Elimizden telefon düşmüyor.
Günde 150 kez, o akıllı şeye bakmadan duramıyoruz.
Yeni mesaj, yeni post gelmemişse, takipçimiz artmamışsa bunalıma giriyoruz!
Her gittiğimiz yerin, konserin, etkinliğin fotoğrafını çekiyoruz, “Oradaydım!” diyebilmek için.
Mesele görünür olmak.
Araç sosyal medya.
Ve teşhis: Az ya da çok hepimiz bağımlıyız!
Biraz daha büyük resmi görebilmemiz için, genç, parlak ve bu konuda bilgili bir sosyal medya stratejisti ve analisti
- 1990-2010 arası tüm dünyada bizi en iyi şekilde temsil ettin. Dışişleri çalışanları ve büyükelçilerle şahaneydi ilişkilerin. Birbirinden müthiş konserler verdin. Bundan 6 yıl önce o iyi ilişkiler neden bozuldu?
Belli ki, beni mimlemişler. Diplomatlar konserlerime gelmez oldular. Yani bir şekilde, benimle anılmayı sakıncalı buldular. Malum, muhalif görüşteyim ya...
- Katar olayı nedir peki? Ne oldu orada?
Katar’da bir orkestra vardı. Dünyanın her yerinden getirttikleri müzisyenlerle kurmuşlar. İyi bir orkestraydı. Benim eserlerimi de repertuvarlarına almışlardı, başta “İstanbul Senfonisi”... Ama sonra iptal ettiler, o zamanki Türk elçisi kulis yapmış orada, “Fazıl Say çalmayın!” diye. İşte yanlış işler. E haliyle benim gibi ülkesini, vatanını çok seven bir sanatçıyı kırdılar...
- Tek sorun FETÖ müydü?
Biz dışardaki sade vatandaşlar, “Kim FETÖ’dür, kim FETÖ değildir?” hiçbir zaman bilemedik ki. O dönemlerdeki diplomatlar arasında FETÖ yapılanması da varmış, sonra bunlar “elimine edildi”. Gazetelerde okuduğumuz bu. Sanıyorum ki onlardır. Ama hatayı kimin yaptığı, hatanın kendisinden önemli değil zaten...
-
Uluslararası saygınlığı olan bir sanatçı. Ama her zaman, her yerde, her fırsatta Türklüğüyle gurur duyuyor. Onun sadece müzikseverliğiyle değil, yurtseverliğiyle de gurur duyuyorum. Ve hem siyasi hem de kişisel görüşlerini açık açık paylaşmasını çok cesur ve değerli buluyorum. Gerisini Fazıl Say’ın ağzından dinleyelim...
- Önümüzdeki günlerde “Troya Yılı” dolayısıyla bestelediğin Troya sonatı, Çanakkale’de, on binlerce kişinin izlediği bir açık hava konserinde sahnelenecek... Heyecanlı mısın?
Çoook. Troya, bir Anadolu destanı. Bir Anadolulu olarak, 3 bin 200 yıllık bu destanı, müziğimle yorumlamak benim için bir onur. Gerçekten büyük bir iş üstlendim. Emek verdim. Güzel bir eser çıkardığımı düşünüyorum. Bu sonatı, yıllarca, dünyanın her yerinde çalacağımı düşünüyorum. Pek çok meslektaşımın da repertuvarına alacağına inanıyorum. Bu eserin, müzik literatüründe özel bir yere gelmesi hayalindeyim.
- Harika! Peki bu beste nereden çıktı?
Çanakkale Belediyesi’nin fikri. “Bu yıl Troya Yılı, Troya destanını anlatan bir eser yazar mısın?” diye sordular. Beni çok onurlu ve doğru bir işe koştular. Mutluyum, müteşekkirim.
-Sence Troya neden bu kadar önemli?
Çünkü her şeyiyle müthiş bir insanlık dramı! Duygusuyla, psikolojisiyle, sosyolojisiyle... İnsanın gücünü ve zaaflarını, aşkı ve yaratıcılığı, onuru ve ihaneti, intikamı ve merhameti konu alan 3 bin 200 yıllık gerçek bir destan. Dünyada herkesin bildiği Troya, Anadolu topraklarında, Anadolulu ozan Homeros tarafından ilk kez kaleme alınmış, ne büyük gurur...
-
Aslında bir kanser uzmanı.
60’tan fazla tezi yayımlandı.
Kitapları Türkçe dahil pek çok dile çevrildi: ‘Japonların Kadim Beslenme Sırrı’. 62 yaşında ama 40 gibi duruyor. İçimiz nasılsa, dışımızın da öyle göründüğünü savunuyor. Cildin parlak, belin inceyse sağlıklısın, yoksa bu birtakım hastalıkların habercisi. 15 yıldır 62 kiloda.
Oysa bir zamanlar yaşlı görünen, 80 kiloluk bir adammış. Sırrı, günde bir öğün yemek. Sadece akşamları yiyor. Sabahları tereyağlı kahve içiyor, öğlen tuzsuz yağsız fındık-badem, akşam da canı ne isterse... Böylece açlık geninin sürekli aktif halde olmasını sağlıyor. Sloganı da şu: “Tek öğün ye, 20 yaş genç göster!” Bu arada ben “Tek öğün yemek doğrudur, yanlıştır!” demiyorum. Aman diyeyim, üzerime gelmeyin. Dünyada var olan bir beslenme alışkanlığını size iletiyorum. Uygulayıp uygulamamak size kalmış.
Japonya’nın en ünlü hekimlerinden birisiniz. Kitabınız ‘Japonların Kadim Beslenme Sırları’ Türkiye’de de çıktı. “Tek öğün yiyin, 20 yaş gençleşin!” diyorsunuz. Tabii kafalar karıştı. Sizi tanıyabilir miyiz?- Kanser uzmanı olarak yıllardır Japonya’da hizmet veriyorum. Kendimi halk sağlığı uzmanı olarak tanımlıyorum. Aynı zamanda pek çok medikal topluluğun üyesiyim, 60’tan fazla tez yayımladım. Tüm bunları gerçekleştirirken de şunu fark ettim: Hastalıkların oranını düşürmek istiyorsak, yaşam tarzımızı kesinlikle değiştirmemiz gerekiyor! Bu konuda bir çeşit toplumsal farkındalık kampanyası olarak da değerlendirebileceğiniz kitaplar yazıyorum ve televizyon programlarına katılıyorum. Kitaplarım şimdiye dek Çince, Korece, Taice, Endonezce, Vietnamca, İspanyolca ve Almanca gibi pek çok dile çevrildi. Kendi hayat tarzım da kitaplarımın içeriğini oluşturuyor. Sizin dilinize de çevrilen kitapta yazan her şeyi bizzat kendi hayatımda uyguluyorum. O yüzden sağlıklıyım, 62 yaşında olmama rağmen yaşımdan genç gösteriyorum.
OKİNAWA ADASI’NDA BİLE OBEZİTE ARTTIEvet, sizi gören birisi en çok 30’ların sonu, 40’ların başında der...- İçsel sağlık koşullarımızın dış görünüşümüzü etkilediğine inanıyorum. Bu yüzden de sağlıklı bir beden ve daha genç görünmek için en iyi beslenme ve yaşama biçimlerinin yollarını araştırıyorum.
Geleneksel Japon beslenme biçiminin sağlıklı olduğu dünyaca bilinir. Hatta “Okinawa Adası dünyanın en uzun yaşayan nüfusuna sahiptir” denir.- Evet, öyleydi. Sardalye ve orkinos gibi mavi derili balıkları, mevsim sebzelerini ve bolca tahıl tüketme alışkanlığımız vardı. Di’li geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü ne yazık ki ekonomik açıdan refah seviyesinin yükselmesiyle birlikte topluca üretilen yemekleri bizler de daha fazla tüketmeye başladık. Bu da diyabet ve kanser gibi hastalıkların artışındaki nedenlerin başında geliyor! Hatta ta kendisi! Okinawa Adası’ndaki obezite oranları bile arttı, düşünün. Özellikle erkek nüfusun ortalama ömründe de düşüş söz konusu.
Kadın girişimcileri yazdığım gün...
Hani yürünmeyen yollarda yürüyen bize ilham veren cesur, tatlı ve yaratıcı kadınlar...
İşte onlardan ikisi bugün huzurlarınızda...
Eser Levi ve Başak Ağaoğlu.
New York’ta yaşıyorlar, çok gençler, kendilerini “girişimci adayı” ya da “küçük masum girişimciler” olarak tanımlamayı tercih ediyorlar. Eser, “Oha” isimli kimono ve kaftanların yaratıcısı, Başak ise çocuk kitapları yazıp çiziyor, Penguin Random House Yayıncılık’tan Amerika’da yayınlanmış iki tane çocuk kitabı var. Pırıl pırıl iki genç kadın, tanıştığıma çok mutlu oldum, yolları açık olsun.
Seni tanıyalım...
- Ben Eser Levi. Reklamcılık mezunuyum. 2 yıl moda sektöründe çalıştım. 3 senedir de New York’ta yaşıyorum.
Bu şehrin en sevdiğin yanı?
Senin milli takımı seçmiş biri o.
Kazanınca Alman, kaybedince göçmen!
Böyle bir ikiyüzlülük yok!
Hayatını Almanya’da geçiren bir Türk-Alman olarak, Alman milli takımına yıllarca hizmet etmiş büyük başarılara, dünya şampiyonluklarına katkıda bulunmuş bir sporcuya yapılan büyük bir ayıp.
Kaçakçılıktan yargılanmış bir kulüp başkanı, “Yıllardır b.k gibi oynuyor!” diye hakaret edebiliyor.
Neden?
Sırf tam Alman diye değil, yarı-Alman diye...
Yuh olsun size!
‘Yeni Başlayanlar İçin Troya’ diye bir kitap yazma ihtiyacı nereden doğdu?
- Troya, anlaması kolay bir yer değil. Bu durum arkeologlar için bile geçerli. Bu kitap, uzmanlık alanı dışındaki kişilerin, bu tür beklentilerini karşılama amacına yönelik...
Peki bu kitap insanlara ne sunacak?
- 1988’de Prof. Dr. M. Osman Korfmann’ın başlattığı yeni dönem kazılarına kadar Troya’ya gelen ziyaretçi sayısı sadece 10 binlerdi. Bunun nedenleri arasında ören yerinin bakımsızlığı, bilgilendirmenin kötü olması, restorasyon ve koruma önlemlerinin yokluğu sayılabilir. Her alandaki Troya ilgisizliği, bu önemli yeri harabenin harabesine dönüştürmüştü. Korfmann, çalışmalarında, kazılara paralel olarak öncelikle ören yerinin bakımı için projeler geliştirmiş, ilk kez üç dilde açıklayıcı bilgi panoları yapmış ve bir ören yeri rehberi hazırlamıştı. Yeni kazı sonuçlarının sergiler, yayınlar, konferanslar, belgesel filmler aracılığıyla etkili bir şekilde uluslararası kamuoyuna duyurulması, ziyaretçi sayısının giderek artmasını sağladı. Özellikte Hollywood yapımı ‘Troy’ filmi sonrasında ziyaretçi sayısı yarım milyonu aştı! 2018’de ise Troya Müzesi’nin açılışıyla bu sayının 1 milyona yaklaşacağı tahmin ediliyor. Bu kitap da son 30 yıldaki kazı sonuçlarını, mitolojik ve tarihsel arka planıyla yorumlayarak sunuyor...
“Yeni başlayanlar için” ne demek? Troya’dan haberi olmayan kuşaklar mı var Türkiye’de?
- Sadece Troya değil. Anadolu kültür tarihinin en önemli yerleşimlerinden haberi olmayan bir kuşak maalesef söz konusu. Çanakkale’nin eğitimli kesiminde bile Troya’yı hiç ziyaret etmemiş çok insan var. Oysa Troya, Anadolu kültür tarihine açılan bir kapı. Bu kapıyı araladığınızda karşınıza başka başka destanlar, başka önemli yerler ve başka zengin kültürel miras çıkıyor...
20. YÜZYILIN HELEN’İ PRENSES DİANA
Ama zaten duymuşsunuzdur.
2018 “Troya Yılı”.
Görmediyseniz mutlaka Çanakkale’ye gidin, Troya’yı ziyaret edin. Daha yeni Megan Fox gitti. Sizin Megan Fox’tan ne eksiğiniz var?
Tüm dünya akın akın gidiyor.
Bir de bu ay “Troya Müzesi” açılıyor.
Kaçmaz, pek çok ödül alacağı da kesin!
Ömrünü Troya’ya adamış bir bilim insanı, Prof. Rüstem Aslan, Troya’nın Türkiye’deki ve dünyadaki en önemli uzmanlarından biri.
Ben bugün onunla konuştum.