Biraz oradan, biraz buradan, neresinden tuttuysam, hatta tutabildiysem.
Allah kimseye şu siyatik denen meretten vermeye.
Anca tuvalete gidiyorum, onun dışında sürekli yatmaca baş aşağı.
Sorunuz var, bana sıkça geliyor, şimdi cevaplamanın tam zamanı.
“Neden com.tr’deki yazı şeklimle buradaki ayrı?”
Cevap;
Patronlar ayrı,
Şıktım o gün, saçım başım da yapılı, ayağımda topuklular...
Beni görünce “merhaba” dedi.
Ben de “merhaba” dedim.
“Sizin gibi birinin burada ne işi var ki?” dedi.
“Ah Dilek Hanım” dedim, “Siz bakmayın dışa uyduruktan attığım deminki kahkahaya, içim dolu, içim.”
“Haklısınız, bazen insan çıkamıyor işin içinden değil mi?” dedi.
Gözlerimizle sevdik birbirimizi.
“Nereye?” dedim.
“Fotoğraf çekimine, Kelebek’e...”
Hasta hasta kalktım, gittim, sandım ki iki foto çekip beni postalayacaklar eve...
Aman efendim ne foto çekimi.
Bayağı podyum kurulmuş; çıktık mı podyuma, yürüdük mü manken edasıyla defalarca!
Çıkışta Tülin Şahin’i gördüm. “Gel” dedim, “gel seni bir alnından öpeyim şekerim, bu iş ne zor işmiş.”
Rüyalarım ve ben
Yalanım varsa namerdim canım okur dostlarım, bıktım cidden bıktım. Ben çok rüya görürüm, rüya görmediğim gece yoktur. Her gece ama her gece mi rüya görülür be kardeşim? Tamam, hadi her gece rüya görüyorum ama her gece en az 10-20 değişik rüya görmeme ne demeli?
Ağlamakla dolu içim, küçük bir yanım ise gülmekle. Neyse, hafta sonu babalarını severim ben... Kendim için değilse de kendim gibi sevgi arayan kadın dostlarım için. Hatta yazdım bir kere, hafta sonları gidin dedim bilindik sebze meyve her bir şeyi satanlara.
Adam hafta sonu alışverişteyse bekar, elinde liste varsa kesin bekar. Hele arabası bira, kuruyemiş, cips doluysa bingo!
Sonra dedim gidin hafta sonları DVD satanlara; adam savaş filmi değil aşk filmi, komedi filmi alıyorsa kesin bekar.
Neyse dedim ama siz yaptınız mı bilemedim. Şimdi yeni hafta sonu babaları türedi.Aslında onları hâlâ onlara gıcık olan boşanmış eşleri türetti.
Helal olsun bu hatunlara.
Amma benim sıkıntım başka. Bizi de düşünün ey kadın kuvvetleri! Çünkü şöyle oluyor; Kız çocuğunuzu hafta sonu eski kocayla kuaföre yolluyorsunuz... “İşim vardı, ben götüremedim, götür saçını kestir, onu ettir, bunu ettir.” İyi hoş da biz kadınlar her hafta sonu kuaförden bir medet umduğumuzda sizinkilerden birini karşımızda görmek zorunda kalıyoruz.
Ayağım, elim suda, nereye uzatsam değiyor bir adama. Adam da güya bakmıyor bir tarafa. Elinde gazete, güya spor sayfasında.
Peki ben? Ben geçinemiyorum benimkiyle, gestapo annemle.
Anacığım kontrol hastası. Yani; asil olacaksın, az gezeceksin, kılığına kıyafetine çok dikkat edeceksin. Geçen gün deri tayt giydim, bana öyle bir baktı ki! Basit kaçmışmışım.
Geçen öğlen yemek yedik kardeşim, annem, ben en uğrak yerlerden birinde. Haliyle kapıştık yine. Bir daraldım ki sormayın, hoop kendimi dört erkekli bir masaya attım. Erkeklerin ikisi kanki.
Anında telefonuma mesaj geldi; “Ben gidiyorum. Böyle bir yerde dört erkeğin olduğu bir masada dışarıdan nasıl kaliteli duruyorsun, anlatamam!” Suçum boyumdan büyük.
Şaka bir yana ben şu annemi günün şartlarına göre nasıl ayarlayacağım, bu gestapo Bayan Rotenmayer halinden nasıl çıkaracağım, varsa bir bileniniz sevaptır, lütfen bana e-posta atıveriniz.
O gidince
Aşk, sevgi, tutku, alışkanlık; bunların hepsi aslında bir paket. Biri oldu mu illa bir diğeri de onu takip ediyor. Sonra biri, sonra yine öteki.
Hani nasıl profesör olunca “ne de olsa artık profesörüm” deyip araştırmayı, okumayı azaltırmışsın da pratisyen hekim ne okuyacağını şaşırıp dibine kadar araştırırmış ya, o hesap.
Kızlar “hayır” dedi, “öylesi de var, böylesi de.” Erkekler “hayır” dedi, “öylesi de var ama böylesi daha çok.” Kadınlara laf söyletmem, o zaman ben de diyorum ki “siz de öylesiniz efendim, sadece tipinize güvenip sonra kadınlara hüsran yaşatmayınız.” Aynısı sizler için de geçerli, ben bilmem gerçi, sadece sorduğum kadınlar öyle dedi.
Ben şanslılardanım, bilmem anlatabildim mi?
Yonca’m
Yonca’m; Yonca Tokbaş... Nedense tanıştığımız günden beri ona Yonca’m derim, hâlbuki Ayşe’m, Aysel’im, Aslı’m diye kelam eden tiplerden değilimdir. Neyse oraya daha fazla girmeyeceğim, ikimizin özeli.
Geçen gün Yonca’m “kocalar uzaktayken diyet yapmak daha kolay” diye yazmış.
Doğru da yazmış. Aslında kocalar, sevgililer evden uzakken zaten hayat her durumda yüzde elli daha rahat.
Tabii kendine bu konuda yardımcı olacak bilirkişiyi de bulamadı. Adam şikâyetçi, başvurduğu merciler ise haliyle şokta.
Peki, ne oldu; bu şişme kadın şişmedi mi? Şişti. Yani patlak matlak değil, defolu değil.Zaten öyle olsa firma geri almayı kabul ederdi.
Peki, adamın derdi ne?
Ystediği performansı alamamış şişme hatundan. E be adam, ne bekliyordun ki elin şişme kadınından?
Sana ömrü hayatında görüp yaşamadığın fantezileri “Şimdi şöyle yapacağız Ahmet, sonra bak bunu yapacağız” deyip gerçekleştirmesini mi? Ya da işten evi arayınca “Hatun, akşama bir çilingir sofrası kur da baş başa demlenelim azıcık” dediğinde “Hay hay aşkım” demesini mi? Yoksa “Hadi hatun, az biraz dans ediver önümde” dediğinde sana boş gözlerle bakması mı soğuttu seni?
Halbuki akıllı olsan, işin keyfine varsan...
Bak, en mübah kadın; az konuşan, dır dır vır vır etmeyen, “sabah para bırakmadan sakın işe gitme” demeyen, “neredesin?” diye çat pat telefon açıp sormayan, canın onu çektiğinde “ay, başım ağrıyor” demeyen değil midir yani siz erkek milletine göre?
Sadece uyudum, sadece yedim, sadece içtim...
Televizyon, gazete, ne elime aldım ne de bir tuşa bastım.
Uykudan arta kalan zamanlarımda da anamla, kardeşimle, kızımla kavga ettim.
Zaten sevgilisi tarafından şutlanma acısı çeken ben, bu sefer sülaleden de şutlandım.