Yürünmemiş yollarda yürüyen, farklı, cesur kadınları yazdığım gün.
Bugün yerleşik düzeni elinin tersiyle iten, sürekli gezen, keşfetmeye, farklı kültürler tanımaya meraklı bir kadınla tanıştıracağım sizi:
Berrak Çiftçi.
Enfes bir göçebe. Yılın 7-8 ayı Hindistan’da ya da Bali’de yaşıyor, maceradan maceraya koşuyor. Konformist değil, küçük şeylerle mutlu oluyor. Şikâyet etmiyor. Hep yaşadığımız gezegeni, farklı kültürleri tanımak istiyor. Trenlere biniyor, oradan oraya gidiyor, keşfediyor, farklı tatlar deniyor, bir sürü şey öğreniyor, deneyim biriktiriyor.
Bir bakıyorsunuz çadırda yaşıyor. Sonra “Hadi biraz da Bali’ye gidelim!” diyor. Macera filmi gibi bir hayat yaşıyor. Ve hep güneşi takip ediyor. Onlara “sun-chaser” da deniyor. Kışı yaşamayı istememek bu. Hep güneşe, ışığa doğru gitmek, hep yaz kafasında olmak...
Üstelik tüm bunları tek başına yapmıyor, eşi Sefa ve 7 yaşındaki kızı Nefes ile birlikte yapıyor.
Modern göçebe bir aile onlar, dünya vatandaşılar.
Kızları Nefes müthiş özgür bir çocukluk yaşıyor. İnsanlar genellikle bekârken böyle göçebe bir hayat yaşayabiliyorlar. Çocukları olduktan sonra buna devam eden az. Berrak, sistemin bize dayattıklarını iplemeyen özgür ruhlardan. Çok da iyi bir eğitimi var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde iç mimarlık ve heykel okumuş. Fotoğraf da ilgi alanı, o yüzden Instagram’daki ‘traveloverfamily’ hesabında pek çok güzel fotoğraf paylaşıyor. O aslında bize başka bir hayatın da mümkün olduğunu gösteriyor.
Hep aynı şey oluyor.
Bir sürü duyguyu aynı anda yaşıyorum.
Beğenme, imrenme, özenme...
Galiba en çok da hayret!
İki Türkiye, iki dünya şampiyonluğu var.
Türkiye’de WBFF alanında profesyonel sporcu kartına sahip tek kadın. Henüz 25 yaşında. Daha yeni Las Vegas’ta düzenlenen WBFF Şampiyonlar Şampiyonası’nda dünya üçüncüsü oldu.
Ben bedenini görünce inanamadım. Hem kaslı hem de çok güzeldi. Biz nasıl Victoria Secret modellerini normal karşılıyorsak bunu da öyle karşılamak zorundayız. Her ikisinde de insanlar işlerini yapıyor...
Ama İpek’in işi kolay değil. Bu sporu Türkiye’de kabul ettirmek başlı başına bir sorun. Ayrıca “Kaslı kadın çirkindir” algısını kırmak da bir mesele. Bikiniyle yarıştığı için karşılaştığı sorunlar da var. Röportajda okuyacaksınız. Her şey buraya sığmıyor, üzgünüm. Merakım çok, çok soru soruyorum.
O görüntüler... Ortalığı gaza boğmalar... Aksıran, tıksıran, yere çökmüş, boğulacakmış gibi hisseden insanlar... Kadınlar... İstiklal Caddesi’nde insanların üzerine üzerine koşan, plastik mermi sıkan polisler...
Daha da fenası...
80 yaşındaki kadının sürüklenme görüntüleri...
Boğazı sıkılan insanlar...
Onlar kim mi?
Cumartesi Anneleri...
Bu ülkede yakın ve uzak zamanlardan beri kayıplarını, çocuklarını, kardeşlerini, kocalarını, ağabeylerini arayan aileler.
Çocuklarının kemiklerini isteyen anneler...
Yine yapmış yapacağını!
Elinizden bırakamayacağınız, sıcacık, sevgi dolu, çok komik bir kitap yazmış.
Özlediğimiz Yeşilçam romantizmini hatırlatan, evlere şenlik yan karakterleriyle bir aşk üçgenini merkeze alan romantik bir mahalle komedisi.
Bana bayram hediyesi oldu, umarım size de olur, siz de keyifle okursunuz.
‘Süreya Kuaför Salonu’ Şebnem Burcuoğlu’nun beşinci kitabı.
Zaten oldum olası iyi gözlemci, bu sefer iyice döktürmüş.
Benim için, o bir gündelik hayat filozofu.
Kadın girişimcileri yazma günüm.
Yürünmemiş yollarda yürüyen kadınları yazma günüm.
Huzurlarınızda Prof. Dr. Yasemin Açık.
O müthiş bir kadın: hem akademisyen, hem sivil toplumcu hem de iş kadını. Çimento fabrikası kuran bir girişimci.
Soyadı gibi vizyonu da, yolu da açık.
Sizi onun şahane hikâyesiyle baş başa bırakıyorum...
Sizi tanıyalım...
- Elazığlıyım. 5 çocuklu bir ailenin tek kızıyım. Çocukluğumdan itibaren bölgeler arasındaki dengesizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik, kadın-erkek arasındaki fırsat eşitsizliğine karşı duyarlıydım. Toplumsal meseleler beni hep ilgilendirdi. Bu yüzden hiçbir zaman yaşadığım bölgeden uzaklaşma fikrine kapılmadım. Burada kalıp buranın ekonomisine katkıda bulunmak istedim. Kendimi yetiştirmeyi de dünyayı tanımayı da yine bu topraklara fayda sağlamak için bir araç olarak gördüm. Bu yüzden de hem akademik hem sivil toplum hem de iş dünyasındaki çalışmalarımı doğup büyüdüğüm bölgede yapmayı tercih ettim.
Sadece komşunun başına gelmiyor yani!
Yanımızda, dibimizde...
Bizim de sevdiklerimizin de başına gelebilir.
Hem de hiç beklemediğimiz bir anda...
“Bana bir şey olmaz!” dediğimiz anda...
ERKEN TANI çok önemli.
Hepimiz bu cümleyi biliyoruz.
Meğer yelken de erkeklerin tekelinde bir spormuş.
Ne acı değil mi?
Her yerde erkekler önde.
Her yeri onlar doldurmuş vaziyette.
Tamam, kadınlar da yelken yapıyor, ama benim sandığım kadar çok değilmiş.
Hele kadınlar için ulusal yelken kupası diye bir şey yokmuş!
Çok şaşırdım bunu duyunca...
Ta ki fotoğrafını gördüğünüz bu üç kadın (