Ayşe Aral - Kelebek

Sergi zamanım

11 Nisan 2014
Bütün kış malak gibi oturdum, serim serim serildim durdum, havalar güzelleşince de içim başladı kıpırdanmaya, haydi Ayşe dedim, başla çalışmaya.

Önce kitabın için son hazırlıklarını yap, git Doğan Kitap’a, kaç ay oldu ama...
Sonra da başla resim yapmaya, senin gibi müthiş bir yetenek neden ara verir ki bu kadar sanatına?
Yap resimlerini, aç yine sergini. Milletin gözü gönlü bayram etsin, senin de cebin.
Bak geçen hafta iki sergi gezdin.
Senin kabiliyetinin, senin hayal gücünün yanına yaklaşamayan zatlar resimlerinin satış fiyatlarına neredeyse ikinci el araba fiyatı koymuşlar diye düşünürken, sizler de “hadi be” diye geçirirken anlatayım resim maceramı da inanın lütfen.
Ben ilkokul birdeyken herkesin önüne defter- kalem, benim önüme karton, kâğıt ve kalem verirdi öğretmenler.
Babam, amcam yetenek olduklarından benden de bu yetenek beklenirdi genlerden dolayı.

Yazının Devamını Oku

Madde ve deniz; çocuklar okusun, e mi...

29 Mart 2014
Geçen hafta bahsetmiştim bir yazımda, hem terapi için hem de bir takım seminerler için hastanedeydim diye.

Bu hastane benim altı ayda bir uğrak yerim, orada çalışanlar ve psikiyatrlar da artık dostum, kardeşim.
Psikiyatrlar ülkemizin en tanıdık isimleri, kendileriyle uzun sohbetler edip onlardan çok şey öğrenirim.
Ama hastanede olanları yaşamak, bazı şeylere birebir tanık olmak, orada tedavi gören insanların ağzından hayatlarını dinlemek bambaşka bir tecrübe, hayat dersi, şaşkınlık, koca bir soru işareti...
Daha 20 gün falan oldu, benim odamın iki oda gerisinde, genç bir karı koca beraber yattılar madde kullanmaktan.
Onların taburcu olduğu gün daha genç bir çift geldi, kız 19 belki, oğlan anca 22. Geldikleri akşam normaldir, yoksunluk başladı, ilaç verilse de tesir etmez.
O ilaçlarla koca bir öküz üç gün uyur ama o iki genç uyuyamadı, uyuyamaz çünkü aşinayım bu duruma ben, sabaha kadar bir o bağırıp inledi, bir diğeri.
Ne yapılır, bilir misiniz? Tespite alınırlar, tespite.Ha tespit mi ne?

Yazının Devamını Oku

Yasaklar yasaklar

28 Mart 2014
Benim için yasak kelimesi demek; arzu demek, şehvet demek, heyecan demek...

Baştan men edilmişim ya, ilgilendiğim bir durumsa delip geçmem gereken bir durum demek.
Adrenalin demek.
Savaş açtığım bir kelime bu, çocukluğumdan beri, kendimi bildiğimden beri.
Öyle de yapmışım hep. Hala da yapıyorum, sen gibi, o gibi, ötedeki, berideki gibi.
Bu yasakların çoğu seni, beni bak ki çabuk büyütmüş, bazıları yüzünden yüzdüğümüz suların yanında Haliç içilecek kadar temiz kalmış.
Kimileri ise beynimizi tembellikten men etmiş, aramızdan nice Einsteinler çıkartmış.
Lise yıllarında her genç kız bilir; yasaklara karşı türlü çareler bulur, yaratır, savaş açar, keyfimize bakardık.

Yazının Devamını Oku

Hepimiz Sharon’ız hepimiz Julia!

22 Mart 2014
Yaklaşık beş senedir görmediğim bir arkadaşımla buluşmak üzere sözleşmiştik.

Sabah kalktım kendimi kuaföre attım. Sıramı beklerken çaprazdan kendimi aynada görünce saçımı düzeltmek üzere elimi kafama götürdüğümde şaşakaldım.
Aynadaki silüetim bana eşlik etmemekteydi.
Geç olmadan anladım ki aynada gördüğüm ben, ben değilmişim.
Tıpatıp bana benzeyen başka bir kadının görüntüsüymüş aynadaki.
Upuzun kızıl saçlar, minik bir burun, üzerimizde son günlerin en moda eşofmanlarından “cuyisicoturuningen”ler, kolumuzda aynı marka ve model saatler.
Sonra başladım tüm hatunları gözden geçirmeye.
Aman Allah’ım hepimiz birbirimize benziyoruz. Kuaför sarışın Sharon Stone’lar, kızıl Julia Roberts’lar, bir örnek çantalar, aynı model telefonlarla dolu.

Yazının Devamını Oku

Aşkım evli

21 Mart 2014
Dizi senaryosu falan değil bu. Bir kadının canlı canlı yaşadıkları. Tam 15 günlük bir şey. O kadın da benim.

Yazıyorum çünkü yazınca rahatlayacağım, içimde biriktikçe bana hasarı daha fazla olacak, şiştikçe şişeceğim.
Zaten hep size yazmadım mı? Ha bir de olur ya gelir belki başınıza dikkat edin, benim gibi gözünüzü, yüreğinizi sadece sevgiyle bürümeyin.
Yine ne yapın, edin o mantığı alın bir yerinize koyun.
Hastanedeyim, senede bir terapi var, katılırım, üç gün kalırım, dinlence, eğitim, seminer...
Yine gittim. Biri geldi başka bir tedavi için, beni gördü, ben de onu. Beni psikolog sandı, ben psikoloğumun yanındayken “kimsin?” dedi, “psikoloğum” dedim.
“Odanıza gidin, sonra tedaviniz için uğrayacağım” dedim.
O sırada alıverişe gidiyordum, kızdı, “Hemen geleceksin odama psikolog hanım” dedi, “ya hemen geleceksin ya da bu odaya bir daha giremeyeceksin.”

Yazının Devamını Oku

Egemen Bağış’ı asla bağışlamayacağız

15 Mart 2014
Bir insan, bir baba, benim devletimin içinde en mühim bakanlık koltuklarından birinde oturmuş bir zat, nasıl kalkar da haddini böylesine aşar?

Hangi duygular bir insanın beyninden bu lafları geçirmesine yol açar?
Nasıl bir sevgisizlik vardır böyle laf edecek bir insanın içinde, nasıl bir duygusuzluk besler yüreğinde?
Nasıl katı bir kalbe sahiptir?
Nasıl koltuk ve güç gözünü bu kadar kör etmiştir?
Tüm ülke tek gönül olmuş 15 yaşındaki bir evlat için gözyaşı dökerken, Berkin için sevgiyle hüzün bu kadar yoğun yaşanırken, nasıl bizim sevgimiz nekrofili olarak dile getirilir?
Nekrofili ölü seviciliğidir, ruh hastalığıdır. İşin içinde ölüyle cinsel ilişki vardır.
Bir insan bunu nasıl söyler? Sonra da şuursuzluk olduğunu anlamış olmalı ki yazdığı gibi yazdığını da siler geçer...

Yazının Devamını Oku

Berkin

14 Mart 2014
Dokuz ay önce on beş yaşındaki kömür gözlü evladımızın başına gelenler hepimizi yıktı, delirtti, “kahretsin!” dedirtti.

Gencecik oğlan anacığına; “Sen gitme, ortalık karışık, ben alır gelirim evin ekmeğini” dedi.
Bir gece öncesi zaten biber gazından yeterince nasiplenmişti.
O gün ise kulağının arkasından gaz fişeği girdi.
Kendi minik elleriyle çıkarttı fişeği, kan revan oldu her yer ama dedi “babam bilmesin ki üzülmesin şimdi.”Ve onu ölüme taşıyan yaşam savaşı başladı.
Tam dokuz ay o minik bedeni dayandı.
Kendini bilmeden yattı ama yaşam savaşını bırakmadı.
45 kiloluk bedeni 16 kiloya indi. O anası, o babası, o ablası her gün gözlerinin önünde Berkin’in eriyip ellerinden kayışını izledi.

Yazının Devamını Oku

Günah işleme özgürlüğü

8 Mart 2014
Sabah kalkınca sosyal medyaya, internet haberlerine bir göz atayım dedim, bir baktım herkes GÜNAH İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ’nden bahsediyor.

Önce anlayamadım. Biraz araştırıp soruşturunca öğrendim.
AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, yayınlanan ses kayıtlarının insanların günah işleme özgürlüğüne darbe vurduğunu ileri sürmüş bir televizyon programında.
Külünk demiş ki: “Allah insana günah işleme özgürlüğü vermiştir. 17 Aralık’ın hiç felsefi boyutu konuşulmadı. Bu noktada Diyanet’e ciddi görev düşüyor. Günah işleyip tövbe edecek kul yarattım diyor Allah. Siz insanların günah işleme özgürlüğüne müdahale ediyorsunuz.
İnsanların eksiklikleri üzerinden bunu siyasi darbe girişimi olarak kullanmaya kalktığınızda aslında Allah’ın hududuna müdahale ediyorsunuz. Bu bireyin günah işleme özgürlüğüne, hayır sen günah işleyemezsin baskısıdır. Böyle bir rol kimseye yok.”
Tamam, günah işleme özgürlüğü olabilir de bu günah aynı zamanda kanunen suç teşkil ediyorsa hukuk sistemince cezalandırılır, vatandaşlarca da üzerine konuşulur.
Üstelik bu senin, benim işlediğim bireysel bir günah da değil, devleti yönetenlerin günahıysa özgürlükten falan da bahsedilemez.
Dün itibariyle üzerinde çok konuşulacak yazılıp çizilecek nurtopu gibi, yok artık diyeceğimiz, aslında belki de içten içe tabi ya zaten bekliyorduk, bunlar da planın bir parçasıydı, hesapta vardı, o, şu bahane, anlasana işte diye düşüneceğimiz bir olayımız daha doğdu.

Yazının Devamını Oku