Paylaş
Bir kere pozitiftir. Hep. Hayata karşı şahane bir hoşgörüsü vardır, İzmirlidir, esprilidir, zekidir, matraktır, onunla zaman şahane geçer. Ve çok iyi bir televizyoncudur.
“Bir süredir ortalıkta yok Saba, nerede?” diyordum, meğer kitap yazıyormuş: “21 Günde Mutluluk.” Önce gülümsedim, “Bu ne ya?” dedim, “Mutluluğun formülü mü olurmuş? 21 günde mi ulaşılırmış?”
Ama okuyunca gördüm ki, güzel anlatmış Saba. Bildiğim bütün kişisel gelişim kurslarına katıldı, böyle bir merakı var, alınabilecek bütün eğitimleri aldı. Bir de çok okuyor bu konularda. Hem aldığı eğitimleri hem kendi deneyimlerini birleştirerek yazmış, ortaya faydalı bir kitap çıkmış. Bence okuyun...
- Saba’cığım kitabın çıktı, tebrik ederim...
Çok teşekkür ederim.
- Mutlulukla ilgili bir kitap yazmak nereden aklına geldi?
Aslında hepimizin aradığı bu değil mi? Sosyal medyada paylaştığımız anlarımız, insanların bizi görmesini istediğimiz halimiz, mutlu ve eğleniyormuş gibi verdiğimiz pozlar, hep bu arayışımızın bir sonucu değil mi? Ama bunun o an verilen bir poz değil de, bir yaşam biçimi olması gerekiyor. Hepimiz mutlu olmak ve bunu sevdiklerimizle paylaşmak istiyoruz. Yıllardır kahkahasıyla özdeşleşmiş bir ekran yüzü olarak herkes bana mutluluğun formülünü soruyordu. Ben de cevap olarak, “Gülümseyin, kahkaha atın, her şey düzelir!” diyordum. Kendim de bunu uyguluyordum. Yani dıştan içe doğru gidiyordum! Sonuca odaklanıyordum. Bu yöntem, yıllarca işime yaradı aslında. Fakat daha sonra, içimden gelerek attığım kahkahaların azaldığını fark edince, daha kalıcı, daha derinlerde hissedebileceğim bir mutluluğun arayışına girdim. Ve bu arayış sırasında bulduğum ve deneyimlediğim formülleri, “Ben yapabildiysem herkes yapabilir” deyip paylaşmak istedim...
- Sen esas olarak ne istiyordun?
Herhangi bir sebep-sonuç ilişkisine bağlı olmayan kalıcı bir mutluluğa kavuşmak istiyordum! Başarıya, kariyere, paraya, evliliğe bağlı olmayan bir mutluluk! Hayat karşıma ne çıkarırsa çıkarsın, iç huzurumu yakalayıp bu dünyadaki yolculuğumun tadını çıkarmak istiyordum...
- Kitabın bir yerinde, “Saba Tümer olarak değil de, Saba olarak mutlu olmak istiyordum” diyorsun. İkisi farklı insanlar mı?
Profesyonel hayatıma devam ederken, o koşuşturmanın içinde kendimle ilgili yapmak istediğim şeyleri hep erteliyordum. Saba Tümer’le uğraşmaktan Saba ile ilgilenemiyordum! Oysa bir süre kendimi dinlemem, kendime vakit ayırmam gerekiyordu. Kendimi sıfırlayıp, fabrika ayarlarıma geri dönmek için tamamen Saba’ya odaklanma kararı aldım. Ve bu süreç içinde hayatıma hiç erkek sokmadım, tamamen kendimle kaldım. Hiçbir şeyin konsantrasyonumu bozup mutluluk deneylerimi veya yolculuğumu ertelemesine izin vermedim. İşte bu kitap böyle bir dönemden sonra çıktı...
MUTLULUĞUN BİR DEĞİL BİR ÇOK FORMÜLÜ VAR
- Sence mutluluğun gerçekten bir formülü var mı?
Bir değil, birçok formülü var. Önemli olan doğru olanını uygulamak. Bazıları için bu formül yeni bir şeyler yapıp aksiyon almak olabilir, bazıları için yaptıklarından vazgeçip bagajlarından kurtulmak olabilir, bazıları için affetmek, bazıları için sadece bakış açısını değiştirmek olabilir. Benden tek bir formül istiyorsan, o da mutluluğu tercih edip hayata tebessümle bakmaktır derim...
- Yolun başlangıcındakiler için ‘uygulanacaklar’ listen nedir?
Herkes içinden, kendi önceliğine ve ihtiyaçlarına göre seçimlerde bulunabilir. Benimkileri soruyorsan: “Endişe etmeyi bırak. Ertelediğin işleri hallet. Hissetmek istediğin şekilde davran. Hoşgörülü ol. Affet. Varsayımlarda bulunmayı bırak. Hiçbir şeyi kişisel alma. Hiç kimseyi değiştiremeyeceğini kabul et. Anın keyfini çıkar. Bakış açını değiştir. Kendi hayatını yaşa, başkalarının senin için seçtiğini değil. Şükret. Başarısızlığın keyfini çıkar. Kendin ol. Parayı kendine çek. Enerji vampirlerini hayatından çıkart. Yargılamayı bırak. Hayır diyebilmeyi öğren. Mutlu ol, mutlu et. İç sesine kulak ver. Algını aç...”
- Vay beee!
(Kahkaha atıyor) Ben bunların hepsini hayatımda uygulamaya çalıştım. Ama önceliğim, enerjimi yükseltmekti ve ardından negatif insanları hayatımdan uzaklaştırmak. Yani bir nevi detoks! Vallahi yaptım!
- Bravo sana! 21, gerçekten sihirli bir rakam mı?
Herhangi bir alışkanlık, insanda 21 günlük bir kuluçka dönemi geçirirmiş. Yani 21 güne ulaşan alışkanlık, artık bizim bir parçamız haline gelirmiş. Aynı şekilde kurtulmak, uzaklaşmak, geride bırakmak istediğimiz herhangi bir alışkanlıktan 21 gün uzak kalmayı başarabilirsek, o alışkanlıkla ilgili bağımızı koparmak için en önemli adımı atmış olurmuşuz. O yüzden “21 günde mutluluk” diyorum. Uygulamalarım havada kalmasın alışkanlığa dönüşsün istiyorum.
- Bir de kitapta 21 günde mutluluğun döngülerini anlatıyorsun...
Evet. Birinci döngü ‘enerjimizi yükseltmekle’ ilgili. Bunun için fiziksel olarak yapmamız gereken şeyler. İkinci döngü, etrafımızla ilgili; ‘arkadaş detoksu’ yapmak gibi. Üçüncü döngü kendimizin farkında olmak için yapmamız gerekenlerle ilgili, dördüncüsü hayatın planına teslim olmak, beşinci farkındalığımızı yükseltmek, altıncısı kendimizi sevmek, yedincisi sevdiklerimizle sevgimizi paylaşmak, sekizincisi parayı kendimize çekmek, dokuzuncusu endişelerden kurtulup bakış açımızı değiştirerek kendi mucizemizi yaratmakla ilgili...
- Vay, vay, vay! Sen şimdi mutluluğa eriştin mi?
(Yine kahkaha atıyor) Güzel soru! Bu yolculuk hiçbir zaman bitmez Ayşe’ciğim! Hâlâ öğrenmeye, deneyimlemeye devam ediyorum. Ama sana şunu söyleyebilirim, şu anda mutsuzluklarımı nasıl mutluluğa dönüştürebileceğimi biliyorum çok şükür. Bu da beni çok rahatlatan ve mutlu eden bir duygu!
HAYAT, KENDİMİZİ BULMAMIZ İÇİN BİZE VERİLMİŞ BİR FIRSAT
Hayat sence ne?
-Bence hayat, kendimizi bulmamız için bize verilmiş bir fırsat. Bizim gördüğümüzün ve algılayabildiğimizin çok ötesinde bir şey hayat. Bütün gizeminin içerisinde kendimizi bir parça bile bulabilirsek ne mutlu bize…
Sen buldun mu?
-Daha yolun başındayım! Ama en azından bunun uzuuun bir yolculuk olduğunu ve her anını farkındalıkla yaşamam gerektiğini biliyorum…
Peki farkında olmayanların ve cesareti olmayanların başına gelen nedir?
-Tekrar tekrar aynı deneyimi yaşıyorlar! Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü var: “En büyük hata, hep aynı şeyi defalarca yapıp, her defasında da farklı sonuç beklemektir!” Benim de başıma çok geldi bu. Pilli bebekler gibi duvara toslaya toslaya öğrendim. Ama aynı olaya farklı tepki verince, o çemberi kırabildiğimi gördüm. En basiti yapmak istemediğim bir şeye, sırf karşımdaki kırılmasın diye, “Evet” demek yerine, “Hayır istemiyorum” demek bile meğer ne büyük bir değişim yaratabiliyormuş hayatlarımızda. Herkese tavsiye ederim.
İLK AŞK ACIM BANA KARİYER OLARAK DÖNDÜ!
Sevgilin tarafından terk ediliyorsun, “Yıkılmadım ayaktayım!”ı göstermek için kahkaha atıyorsun ve onu her gördüğünde o kahkahanın desibelini arttırıyorsun…
-O oooo bizim meşhur Remzi’ye geldik! Evet, onu gördüğüm zaman, duysun ve sinir olsun diye kahkahamın desibeli yükseltiyordum. Ezik durmamak için, “Acı çekmiyorum umurumda bile değilsin!”i göstermek! Gençlik işte. O zamanlar bilemiyordum tabii ilk aşk acısının bana kariyer olarak geri döneceğini! Ve beni gören insanların ne kadar mutsuz olurlarsa olsunlar yüzlerine bir tebessüm konduracaklarını, kendilerini iyi hissetmelerine bir şekilde vesile olacağımı… İşte bu yüzden, beni terk eden Remzi’ye kocaman bir teşekkür borçluyum!
Güldükçe, beynimize “Mutluyum” sinyali mi gittiği doğru mu?
-Evet ya, gittiğim bir seminerde öğrenmiştim bunu. Güldükçe alt beynimize “mutluyum” sinyali gidermiş. Onun için ben dizi seyrederken veya duş alırken bile aklıma geldikçe, yüzüme tebessüm yerleştiririm. Yürüyüş yaparken görenler, “Herhalde bu kadın deli! Kendi kendine de gülüyor!” diyorlardır. Ama inanır mısın en karamsar olduğum anda bile bunu yaptıkça kendimi daha iyi hissetmeye başlarım…
HAYATIMDAKİ EN BÜYÜK PİŞMANIĞIM
En büyük pişmanlığın ne?
-İstanbul’a taşınmak üzere İzmir’den ayrılırken Işık Teyzem beni uğurlamak için havaalanına gelmişti. İkimiz ayrılacağımız için çok üzgündük. Ben ona çaktırmamaya çalışıyordum ama ondan çok kötüydüm. Yıllar sonra başka bir şehre yaşamaya gidiyordum. İşkoş vedalaşırken bana daha sıkı sarılmak istedi. Öyle yaparsak, hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktım. Onun için “Ay ne var bunda! İki ay sonra geleceğim seni görmeye” deyip, daha sıkı sarılmasına izin vermedim. İki ay sonra değil, bir ay sonra gittim İzmir’e, İşkoşumun cenazesine… Hayatımdaki en büyük pişmanlığımdır o gün ona sıkı sıkı sarılmamış olmam…
HAYATIN PLANINA TESLİM OLUYORUM
Kayıplar seni ne kadar güçlendirdi?
-Çoook. Ani ve beklemedik kayıplar, çok sert ve acı deneyimler yaşadık ailecek. Annemi de erken kaybettim. Teyzemi de. Bu kayıplar, aslında hiçbir şey üzerinde kontrolümün olmadığını ve hayatın planına teslim olmayı öğretti. Anladım ki, hayatla savaşmak doğru değil, çünkü kazanan hep o oluyor. Yapmam gereken tek şey, teslim olmaktı hayata, hayatın planına. Öyle de yapıyorum…
Paylaş