Ayşe Aral - Kelebek

Artık rahat bırakın şu kadını

18 Ocak 2014
Geçen haftalarda yazdım, “Ebru Gündeş’i topa tutmayın” dedim, “her kadın kocasının yediği her haltı bilmez” dedim. (Olay yargıda, yorumsuz yazıyorum.)

“Kadının üstüne bu kadar gitmeyin” dedim, “bu kadar haksızca yazıp çizmeyin” dedim.
Herkes dedi ki; “Eee, insan sormaz mı kocasına bu paranın nereden geldiğini?”
Ayol bir sürü zengin adam var bu ülkede, trilyoneri, inşaatçısı var, ticaret yapanı var, osu var, busu var; hepsinin yalıları, atları, katları, tekneleri var. Ne desin durduk yere kadın kocasına? Olur mu bu kadar?
Zengin bilmiş, evlenmiş, olay buraya kadar. Ve sonra gittiniz, kiminiz kadının üstüne yazdınız, çizdiniz köşelerinizde. Sosyal medyada demediğinizi bırakmadınız, internet sitelerinde de öyle.
Alın işte. Bir kadının yaşayacağı en büyük acıyla karşı karşıya kaldı kadın bu sefer de. Aldatıldığını öğrendi hem de en çirkin şekilde.
Evliliğinin neredeyse bir aldatmaca üzerine kurulu olduğunu öğrendi iki hafta içinde. Bir sabah kalktı ve tüm dünyası tepetaklak oldu işte.
Hâlâ yazıyorsunuz be. Hâlâ bir karikatürü paylaşıyorsunuz Face’te. “Günaydın” diyor bir tipleme. “Günaydın, hâlâ Ebru Gündeş’e acıyan asgari ücretli gerizekalı.”

Yazının Devamını Oku

42.11.25

17 Ocak 2014
Allah sizi inandırsın, işim düşmedikçe Google’lamam kendimi.

Ancak bir şey lazım olacak kendimle ilgili, eski bir yazımdan bir şey ya da bir videodan bir şey lazım olacak, o zaman işte anca yazarım adımı, dolanırım Google’da.
Geçen gün işim düştü, girdim Google’a, “Ayşe Aral” yazınca altlarda çıkana şaşırdım kaldım.
“Ayşe Aral kaç yaşında?”
Tıkladım.
“Ayşe Aral gazeteci yazardır.Yaş 43.42 yıl, 11 ay, 25 gün.”Vay anasını dedim.
Çok matah bir durum gibi doğum günüme kadar yazmışlar kardeşim.
Hani oldu ya tanıştın elin adamıyla üç-beş yaş alttan kaçamak yapayım desen şansın yok asla, adam girdi mi Google’a, dan diye her şey ortada.

Yazının Devamını Oku

Ey Türk milleti

11 Ocak 2014
Bakın ben size bir şey diyeyim mi, bizim daha başımıza neler gelir neler...

Görün, “yazmıştı bu kadın” diyeceksiniz de bir gün, gelecektir daha da beteri.
Dilimi eşek arısı soksun elbette ama dolu yağacak kafamıza dolu, taşlar düşecek tepelerden patır patır, yerler yarılacak ortadan.
Alimallah korkuyorum valla billah.
Neden mi? Nedeni biziz. Nedeni bizim dünyadaki başka hiçbir millete benzemeyen bulunmaz Hint kumaşı özelliklerimiz.
Bir kere bizde sürü psikolojisi var. Nasıl bir güven çobanlara, kuçulara, çobancıklara, nasıl bir hürmet nasıl bir itaatkarlıktır bu ya?
Ama işte hata başlıyor çocukluktan. Efendi uslu yetiştirileceksin ya, tasmalı büyütülüyorsun ve de korkuyla. Bir kere rütbeli herkesten korkmayı öğretiyorlar sana.
Sen hiç öğretmenine “bence bu konuda haksızsınız, ben haklıyım, gelin tartışalım” falan diyebildin mi acaba?

Yazının Devamını Oku

Yeni yılın sabahı

4 Ocak 2014
Uyandım, ay herkeslere günaydın, herkes inşallah bu sene mutlu olur, bacağımın tekini şu saten örtüden kurtarayım hah...

iPad az daha elimden düşecekti pardon, şimdi rahat rahat yazacağım.
Yahu nereden, nasıl başlayayım, bu yazıyı da o “bir”i “Birazdan geliyorum, bir sürprizim var, bekle” deyip gitmişken, elim ayağım birbirine girmişken, kafamda hâlâ sağa sola birileri sanki şarkı söylüyor, dans ediyorken, o “bir”i de gelmeden nasıl yazmalıyım, bitirmeliyim ki ben? Hızlıca yazayım o zaman ama şu satenlerden bir kurtulursam... Bakın onlardan kurtuldum, tepemdeki cibinlik, aman Allah’ım ya sarıldı şimdi kollarıma, bu nasıl bir egzotik oda, acayip mutluyum, Dubai’deyim ben.Bir haftalık aşk, işte beklenmeyecek bir şey. Üç gündür adımı sorsanız Ayşe’den başka her şeyi diyebilirim; aşk, melek, huzur, ay valla neydi adım? Durun bir an unuttum, sevdiğim adamın adı, ha işte benim adım artık bu, öyle bir ruh halindeyim yani.
Bir haftalık bir şey bizimkisi, yıldırım aşkı dedikleri. “Hadi” dedi, “Dubai’de yılbaşı”...
Dubai’yi oldum olası severdim. Hele şimdi...
Durun terasa çıkayım bir. Of ya deniz, denizin güzelliği... Aman ya denizi geçin, ya bizim teras? Bizim teras yıkılıyor, size nasıl anlatsam, kendimize ait terasımızın önünde küçük bir havuzumuz var.
Gözlerim her şeyi dört görüyor, olsun. Yüz değil, dört yüz bin falan gül yaprağı. Havuzun üzeri güllerle kaplı.Bu yazı kesile kesile yazılacak anlaşıldı çünkü kapı çaldı, “o” geldi. Yazıya devam edeceğim birazdan da kucağa en son ne zaman alınmıştım ben, hatırlayamadım birden. Herhalde en son barsaklarım düğümlendiğinde hastaneye yetiştirilirken.
Canım ya, bana üç günde üç yılbaşı hediyesi aldı, şimdi yine elinde paketler...

Yazının Devamını Oku

Ebru Gündeş ve Acun Ilıcalı

28 Aralık 2013
Son günlerde gelişen olaylardan sonra kendi takip ettiğim köşe yazarlarının Ebru hakkında yazdıklarının hep olumsuz şeyler olduğunu görüyorum.

“Show must ‘not’ go on” (show devam etmemeli, “Ebru evine çekilip beklemeli”, “Ebru sırra kadem basmalı”, “Bir süre yok olmalı, gitmeli” diyorlar.
Peki, niye Ebru’dan bu beklenti?
Ebru Gündeş’in kocasının -ki konu hala yargıda olduğundan sonucu bilemiyoruz- varsa yükünü, suçunu Ebru mu çekmeli?
Sizce Ebru Gündeş böyle bir durumu yaşadığı için boynu zaten eğilip, utanç duymuyor mu, üzülmüyor mu?
Peki, sizce her evli kadın kocasının çevirdiği her dolabı
bilir mi?
Kaçınız kocanızın gerçek servetinden haberdarsınız?

Yazının Devamını Oku

Yılbaşına bir iki kala

27 Aralık 2013
Bugün günlerden cuma, yılbaşına sayılı günler kala içimden kendimi koyuverdiğim bir yazı yazmak geliverdi.

Hani sanki okul sıralarındayım yine, öğretmen demiş ki bana “konu başlığın yılbaşı, yaz bakalım kompozisyon kızım Ayşe...”
Tabii siz şimdi bundan yazının giriş, gelişme, sonuç bölümlerinin falan muhteşem olacağını, kompozisyon harikası yaratacağımı sanmayın.
O günlerde de hiç yaratmazdım, benim okul sıralarından kastım aynı o günlerde olduğu gibi yine kendimi kasmayacağım, bu yazımda da biraz çocukça takılabileceğim.
Bir kere ben babamı acayip çok özledim? Artık şurama da geldi hani, hele de yılbaşı geldi mi...
Öyle koca kadınsın, alıştın, bak kaç sene geçti, sarıl anana, evladına, yıllar sarıp sarmalar acıları, zaman da aman her şeyin ilacı... demeyin, bunlar da bazı zaman insanı çıldırtıcı.
Şimdi yapmışım çam ağacımı, onun her sene benimle yaptığı gibi, beklemez miyim ben onu elindeki torbalarla, bitsin şu 31 Aralık günü, dergiden çıkmış gelsin eve diye kapıda?
Bir sene bir arkadaşıma babası küçük bir oyuncak kız bebek almıştı, ben tabii ağla ağla: “Ben de isterim aynısından baba!”

Yazının Devamını Oku

Yaşasın gençlik

21 Aralık 2013
Bu hafta bir yüksekokula konuşmacı olarak davetliydim. Tarih neredeyse iki ay önceden belirlendi, okulun konferans salonunda gençlerle buluşacağım söylendi.

Daha önceden üniversitelere gitmişliğim var, yani tecrübeliyim, bayılıyorum gençlerle sohbete, onların vurucu sorularına, o kalabalığa...
Yine gittim konferansa ama dediler ki “konferans salonu tamire girdi maalesef, bir derslikte yapacağız söyleşiyi...” “Olur” dedim, “hay hay ama dersliğe o kalabalık nasıl sığar?”
Meğer zaten kalabalık yokmuş, 50 kadar öğrenci beni bekliyormuş. Hafif bozulsam da girdim dersliğe, “merhaba” dedim gençlere. Esas bozulmam o anda gerçekleşti, “Beni tanıyor musunuz?” dedim. “Evet” diyen yok.
Bildiğim kadarıyla hepsi basın, medya, gazetecilik okuyor.
Sonra elimdeki jokeri kullanayım dedim.
“Tamam, beni tanımıyor olabilirsiniz ama babamı, amcamı tanıyorsunuzdur kesinlikle, o zaman onlarla ilgili sorular sorun; Tekin Aral, Oğuz Aral.” Büyük bir gururla isimleri söyledim ve “hadi ya” diye sınıfta bir uğultu, bir patırtı, gürültü bekledim. Yok. Tık yok. Onları da tanımıyorlar.Konferans sonrası benimle röportaj yapılacak, bir an dedim ki “Hadi röportaja geçelim” ama bir yandan da gençlere iki üç laf ettim. Ne dediysem o kırılganlıkla, sorular yağmaya başladı bana. Bir saat içinde sınıfta kahkahalar kopmaya başladı. Her bir haltımı sorup öğrendiler, ben de az fırlama değilim tabii, “Yahu bizdenmişsin” dediler.
“Eh” dedim, “işte önyargılı olmayın kimseye, ‘angut’ gibi oturdunuz başta.” Sohbeti kesmek istemedik ama zaman kısıtlıydı. Şimdi bunların adı angut kaldı. Bu angutlar pazar akşamı bana balık-rakıya geliyorlar eve. Nereden nereye...

Yazının Devamını Oku

Erkeklere kıyağımdır

20 Aralık 2013
Aslında başlığı esprili olsun diye böyle koydum, kıyak falan değil amaç.

Onların da hakkını vermek lazım. Kimin? Erkeklerin; tabii fazla da şımartmadan. Neticede ben bir erkek tarafından hayatı zindan edilmiş bir kadınım ama bu demek değil ki erkeklere düşmanım. Aynı benim gibi hayatı bir kadın tarafından zindan edilmiş erkekler de var.
Daha geçen gece bir gece kulübünde eski bir arkadaşıma merhaba dedim, dememle beraber sırtımda bir kadının pençelerini hissettim; “Kimsin sen, ha kimsin, kimsin?” diye bağırıyordu üstelik.
Adamcağızın düştüğü duruma üzüldüm, müzik bile kesilecekti az kaldı. Yani kavga çıkacaktı ben gaza gelip “Sen kimsin?” deyiverseydim. Yaşlarımız da sanırsınız 18-20. İşin enteresanı adam sevgilisine “höst” diyemedi, iyi mi?
Geçen gün Ender’le konuşuyorduk telefonda (Saraç), “Sonunda evlendim” dedi, “Yazsana ya. Hep siz mi çekiyorsunuz acıları, hep erkekler mi içinize ediyor? Bak Ayşe boşanmak istedim, geçinemiyorduk, parasını verdim, evler verdim, ayda şu kadar nafaka bağlandı, 10 sene boşamadı beni kadın. Sonra ben birine âşık oldum, 10 sene ayrı kalınca elbet sağlıklı bir adam bir kadın isteyecek hayatında değil mi? O ne yaptı, ‘Beni evliyken de bu kadınla aldattı’ dedi, gazetelere demeçler verdi, demediği yalanı bırakmadı, onuruma, saygınlığıma laf ettirdi. Eeee hep kadınlar mı eziliyor, söylesene şimdi?”
Sonra düşündüm, Ender de haklı, bana da ne e-postalar gelir ara sıra, yazar bazı erkek okurlar.
Karısını bir kere bile aldatmayan var ama kadın birine âşık olur, adamın işlerinde de ortaklığı var, üstelik ev de kadının üstüne, kadın adamı boşar, adam kalır dımdızlak sokakta, bir de nafaka öder eski kadına. Adam hemen boşanır böyle durumda, aldatılınca erkek durmaz çünkü ama kadın aldatılınca boşanmayabilir intikam adına. Erkek mahkemede genelde susar, “aldatıldım” diyemez, utanır, tabii bunlar halkımızın hikâyeleri, iş sosyetik boyutları bulunca durumlar değişiyor galiba.
Daha ne hikâyeler var erkeklerin bir kadından çok çektiklerine dair. Etrafınızda da vardır illa. Benim gibi sevgiden gözü dönmüş salak ve saftorik kadınları dışarıda bırakırsak -ki bizler sanıyorum artık anca 10 avuç kadar falan kaldık- kadınlar acayip akıllı ve profesyonel çalışıyorlar. Evli kadın da artık kendini her şeye karşı koruyor ve önlemlerini alıyor, dışarıdaki sevgili desen zaten işini inanılmaz biliyor, inanılmaz akıllı oynuyor.

Yazının Devamını Oku