Saçından ayak parmaklarına kadar her Türk kadınının en az bir kere taklit ettiği, süper star sözünü hak eden kadın.
Ajda’yı tanıyorum.
Babam ölmeden önce komşuydular.
Hep güzeldi, hele makyajsız hali “Bir kadın bu kadar mı güzel olur be” dedirtirdi. Dedim ya tanıyorum Ajda’yı, burnunun dibine kadar girmişliğim, incelemişliğim var.
Şimdilerde bir adam -üstelik kendisi estetik cerrahı- kalkmış Ajda’yı mokluyor.
Hem de bir doktora hiç yakışmayanı yapıyor, eleştirmekten çok yerden yere vuruyor.
Çüş diyorum çüş!
Ya bir gazetede bu başlığa rast geliverdim, ya kitapçıda dolanıp kitap aranırken ya da bir konuşma sırasında bizim kızlar çaldılar kulağıma.
Fahişe derken de genelevdekileri ayrı tutuyorum bu laftan.
Benim bahsettiklerim ortada namus abidesi gibi dolananlar; kimileri çıtır, kimileri de yaşamının en verimli çağlarında olup tanıştığı her erkeğe tabir-i caizse “dalanlar”.
Erkeğe gelince; tabii fahişe sevecek.
Tecrübe harika!
Yatakta sınır yok, saat mefhumu yok.
“Kocacığım, bu gece çok içtin”ler yok.
Allah razı olsun Meltem’den, o da olmasa ne konuşacaktık millet olarak!
Twitter başta olmak üzere sosyal medyaya, magazin programlarına ve biz köşe yazarlarına gün doğdu!
Herkes nasıl da hevesli ahlak dersi vermeye...
Size ne kardeşim aralarındaki yaş farkından, damadın babasının söylediklerinden, olan bitenden!
Ne oldu Meltem gözünüzden mi düştü bir anda?
Sevdi ki evlendi, size mi düştü tasası!
Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan’ın arasında da 8 yaş var!
Son günlerde gülüp ağladıklarımı mı?
Elalemin yaşadıkları üzerine yorumlarımı mı?
Yazı mı?
Tatili mi?
Bayramı mı?
Aşkımı mı?
Dövündüklerimi mi?
Hele şu halen sürmekte olan ve sonunun ne olduğu belli olmayan evlilikle ilgili. Bu hem şaşırtıcı hem de üzücü.
Yanlarında değildim, gözlerimle görmedim ama söylenenler doğruysa bundan sonra ne olacak?
Adam affedemezdi, affetmedi ama diğer kadın bence affedecek.
Yani aynı hesap devam edecek, yanlış yoldan dönmeyecek, bizim de çenemiz durmayacak, yakaladık ya malı; “aaaaaa, yaaaaaa” diye konuşup duracağız.
Sağ kolum Merve’yle çıktığımız bu yolda sayenizde neler yaşandı neler...
İki kişilik yol maratoncularla doldu.
Yürüdük, koştuk, hatta bazen birilerine yetişebilmek için coştuk.
Oldu da. Ne yaşamları yakaladık, ne yaşamlar da bizi. Yapılanları yazsam yerim maalesef dar gelecek, o nedenle hemen sadede geleyim.
Yazarken isimler değişmeyecek çünkü kendileri öyle istedi.
Nagehan:
Ayşe Abla, seni bizim bankadaki arkadaşım Aslı anlattı, onların sokakta yaşayan ihtiyaç sahibi aileye koltuklar, halılar yollamışsınız.
Evet, şiddetle çünkü zaten Nurseli’ye yapılanın, yaşatılanın tam adı da bu.
Bir kadın var ortada... Güzel, akıllı ve başarılı.
Ama hayatın zaman zaman hepimizi içine çektiği çıkmazlardan birine ya da yaşadığımız zorluklara girmiş besbelli.
Nereden biliyoruz, çünkü zaten bunları kendisi defalarca söyledi.
Saklamadı, başkaları gibi oyunculuktaki başarısını kameraların, fotoğraf makinelerinin önüne taşımadı.
Sağ gösterip sol vurmadı.
İçten pazarlık etmedi, yaşadıklarını reklam malzemesi yapıp üzerinden prim yapmayı hedeflemedi.
İlk başta zevkli gelir insana, seviliyorum ki üstüme titreyip titreyip duruyorlar sanırsınız.
Önceleri etrafta gezinir durur, cakasını satarsınız.
Hal olur da içlerinden herhangi biri ipin ucunu gösterirse de gider tutunuverirsiniz bir diğerine...
Yaşam boyu çok kazık yersiniz. Bazısı anında, bazısı biraz sonrasında bırakır ipinizi ama birileri vardır ki hiç bırakmazlar iplerinizi.
Babadır, anadır, kardeştir, evlattır...
Sen onların senin iplerini asla bırakmayacağına çokça emin olduğundan başlarlar seninle uğraşmaya, hele ki halkanın en zayıf noktasıysan da al işte başına belayı.
Yavrusunu canından çok seven o ana, bir an gelir çıkarıverir tırnaklarını.