemen karakola başvurdu ve yasal süreç başladı.
Her türlü rapor mevcut, Adli Tıp “Çok net fiili livata var” diyor. Psikiyatrist raporları da var. Küçük kızın defalarca ifadesi alınmış, o yaşta bir çocuğun asla bilemeyeceği detaylar anlatmış.
Ama yine de mahkeme, 90 yıl ceza istenen kapıcının tutuksuz yargılanmasına karar vermiş. Çaresiz anne, derdini anlatabilmek için geçenlerde Serap Ezgü’nün programına çıktı. Orada bana da çağrı yaptılar. Ezgü’nün yayını sayesinde, sapık kapıcı dün tutuklandı.
Hepimiz Funda Yurtören’e destek vermeliyiz ki, kızının ve kendisinin hayatını kaydıran bu sosyopat hak ettiği cezayı alsın...
-
Çok renkli ve enerjik bir ikili onlar! Richard Moore, insanın ezberini bozan bir diplomat. Çünkü ne sorsanız cevap veriyor. Çok açıksözlü, diplomatik yanıtlar vermiyor. Ama görme engelli eşi Maggie’yi tek geçerim! Hınzır bir zekâya sahip. Bu arada Türkiye’yi, görme engellilerin hayatını kolaylaştıracak rehber köpeklerle tanıştıran da Maggie. Hatta hızını alamadı, bir dernek kurdu. İlk başlarda bu dünya güzeli köpekler her yere giremiyordu. Maggie’nin onların önemini anlatmasıyla yavaş yavaş birtakım değişiklikler olmaya ve böyle bir bilinç yerleşmeye başladı. Moore çifti 5 hafta sonra ülkemizden ayrılıyor ama Türkiye için yaptıkları güzel şeyler, uzun zaman konuşulacak...
İngilizler sanıldığı gibi soğuk manipülatif, sinsi ve fitneci yaratıklar değil!
- Siz gelmiş geçmiş en renkli, en sevilen diplomatlardan birisiniz. Mesafeli bir İngiliz de değilsiniz...
Teşekkürler. Doğru, pek mesafeli değilim. Türkiye’de bazı önyargılar var. Mesela biz İngilizler de sanıldığı gibi soğuk, manipülatif, sinsi, fitneci yaratıklar değiliz!
Maggie: Richard çok açıksözlü biri. Belki de yarı İrlandalı olduğu içindir. Zaten sosyal medyada biri ona, “Siz bir İngiliz’den daha sıcakkanlısınız” dediğinde mutlaka biri çıkıp, “Ya o zaten İngiliz değil! Yarı İrlandalı” diyor.
Richard: Espri bir yana, benim görevim, ülkemi doğru şekilde temsil etmek. Bizler sanıldığı kadar resmi insanlar değiliz. Hatta Türkler, özellikle de bürokratik hayatta bizden daha resmi. Bana herkes Richard diyebilir, demeli. Çünkü benim adım bu. Ama genelde Türkiye’de Richard Bey ya da sayın büyükelçi demeyi tercih ediyorlar. Ben de artık Richard’da ısrar etmekten vazgeçtim!
Müthiş bir ikili onlar. İnanılmaz etkilendim. Yok böyle bir alçakgönüllülük, yok böyle bir doğallık! Sıfır kompleks. İkisi de Türkçe konuşuyor. Komikler, tatlılar ve çok iyi gözlemciler. Türkiye’yi ve Türk insanını çok iyi tanıyorlar...
İki dönem Türkiye’de görev yaptı Richard Moore. 5 hafta sonra gidiyor. Bence gelmiş geçmiş en renkli diplomatlardan biriydi. Sıkı Beşiktaşlı. Sosyal medyada inanılmaz aktif. Hatta bir fenomen.
Eşi Maggie de çok özel bir kadın. Bir enerji topu, kendisiyle dalga geçiyor, sizinle geçiyor, nasıl zeki, nasıl hayat dolu. Görme engelli olması da sadece bir ayrıntı. Hiç fark etmiyorsunuz bile. Rehber köpeği Star sayesinde gündelik hayatta hiç zorluk yaşamıyor. Star başlı başına bir karakter, “diplomatik misafir” kartı var, çünkü Maggie’nin eli, kolu, gözü, her şeyi. Bu röportaj yarın da devam edecek...
- Oleeeey! Takımınız Beşiktaş, Şampiyorlar Ligi’nde üç maç kazandı, birinde de berabere kaldı, hâlâ yenilmedi... Bir Beşiktaşlı olarak ne hissediyorsunuz?
Şahane hissediyorum! Bir büyükelçi olarak bazı ciddi işler yapmam gerekiyordu, Beşiktaş taraftarı olmak da yaptığım ciddi işlerden biriydi! Avrupa’da elde ettiğimiz başarı cidden takdire şayan. Hiçbir Türk takımı daha önce bunu başaramamıştı. Ama futbol konusunda dikkatli konuşmalıyım...
- Neden?
E çünkü ben sizin kadar tutkulu olamam, ben Türk değilim, İngiliz’im. Biraz daha mesafeliyim. İnsanların Twitter’da bana, “Sayın Büyükelçi, sen tinerci misin?” demesini çok eğlenceli buluyorum. Çarşı Grubu üyesiymişim gibi davranıyorlar, bu da hoşuma gidiyor. Futbol gerçekten çok başka dinamikleri içeriyor, insanlarla farklı yakınlıklar kurmanıza sebep oluyor. İyi ki Beşiktaşlıyım! Beşiktaş’ın birçok maçına gittim ve her defasında çok keyif aldım. Bana hep çok samimi davrandılar, son olarak beni Kongre Onur Üyesi yaptılar. Daha ne isterim!
DOĞUMDA SEZEN AKSU DİNLEDİM
Tanem Sivar ve Edhem Dirvana.
Başlarına korkunç bir şey geldi.
Köpekleri Django ve Pamuk, bunu yapacağını daha önce itiraf eden biri tarafından zehirlendi.
Olay resmen cana kast.
O iki köpeği öldürmekle kalmadı, ayrıca tüfekle Edhem Dirvana’ya ateş de etti. Ama nasıl oluyorsa oluyor şu anda serbest. Çünkü hayvanlar can değil mal.
O yüzden de kanunun değişmesi gerekiyor. Herkes birbirine ‘Hayvan Hakları Yasası’nın değişmesi için imza kampanyasına katılmasını tavsiye ediyor.
Edhem Dirvana’yı aradım, bütün ayrıntıları öğrendim.
-
Biliyorum ki deli gibi bir titizlikle çalışıyor, ayrıntıları atlamamak için özel bir gayret sarf ediyor, biyografileri roman tadında yazıyor.
Bu sefer de ilklerin kadınını yazmış!
Safiye Ayla’yı yazmış.
20. yüzyılın ilk senelerinde, Akdeniz’den dört güçlü kadın sesi çıktı: Mısır’dan Ümmü Gülsüm… Fransa’dan Edith Piaf… Portekiz’den Amalia Rodrigues…
Ve Türkiye’den Safiye Ayla…
İşte Murat Bardakçı bize, 1900’lerin başında, bilinmeyen bir yerde dünyaya gelen, kimsesizler yurdunda yetişen, yokluk içerisinde geçen senelerin ardından inanılmaz bir şöhrete ve servete ulaşan Safiye Ayla’nın hayatını anlatıyor.
Hüzünlü ve renkli. Uçuk ve ciddi. Müthiş bir kadın. Gerçek bir bohem. Cesur, kafasına göre takılıyor, kimseyi iplemiyor, sevgililerini gizlemiyor. Zamanın meşhur bir solcu gazetecisiyle uzun bir aşk yaşıyor. “Hayatınıza renkli, doğru, öfkeli bir gazeteci sokmadıysanız yazık olmuş size!” gibi baba bir laf da ediyor. Sonraki senelerde Türkiye İşçi Partisi’ni destekliyor. Hayatı boyuncu isyankâr ve solcu.
Nâzım Hikmet, Halikarnas Balıkçısı ve Kemal Tahir, yakın arkadaşları. Erkekler onun için birbirine giriyor. Hiç de söylendiği gibi çirkin değil.