Olumsuz o kadar çok şey birden insanın üzerine geliyor ki bu ülkede, ruhuma iyi gelecek şeyler, insanlar arıyorum...
Onlardan biri Nil.
Hem kendisi, hem ruhu güzel Nil Karaibrahimgil üçüncü kitabını yayınlamış. Gönderdi, okudum, iyi geldi; hep iyi gelir Nil...
Şarkıları da, sözleri de, bakış açısı da, çabası da...
Bu ülkenin Nil gibi kafayı farklı çalıştıran kadınlar yetiştirmiş olması, bana devam etme gücü veriyor.
Ben kimseyle derdi olmayan insanları seviyorum.
Nil öyle.
22 Mart, 1993’te Birleşmiş Milletler tarafından suyun hayatımızdaki artan önemini vurgulamak üzere “Su Günü” olarak ilan edilmiş.
Bence gayet faydalı.
Su kadar mucizevi bir şey yok.
“Su gibi aziz ol” gibi güzel bir tanımlama da yok.
Yarım Kalan Hayatlar, biliyorsunuz gazetem Hürriyet’le birlikte gerçekleştirdiğimiz bir sosyal proje. Bugüne kadar, bir şekilde hayatı kesintiye uğrayan 55 kişinin hayatına dokunduk.
Geriye dönüp bakınca ne öyküler var...
Mayın patlaması sonucu gözlerini kaybeden bir yüzbaşı; annesi, babası tarafından öldürülen Pınar Civek, oğlu defalarca beyin ameliyatı olan yüzde 100 engelli Oğulcan’ın annesi Tijen Güden, otizmli çocuğu için savaşan anne Mari Kasparyan, eşinin şiddetine uğrayan, ölüm tehlikesi atlatan Türkan A., organ nakli hastaları, şizofreni hastaları, sığınma evindeki kadınlar, lösemi hastası bebekler, zor durumdaki hayvan barınakları ve daha neler neler... Bir yerden hayatlarına dokunmuşuz... Ya ameliyat olmalarına vesile olmuşuz ya eksiklerini gediklerini biraz olsun kapatabilmeleri için destek sağlamışız. Hayatına değdiğimiz insanları gazetede okuyorsunuz, destek olan kurum, kuruluş ve kişilerin öyküleri ise www.hurriyet.com.tr/haberleri/yarim-kalan-hayatlar adresinde yayınlanıyor.
İKİ GÖZÜ DE 20 NUMARANIN ÜZERİNDE MİYOPTU
Bugünkü konuğumuz Mikail Duman 27 yaşında, Kayserili. Mikail, bir taşeron inşaat işçisi. Duvar boyama işleri yapıyor.
Hem şaşıracaksınız hem de “Çok fazla da şey etmemek lazım!” diyeceksiniz.
Avuçlarım patlayıncaya kadar Tolga Karaçelik’i tebrik ediyorum. Biliyorum çok fazla da şey etmemek lazım ama elimde değil, ediyorum. Uzun zamandır böyle bir film izlememiştim, bana çok iyi geldi, inşallah size de öyle gelir. ‘Kelebekler’, genç yönetmen Tolga Karaçelik’in ödüllü filmi. ABD’nin bağımsız film festivali Sundance’te, Dünya Sineması dalında, Büyük Jüri Ödülü aldı. Adam hayatında üç film yapmış, üçü de dünya çapında ödüller almış.
Filmini izleyip bu kadar beğenince, haliyle kendisini tanımak ve sizinle tanıştırmak istedim. Huzurlarınızda Tolga Karaçelik...
Az evvel filmini izledim ve çarpıldım! Belli yerlerinde kahkahalar attım ama ağladığım yerler de oldu. Finalde de dondum kaldım!
- (Gülüyor...)
Gülme! Dört mevsimi ve bir sürü duyguyu yaşattı ‘Kelebekler’ bana. Nasıl bu kadar iyi bir film yapabildiğine de hayret ettim. Boşuna dünyanın en iyi beş film festivali arasında yer alan Sundance’te Büyük Jüri Ödülü’nü almamışsın. Çok tebrik ediyorum.
- Teşekkür ederim.
Bu haber için dosyayı incelerken, avukat Tuğçe Alper Kurt’la röportaj yaparken aklımdan geçen cümle buydu...
Boyunuz devrilsin!
Gerçekten öyle.
Allah sizi bildiği gibi yapsın.
Aslında “Geberin!” demek de içimden geliyor ama beddua etmek iyi bir şey değil ama artık gerçekten inanılır gibi değil, dayanılır gibi değil...
Bunlar, insan değil!!!
İsyan etmemek de mümkün değil.
Mahkemenin hak ettikleri cezayı vermemesi de akıl alır gibi değil.
Bir kere pozitiftir. Hep. Hayata karşı şahane bir hoşgörüsü vardır, İzmirlidir, esprilidir, zekidir, matraktır, onunla zaman şahane geçer. Ve çok iyi bir televizyoncudur.
“Bir süredir ortalıkta yok Saba, nerede?” diyordum, meğer kitap yazıyormuş: “21 Günde Mutluluk.” Önce gülümsedim, “Bu ne ya?” dedim, “Mutluluğun formülü mü olurmuş? 21 günde mi ulaşılırmış?”
Ama okuyunca gördüm ki, güzel anlatmış Saba. Bildiğim bütün kişisel gelişim kurslarına katıldı, böyle bir merakı var, alınabilecek bütün eğitimleri aldı. Bir de çok okuyor bu konularda. Hem aldığı eğitimleri hem kendi deneyimlerini birleştirerek yazmış, ortaya faydalı bir kitap çıkmış. Bence okuyun...
- Saba’cığım kitabın çıktı, tebrik ederim...
Çok teşekkür ederim.
- Mutlulukla ilgili bir kitap yazmak nereden aklına geldi?
Aslında hepimizin aradığı bu değil mi? Sosyal medyada paylaştığımız anlarımız, insanların bizi görmesini istediğimiz halimiz, mutlu ve eğleniyormuş gibi verdiğimiz pozlar, hep bu arayışımızın bir sonucu değil mi? Ama bunun o an verilen bir poz değil de, bir yaşam biçimi olması gerekiyor. Hepimiz mutlu olmak ve bunu sevdiklerimizle paylaşmak istiyoruz. Yıllardır kahkahasıyla özdeşleşmiş bir ekran yüzü olarak herkes bana mutluluğun formülünü soruyordu. Ben de cevap olarak, “Gülümseyin, kahkaha atın, her şey düzelir!” diyordum. Kendim de bunu uyguluyordum. Yani dıştan içe doğru gidiyordum! Sonuca odaklanıyordum. Bu yöntem, yıllarca işime yaradı aslında. Fakat daha sonra, içimden gelerek attığım kahkahaların azaldığını fark edince, daha kalıcı, daha derinlerde hissedebileceğim bir mutluluğun arayışına girdim. Ve bu arayış sırasında bulduğum ve deneyimlediğim formülleri, “Ben yapabildiysem herkes yapabilir” deyip paylaşmak istedim...
- Sen esas olarak ne istiyordun?
O, yüzde 100 gerçek.
Bir kukla olmasına rağmen...
O, Kukla Süreyya!
Instagram’da 108 bin takipçisi var, yani bir fenomen.
Çok acı bir olay yaşanmış.
Gencecik insanlar ölmüş.
Hayatlar sönmüş.
Geride perişan anneler, mahvolmuş babalar ve acılı çocuklar kalmış...
Biz, kim oluyoruz da başkalarının hayatlarını yargılama hakkını buluyoruz kendimizde?
Maşallah, bu da yeni moda oldu...
Evet, şehitler var, onlar için üzülüyoruz, yas tutuyoruz.
Ama bir uçak kazasında ölen insanlara da üzülüyoruz.