Yatırımcı, turizmci, üretici...
Şu anda da arı gibi çalışıyor.
Kastamonu Daday’da kızı Ece’yle harikalar yarattılar.
İksir Aydın, aynı zamanda KAGİDER üyesi.
Ve geçtiğimiz günlerde “Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci Ödülü” aldı.
“Üretmek ve aynı anda sosyal fayda sağlamak kadar güzel şey yok!” diyor.
Böyle kadınlar bana müthiş ilham veriyor.
Size de vermesi dileğiyle...
- “Sizi götürüyoruz!” dedikleri anda ne hissettin?
Bir sürü şey. Önce gayet insani bir tepkiyle, nereye götürüldüğünü ve ne kadar kalacağını merak ediyorsun. Memurlar soruşturmanın İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütüldüğünü, önce semtimizin bağlı olduğu Harbiye Karakolu’na, sonra sağlık muayenesi için Şişli Etfal Hastanesi’ne, ardından Aksaray’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ve son olarak da sorgu için İzmir’e götürüleceğimi anlattı. Bunun en az 6 gün süreceğini söylediler!
- Çok fena...
Evet, fena. Sonrası, sorgulama sırasının gelmesi ve savcının değerlendirmesine bağlı gelişecekti. Belirsiz bir süreç. Hayatımda ilk defa karşılaştığım bir olay olduğu için ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilemedim. Fakat bugün hatırlayınca, bana çok garip gelen bir detayı fark ettim...
- Nedir o?
Mesela çocuklarımdan uzak kalacağım günlerin sıkıntısı yerine, onların okul taksitlerini nasıl ödeyeceğim aklıma geldi. Hayatımın nasıl devam edeceğini değil, iptal olacak konuşmalarımı, toplantılarımı düşündüm. Benim çok sistemli işleyen, aylar öncesinden neredeyse her günü, saati belirlenmiş bir düzenim var. Bu olay, “Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir” sözünün kafama iyice çakılmasını sağladı.
OHAL’DE AVUKATLARDAN FAYDALANMA İHTİMALİ YOK DENECEK KADAR AZ
-
Hayatını yazarak, çizerek, konuşarak kazanan bir adam.
Bir entelektüel.
Benim çok sevdiğim, saydığım biri.
Geçtiğimiz günlerde, ByLock’la ilgili bir soruşturmada gözaltına alındı.
Hepimiz “Yok artık, daha neler!” dedik. Artık böyle günlerde yaşıyoruz.
Serdar Kuzuloğlu’na yaşadıklarını sordum, bugün ve yarın okuyacaksınız...
- Geçmiş olsun Serdar... Başına gelen nedir? Nasıl açıklıyorsun?
Yeni sloganım bu.
Kullanmadığınız eşyalar, #durmasındestekolsun.
Birkaç gün önce harika bir şeye tanık oldum.
Yemedim, içmedim, sizinle de paylaşmak istiyorum.
Başak Süer diye çok genç, çok parlak bir kadınla tanıştım.
Givin diye bir aplikasyon geliştirmiş.
Alışverişlerin bağışa dönüştüğü mobil bir uygulama.
Ben tabii önce anlamadım,
Sıkı bir kitap.
Hadi biraz daha da ileri gideyim, bomba bir kitap.
Basbayağı açmış kalbini Levent Gültekin.
Soyunmuş bizim önümüzde.
Helal olsun!
İslamcılık dönemine ait hayatı üzerinden, dindar, muhafazakâr bir insanın yaşamını, duygusunu, önceliklerini, neyi, niçin istediğini, neye niçin karşı olduğunu anlatmış…
İslamcılara dair bir sürü şeyi bu kitapla öğrendim.
Duygulandım, şaşırdım, pek çok duyguyu aynı anda yaşadım.
Yaptıkları işin irili-ufaklı olmasının hiçbir önemi yok. Onları kadın oldukları, farklı bir iş yapmaya cesaret ettikleri ve girişimci oldukları için destekliyoruz.
Yaşasın kadınlar... Yaşasın kafayı farklı çalıştıran kadınlar... Yaşasın girişimci kadınlar...
- Seni hayata tutkuyla bağlayan ne?
Defter yapmak. Pazar günü sabahın 6’sında bile beni ayağa dikebilecek yegâne şey. Nefes alıp verişim hızlanıyor, beni o kadar heyecanlandırıyor...
- Şahaneymiş!
Evet. Her ne kadar akıllı telefonlar ve dijital dünya yüzünden onlara olan talep biraz azalmış olsa da aslında defterler, hepimizin en yakın arkadaşı. En özel duygularımızı yazarız. Hep bizimledir onlar. Kâh gömleğimizin cebinde kâh çantamızda...
- Defter yapmaya nasıl başladın?
Normal bir genç gibi, ben de üniversiteyi bitirip bir işe girdim. Ama o 9-6 işte baygınlık geçirecektim! Bana heyecan verecek bir iş yapmak istedim. Birkaç ay odama kapandım...
Onu alkışlıyorum.
22 yaşındaki ODTÜ Psikoloji son sınıf öğrencisi bu genç kadın, 10 yıl önce ilkokul öğrencisiyken cinsel istismara uğradığı sınıf öğretmenine 6 arkadaşıyla birlikte dava açtı.
Ve ve ve...
Kazandılar.
Tacizci öğretmen 87 yıl hapis cezası aldı!
Müthiş bir sonuç.
Hem bu cesur kadınlara hem de mahkeme heyetine teşekkür ediyorum. Ve bu davanın sonucunun, diğer cinsel istismar, şiddet ve tecavüz davalarına örnek teşkil etmesini diliyorum...
-
Sorun uzun zamandır var ve ne yazık ki şimdilik çözümsüz.
Evet, anladınız...
Sokaktaki sahipsiz, başıboş köpekler. İnsanların bir kısmı “ısırırlar” diye o köpeklerden korkuyorlar, sokaklarda dolaşıp durmalarından hoşlanmıyorlar.
N’apıyorlar?
Belediyelerin başında boza pişiriyorlar.
“Bizi bunlardan kurtarın!” diye...
Şu sıralar, benim de yaşadığım Göktürk’te olduğu gibi, Eyüp Belediyesi şikâyetçilerin taleplerini gerçekleştirmeye başladığında da...
Bu sefer, hayvanseverler ayağa kalkıyor, “Bu ne rezillik! Siz köpeklere zulmediyorsunuz!” diye...